Hayırlı sabahlar sevgili insanoğlu! Bugun yere basarken beni gorup dikkate aldığın icin teşekkur ederim. Her gun yururken kac kardeşimi olduruyorsun, hic duşundun mu? Tabii ki, bilerek basmıyorsundur! Ama her zaman bugun dikkat ettiğin gibi davranırsan, cok daha iyi olur. Neticede oldurduğun karınca veya başka bir bocek Allah'ın yarattığı bir sanat eseridir. Hem oyle bir sanat eseriyim ki, benzerimi yapman mumkun değildir; uzerimdeki sanatlardan ancak ilham alabilirsin. Kucucuk bir saatin icindeki cark ve yayların zamanı gostermek icin bir araya getirilmesi nasıl bir saatcinin ilmini ve iradesini gerektiriyorsa, o saatten daha mukemmel bir makine gibi calışan ve dunyanın en kuvvetli hayvanı olan benim yaratılmam da, ancak Rabbimin sınırsız ilim ve kudretiyle mumkundur.
Dunyanın en kuvvetli hayvanı olduğumu soylememi, belki biraz garip karşıladınız? Ama nispetler perspektifinden baktığınızda hic de garip gelmez. Siz en fazla ağırlığınızın iki-uc katını kaldırabilirsiniz. Ben ise ağırlığımın elli katını, hem de cenelerimle kaldırırım! İşte boyle muhteşem bir sanat eseriyim!
Ayrıca hayvanlar arasında en kalabalık nufusa sahip canlı grubuyum. Sizlerden yeni doğan her kırk kişiye karşılık, bizden yedi yuz milyon karınca yeryuzune gelir. Bu kadar fazla nufusa rağmen, dunyayı fesada boğmadan, gozunuzden uzak, kendi halimizde sevk-i İlÂhî ile uzerimize aldığımız işleri aksatmadan yerine getiririz. Kutup buzulları dışında, hemen hemen dunyanın her tarafında yaşarız, ama sıcak bolgeleri daha cok severiz.
Bizler cemiyetci ve cumhuriyetci yaratıklarız. Bir arada, Kudreti Sonsuz Rabbimiz'in sınırsız ilmiyle aramızda yaptığı iş bolumune itaatte kusur etmeden yaşarız. Dev metropoller gibi şehirler kurarız. Milyonlarca fertten muteşekkil şehirlerimizde gıda depolarımız, yavru bakım odalarımız, muharip askerlerimizin kışlaları bulunur. Bugun yaklaşık dokuz bin ayrı nevimiz bilinmektedir. Her bir nev'im kendi hususî yaratılış programına gore temizlikciler, ziraatciler, hayvan yetiştiriciler gibi farklı mesleklere ve bu mesleklere uygun vucut donanımına sahiptir. Yani butun kardeşlerimiz, yapacakları işlere gore hususî Âletlere sahip yaratılmıştır.
En muhim hususiyetimiz olan mukemmel ictimaî nizÂmı, insan olarak kendi cemiyetinizde henuz tesis edemediniz. Bircok peygambere de muhatap olduğunuz halde (Asr-ı Saadet donemi ve kısmen buna benzeyen birkac donem haric) ideal bir ictimaî sistem kuramadınız. Cunku sahip olduğunuz akıl, şuur, idrak gibi hasletler yanında, imtihan icin size verilmiş nefis, bircok kuvve ve şeytan, ideal bir cemiyet kurmanıza engel olmaktadır. Bizler ise, acziyetimize ve zayıflığımıza dayanarak, Rabbimizin bize vahyettiği hayat tarzı uzerinde hicbir yorum yapmadan itaat ettiğimiz icin, mukemmel calışan bir devlet organizasyonuna sahibiz.
Bize vahyedilerek kurdurulmuş olan mukemmel cemiyet hayatının temelinde; fedakÂrlık, kendi vazifesini yapıp başkasının vazifesine karışmama, şahsî hayat yerine cemiyet hayatının duzgun olmasını esas alma gibi kaideler yatmaktadır. Siz insanlar icin bir imtiyaz olan bu gibi davranışların, biz karıncalardaki mevcudiyetini; transformasyon, evolusyon ve tabiî seleksiyon gibi bir hipotezle izah etmenin mantığını hic kimsenin kuracağını sanmıyorum. Evrimciler, bizim seksen milyon sene once yaşamış bir yaban arısı turunden (hayatta kalma mucadelesi neticesinde) evrimleştiğimizi iddia ediyor. Evrimcilere gore; biz yalnız yaşayan fertler iken, birlikte yaşamanın daha faydalı ve hayatta kalma yolunda daha avantajlı olduğunu anlamış ve "Artık sosyal bocekler olalım, diğer turlerle mucadele icin cemiyet hayatı daha faydalıdır(!)" demişiz. Diyelim ki, aklımıza birden boyle bir fikir geldi ve anlaştık. Pekiyi, ayrı ayrı meslek birimlerini, farklı vucut tiplerini ve ureme mekanizmalarını kendimiz nasıl icad ettik? Ne boyle bir ilmimiz ne de kudretimiz var!
