Uzun bir aradan sonra, gectiğimiz hafta icinde Kudus sokaklarında yeniden kan dokuldu. İsrail'in fanatik politikacısı ve eski "Lubnan Kasabı" Ariel Şaron'un Kudus'teki Musluman mabedi Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmesi, Filistinli Muslumanlarda halklı bir tepki uyandırdı ve ardından buyuk bir kıyım başladı. İsrail askerleri gercek mermi kullandıkları silahlarla Filistinlilere ateş actılar ve yine masum Filistinliler İsrail kurşunlarıyla can verdi.
Bu konuyu ele alan yorumcuların coğu, Ariel Şaron'un bir provokasyon yaptığına, yani Filistinlileri kasten kışkırtarak bu olaylara sebebiyet verdiğine hemfikir. Peki ama acaba bu provokasyonun amacı ne? İsrail politikasının ve toplumunun Ariel Şaron tarafından temsil edilen fanatik kesimleri bu provokasyonla ne yapmak istiyorlar?
Provokasyonun yerinin Mescid-i Aksa olması, bu sorunun cevabını da kendiliğinden ortaya koyuyor. Cunku Mescid-i Aksa, Yahudilerin "tapınak tepesi" (Temple Mount) adını verdikleri ve coğu Yahudi tarafından Siyonist ruyanın en onemli sembolu sayılan bir hedef.
Bu hedefin radikal Yahudiler icin ne denli onemli olduğunu anlayabilmek icin, Siyonizm'in tarihine bir goz atmak ve Mescid-i Aksa'nın bu tarih icindeki konumunu anlamak gerekmektedir.

Siyonistlerin Mesih İnancı
19. yuzyılın sonunda siyasi bir hareket olarak ortaya cıkan Siyonizm'in milliyetci, modern ve laik Yahudiler tarafından ortaya atıldığı ve dolayısıyla "dini" bir hareket olmadığı sıkca anlatılan bir hikayedir. Ancak hikaye, gerceği ancak kısmen yansıtmaktadır ve bir de gozlerden uzak kalan bir yon vardır.
Bu yon, "dindar Siyonizm" olarak bilinen ve "sağ Siyonizm" ya da oteki adıyla "Revizyonist Siyonizm" olarak tanımlanan akımla da oldukca ilişkili olan bir harekettir. Dindar Siyonizm, bir Yahudi Devleti'nin kuruluşunu yalnızca ulusal bir hareket olarak goren laik Siyonizm'den farklı olarak, İsrail'in kuruluşunu Yahudi dinindeki geleneksel "Mesih" inancı cercevesinde yorumlamıştır.
Bu inanca gore, Yahudiler, Allah tarafından "secilmiş" olan ustun bir halktır, ve diğer ulusları yonetme hakkına sahiptirler. Ancak bu "yonetme hakkı", diğer uluslar tarafından gasp edilmiştir. Hakkın yerine getirilmesi, "Secilmiş Halk"ın yeryuzu egemenliğine ulaşabilmesi ise, ancak Hz. Davud soyundan gelecek olan Beklenen Mesih'i yeryuzune inip Yahudiler'e onderlik ederek Kudus merkezli bir Krallık kurması ile gercekleşecektir.
Bu inanca gore Mesih'e karşı "itaatsizlik" yapacak olan ulusların durumu ise oldukca zordur! The Universal Jewish Encyclopedia, şoyle yazar: "Mesih geldiğinde diğer milletler ya fethedilecek, ya imha edilecek ya da dinlerinden donduruleceklerdir. Ama sonları ne olursa olsun, o tarihten sonra İsrail icin sıkıntı kaynağı olmaktan cıkacaklardır." (The Universal Jewish Encyclopedia, vol. 7, s. 503)
Mesih'in gelişi, Yahudilerin binlerce yıllık tarihi boyunca hep beklenmiştir. Ama en cok da, MS 70'da Romalılar tarafından Kudus'ten kovulmalarının ardından guclenmiştir. 70 yılında Romalılar, Kudus'teki Hz. Suleyman Tapınağı'nı ikinci kez yıkmışlar, şehirdeki Yahudilerin buyuk bolumunu katletmiş kalanları da surmuşlerdir. Geriye Tapınak'tan yalnızca tek bir duvar kalmıştır; o da bu "yıkım"ım anısına Ağlama Duvarı'na donuşturulmuştur. Mesih geri geldiğinde ise, inanışa gore, Tapınak yeniden inşa edilecek ve buradan dort bir yana hukmedecektir.
