evhid, en ehemmiyetli ve en halavetli ve en yuksel bir vazife-i kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir ibadet-i imaniyedir.
İnsan bir yolcudur. Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de cıkacaksın. Ve keza, bu fani dunyadan da cıkacaksın. Oyle ise aziz olarak cıkmaya calış.

İnsan ve vazifesi

Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dunyada nazar-ı hikmetle baksan; hicbir şeyi gayesiz, nizamsız goremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz olabilirsin.
İnsan ebed icin yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u edebiyedir.

Dunya hayatı

Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve gunahlardan cekinmekle muhafaza ediniz.

Genclik

Sizdeki genclik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o genclik zayi olup başınıza hem dunyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden cok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile o genclik nimetine karşı bir şukur olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o genclik manen baki kalacak ve edebi bir genclik kazanmasına vesile olacak.
Dunyada gencliğe muhabbet, yani ibadette genclik kuvvetini sarf etmenin neticesi: dar-ı saadette edebi bir gencliktir.

Yalnızca Allah'a dayanıp guvenmek

Ey insan! Eğer yalnız Ona abd olsan, butun mahlukat ustunde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkaf etsen, aciz mahlukata zelil bir abd olursun.
Her kim kendisini Allah'a malederse, butun eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah'a mal olmasa, butun eşya onun aleyhinde olur. Allah'a mal olmak ise, butun eşyayı terk ve her şeyin Ondan olduğunu ve Ona rucu edeceğini bilmekle olur.
Allah'a hakiki abd olan, başkalarına abd olamaz.
Madem her yer misafirhanedir. Eğer misafirhane sahibinin rahmeti yar ise, herkes yardır, her yer yarar. Eğer yar değilse, her yer kalbe bardır ve herkes duşmandır.

İmanın kazandırdıkları

Ey insan! Senin nokta-i istinadır ancak ve ancak Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak ahirete olan imandır. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tavahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur.
İmana gel ki, elemden emin olasın. Kadere teslim ol ki selamette kalasın.
İnsan eğer kesrete dalıp kainat icinde boğulup dunyanın muhabbetiyle sersem olarak fanilerin tebessumlerine aldansa, onların kucaklarına atılsa, elbette nihayetsiz bir hasarete duşer. Hem fena, hem fani, hem ademe duşer. Hem manen kendini idam eder. Eğer insan-ı Kuran'dan kalb kulağıyla iman derslerini işitip başını kaldırsa, vahdete muteveccih olsa, ubudiyetin miraciyle arş-ı kemalata cıkabilir. Baki bir insan olur.

Dine hizmet

Dine hizmet ederken muspet hareket etmek ve menfi hareketlerden kacınmaktır.
Bizim vazifemiz muspet hareket etmektir, menfi hareket değildir. Rıza-i İlahiye karışmamaktır. Bizler aşayişi muhafazası netice veren muspet iman hizmeti icinde her yıl bir sıkıntıya karşı sabırla, şukurle mukellefiz. Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli, belki yakında oleceğim veyahut butun butun konuşmaktan, bazen men olunduğum gibi men edileceğim. Onun icin benim nur ahiret kardeşlerim, ehven-u şer deyip bazı bicare yanlışcıların hatalarına hucum etmesinler. Daima muspet hareket etsinler. Menfice hareket vazifemiz değil. Cunku dahilde hareket menfice olamaz.

Nefis

Ey nefsim! Deme 'zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dunyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle şarhoştur.' Cunku olum değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, surat peyda ediyor.
Şeytanın muhim bir sinsi planı, insana kusurunu itiraf ettirmemektir, ta ki bağışlanma ve Allah'a sığınma yolunu kapasın. Hem nefsi insaniyetinin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi mudafaa etsin, adeta kusur ve gunahlarından takdis etsin..
Nefsini suclayan kusurunu gorur. Kusurunu itiraf eden, bağışlanma diler. Bağışlanma dileyen Allah'a sığınır. Allah'a sığınan şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu gormemek, o kusurdan daha buyuk bir kusurdur. Ve kusurunu gorse, o kusur kusurluktan cıkar. İtiraf etse affa mustehak olur.

Guzel ahlak

İşte tahmin ederim ki, nasihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlaksız insanlara derler: "Hased etme! Hırs gosterme! Adavet etme! İnad etme! Dunyayı sevme!" Yani, fıtratını değiştir gibi zahiren onlarca malayutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki: "Bunların yuzlerini hayırlı şeylere ceviriniz, mecralarını değiştiriniz." Hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur."
İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hakeza şedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak icin verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fani umûr-u dunyeviyeye tevcih etmek, fani ve kırılacak şişelere, baki elmas fiatlarını vermek demektir.
Hem gizli duşmanlarım, hem nefsim; şeytanın telkiniyle zaif bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlas ile hizmetime zarar gelsin. En zaif damar ve dehşetli mani', hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikce, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; zarurettir, mecburiyet var der, ruh ve kalbi susturur; doktoru mustebid bir hakim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gosterdiği ilaclara itaate mecbur ediyor. Bu ise fedakarane, ihlasla hizmete zarar verir. Hem gizli duşmanlarım da bu zaif damarımdan istifadeye calışmışlar ve calışıyorlar. Nasılki korku ve tama' ve şan u şeref cihetinde calışıyorlar. Cunki insanın en zaif damarı olan korku cihetinde bir halt edemediler, i'damlarına beş para vermediğimizi anladılar.