Yaratılışımızdan beri, kendi aramızdaki sınıf sistemine gore; kralice, işci ve askerlerimiz arasındaki farklar nasıl meydana geldi? İşcilerimizi kraliceye bakıp beslemek uzere kim ikna etti? Halbuki evrim teorisine gore, herkes kendini duşunuyor ve diğerleriyle mucadele ediyordu. Askerlerimizi nobet tutma hususunda kim vazifelendirdi? Bu kadar fedakÂrlık ve teavun (yardımlaşma) icinde bir milyon ferdi bir arada tutacak, Kudreti Sonsuz Rabbim'den başka kim olabilir ki?
Bazı devletlerimizin buyukluğu 2,5-3 km2'lik bir sahaya yayılış gosterebilir. Birbiri ile irtibatlı kırkbin-kırkbeşbin yuvada yaklaşık bir milyon kralice, ucyuz-ucyuzelli milyon işci, arasında hicbir anarşi ve huzursuzluk olmadan hayat surmektedir.
Nesillerimizin devamı icin vazifelendirilmiş kralicemiz hayatı boyunca yumurta yapmakla meşguldur. Bir karınca devletinde birden fazla kralice olabilir. Daha iri yapıdaki erkeklerimizin vazifesi ise, kralice ile birlikte, kısa bir ucuşun bitiminde spermlerini nakletmektir. Bu vazifeden sonra erkekler olmektedir.
Askerlerimiz cok hususî kimyevî silÂhlarla mucehhezdir; başları ve ağız yapıları farklı olan askerlerimiz, sadece devletimizi korumakla meşgul olduklarından ihtilÂl yapmayı duşunmez. Onlar, sadece devletin bekÂsını duşunup, derin ve kirli menfaat munasebetlerine girmez. Devletimizin ekonomisinden mesul işcilerimizin hepsi, ureme kabiliyeti olmayan (kısır) dişilerdir. FedakÂr işcilerimizin bir kısmı yavruları ve kraliceyi besler, bir kısmı yeni koridorlar acıp ilÂve binalarla yeni katılanlara yer hazırlar. Bir kısım işciler ise, yiyecek aramak uzere keşiflere cıkar, bir kaynak bulduklarında herkese haber verirler. Askerlerin ve işcilerin icinde daha alt birimler halinde inşaatcılar, toplayıcılar, yetiştiriciler, esir muhafızları ve yağmacılar vardır.
Devletimizin ekonomisi fedakÂr işcilerimizin sırtındadır. Cenesi guclu işciler; sert kabuklu olmasına rağmen, buğday tohumlarını, kırıp oğutmeleri icin başka işcilere aktarır. Bunlar da iyice ufaladıkları buğday tanelerini ıslatıp hamur haline getirir ve kuruması icin guneşe serer. Bu kuru yufka yapma ameliyesi sonunda, kışlık yiyeceğimiz hazırlanmış sayılır.
Bazı turlerimiz, bitki bitlerini (aphid), tavuk veya koyun beslemeniz gibi hususî ahırlarda besler. Bitkilerin ozsuyunu emerek bitkilere zarar veren bu bitler, sahip oldukları enteresan biyokimyevî mekanizma ile bitki ozsuyunu şerbete cevirip vucutlarının arka ucundan dışarı ifraz eder. Arkadaşlarımız da, bu bitlerin cıkardığı bal ozunu emerek gecimlerini temin eder. Bu mevzuda da aramızda iş bolumu yapılmıştır. Bir kısım arkadaşlar bu bitlerin şerbetini sağarken, arkadaşlarımızın diğer kısmı da, onlar icin barınak yapar, bitlerin yumurtalarını korur; kışın sıcak yerlere, baharda da guneşe cıkararak, kendileri icin bal ureten bu bitlerin yaşaması icin gayret eder.