İşte bu nedenle de, Mesih'in gelişi ile Kudus'teki Tapınak'ın yeniden inşası, Yahudilere gore birbiri ile cok yakından ilişkili olan iki "vaad"dir.

Dindar Siyonizm'in Mesih ve Tapınak Yorumları
Yahudiler tarafından asırlardır beklenen bu iki buyuk gelişme, 19. yuzyıla kadar uzak bir hayal gorunumundeydi. Ancak Siyasi Siyonizm'in doğuşu ile birlikte, Yahudiler, 19. yuzyıl sonra Kudus'e donmek icin ciddi bir girişim başlattılar. Hareket dini kimlikleri zayıf Yahudilerce yonetiliyordu belki, ama dindarlar bu girişimde cok buyuk bir anlam gormuşlerdi. Onlara gore, siyasi bir hareket olan Siyonizm, gercekte Mesihi donemin artık başlamak uzere olduğunun gostergesiydi.
"Dindar Siyonistler"in başını ceken Abraham Yitzhak HaCohen Kook, Siyasi Siyonizm'in Atchalta D'Geula (Mesihi Kurtuluşun Başlangıcı) ya da B'Ikvata D'Meshicha (Mesih'in Ayak Sesleri) olduğunu soyleyerek bunu en acık bicimde ifade etmişti. Kook'a gore, 1917'de yayınlanan ve Siyonizm'e resmi İngiliz desteği sayılan Balfour Deklarasyonu, Filistin'e yapılan Yahudi gocleri ve buyuk devletlerin Siyonistlere verdiği destek; tum bunlar Mesih'in gelişinin yakın olduğunu gosteren alametlerdi. İsrailoğulları Mesihi donemde yaşıyorlardı ve yuzyıllardır beklenenler yakında gerceğe donuşecekti.
Kook ve diğer Dindar Siyonistler tarafından yapılan yoruma gore, "insani" cabayla, yani Siyasi Siyonizm'le başlayan surec, "ilahi" bir gelişme olan Mesih'in gelişi ile devam edecekti. Ancak bu hedefe varılabilmesi icin Yahudilerce Mesih'in gelişinden once yapılması gereken-ve Mesih'e ortam hazırlayacak olan-uc misyon vardı. The Universal Jewish Encyclopedia bu misyonları şoyle anlatır:
Siyasi Siyonizmin ortaya cıkması ile birlikte Haham Hirsch Kalischer tarafından geliştirilen teori diğer hahamlarca da kabul gordu. Buna gore, Mesih'in donuş sureci, doğal olaylarla başlayacaktı: Yahudilerin Filistin'e yerleşme isteği ve diğer milletlerin gonullu olarak bu işe yardım etmesi ile. Mesih'in ortaya cıkışı ve vaadedilen mucizelerin gercekleşmesi icin gereken şartlarsa şunlardı: Kutsal Topraklar'da buyuk ve yeter sayıda Yahudinin yerleşip devlet kurulması, Kudus'un ele gecirilmesi ve Tapınak'ın yeniden inşa edilmesi. (The Universal Jewish Encyclopedia, vol. 7, s. 502)
Bu uc şartın birincisi olan Kutsal Topraklar'daki Yahudi nufusunun arttırılması, Siyonist hareketin onderleri tarafından bu yuzyılın başından beri uygulanmaktadır. Devlet ise 1948'de kuruldu. İkinci şart, yani Kudus'un ele gecirilmesi, 1967'deki Altı Gun Savaşı'nda yerine getirildi. 1980'de Kudus "İsrail'in ebedi başkenti" ilan edildi...
Dolayısıyla, Mesih'in gelişini sağlayacak misyonlardan geriye bir tek Tapınak'ın yeniden inşa edilmesi kaldı. 19 yuzyıldır yıkık olan ve sadece tek duvarı ayakta kalan Tapınak, Yahudiler tarafından Ağlama Duvarı'na donuşturulmuş olan Suleyman Tapınağı.
