[IMG]http://img460.**************/img460/6639/logosonoy7.gif[/IMG]

İŞİTME SİSTEMİ VE KULAK MUCİZESİ

[IMG]http://img140.**************/img140/7708/kulakmh7.jpg[/IMG]

Ses dalgalarını algılayan bir cihaz yapmaya calıştığınızı duşunun.

Bunun icin cok sayıda elektronik parca kullanmanız gerekecekti. Cihazı calıştırabilmeniz, bircok şartı art arda doğru olarak yerine getirmenize bağlı olacaktı.

Oncelikle parcaların tamamını doğru secmeniz ve doğru bir sıra ile yerleştirmeniz gerekecekti. Ayrıca parcalar arasında doğru bağlantılar kurmanız da yerine getirmeniz gereken başka bir şart olacaktı. Parca secimi, yerleşim planı ya da parcalar arasında kurulan bağlantılarda yapılacak tek bir hata cihazın calışmamasına neden olacaktı. Şuphesiz ki boyle bir elektronik devreyi kurarak, calıştırmak bir bilgi birikiminin ve deneyimin urunudur.

Tum bunlara rağmen birisi cıksa ve bu cihazın bir planlayıcısı ve imalatcısı olmadan da kendiliğinden oluşabileceğini iddia etse, bunun icin de ceşitli teoriler one surse ne duşunurdunuz?

Elbette ki bu kişinin soylediklerini hic dikkate almazdınız. Ancak biz yine de bu iddiayı şoyle bir senaryo ile test edelim:

Ses dalgalarını algılaması icin gerekli olan cihazın tum parcaları doğru bir şekilde secilmiş ve bir rafta yan yana duruyor olsunlar. Raftaki bir kutuda da lehim aleti gibi devreyi monte etmek icin gerekli olan araclar ve bir de priz bulunsun. Siz de tahmin edersiniz ki aradan yuz değil yuz bin yıl gecse de bu devre kendiliğinden oluşmayacaktır. İster yıldırım duşsun isterse parcaların hepsine tek tek elektrik verilsin bu sonuc hic değişmeyecektir. Elektronik konusunda uzmanlaşmış birinin calışması olmadıkca bu cihaz kendiliğinden imal edilemeyecektir.

Ne var ki bugun birileri cıkıp soz konusu cihazdan cok daha ustun bir yapının, işitme duyumuzun tesadufî nedenlerle ortaya cıktığını iddia edebilmektedir. Bu iddianın mantıksızlığı acıktır. Kulağımız ses dalgalarını algılayan tum cihazlardan cok daha ustun bir işleve sahiptir. Kulağımızdaki tasarım, ustun bir Yaratıcı olan Allah'ın eseridir.

Bu makaleyi okurken, işitme organımızın mukemmel yapısını ve en ileri teknolojilerin bile ulaşamadığı ustun ozelliklerini oğrenecek ve Allah'ın kusursuz yaratışının bir orneğine şahitlik edeceksiniz:

Seslerin Dunyası

Ses hayatımıza anlam katan en onemli unsurlardan biridir. Bir an icin duşunun sessiz bir dunyada yaşamak nasıl olurdu?

Gelin boyle bir dunyayı hayal etmeye calışalım: Boyle bir dunyada hicbir ses ya da gurultu olmazdı. Hemen arkamızdan yaklaşan buyuk bir tehlikeyi fark edemezdik. Etrafımızdaki gelişmelerden haberdar olamaz… Muzik gibi bir nimeti bilemezdik. Sevdiklerimiz ile iletişim kuramaz…. Kimseye duşuncelerimizi kolayca ifade edemez, bildiklerimizi anlatamazdık.

İşitme duyumuzun temeli olan ic kulak ve beyindeki işitme merkezimiz bir santimetre kupten yani bir kesme şekerden bile daha az yer kaplar. Cevremizdeki sesleri duymamızı sağlayan kulağımız son derece karmaşık mekanik, hidrolik ve elektronik yapıları barındıran minyatur bir muhendislik tasarımı gibidir. Dunya uzerinde gorduğunuz tum teknolojik urunler, plan ve projeler bir birikimin sonucudur. Her yeni bina ya da makine oncekilere ait bilgilerin derlenmesi, yenileştirilmesi ve kucuk ilavelerle geliştirilmesi sonucundadır. Oysa kulağın ortaya cıkması, muhendislik bilgisinin cok otesindedir.