Yuzlerce yuvadan muteşekkil devletimizin en muhim hususiyetlerinden birisi, cok ince hesaplarla ayarlanmış olan yuva ici iklim şartlarıdır. Bizler fizik, klimatoloji ve meteoroloji gibi dersler okumadığımız icin, dunyamıza ait hava şartlarının nasıl olması gerektiğini bilmeden, sevk-i İlÂhî ile kendimizi muthiş bir ayarlamanın icinde buluruz. Yuvaların giriş bolumunun guneşe ve dunyanın manyetik alan yorungesine gore nasıl ayarlandığını, hava yollarının izolasyonunu, gun boyu uygun bir sıcaklığın dengeli olarak surdurulmesi icin gerekli olan havalandırmayı, merkezî olarak ısı uretme ve soğutma dengesinin en mukemmel şekilde yurutulduğunu, yuvada fert sayısı arttığında yeni ilÂve yuvaların hangi yonde ve ne kadar buyuklukte acılırsa hava şartlarını bozmayacağını bizler bilemeyiz. Ancak İlmi ve Kudreti Sonsuz'un takdiriyle bize vahyedilen (lutfen peygamberlere inen vahiy gibi anlamayın!) cebrî lûtufla, devletimizde huzur tesis edilmektedir. Bu mevzuda kesin bir program da yoktur; duruma ve şartlara gore esneklik vardır. MeselÂ, gıda sıkıntısı ortaya cıkarsa işciler, 'besleyici' olarak isimlendirilen hususî makineler şeklinde hizmet vermeye başlar. Bunların yedek midelerindeki gıdalar hususî bazı kimyevî muamelelerden gecirilerek guclendirilir ve zayıf olanlara yedirilir. Gıda sıkıntısı ortadan kalktığında bunlar tekrar işci fertler hÂline donuşur. Zaten bu fedakÂrlıklar olmasa, elli milyonluk bir devlet, nasıl problemsiz olabilir ki?
Bizim mantığımızda, 'hedefe en kısa yoldan varma' gibi bir dusturumuz vardır. Yiyecek aramaya hep tek sıra halinde cıkarız ve yol boyunca birbirimizi bıraktığımız kokudan tanıyarak takip ederiz. Yuvalarımız her zaman yer altında değildir. Bazı turlerimiz yer ustunde, bazılarımız da ağaclarda yuva yapar. Yer altında yaşayanlarımız kanatsız olmalarına rağmen, aşırı bir nufus artışında ve yeni bir karınca devleti kurulduğunda, kanatları ve ureme kabiliyetleri olan fertlere donuşurler; ucarak yuvadan ayrılırlar. Ucma esnasında ve yere konduklarında erkekteki spermler kraliceye aktarılmış olur. Vazifesini bitiren erkek olurken, kralice de omur boyu surecek olan yumurtlama faaliyetine başlar. Kralicenin artık ihtiyacı olmayan kanatları duşer ve once kendine kucuk bir oda hazırlayarak yumurtaları buraya istifler. Altı-sekiz hafta sonra yumurtalardan cıkan işciler, kralicenin kız evlatları olduğundan, kralicenin vucut salgısıyla beslenir. Daha sonra işciler tarafından yeni yeni odalar yapılarak yuvaya ilÂve edilir.
Hafızamız cok gucludur. Gectiğimiz her yerin fotografını cekip beynimizde depolarız. Yuvamızdan uzaklara gittiğimizde kolaylıkla donebilmek icin, Rabbimizin Hafîz ismiyle hediye edilmiş bu hafızayla birlikte, koku ve diğer topoğrafik ozellikleri de kullanırız. Ayrıca cok iyi bir haberleşme ve bilgi nakletme sistemine sahibiz. Zaten Neml Suresi'nin 18. ve 19. Âyetlerinden anlaşıldığı kadarıyla, Hz. Suleyman (as), dilimizi anlayabiliyordu. Aslında butun mahlûkÂtın hususî dili vardır, ancak Kur'Ân-ı Kerim'de kuşların dilinden acık olarak, bizim dilimizden ise işaret olarak soz edilmektedir. Rabbimin sizlere okuyup anlamanız ve hayatınızı duzenlemeniz icin indirdiği Kur'an'daki hakikatlere biraz dikkatle, tabiat kitabıyla mutalÂa ederek baksanız, cok muhim bazı hakikatlere vÂkıf olacaksınız. MeselÂ, Allah (cc), kÂinatın bir nevi fihristi hukmunde olan mukaddes kitabında mustakil bir sureye adımı (Neml) vermiş. Bunun bir hikmeti yok mudur? Hic merak etmez misiniz? Benim gibi gozle bile zor gorulen, yerlerde gezerken bazen uzerine basılan bir hayvanın ismini nicin bir sureye versin?
