[IMG]http://img460.**************/img460/6639/logosonoy7.gif[/IMG]

GUNAHA KARŞI TEVBE

[IMG]http://img68.**************/img68/467/tovbepi1.jpg[/IMG]

İnsan gunah işleyebilen bir varlık. “Benim gunah işlemem mumkun değil” diyebilen hic kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya cok, gunah cukuruna yaklaşıyor, bazen de icine duşuyor.

Bizler, akıl ve kalb dengesi icinde hayatımızı surduruyoruz. Fakat, insan sadece akıl ve kalbden ibaret olmadığı icin, başta nefis olmak uzere baskın duygular, soz dinlemez hisler, onu alınmaz hevesler ve karşı konulmaz vehimler altında, bazen farkında olarak veya olmayarak irademize soz geciremiyor ve gunah işliyoruz.
İşin aslına bakılırsa, Yuce Allah bizi kendisine yaklaştırmak, bizi kendisine muhtac etmek, bizi kendisine cekmek icin birbirinden farklı, değişik vesileler yaratmış. MeselÂ, acıkma gibi bir duygu verip, bizi rızka muhtac etmiş, Rezzak olduğunu gostermiş ve bizi bu yolla Kendisine bağlamış. Biz de kul olarak butun ihtiyaclarımızı O’ndan istemiş, O’nu Rezzak olarak bilmiş, gercek anlamda rızık verici olarak O’nu tanımışız. Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor.

Aynı şekilde, biz gunahkÂrız, Allah bağışlayandır. Biz hata işliyoruz, Allah affedendir. Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir. Biz tevbe ediyoruz, Allah tevbemizi kabul edendir. Allah Gafûr’dur, Afuvv’dur, GaffÂr’dır, TevvÂb’dır. İşlediğimiz gunahlar bizi Allah’ın bu isimlerine goturuyor, bizi O’na yoneltiyor. Boylece Allah’ı Gafûr ve GaffÂr isimleriyle tanımış oluyoruz. Bediuzzaman’ın dediği uzere, ‘GaffÂr ismi gunahların vucudunu ve SettÂr ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor.’ Acıkcası, gunah işlensin ki Allah’ın GaffÂr ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yuzune vurmayıp orterek SettÂr olduğunu gostersin.
Bir hadisinde, sevgili Peygamberimiz bu tatlı gerceği ne de guzel dile getiriyor:

“Nefsim kudret elinde olan ZÂt’a yemin ederim ki, eğer siz hic gunah işlemeseniz, Allah sizi toptan helÂk eder; sonra gunah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”1
Ne kadar gunah, o kadar tevbe

İnsan nefsine aldanır, şeytana kanar, hislerine hÂkim olamaz, iradesine soz geciremez de, sonunda bir gunah işler, ardında da yaptığına, yapacağına bin pişman olur ve tevbe ustune tevbe eder. İşte, kulun gunah işlemiş de olsa tevbe ile Rabbine rucu ettiği bu hal, hadislerden oğrendiğimize gore, CenÂb-ı Hakk’ı hoşnut etmektedir.

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm Rabbinden naklen buyurdular ki:
Bir kul gunah işledi ve ‘YÂ Rabbi, gunahımı affet!’ dedi.
Hak TeÂl da, ‘Kulum bir gunah işledi; arkadan bildi ki gunahları affeden veya gunah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu.
Sonra kul donup tekrar gunah işledi ve ‘Ey Rabbim, gunahımı affet!’ dedi.
Allahu TeÂl da, ‘Kulum bir gunah işledi ve bildi ki, gunahı affeden veya gunah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ buyurdu.
Sonra kul donup tekrar gunah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi.
Allahu TeÂl da, ‘Kulum gunah işledi ve bildi ki, gunahı affeden veya gunah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu.”2

Buyuk hadis Âlimi İmam Nevevî, bu hadisten şu hukmu cıkarır:
“Gunahlar yuz kere, hatta bin ve daha cok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tevbe etse, tevbesi makbuldur. Veya butun gunahlar icin bir tek tevbe etse bile, yine tevbesi sahihtir.”

Bir hadiste de, istiğfar eden kimsenin gunde yetmiş defa gunahını tekrar etse bile, ‘gunahında ısrar etmiş’ sayılmayacağı belirtilir.3
Hz. Ali’nin bu konuya getirdiği acıklama daha ilginctir:
“Beraberinde kurtuluş recetesi olduğu halde helÂk olan kimsenin durumuna hayret ediyorum. O recete de istiğfardır.”
Zaten GaffÂr ve TevvÂb isimleri, ‘cok cok bağışlayan, tevbeleri cok cok kabul eden, her gunah işleyişte istiğfar edeni affeden, her tevbe edişte tevbe edenin tevbesini kabul eden’ anlamına geliyor. Şayet CenÂb-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak uzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana gunah işleme imkÂnı ve fırsatı vermemesi gerekirdi. Yani, Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi.