Havadaki başıboş titreşimler değerlendirilerek, bir duyu organına kaynaklık yapmaktadır. Bu benzersiz bir tasarımdır. İşitme sistemimizin ortaya cıkışı ile ilgili yapılabilecek tek bir acıklama vardır: Muhendislik başyapıtı olarak nitelendirilen işitme duyumuz ancak “benzeri olmadan yaratma” ile acıklanabilir. Bu ustun yaratış, yerleri, gokleri ve ikisinin arasındaki her şeyi yaratan Allah’ın yaratmasıdır:

“O, sizin icin kulakları, gozleri ve gonulleri inşa edendir; ne az şukrediyorsunuz?” (Muminun Suresi, 78)

Seslerin İşlendiği Yer: İşitme Merkezi

Bu resimde işitme duyumuzda yer alan unsurlar gosterilmektedir. Kulağımıza gelen ses dalgaları A harfiyle temsil eden bolumun icinde toplanır, B’yi gecer ve C ve E harfleri arasındaki mekanik sistemi harekete gecirir. E harfinden sonra mekanik guc, resmin sağında yer alan mor renkli bolume ulaşır. Burada mekanik guc sıvıyı hareketlendirir. Sonuc elektrik sinyali uretimidir.

Bu sinyaller şeklin en sağında gorduğunuz boncuklar tarafından taşınır. Ulaşılan yer bir bilgisayardır. Bilgisayar icinde yapılan işlemlerle sesler işlenir ve işitme gercekleşir. Bilgisayarın sembolize ettiği yer beynimizdeki işitme merkezidir. Beyindeki işitme merkezi ic kulaktan aldığı sinyalleri yorumlayarak işitme dediğimiz işlevi sağlayan parcadır. Butun seslerin işlendiği bu yer sanıldığının aksine cok sessizdir. Beynimizdeki işitme merkezi, henuz tam olarak aydınlatılmamış olmakla birlikte, mucizevi bir işlevi yerine getirir. İşitme ile ilgili bilgi, kulağımızdan bu işitme merkezine, 2,5 cm uzunluğundaki işitme sinirimiz tarafından taşınır.

Beynimiz, kendisine ulaşan sinyalleri, “saniyenin onda biri kadar bir zamanda” o ana kadar duymuş olduğumuz 400 bin kadar sesi analiz ederek karşılaştırır. Bu sayede vucudumuz sese vereceği tepkiye hazır hale gelir. Eğer boyle olmasaydı arkamızdan gelen bir arabanın sesini duyamaz ve asla tam zamanında onunden kacamazdık.

İşitme merkezinin bir başka ozelliği de sesler uzerindeki suzme ozelliğidir. Gunluk hayatımızda pek cok sesi kapalı mekÂnlarda algılarız. Bu ortamlardaki radyo, televizyon gibi cihazlardan cıkan her turlu ses kapalı cevredeki cisimlere carpar ve yankılanır. Dolayısıyla orijinal sesten hemen sonra bu sesin duvar, tavan gibi ortamlara carparak geri donen “yankı”sını da duymamız beklenir. Yankı etkisini arttırması gereken bir başka unsur da başımızdır. Başımıza carpan ses dalgalarının doğrudan kulağımıza gelenlerin peşi sıra işitme merkezine ulaşması bunun da yankı ozelliğini artırması gerekir. Ancak hicbir zaman boyle olmaz, algılamamız gereken sesin dışındaki tum yankılar beyin sapında elemeye tutulurlar.

Johns Hopkins Tıp Fakultesi İşitme Bilimleri Merkezi’nin Yoneticisi Eric Young beynimizin bu mukemmel ozelliğini şoyle anlatıyor:

“Beyin sapımızdaki hucreler cevredeki sesin yerini saptamak uzere iş başındadır. Boylece yuzlerce farklı ton ve karakterdeki ses değerlendirilir. Sesler arası ayırım burada ve hic bir ozel gayret olmadan yapılır. Gayda sesi ayak sesinden ayrılır. İşitme sinyalleri uzerlerindeki yankı golgesi, AKILLI beyin sapımız tarafından silindiği icin keskinleşir. Boylece bu yankıları algılamayız. Orneğin sizinle konuşan ve piyano calan arkadaşınızdan gelen sesler duvarda, şominede ve tavanda yankılanır. Bu noktada beyin sapımızdaki işlem merkezi gelen yankı seslerini denetime alır ve dışlar. Sonucta orijinal sesin gecmesine izin verir, yankıların tamamını siler. Adeta bir hile yaparak sesin butunluğunu korur.” (John Hopkins Magazine - September 1996, Issue)

