Manaların inceliği ve ilimlerinin gizliliği sebebiyle bazen faziletler ile onlardan daha duşuk ameller karıştırılabilir. Mesela kulun başka bir amel yerine, daha gerekli olduğuna inanarak nafile namaz kılması gibi. Buna şu durumu ornek olarak verebiliriz:
SahÂbe-i KirÂmdan biri nafile namaz kılmaktaydı. Resûlullah [s.a.v] onu cağırdı. Fakat o sahabi namazı bırakıp Resûlullah’ın [s.a.v] cağrısına icabet etmedi. O sahabi, Allahu Teala’nın huzurunda ibadet etmenin Resûlullah’ın [s.a.v] davetine icabet etmekten daha faziletli olduğunu duşundu. Namazını bitirip selam verdikten sonra gelince, Resûlullah [s.a.v], kendisine:
“Seni cağırdığım anda yanıma gelmene engel olan ne idi?” diye sordular; Sahabî:
“Namaz kılıyordum!” diye cevap verdi. Bunun uzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v):
“Sen Allahu Teala’nın “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere cağırdığı zaman, Allah ve Resûlune uyun. Bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer. Siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız” buyurduğunu işitmedin mi?” buyurdular.
O sahabinin Resûlullah’a (s.a.v) icabet etmesi daha faziletli idi; cunku kıldığı namaz nafile iken, Resûlullah’a (s.a.v) icabet etmesi bir farz idi.
Buyuklerden biri şoyle der: “Faziletleri işlemeye farzları işlemekten daha fazla onem veren kişi aldanmıştır. Kendi nefsini bırakıp başkalarının kusurlarını araştıran kişi kendi kendine tuzak kurmuştur.”
Sufyan-ı Sevrî (rah) şoyle der: “Usulu (temel farzları) terk edenler, vusûlden mahrum olurlar!”
Kul icin faziletli olanlar sırasıyla şunlardır:
• Kul oncelikle nefsini, yani kendini tanımalı,
• Haddini bilmeli, haddi aşmamalı,
• Bulunduğu makamdaki hÂlini sağlamlaştırmalı,
• Sonra kendisine ihsan edilen ilmin gereğini yerine getirmeli.
Bu durumda olan kul, bilgisinin eriştiği ve gucunun yettiği kadarıyla oncelikle haramlardan kacındıktan sonra, uzerine farz olan amelleri yerine getirmekle işe başlar. Farzları sağlam ve mukemmel bir şekilde yerine getirmeden faziletlerle meşgul olmaz; cunku faziletler, sermaye uzerine gelen kÂr gibidir ve sermaye olmadan kÂr da olmaz. Her faziletin mutlaka afetleri de vardır. Ancak o afetlerden kurtulanlar, faziletin kÂrını elde edebilirler. Her guzel amelin bir sıkıntısı ve zorluğu vardır; bunlara katlananlar o guzellikleri elde ederler. Bu faziletlerin afetlerinden kurtulmayı başaramayanlar, o buyuk faziletleri elde edemezler. Bunlar icin gerekli sabır ve tahammulu gosteremeyenler, faziletlerin sağladığı yuce makamlara cıkamazlar.
İhlaslı gorunme cabası ve ilmini gosterme gayreti de, bu amellerle ovunme şeklinde kendini gosterir. Sufyan-ı Sevrî (rah) der ki: “Nefsini ilimle susle; ama onunla (insanlar icin) suslenme!”
Sufyan-ı Sevrî (rah) bu sozuyle şunu soylemek istemiştir: Nefsini, Allahu Teala’nın rızasını kazanmak icin eğit, terbiye et. Boyle yaparsan, Allahu Teala’nın dostları icinde bir sus gibi olursun. Ancak ilmi, insanların nazarında ovgu kazanmak maksadıyla bir sus eşyası gibi gorme!