On sekizinci Âyeti meÂlen hatırlayalım: "Nihayet karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca dedi ki: "Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Suleyman ve orduları farkına varmadan sakın sizi ezmesin." Buradan bazı neticeler cıkarabiliriz: 1-Bizim de hususî bir dilimiz vardır. 2-Bizim başımızda milletini duşunen, faydalı siyasetler ortaya koyan ve tatbik eden tek bir otorite vardır. 3-Emirle hareket ediyoruz ve birbirimize tebligatta bulunuyoruz. 4-Muntazam işleyen bir cemiyet hayatına sahibiz. 5-İcimizde postacılar ve kontrolorler mevcuttur.
Kısacık bir Âyetten kendi aklımla bu sonuclara vardım. Bir sismolog ve zoolog gozuyle de baktığımızda, Hz. Suleyman (as)'ın ordularının gelişinden, onların ayak seslerinin yerde hÂsıl ettiği titreşimleri hissederek haberdÂr olduğumuzu da duşunebiliriz. Ayaklarımızdaki en kucuk titreşimlere bile hassas olan dokunma reseptorlerinin varlığından henuz kimsenin haberi yokken, biz yeryuzundeki butun titreşimlerden haberdÂrdık. Zelzele uzmanları ve hayvan davranışcıları, daha ancak şimdilerde, yuvalarımızdan zelzele oncesi dışarı cıkışımızdaki anomaliye dikkati cekiyorlar.
Atalarınız bu hususta daha dikkatli idiler. Yuva yapmadığımız yere inşaat yapmazlardı. Cunku bizlerin kaygan zeminli araziye yuva yapmadığımızı fark etmişlerdi. Gokdelen gibi dev binaların ısı ve havalandırma projelerini alan muhendisler de yuvalarımızdaki ucuz bir maliyetle sağlam ve verimli calıştırılan iklim ayarlanmasını henuz fark edip, bunun hesaplarını yapmakla meşguller. Bilgisayar programcıları da, 'Karınca Kolonisi Optimizasyon Algoritması' adı altında bazı problemlerin cozumu ve petrol tankerlerinin kaza yapmadan nakliyat yapması icin, devletimizin işleyişini ornek alarak modelimizi cıkarmaya calışıyorlar. Cok uzulduğumuz bir husus ise; Kur'Ân gibi bir kitaba sahip olduğunuz ve Âyetlerle dikkatiniz cekildiği halde; Kur'Ân'dan habersiz yabancıların, tabiatı okumayı ve mÂnÂlandırmayı sizden daha iyi beceriyor olmalarıdır.
Kralicemiz yirmi yıl kadar yaşayabilir ve biz de ona uşenmeden bakarız. Cunku hic durmadan yumurta ureterek yeni arkadaşlara sahip olmamıza vesile oluyor. Cesamet olarak bizi kucuk gorup de bir şey yapamazlar demeyin. Beş yuz bin kişilik bir grubumuz, buyuk bir kuşu, bir kurdu veya bir atı oldurebilir. Isırma, sokma, asit fışkırtma gibi ceşitli silÂhlara sahibiz. Madagaskar'da yaşayan Adetomyrma isimli yeni keşfedilen bir cinsimiz, kendi larvalÂrının vucut sıvısını emerken, bazı turlerimiz ise et yer. Gerek hayvanî, gerekse nebatî gıda ile beslenen turlerimiz, bir ceşit temizlik işcisi gibi calışarak, yeryuzunu copluk olmaktan korur. Tabiî ki bu işleri yapmak uzere bize iki cift cene parcası verilmiştir. Dıştakiler buyuk olup yiyecekleri taşımaya ve toprağı kazmaya, ictekiler ise kucuk olup gıdaları kesip oğutmeye yarar. Guney Amerika'da yaşayan Trachymyrmex isimli turumuz, yuvasında mantar yetiştirerek gecinir. Benzer şekilde Atta isimli başka bir turumuz de, mantar yetiştirir, ama diğerinden farklı olarak, bu tur bitkilerin yapraklarını keserek yuvasına taşır, bu yaprakların curumesi (fermantasyonu) neticesinde acığa cıkan sıcaklık ve rutubetten istifade eder. Bazı turlerimiz de, başkalarını esir alarak onları kole olarak calıştırır.
Sevgili insanoğlu! Bu konuşmayı bitirirken, bundan boyle, bastığın yerlere daha fazla dikkat etmeni ve nasıl bir sanat eserini ezmek uzere olduğunun farkına varmanı dilerim. Mahlukatın uzerinde bir şeref ve pÂyeye sahip olsan da, bu beni kucuk gormeni gerektirmez. SelÂm ve muhabbetlerimle...
kaynak: Prof.Dr. Arif SARSILMAZ
__________________
Karınca'nın Ayak Sesinden
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Karınca'nın Ayak Sesinden