Diğer taraftan, CenÂb-ı Hakk’ın gunahları bağışlaması O’nun fazlı, lutfu ve ikramıdır. Hadiste de ifade edildiği gibi, gunahı sebebiyle cezalandırması ise adaletinin tecellisidir. Said Nursî’nin belirttiği uzere, “CenÂb-ı Hakk’ın gunahkÂrları affetmesi fazldır, tÂzib etmesi [azap ile cezalandırması] adldir.”

Efendimizin(a.s.m.) dizi dibinde yetişen sahabe nesli bu ince noktayı cok iyi kavramıştı. Allah’ın yuce isimlerini mukemmel mÂnÂda hem cok iyi anlamışlar, hem de hayatlarına yansıtmışlardı. Rivayet ettikleri hadislere bakınca, bu eğitimin seviyesini ve anlayışlarının kapasitesini farketmek hic de zor değildir.

MeselÂ, kulun gunahı ne kadar cok olursa olsun ve kul ne kadar af dilerse dilesin, hicbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını, Hz. Enes haber veriyor.
Enes radıyallahu anh, “Ben Resûlullah sallallÂhu aleyhi vesellemi şoyle buyururken dinledim” diyor.

“Allahu TeÂl [buyurdu ki]: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun surece, işlediğin gunahlar ne kadar cok olursa olsun, onların buyukluğune bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Gunahların gokleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, gunahlarını affederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryuzunu dolduracak kadar gunahla huzuruma gelsen, fakat Bana hicbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryuzu dolusu mağfiretle karşılarım.”4
Peygamber Efendimiz de, bir hadisinde, kulun işlediği gunahtan dolayı tevbe edip Rabbine donmesini col ikliminde yaşayan, cole cıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın uzuntusunu ve sevincini dile getirerek bize şoyle anlatır:

“Oyle bir kimse ki, corak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin uzerine de yiyecek ve iceceğini yuklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir turlu bulamaz. Aclıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şoyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, olunceye kadar orada uyuyayım.’ Gider, olmek uzere başını kolunun uzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor. Butun azığı, yiyeceği ve iceceği de devesinin uzerindedir. İşte Allah mu’min kulunun tevbe ve istiğfarı ile, boyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinc ve lezzet alır.”5

Anne cocuğunu ateşe atar mı?

CenÂb-ı Hakk’ın rahmeti, şefkati ve merhameti sonsuzdur. Butun kullara yeter, butun bir Âleme kÂfi gelir. Kendini tanıyan, fakat gunahtan elini cekemeyen, nefsinin eline esir duşmuş kullarını kendi hÂline bırakmaz. Bir başka deyişle, CenÂb-ı Hak kendisine yonelen kulunu ceşitli vesileler yaratarak onu rahmet iklimine ceker. Yani, Allah kulunu cezalandırmak icin yaratmamış, bir fırsatını yakalayıp da onu Cehenneme atmak icin dunyaya gondermemiş. İnsan nasıl kendi cocuğunu hatasından dolayı ateşe atmazsa, Yuce Allah da kendisini Rab olarak tanıyan kullarından sonsuz merhametini esirgemez, onları Cehenneme atmaz.

Hazret-i Omer Saadet Asrında şahit olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Efendimizin mujdesini bize de ulaştırıyor.
Bir savaş sonrasıydı. Esirler arasında cocuğundan ayrı duşmuş bir kadın da vardı. Kadıncağız cocuğuna olan ozlemini gidermek icin gorduğu her cocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Resûlullah sallallÂhu aleyhi vesellem cevresindekilere:
“Bu kadının kendi cocuğunu ateşe atacağına ihtimal veriyor musunuz?” diye sordu.
“Asla, atmaz” dediler.
Bunun uzerine Resûlullah sallallÂhu aleyhi vesellem, ”İşte Allahu TeÂl kullarına bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu.6
Hadis-i şerifler CenÂb-ı Hakk’ın sonsuz mağfiretini ve rahmetini anlatıyor. Aynı şekilde, şaşmaz bir prensip olarak Âyet-i kerimeler, genel olculeri verdikten sonra onemli bir noktayı hatırlatıyor. O da, kulluk şuurunu zedelememek, kulun Rabbine olan saygı sınırını taşmamaktır. Tevbe, istiğfar ettikten sonra, nasıl olsa Allah affeder deyip suc işlemeyi surdurmemeli ki, kulluk sırrı kaybolmasın. Kur’Ân bu gerceğe şoyle işaret eder:
“Onlar cirkin bir gunah işledikleri veya herhangi bir gunaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar ve gunahlarını bağışlaması icin O’na niyazda bulunurlar. Gunahları ise Allah’tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri gunahta bile bile ısrar etmezler.”7

Gunahla manevî yukseliş

Kul işlediği gunahtan dolayı Allah’a daha ciddi olarak sığındığı ve daha ihlaslı bir şekilde yoneldiği takdirde, manevî bir yukselişe de gecebilmektedir. Kur’Ân bu gerceği ‘gunahların sevaba donuşturulmesi’ şeklinde anlatmaktadır.