"Peki Tapınak'ı inşa etmek zor birşey midir?" sorusu akla gelebilir hemen. Oyle ya, İsrailliler icin bir Tapınak inşa etmenin zorluğu nedir? Zorluk, Tapınak'ın inşa edilmesinde değildir. Eski Tapınak'ın bulunduğu alan uzerinde bugun iki İslam mabedi durmaktadır: Mescid-i Aksa ve Kubbet-us Sahra. Tapınak'ın yapılabilmesi icin bu iki mabedin de yıkılması gerekmektedir. Puruz dunya Muslumanlarıdır. Onlar, varoldukları surece, İsraillilerin bu iki mescidi yıkmalarına izin vermemektedirler...
İşte son bir hafta icinde yaşadığımız ve Kudus sokaklarını kana bulayan catışmaların anlamı da burada gizlidir.

Likud ve Tapınak
Siyonizm'in sol kanadı, İsrail Devleti'nin kurulmasından sonra İşci Partisi'ne donuştu. İşci Partisi, devleti kuran partiydi ve 1977 yılına dek de kesintisiz iktidarda kaldı. Buna karşın, sozunu ettiğimiz "dindar Siyonizm" ise, eskiden beridir faşizan oğeler taşıyan "Revizyonist Siyonizm"le butunleşti ve İsrail'in kurulmasıyla birlikte "Herut" partisi oluşturdu. Bu radikal parti, bir kac kucuk partiyle daha birleşerek 1970'lerin başında "Likud" adını aldı. Herut'u kuran, Likud'a donuşturen ve 1982'deki Lubnan işgalinin sonrasına dek de liderliğini yuruten kişi, "İsrail sağının en buyuk lideri" sayılan Menahem Begin'di. Begin'i İzak Şamir izledi. Menahem Begin ve İzak Şamir gibi buyuk isimlerin ardından
Likud'un ve genel olarak İsrail sağının en itibarlı ismi ise, hemen her zaman Ariel Şaron oldu. İsrail'in 1982'deki Lubnan işgali sırasında Sabra ve Şatilla kamplarındaki 2 bin Filistinli'yi kadın cocuk ayırdetmeden gozunu kırpmadan oldurten Şaron, fanatik siyonistlerin gozunde buyuk bir kahraman olmuştu.
Begin, Şamir ve Şaron gibi isimlerin temsil ettiği İsrail sağının gizli "megalo idea"sı ise, hep Kudus Tapınağı'nı yeniden inşa etmek oldu. Bu inşanın gercekleşebilmesi icin de, Mescid-i Aksa ve Kubbet-us Sahra'nın yıkılması gerekiyordu.
Nitekim İsrail sağı, el altından desteklediği " Machteret Yehudit" adlı bir orgutle bu hedefi bir kez denedi.

Yahudilerin Mescid-i Aksa'yı Yıkma Girişimi
1984 yılının 27 Nisanında İsrail'de oldukca ilginc bir orgutun varlığı ortaya cıktı. Machteret Yehudit (Yahudi Cetesi) adındaki orgutun uyeleri, Arap yolcularla dolu olan beş yolcu otobusunu havaya ucurmaya yonelik bir plan yapmış ama son anda olayın ortaya cıkması uzerine tutuklanmışlardı. Ancak daha once gercekleştirdikleri onemli eylemler vardı; 1980 yılında Batı Şeria'daki iki Arap belediye başkanının arabasına bomba koyarak oldurmuşler, 1983 yılında ise Hebron kentindeki İslam Koleji'ne silahlı bir saldırı duzenleyerek uc oğrenciyi oldurmuş, otuzuc tanesini de yaralamışlardı.
Ama kısa bir sure sonra, Machteret Yehudit'in tum bunlardan cok daha buyuk bir eylemi gercekleştirmek uzere olduğu oğrenildi. Orgut, Doğu Kudus'un, Mescid-i Aksa ve Kubbet-us Sahra'yı havaya ucurmak icin cok detaylı bir plan hazırlamıştı. Mabetlerin mimarı yapısı uzerinde profesyonel bir inceleme yapılmış, Golan Tepeleri'ndeki bir askeri garnizondan bol miktarda patlayıcı calınmıştı. Kubbet-us Sahra'yı etrafa zarar vermeden havaya ucurabilmek icin, 28 ayrı patlayıcı Kubbe'nin belirlenmiş yerlerine yerleştirilecekti. Gerekirse Mescid-i Aksa'yı korumakla gorevli silahsız Musluman nobetcileri vurmak icin ucuna susturucu takılmış Uzi'ler ve goz yaşartıcı bombalar edinmişlerdi. Operasyon, yirminin uzerinde Machteret Yehudit militanının katılımıyla gercekleşecekti.