Karıştırılan konulardan biri de sınama (ihtibÂr) ile secme (ihtiyÂr) mefhumlarıdır. Sınama, ihtiyac hÂlinde meydana gelir ve kulu Allahu Teala’ya yaklaştırır. İhtiyÂr ise, kişinin arzu ve hevesini arttırarak onu Hakk’ın rızasından halka yonelten bir basamak vazifesi gorur.
Bu duruma giyinme hususundaki şu karışıklığı ornek verebiliriz. Setr-i avret, yani gorunmesi haram olan yerleri ortmek icin giyinmek ile, insanlara karşı ovunmek ve varlıklı olduğunu gostermek maksadıyla suslu ve pahalı elbiseler giyinmek bir birine karıştırılan bir husustur.
Bazen kul, gonullu olarak yapmak istediği nafile bir ibadet yuzunden farzı zayi edebilir. Halbuki farzları sağlam ve şartlarına riayet ederek yerine getirmek en buyuk fazilettir.
Rasûl-i Ekrem’den (s.a.v) rivayet edildiğine gore o şoyle buyurmuştur:
“Biriniz yemeğe davet edildiğinde oruc değilse davete icabet etsin. Eğer oruc ise “Ben orucluyum!” desin!”
Nafile ibadeti gizlemek daha faziletli olduğu hÂlde Hazret-i Peygamber bu hadis-i şerif ile, nafile ibadetin acıklanmasını emir buyurmuşlardır.
Muminin gizlediği amelin, davet yapandan daha değerli olmadığını gostermek ve kardeşinin kalbinin kırılmasını onlemek icin boyle davranılması istenmiştir. Ayrıca ameli işleyen kişi amelden daha ustundur ve ameller amel sahiplerine bağlıdır. Bu sebeple ecir, amele gore değil, amel sahibinin derecesine gore verilir. Boylece Allahu Teala (c.c), aynı ameli işleyenlerden dilediğine kat kat sevap verir.
Butun bunlar, muminin kişiliğinin amelinden ustun olduğunu gosterir, İşte bu sebeple, “Seni davet eden kardeşine oruclu olduğunu soyleyerek onu rencide etmekten ve kalbini kırmaktan kurtul!” denilmek istenmiştir.
Zira bir mumin kardeşin, ozellikle senin icin hazırladığı bir yemeğe davet ettiğinde ona icabet etmez ve kabul edilebilir bir mazeret gostermezsen, elbette onun kalbini kırmış olursun. Davet edenin samimiyeti bilindiğinde ise bu kırgınlık daha da artar.
İbnu Şubrume (rah) der ki: “Kurz b. Vebre, dunyevî bir maksad icin kullanmamak şartıyla Rabbinden İsm-i A‘zam’ı oğretmesini istedi; Allahu Teala (c.c) da kendisine isteğini verdi. O, ayrıca Yuce Allah’tan bir gunde Kur’Ân-ı Kerîm’i uc defa hatmetme gucunu istedi.”
Onun ibadete bu derece duşkun olduğunu gorenler: “Ey Kurz, ibadet icin neden kendini bu kadar yoruyorsun?” diye sordular. O da: “Dunyanın omru ne kadardır?” diye sordu: “Yedi bin yıl!” denilince: “Bir gunu elli bin sene olan ahiret gunundeki azaptan kurtulmak icin yedi bin sene ibadet etmeye hangi kul razı olmaz!” dedi.
Seriy es-Sakatî (rah) şoyle der: “İhlasla iki rekat namaz kılmak, yetmiş hadis yazmaktan daha hayırlıdır.” Diğer bir sozunde ise, yedi yuz hadis yazmaktan hayırlı olduğunu soyler.
En doğrusunu Yuce Allah bilir.
Kalplerin Azığı (Kutu'l Kulup)
__________________
Fazİletlİ Amelİ Tercİh
Dini Bilgiler0 Mesaj
●19 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Fazİletlİ Amelİ Tercİh