Beyin sapının yankıları engelleyen bu muhteşem seciciliğine rağmen nasıl oluyor da bazı yankıları duyuyoruz? Elbette karşımızdaki mesafe fazlaysa, orneğin vadi gibi bir bolgede, yuksek volumlu sesler yankı oluşturur. Cunku bunlar zamanlama olarak orijinal sesten bir kac saniye sonra bize ulaşır.

Bu durumda beynimiz tarafından elemeye tabi tutulmaz. Ayrı bir ses olarak algılanır. Ama bu sırada beyin ilk sesin değerlendirilmesini tamamlamıştır. Dolayısıyla yankının orijinal sesle karışıp rahatsızlık oluşturması da soz konusu değildir.

Ses de tıpkı sudaki dalgalar gibi havada belli bir hızla yayılır. İşitme merkezimiz sesin bu ozelliğinden en iyi bicimde istifade edebilecek bir tasarıma sahiptir.

Her iki kulağımız arasındaki mesafe yaklaşık 20 cm.'dir. Bu nedenle başımızın bir yanından gelen bir ses diğer yandaki kulağa saniyenin beş binde ucu kadar bir gecikme ile ulaşır. Beynimizdeki bazı hucreler bu cok kucuk farkı hemen algılayarak sesin hangi yonden geldiğini tam olarak hesaplarlar.Ancak ses dalgalarının arasındaki mesafe iki kulağımızın arasındaki mesafeden kısa ise bu yontem bir işe yaramaz.

Buna rağmen biz yine de bu tip ses dalgalarını duyabilir ve kaynaklarının yonunu belirleyebiliriz. Peki, ama nasıl?

İşitme merkezi bunu “sesin golgesini oluşturarak” başarır: Bunu şoyle bir ornekle acıklayalım: Başımıza yandan ışık vurduğunda başımızın diğer yanında, başımızın bir golgesi oluşur. İşte bunun gibi yandan gelen bir ses olduğunda başımızın diğer tarafında sesin şiddetinin duşuk olduğu bir “ses golgesi” olacaktır. Tiz ses her iki kulağa hemen hemen aynı anda ulaşmasına rağmen işitmeye hassas hucreler bu kez her iki kulağa ulaşan sesler arasındaki bu şiddet farkından yararlanarak sesin tam olarak hangi yonden geldiğini hesaplarlar. İşitme merkezi tum bunları kendine ulaşan elekrik sinyallerini analiz ederek yapar.

Peki ama havadaki ses dalgaları nasıl olur da elektrik sinyallerine donuşur?

İşte burada muhendislik tasarımının hayranlık verici başka ozellikleri ile karşılaşırız.

Guvenliği Sağlanmış Bir Giriş: Dış Kulak Yolu

Dış kulağımız dışarı acılan bir kapı gibidir. Bu nedenle dışarıdan gelerek vucudumuza zarar verebilecek mikrop, toz ve yabancı maddelerin girişine musaittir. Ancak dış kulak yoluna yerleştirilmiş salgı bezleri ve kıllar, iceri girebilecek mikrop, toz ve benzeri yabancı maddelerin onunde bir engel oluşturur. Bezler terin yanında yağ ve şeker icerikli sıvılar salgılarlar. Bu sıvılar kılların cevresine temas ederek, kılları yapışkan hale getirirler. Sıvının yapışkan hale gelmesiyle, toz ve mikroplar daha tunelin başında bunlara yapışır ve alıkonurlar. Dış kulakta salgılanan sıvı, hem mikrop oldurucu bir etkiye sahiptir hem de vucudun savunma sistemi hucrelerini de barındırır. Bir başka ozellik de sıvının asidik ozelliğinin olmasıdır. Dış kulakta oluşan asidik ortam coğu mikrop icin oldurucudur.

