Duşmanlıkların ayyuka cıktığı ve ortalığın eşkıya kaynadığı cehalet devri.
Evlerin soyulduğu, kervanların basıldığı, insanların tutsak edildiği yıllar...
Yemenli bir ana oğul, sevdiklerinin hasretini dindirmek icin yola cıkarlar. Ancak hasım kabilenin cengaverleri Suda Hatun ile oğlu Zeyd’i yakalar, esir tuccarlarına satarlar. İnsan tacirleri bunları hayvan gibi bağlar ve Ukaz Panayırına getirip satılığa cıkarırlar. Mekke eşrafından Hakim bin HizÂm mahzun bakışlı Zeyd’e kıyamaz. Onu satın alır ve şefkatle kucaklanacağı bir eve (halası Hazret-i Hatice’ye) bırakır. Hatice (radıyallahu anha) bu sevimli cocuğu cok sever, onu kocasına hediye eder. Hazret-i Muhammed kole kullanmaktan hoşlanmaz, boynu bukuk yavrunun başını okşar ve hurriyetini bağışlar.
Evet Zeyd’in yaşı kucuktur ama saf değildir. Uğruna KÂinatın yaratıldığı Server’in farkını fark edecek kadar akıllıdır. Hakiki hurriyetin “ona kole olmaktan” gectiğini cok iyi anlar. Azad edilmesine rağmen bu kapıdan ayrılmaz. Hoş, ona ne annesi Hazret-i Hatice’den daha iyi bakabilir, ne de babası Muhammed Aleyhisselam kadar ilgilenebilir.
Zeyd, fıtraten temizdir ama bu kutlu eşikte tevazu, merhamet, comertlik, ahde vefa gibi guzel huylarla donanır. Guleryuzludur, tatlı dillidir, efendiliği ile goz kamaştırır. İnsana guven verir, gorenin ici ısınır. Eh adı “emin”e cıkan bir Resul’un terbiyesinden gecen biri başka nasıl olabilir ki.
Aradan yıllar, uzun yıllar gecer. Efendimiz İslÂmı duyurmakla vazifelendirildiğinde Zeyd seve seve iman eder ki, Hatice, Ebû Bekir ve Ali’den (radıyallahu anhum) sonra dorduncu Muslumandır.
Karar kendisinin
Bu arada evlad hasreti ile yanıp tutuşan Harise deli divane olmuş, koşe bucak oğlunu aramaktadır. Hani olduğunu bilse koşup mezarına kapanacaktır ama habersizlik daha acıdır. Nerede bir cocuk gorse yureği yanar, sabah ruzgarlarına, aya, guneşe haber sorar. Oğulları Kays, Amr, Yezid ve Cebel’e “vasiyetim olsun” der “Zeyd’imi bulun ve ona iyi bakın”.
Olacak bu ya o yıl KÂbe’ye gelen Yemenlilerden biri Zeyd’i tanır ve babasına cıtlatır. Adamcağız buyuk bir heyecan ile Efendimizin kapısını calar. Bir kucak dolusu dirhemi onune doker ve “siz ikram ve ihsan sahibisiniz. Gonul almasını bilir, misafiri seversiniz, n’olur oğlumu bana satın” der. Efendimiz adamcağıza yer gosterir ve dirhemlerini yine ona uzatırlar. “tercih Zeyd’indir” buyururlar, “eğer sizinle gelmek isterse tek kuruş vermeden onu goturebilirsiniz, şayet yanımda kalmayı arzu ederse yanımda kalır. Allaha yemin ederim ki ben, beni tercih edeni terk edemem!”
Harise bu cevaba memnun kalır, yanındakilere donup “işte adalet budur” diye mırıldanır.
Efendimiz Zeyd’e misafirlerini gosterip sorar: “Bunları tanıyor musun?”
-Evet. Biri babamdır, oburu amcam.
-Seni almaya gelmişler, onlarla gitmek ister misin?
Zeyd iki goz iki ceşme ağlamaya başlar. “Siz benim hem babam hem amcamsınız” diye hıckırır, “n’olur beni goturmelerine izin vermeyin, olene kadar yanınızda kalayım!” Harise’nin şaşkınlığı, kızgınlığa doner, “yazıklar olsun sana” der, “demek koleliği hurriyete, sahibini ebeveynine tercih ediyorsun oyle mi?”
-Bunu anlayamazsınız baba. Dunya bir yana, Allah’ın Resulu bir yana...
O benim oğlumdur
Efendimiz cok hislenir onu elinden tutup Kabe-i muazzama’ya gotururler. Hacer-ul esved’in yanıbaşında durur ve “şahid olunuz ki” buyururlar, “Zeyd benim oğlumdur. O bana varis, ben ona varisim.” İşte o gunden sonra onu Muhammed oğlu Zeyd diye cağırmaya başlarlar. Ta ki “Evladlarınızı babalarının ismiyle cağırın, Allah katında boylesi daha doğrudur” ayeti gelene kadar.
Hazret-i Zeyd Efendimizle bir cok tebliğ seferine cıkar. Taif’te Serveri KÂinat’la birlikte taşlanırlar. Hicret emir buyurulduğunda duşunmeden Medineye koşar, Efendimiz onu Useyd bin HÂfız’la din kardeşi yaparlar.
Zeyd’in omru mucadeleyle gecer butun harblere iştirak eder ve sayısız seriyyeye katılır. Sadece Mureysi gazasında Efendimizin vekili olarak Medine’de kalır.
Mute cengi oncesi Efendimiz 100 bin kişilik Bizans ordusunun uzerine uc bin kişilik bir kuvvet yollar ve “komutanınız Zeyd’dir” buyururlar, “O şehid olursa yerine Ca’fer gecsin, o da şehid olursa komutayı Abdullah bin Revaha alsın! O da şehit olursa...”
Ucunun de şehadeti acıktır ve oyle de olur. Efendimiz harbin butun şiddeti ile surduğu demlerde mimberdedirler. Birden yuzleri değişir gozlerinden yaşlar boşanmaya başlar “İşte Zeyd şehit oldu, bayrağı Ca’fer aldı. O da şehid oldu, bayrağı Abdullah aldı. O da şehid oldu bayrağı Halid bin Velid aldı. Cenab-ı Hak zaferi Halid’e muyesser kıldı” buyururlar.
Bir defasında da Zeyd bin Harise’nin cennette deve derisinden yapılmış tulumlar gibi iri narlar arasında bulunduğunu haber verir Cennette, gozlerin gormediği, kulakların duymadığı, hatır ve hayalinize gelmeyecek nimetler vardır buyururlar.
Efendimiz defalarca Zeyd’i meth ederler, ancak Kur’Ân-ı kerimde adı acıkca zikredilen tek sahabe odur.
Kur’an’da, AhzÂb Suresi’nde elmalı tefsiri
37- Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın acacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan cekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lÂyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikÂhlamada muminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.
__________________
Kur’Ân-ı kerimde adı acıkca zikredilen tek sahabe (Zeyd bin Harise )
Dini Bilgiler0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Kur’Ân-ı kerimde adı acıkca zikredilen tek sahabe (Zeyd bin Harise )