Hastalığın hikmetleri

Ey hastalıktan şekva eden bicare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen değil; Cenab-ı Hak, insanı yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak icin, havf u reca ortasında ve hem dunya ve hem ahireti muhafaza etmek noktasında tutmak icin, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet icinde yakalasa, ebedi hayatına cok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, ahireti duşundurur, olumu tahattur ettirir, oylece hazırlanır. Bazı oyle bir kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi gunde kazanıyor. Ezcumle, arkadaşlarımızdan -Allah rahmet etsin- iki genc vardı. Biri İlama'lı Sabri, diğeri İslamkoy'lu Vezirzade Mustafa. Bu iki zat, talebelerim icinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle goruyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarından sonra anladım ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve feraizi terkeden genclere bedel, en muhim bir takva ve en kıymetdar bir hizmette ve ahirete nafi' bir vaziyette bulundular. İnşaallah iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhatı icin bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum dunya itibariyle beddua olmuş. İnşaallah o duam, sıhhat-ı uhreviye icin kabul olunmuştur.
İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanc kadar bir kar buldular. Eğer ikisi, bir kısım gencler gibi sıhhat ve gencliğine guvenip, gaflet ve sefahete atılsaydılar; olum de onları tarassud edip tam gunahlarının pislikleri icinde yakalasaydı; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.

Diriliş

"Evvel yaratılışı duşunur. Der ki: Nutfeden alakaya, alakadan bir ciğnem ete, bir ciğnem etten ta insanın yaratılışına kadar olan oluşumumuzu goruyorsunuz. Nasıl oluyor ki, yaratılışı inkar ediyorsunuz?.. O, onun misli, belki daha kolayıdır. Hem Cenab-ı Hak, insana karşı ettiği ihsanat-ı azimeyi kelimesiyle işaret edip der: "Size boyle nimet eden bir zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak uzere yatasınız." Hem işareten der: Olmuş ağacların dirilip yeşillenmesini goruyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip inkar ediyorsunuz. Hem gokyuzunu ve yeri yaratan, gokyuzu ve yerin meyvesi olan insanın hayat ve olumunden aciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Butun ağacın neticesini terketmekle, butun kısımlarıyla hikmetle yoğrulmuş yaratılış şeceresini faydasız ve boş yapar mı zannedersiniz? Der: kıyamet gunu sizi diriltecek zat oyle bir zattır ki, butun kainat O'nun emrine hazır askeri hukmundedir. Allah'ın ol emrine feyekûne karşı tam bir teslimiyet ile boyun eğer. Bir baharı yaratmak, bir cicek kadar ona kolay gelir. Butun hayvanatı icad etmek, bir sinek icadı kadar kudretine kolay gelir bir zattır..."

Olum

Olum değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, surat peyda ediyor."

Samimiyet

Bu zamanda avam-ı mu'mininin tam itimad etmesi ve iman hakikatlarını tereddudsuz ders alması icin, oyle muallimler lazım ki; değil dunya menfaatlarını, belki ahiret menfaatlarını dahi ehl-i imanın menfaat-i uhreviyesine feda ederek o ders-i imanide her cihetle şahsi faidelerini duşunmeyip yalnız ve yalnız hakikatlara, rıza-i İlahi ve aşk-ı hakikat ve hizmet-i imaniyedeki şevk-i hak ve hakkaniyet icin calışsın. Ta her muhtac, delilsiz kanaat edebilsin, bizi kandırıyor demesin ve hakikat pek cok kuvvetli olduğunu ve hicbir cihetle sarsılmadığını ve hicbir şeye alet olmadığını bilsin, ta imanı kuvvetlensin ve o ders ayn-ı hakikattır desin, vesvese ve şupheleri zail olsun.

İhlas

Ey bicareler! Mezaristana goctuğunuz zaman, "Eyvah! Malımız harab olup, sa'yimiz heba oldu; şu guzel ve geniş dunyadan gidip, dar bir toprağa girdik." demeyiniz, feryad edip me'yus olmayınız... Cunki sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mukafatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zat-ı Zulcelal, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ucret almağa gidiyorsunuz.
Evet gecen baharın defter-i a'malinin sahifeleri ve hidematının sandukcaları olan tohumları, cekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet şaşaalı, belki yuz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadir-i Zulcelal, elbette sizin de netaic-i hayatınızı oyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mukafat verecektir.

Ahireti unutanlar

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ucreti az mıdır ki, sana usanc veriyor? Halbuki bir adam sana birkac para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni calıştırır ve futursuz calışırsın. Acaba bu misafirhane-i dunyada aciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahşer'de sened ve berat ve ister istemez ustunden gecilecek Sırat Koprusu'nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ucreti az mıdır? Bir adam sana yuz liralık bir hediye va'detse, yuz gun seni calıştırır. Hulf-ul va'd edebilir o adama itimad edersin, futursuz işlersin. Acaba hulf-ul va'd hakkında muhal olan bir zat, Cennet gibi bir ucreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va'd etse, pek az bir zamanda, pek guzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usancla, yarım yamalak hizmetinle onu va'dinde ittiham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir te'dibe ve dehşetli bir tazibe mustehak olacağını duşunmuyor musun? Dunyada hapsin korkusundan en ağır işlerde futursuz hizmet ettiğin halde; Cehennem gibi bir haps-i ebedinin havfı, en hafif ve latif bir hizmet icin sana gayret vermiyor mu?

http://www.bediuzzamansaidnursi.net
__________________