Yahudi Cetesi'ne Gizli Destekler
Eylem İsrail otoriteleri tarafından durdurulmuştu belki, ama bu gonulsuz bir engellemeydi. Cunku, Machteret Yehudit'in uyeleri, aslında pek cok kişinin yapmak istediği bir işi, sabırsızlıkları nedeniyle, uygun olmayan bir zamanda yapmaya kalkmışlardı. Bu nedenle, Likud hukumeti, Machteret Yehudit'e ve eylemine gizli bir sempati ile bakmışlardı.
İsrail mahkemesi, kanunlara gore suc oluşturan bu eylemi doğal olarak cezalandırdı ama mahkeme kararından bir gun sonra, Başbakan Yitzhak Şamir, Machteret Yehudit uyeleri icin şoyle diyebiliyordu: "Hepsi harika insanlar ama bir hata yaptılar." Likud muttefiki radikal Gush Emunim partisinin onde gelen ismi Haham Moşe Levinger de eylemin teorik olarak doğru ama zamanlama yonunden yanlış olduğu yonunde goruş bildirdi. (Robert I. Friedman, Zealots for Zion: Inside Israel's West Bank Settlement Movement, 1.b., New York: Random Hause, 1992, s. 31)
Amerikalı Yahudi gazeteci Robert Friedman, Machteret Yehudit olayının derinleme bir incelemesini yapmıştı. Verdiği ilginc bilgiler vardı: O donemde İsrail basınındaki yaygın bir iddiaya gore İsrail'in ic guvenlik servisi Shin Bet, Machteret Yehudit'in daha onceki eylemlerini-Arap belediye başkanlarının oldurulmesi, İslam Koleji'nin taranması gibi-biliyorlardı ve buna rağmen de orgute hicbir mudahalede bulunmamışlardı.
Friedman'ın yorumuna gore, İsrail otoriteleri aslında orgutun Mescid-i Aksa'yı yıkma planından da haberdar oldukları halde bir sure onlara engel olmamışlar, ancak olayın basına sızması ve sonuclarının da cok tehlikeli olacağını farketmeleri uzerine Machteret Yehudit'i durdurarak uyelerini tutuklamışlardı. Yitzhak Şamir'in orgutun uyeleri icin "harika insanlar" deyişi ya da onları hapse mahkum eden yargıcın kararı acıklarken "bu insanlara yurtseverlikleri nedeniyle saygı ile bakılması gerektiği" şeklindeki garip sozleri, hep bu isteksiz engel oluşun gostergeleriydi. Ust rutbeli İsrail subayı Avi Yitzhak, İsrail yonetiminin Machteret Yehudit'e uzun sure engel olmadığını, cunku "ust duzey politik ve askeri yoneticilerin, orgutu, demokratik bir devletin yapamayacağı eylemleri yapabilmesi icin muhafaza ettiğini" soylemişti. Friedman, "Machteret Yehudit olayı icinde İsrail hukumetinin parmağı vardı ama bunun oranı hicbir zaman bilinemeyecek" demektedir. (Robert Friedman, Village Voice, 12 Kasım 1985)
1985 yılında, hapisteki Machteret Yehudit uyelerinin serbest bırakılması icin etkili bir kampanya başlatıldı. Kampanyanın en ateşli destekcileri Knesset uyesi politikacılardı. Başta Likud olmak uzere her partiden, hatta "solcu ve laik" ve sozde barış yanlısı İşci Partisi'nden bile cok sayıda Knesset uyesi bu "harika insanları" hapisten cıkarmak icin calıştılar. Sonucta birbiri ardına gelen aflarla hepsi serbest bırakıldı.
Dolayısıyla, Machteret Yehudit'in İslam mabetlerini yıkma planının engellenmiş olması, Likud yonetiminin bu mabetlerin varlığından memnun olduğu anlamına gelmiyordu. Likud, ozellikle de Likud'un Ariel Şaron gibi şahinleri, eylemin yalnızca yontem ve zamanlama acısından yanlış olduğunu duşunuyorlardı, ama temel mantık doğruydu.
Nitekim cok gecikilmeden yeni ve daha az radikal olan bir yontem bulundu.

Yeni Yontem: Mescid'in Altının Oyulması!..