Kulak kepcesinden kulak zarına kadar uzanan yol dosdoğru bir tunel şeklinde değildir, adeta bir viraj alarak zara varır. Boylelikle dış ortamdan gelebilecek darbelere karşı zar korumaya alınmıştır. Orneğin sivri bir cismi kulağına sokan bir cocuk, cok buyuk ihtimalle zara ulaşamayacak, dış kulak yolunda kucuk bir yaralanmaya neden olacaktır. Kulağa tutulan basınclı su da zara doğrudan ulaşmadığı icin zarar vermez. Eğer dış kulak yolumuzun bu ozel yapısı olmasa, yıkanırken bile kulak zarımız kolayca yırtılabilecekti.

Dış kulak yolunun cok onemli bir diğer ozelliği surekli olarak kendini yenileyebilmesidir. Artıkların ciltte toplanması, burada hem yıpranma, hem de ses dalgalarının gecmesine engel oluşturur. Bu noktada yine bir tasarım harikasının devreye girdiğini gorururuz. Dış kulak yolundaki deri, merkezden dışa doğru goc ederek kendini yeniler. Orneğin girişten 2 santimetre iceride yer alan deri, zamanla dışa doğru goc ederek, 1.5 santimetreye kayar. Bir zaman sonra 1 santimetreye doğru ilerler. Bu şekilde devam ederek sonunda tamamen yenilenir. Bu şekilde goc ederek temizlenme ozelliği, vucudumuzu kaplayan derinin tamamı icinde sadece dış kulak yoluna ozeldir.

Sonucta dış kulağımız dış ortamdan gelebilecek her turlu tehlikeye karşı onlemler alınmış bir kale gibidir.

Ses Toplama Unitesi: Dış Kulak

20. yuzyılın başında bircok evrimci, insanın kulak kepcesini işlevini kaybetmiş bir organ olarak gormekteydi. Bu organ evrimcilere gore, hayali evrimsel surec icinde iyice kuculerek yok olacaktı. Bu tezden yola cıkan bir cok evrimci sozde geleceğin insanını hayal ederken yaptıkları cizimlerde kulak kepcesine yer vermemişlerdir. Oysa gunumuzun bilimsel bulguları evrimcilerin pek cok konuda olduğu gibi bunda da yanıldıklarını gostermektedir.

Kulak kepcesi bir tur megafon gorevi yapar ve ses dalgalarını kulağın icine yonlendirerek burada yoğunlaşmalarını sağlar.

Kulak kepcesinin her milimetresi ve kıvrımı ozel olarak tasarlanmıştır: Kulak kepcesinin guclendirdiği sesler ozellikle konuşma aralığında gelen insan sesleridir. Bir diğer deyişle kulağımız şiddetini artıracağı sesleri kendisi secmektedir. Herhangi bir sesin değil de ozellikle bizim icin en onemli olan konuşma seslerinin secilmiş olması işitme ve konuşmanın aynı sonsuz akıl tarafından bizim icin birbirine uygun olarak yaratıldığının bir diğer kanıtıdır.

Kulağın; kepceden, kulak zarına kadar olan kısmı "dış kulak yolu" olarak adlandırılır. Kulak kepcemizden başlayan 'sesi secerek yukseltme' ozelliği; dış kulağımızda da devam eder. Dış kulak yolu da sesleri yukselterek iceriye taşır. Nitekim araştırmalar kepce ve dış kulak yolunun, seslerin kulak zarına yaptığı basıncı tam on kat arttırdığını gostermiştir.

Dış kulağın işitmedeki onemli bir gorevi de havayı vucut sıcaklığına getirmesidir. Bu işlev işitmede onemlidir. Cunku ortamın ısısı gaz molekullerinin hızına etki etmektedir. Eğer iki ortam faklı ısıda olsalardı, hızlı hareket eden gaz molekullerinin hareketini de ses olarak algılayacaktık.

AKILLI BİR TASARIM: KULAK ZARI

Titreşerek işitmemizi sağlayan zar adeta akıllıdır ve kendi başına karar verme yeteneğine sahip gibidir. Yarım santimetre kareden biraz buyuk bir alanı ancak kaplayan kulak zarı, sivri ucu dışarı bakan koni şeklindedir. Dış ortamdan gelen ses sinyalleri zara carptıklarında titreşime neden olurlar. Kulak zarı o denli hassastır ki orneğin, bazı ses dalgalarında, zarı santimetrenin milyonda biri kadar hareket ettirebilir. Bu, bir hidrojen atomunun capından daha azdır. Zar, bu kucuk hareketiyle bile sesin işitme merkezine gonderilmesi işini gercekleştirebilir.