“Ancak tevbe eden ve guzel işler yapanlar bundan mustesnadır. Allah onların gunahlarını silip yerlerine iyilikler verir. Allah cok bağışlayıcı, cok merhamet edicidir.”8
CenÂb-ı Hak, suc ve gunahlarını itiraf eden, pişmanlık duyan kimselerin hem gunahlarını bağışlıyor, hem de gunahların yerini sevapla dolduruyor, boylece gunah yerini sevaba bırakıyor, gunah sevapla yer değiştiriyor. Bu sırdandır ki, bazı hadis Âlimleri, “Birtakım gunahlar vardır ki, mu’min icin bircok ibadetten daha faydalıdır” derler.
Herkes hata işleyebilir, hatta herkes mutlaka hata eder, gunaha girer. Fakat gunahkÂrların da hayırlısı vardır. Bu hayrı Efendimiz şoyle ifade eder:
“Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, cok tevbe edenlerdir.”9

Hata işleyenlerin tevbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının otesinde, bir de Allah’ın sevdiği bir kul olma mertebesine yukselmeleri sozkonusudur. Kur’Ân’ın gosterdiği bu mujde, İslÂm’ın insana sunduğu en tatlı mujdelerden biridir:
“Muhakkak ki, Allah cok cok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.”10
Peygamber Efendimiz, bu Âyeti şoyle tefsir ederler:
“Şuphesiz Allah, tekrar tekrar gunah işlediği halde ust uste tevbe eden kulunu sever.”11
Bu sevginin gercek şuurunda olan Peygamberimiz, hicbir gunahı olmadığı, gunahlara karşı korunduğu halde, gunde yetmiş kere, bazı zamanlar yuz kere tevbe ve istiğfar ederdi. Cunku, istiğfarın icinde ‘mahbubiyet’ mertebesi ve sevinci vardır.

Ancak, bu mujdeyi yanlış bir tarafa cekerek, “Madem gunahlar sevaba donuşebiliyor, once gunah işleyip sonra da tevbe etsek olmaz mı?” gibi cerbezelerle meseleyi istismar etmemek de gerekir.

Boyle bir yaklaşım, herşeyden once, kulluk edebine aykırıdır. Bu durum, hÂşa, Allah’ı imtihan etmek, dinî hukumleri ciddiye almamak sayılır ki, işin sırrını kavramamak olur. Boyle bir istismara karşı, bircok Âyette af yetkisinin Allah’a ait olduğu, Allah’ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba carptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, umit-korku dengesine dikkat cekilir.

Kaldı ki, “Nasıl olsa tevbe ederim” duşuncesiyle gunaha dalan kimse tevbe etme fırsatı bulabilecek midir, buna omru yetecek midir, bir garantisi var mıdır? Veya en onemlisi, davranışları Allah’ın gazabını cektiği halde, Allah kendisine tevbeye donuş fırsatı verecek midir? Butun bunların da gozonunde tutulması gerekir.

“Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur”

Butun bunlarla birlikte, ozellikle her gun yuzlerce gunahın hucumuna maruz kalan mu’minin en muhim meselesi, gunahtan kacınmaya calışması, gunahlı ortamdan uzak durması, gunah işlemeye acık olan kapılara yanaşmamasıdır. Bir bakıma, ‘def’i şer’ yapması, şerli işlerden uzak kalmasıdır. Bu husus bu zamanda cok buyuk onem kazanmaktadır. Takva sırrına da ancak bu yolla erişilebilir. Cunku bir haramı, bir buyuk gunahı terk etmek farzdır. Bir vacibi işlemek bircok sunnetten daha sevaplıdır. Takvanın esas alınmasıyla binlerce gunahın hucumuna karşılık bir kerelik yuz cevirme ile, yuzlerce gunah terk edilmiş, dolayısıyla yuzlerce farz ve vacip işlenmiş olur. Boylece, takva niyetiyle, gunahtan kacınmak maksadıyla cok sayıda salih amele yol acılır. Cunku bu zamanda “Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur.”12
Bu kurtuluşu, yani buyuk gunahlardan kacınanların nimete, ikrama ve Cennet saadetine ereceklerini Kur’Ân haber veriyor:

“Eğer size yasaklanmış gunahların buyuklerinden kacınırsanız, geri kalan gunahlarınızı orter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız.”13

Madem oyledir, “Hayatınızı imanla hayatlandırınız ve ferÂizle zinetlendiriniz ve gunahlardan cekinmekle muhafaza ediniz.”14

1. Muslim, Tevbe 9.
2. BuhÂrî, Tevhid 35; Muslim, Tevbe 29.
3. Musned, 5:130.
4. Tirmizî, DaavÂt 98.
5. Muslim, Tevbe 3.
6. Buhari, Edeb 19, Muslim, Tevbe 22.
7. Âl-i İmran sûresi, 3:135.
8. Furkan sûresi, 25:70.
9. Tirmizî, KıyÂme 49.
10. Bakara sûresi, 2:222.
11. Musned, 1:80.
12. Risale-i Nur Kulliyatı, 2:1632.
13. Nisa sûresi, 4:31.
14. Risale-i Nur Kulliyatı, 1:5.

KAYNAK: Sorularlaİslamiyet.com

Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...

[IMG]http://img322.**************/img322/7687/destek2ba9.gif[/IMG]

__________________