Machteret Yehudit'in ortaya cıkmasından bir yol sonra, 1985'te, İsrail hukumeti Mescid-i Aksa'nın altındaki kazı calışmalarına hız verdi. Bu şekilde Mescid'in altı oyulacak ve kucuk bir sarsıntı sonucunda kendiliğinden yıkılması sağyanacaktı.
Haftalık Aksiyon dergisi, 13-19 Mayıs 1995 tarihli sayısında "İsrail Mescid-i Aksa'yı yıkıyor!" başlığıyla verdiği bir haberde konuya değinmiş, Mescid'in altında gizlice yurutulen kazı calışmalarını belgelemiş ve şoyle yazmıştı:
"İsrail, Mescid-i Aksa'ya karşı doğrudan bir saldırıda bulunduğu takdirde... İslam ulkelerinin topyekun cephe almasından cekiniyor... (bu nedenle) tarihi kazı yapıyor gibi gostererek, kendiliğinden cokecek bir hale gelmesi icin uğraşıyor. Boylece ulke olarak kendisini geri cekecek ve uzerine bir sorumluluk almadan hedefine ulaşmış olacak."
Uzun yıllar Kudus'te calışan Amerikalı arkeolog Gordon Franz ise, bu konudaki gozlemlerine dayanak şoyle diyor:
Emin olduğum bir şey varsa, Tapınak'ı yeniden inşa etmeyi hedefleyen Yahudilerin o iki camiyi mutlaka yıkmak istiyor oluşlarıdır. Bu yıkımın nasıl olacağı konusunda kesin bir fikrim yok ama olacaktır. Yıkacaklar ve burada onun yerine bir Tapınak inşa edecekler. Ne zaman, nasıl yapılacak bilmiyorum ama yapılacak. (Grace Halsell, Prophecy and Politics: Militant Evangelists on the Road to Nuclear War, Connecticut: Lawrence Hill & Company, 1986, s. 105)
Houston İkinci Baptist Kilisesi'nden rahip James E. DeLoach ise tum Yahudilerin camileri yıkıp Tapınak'ı inşa etmek istediklerini, ancak bunu Machteret Yehudit gibi radikal yontemlerle değil, Aksiyon'un haberinde yer alan şekilde yapacaklarını soyluyor:
"Şu bir gercek; tanıdığım butun Yahudiler o camilerin yıkıldığını gormek istiyorlar. Ama bana soylediklerine gore, bu yıkım, Tanrı'dan gelecek bir hareketle, orneğin bir depremle ya da ona benzer bir şekilde gercekleşecek." (Ibid., s. 99)
İşte İsrail'deki aşırı sağın mantığı budur. Amac, Tapınak'ı ne olursa olsun inşa etmektir; cunku Mesih'in gelişi buna bağlıdır. Tapınak'ın inşası icin İslam mabedlerinin yok edilmesi gerekmektedir. Yahudi Devleti, bu işi mabedlerin "altını olmakla" uzun vadeye yaymıştır. Belki de, "insan eliyle" yapılacak bu hazırlıktan sonra, Mescid-i Aksa'yı cokertecek kucuk bir deprem beklenmektedir.

Sonuc
İsrail'in radikallerinin Kudus konusunu surekli bir catışma sebebi haline getirmeleri, bu bolgedeki Muslumanlara karşı teror eylemleri duzenlemeleri ve provokasyonlar gercekleştirmeleri, buraya kadar incelediğimiz Tapınak saplantısı nedeniyledir. Ariel Şaron'un sahneye cıkarak Filistinlileri tahrik etmesi ve yeni bir kan golune kasten sebebiyet vermesi de, Siyonizm'in Tapınak ruyasıyla ilgilidir. Bu gibi provokasyonlar, İsrail ve Filistinliler arasındaki muhtemel bir uzlaşmayı imkansız hale getirmek, bolgede gerilim ve catışmayı surekli ayakta tutmak icin yapılmaktadır. Şaron gibi radikaller, bu daimi catışmanın bir gun kendilerine Tapınak'ı inşa edecek bir fırsat sunacağını ummaktadırlar.
Ancak bu gibi hesaplarla tum Ortadoğu'yu kana bulama peşinde olan İsrailli radikallerin hic bilmedikleri bir gercek vardır:
Eğer onların bir hesabı varsa, kuşkusuz Allah'ın da bir hesabı vardır.
__________________