Oncelikle titreşimleri sadece dış yuzuyle alır. Her iki yuzuyle alıyor olsa, vucudumuzun icinden kaynaklanan seslerle de titreşiyor olurdu. Biz de bu duzensiz titreşimler sonucu ses karmaşası işitiyor olurduk. Ancak zar belli frekanslarda titreşir.

Dış dunyadan gelen butun frekanslarda titreşiyor olsaydı eğer, işitmeyi hic istemeyeceğimiz bir cok rahatsız edici sesi işitiyor olurduk. Kulak zarımız, titreşime neden olan ses dalgaları arasında ayırım yapar. Bir fısıltıyla titreşebilen zarımız, bundan 40 kat şiddetle gelen ses dalgalarını da zarar gormeden işleme sokabilir. Bu ozellik sayesinde kulak icindeki hassas yapılı hucreler kendileri icin zararlı olabilecek şiddetli seslerden korunabilmektedir. Kulak zarı, sesin geliş acısına bakmaksızın her taraftan gelen sesle titreşir. Bu ozellik olmasaydı karşımızda konuşan birini hic duyamazdık. Sadece yanımızdan gelen sesleri duyabilirdik.

Zarın amortisor gucu de cok yuksektir. Sesin şiddetine bağlı olarak fazla titreştikten sonra bile, sesin kesilmesinden sonra saniyenin binde dordu kadar bir surede titreşmeyi durdurabilir. Bu gercekten de hayranlık duyulması gereken bir yetenektir.

Doğada bulunan ceşitli maddelerin veya metallerin titreşimleri saniyeler surer. Kulak zarımız bu derece hızlı bir bicimde durağan duruma gecmiyor olsaydı, kendisine gelen bir ses uyarısı sonucu daha titreşimdeyken yenileri gelecek ve biz puruzsuz sesler yerine birbiri ustune cakışan sesler, uğultular işitiyor olacaktık.

Butun bunlar cok acık bir gerceği bize gostermektedir. Buyukluğu milimetrelerle ifade edilen kulak zarı belirli bir amac icin tasarlanmış ve yaratılmıştır. Elbette kulak zarını meydana getiren hucrelerin kendi aklı yoktur. Yuklendikleri işlevler de kendi secimleri değildir. Onlar da her şey gibi Allah’ın emriyle hareket etmektedirler. Kulağımızın bu kadar mukemmel ozelliklere sahip olmasının tek nedeni Allah’ın sonsuz aklı ve ilmidir.

“Allah, yedi goğu ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gercekten Allah'ın her şeye guc yetirdiğini ve gercekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, oğrenmeniz icin.“ (Talak Suresi, 12)

Orta Kulaktaki Uc Ses Nakil Aracı: Cekic, Ors, Uzengi

Kulak zarı, kendisine ulaşan titreşimleri guclendirerek orta kulak bolgesine aktarır. Burada birbiri ile cok hassas bir dengede temas eden, cekic, ors, ve uzengi olarak bilinen uc kucuk kemik vardır. Bu uc kemikcik birbirleriyle bağlantılı bir bicimde kulak zarı ile ic kulağımız arasında bulunurlar.

Kemikcikleri iterek harekete geciren kulak zarıdır. Sonucta kulak zarı dış dunyadan aldığı ses sinyalleriyle titreşir. Bu titreşim kemikcikleri hareketlendirir, zara bitişik olan cekic orsu, ors de uzengiyi iter. Bir kaldıracın parcacıkları gibi hareket eden orta kulak kemikcikleri zardan aldıkları kuvveti işitme sisteminin bir başka uyesi olan salyangoza taşırlar. Allah her uc kemiğin şekli, boyu ve birbirlerine bağlanma bicimlerini zardan gelen kuvveti % 30’luk artışa neden olacak bicimde yaratmıştır.

Peki ama zaten zarda aşırı şiddette titreşimlere neden olacak bir sesin daha da buyutulerek iletilmesi buyuk zararlara neden olmaz mı? Kulaktaki mukemmel tasarımda bu gibi zararları ortadan kaldıracak tedbirler de alınmıştır. Kaldırac sistemini oluşturan kemikcikler klasik hareketlerinin dışında ‘patinaj’ olarak nitelendirilen bir hareket de yapabilirler. Patinajın amacı, şiddetli seslerin ic kulağın hassas dokusuna zarar vermesini onlemektir.

Orta kulağın aşırı derecede yuksek sesleri aşağı indirmek icin kullandığı başka bir tur "tampon" ozelliği daha vardır. Bu ozellik, ors, cekic ve uzengi kemiklerini kontrol eden, vucudun en kucuk boyuttaki iki kası tarafından sağlanır. Kasların biri cekic, diğeri ise uzengi kemikciklerine tutunmuştur. Şiddetli bir sesle karşılaştığımızda; sinyal, işitme siniri ile beynimize ulaşır ulaşmaz refleks bir mekanizma harekete gecer. Bu iki kas, sinirler yoluyla uyarılır. Kasların kasılmasıyla cekic ve uzengi, ses sinyalini ilettikleri yonun tersine doğru cekilirler ve adeta frenlenirler! Boylece, ic kulağa giden ses şiddeti azaltılmış olur. Bu refleks bir saniyenin beşte biri kadar kısa bir surede devreye girer. Ancak minik kaslar, hızlı olmalarının yanı sıra, son derece akıllıdırlar da; cunku secerek kasılırlar! Her ses şiddetinde kasılıyor olsalardı, dış dunyadan gelen normal seslerin de şiddetini azaltmış olacaklardı... Dolayısıyla, dunya uzerindeki tum insanlar işitme gucluğu cekeceklerdi.

Yuksek seslerin olduğu, kalabalık bir ortamda bulunduğumuzu duşunelim... Kasların devreye girmesiyle, perde arkasındaki bu sesler baskılanır; boylece, konuştuğumuz insanı daha rahat işitiriz.

Allah’ın eşsiz yaratışının bir urunu olan bu kaslar, cok ozel bir amac icin oradadırlar cunku sadece ic kulağa zarar verebilecek yuksek seviyedeki seslere karşı kasılırlar. Bu denli ince hesapların yapılması ve minicik yapıların gorevlerini kusursuzca ustelik milyonlarca yıldan beri uygulaması, evrimcilerin one surduğu kor tesaduflerin değil aksine kusursuz ve ihtişamlı bir yaradılışın urunu olduklarını ortaya koymaktadır.

“O Allah ki, yaratandır, (en guzel bir bicimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En guzel isimler O'nundur. Goklerde ve yerde olanların tumu O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)

Bu denli kusursuz bir tasarıma sahip olan orta kulağın onemli bir dengeyi korumaya ihtiyacı vardır. Bu denge, orta kulaktaki hava basıncı ile, kulak zarının diğer tarafındaki, yani atmosferdeki hava basıncının eşit olması zorunluluğudur. Cunku basıncın artması veya azalması işitmeyi engelleyen bir durumdur. Ancak bu denge de duşunulmuş ve orta kulak ile dış dunya arasında hava alış verişi sağlayan bir "havalandırma kanalı" var edilmiştir.

Bu kanal, orta kulaktan ağzımıza kadar uzanan ici boş bir boru olan ostaki borusudur. Ostaki borusu herhangi bir nedenle dış ortam basıncı ile orta kulaktaki basınc farklı olduğunda devreye girer. Bu basınc farkı, kısa sure sonra dengelenir.

İc Kulak Ve Dans Eden Tuycukler

Beyindeki işitme merkezine gelen işitme sinyallerinin cıkış noktası ic kulağımızdır. İc kulağımız, mekanik uyarıyı elektriksel uyarıya donuşturen bir santral gibi calışır. Dış ortamda oluşan ses dalgaları, kulak kepcesi ve dış kulak yoluyla orta kulağa kadar varır; burada yer alan zar ve kemikcikleri harekete gecirir. Bu hareket, ic kulak sıvısının hareketlenmesiyle sonlanır.

İc kulakta işitmeden sorumlu bolum, bir bezelye tanesi buyukluğundeki 'salyangoz' adı verilen yapıdır. Salyangoz cok sert, kemikten bir kanalla cevrelenmiştir. Sarmal şeklindeki bu yapı; tabanından, tepesine kadar 3-4 cm'dir ve uzerindeki kanalların ici sıvı doludur. Kemiklerin hareketi salyangoza ulaştığında bu sıvı hareketlenerek dalgalanır.

Salyangozun ic duvarlarında ise, bu sıvının dalgalanmalarından etkilenen kucuk tuycukler vardır. Kulağımızda 32 bin hucrenin ustunde sıralanmış olan bir milyondan fazla tuycuk bulunur. Bu tuycukler, sıvıdaki dalgalanmalara bağlı olarak hareket ederler. Tuycukler kendilerine şiddetli bir titreşim iletildiğinde saniyede yirmi bin kez titreşebilirler, zayıf ses dalgalarında ise cok kucuk hareketler yaparlar. Tuycukler harekete karşı son derecede duyarlıdır. Oyle ki, bir tuycuğun 1 hidrojen atomunun capı kadar yani bir milimetrenin 400 milyarda biri kadar hareket etmesi bile, elektrik uyarısının başlatılması icin yeterli olabilmektedir. Buna gore, tuycuğu 500 metre yukseklikte bir bina olarak duşunursek, binanın tepesindeki 2 santimetrelik bir hareket uyarıyı başlatabilmektedir.

Tuycukler bir titreşim algıladıklarında, aynı domino taşları gibi birbirlerini iterek hareket ederler. İşte bu hareket, tuycuklerin altındaki hucrelerin kapılarını acar. Bu sayede hucrelere iyon girişi olur. Tuycukler ters yone yattıklarında ise hucre kapıları bu kez kapanır. Tuylu hucre demeti bir elektrik duğmesi gibi calışır. Tuyler, bir uca doğru yatarak acma, tersinde ise kapama yapmaktadır. Tuycuklerdeki surekli hareket, hucrelerin kimyasal dengelerini de surekli değiştirir ve elektrik uyarıları uretmelerini sağlar.

Yani salyangozun icindeki tuylu hucreler tıpkı bir pil gibidir. Bu, ic kulaklarımızın her birinde yaklaşık 16'şar bin pil taşımamız demektir. Ancak bu piller bizim kullandıklarımızla kıyaslanmayacak kadar yuksek teknolojiye sahiptirler. Cok daha hassastırlar ve cok daha hızlı işlem yapabilirler, ustelik asla şarj olmaları da gerekmez. Dahası hepsini bir araya toplasanız bir bezelyenin icine bile sığdırabilirsiniz.

Tuycukleri dış ortamda incelemeyi başaran bilim adamları onların en ufak bir sese bile tepki verdiğini gorduklerinde hayranlıklarını gizleyememişlerdir. Rockefeller Universitesinde, 20 yılı aşkın bir sure ic kulağı inceleyen David Corey tuylu hucrelerin bu ozellikleri karşısında şunları demektedir:

“Tuylu hucrelerin mekanikleri inanılmaz. Bir tuy demetinin hareketi adeta sihirli bir bicimde duymamıza olanak sağlıyor. Bu hucreler oylesine muhteşem ki onlara bakmaktan asla yorulmuyorum” (Hudspeth, A. J., The ionic channels of a vertebrate hair cell. Hear Res 1986, 22: 21-27.)

İc kulaktaki hucreler, soz konusu elektrik sinyallerini uretirken, dış dunyadan gelen ses dalgalarının şiddetlerini ve ritimlerini de yansıtmayı başarırlar. Bu oylesine kompleks bir işlemdir ki, bilim bugune dek, frekans ayrıştırma işleminin ic kulakta mı, yoksa beyinde mi yapıldığını dahi saptayamamıştır.

Salyangozun icinde korti adı verilen bir organ bulunur. Korti, icinde sadece mucizevi pilcikleri yani tuycukleri bulundurmakla kalmaz, birbiriyle ilişkili bir cok farklı parcadan oluşur. Korti organı sıvı dolu yapısıyla vucudumuzun diğer bolumlerinden de izole edilmiştir. Vucudumuzdaki tum dokularda rastlanan kan damarlarına burada rastlanmaz. Eğer kan damarları olsaydı, buradaki kan akımını, 'arka zemin' gurultusu şeklinde duyardık. Hic şuphesiz boyle bir ses, bizim icin hic dinmeyen bir uğultu şeklinde bir işkenceye donuşurdu.

Orneğin, şu an bu yazıyı okumanız kesinlikle mumkun olmazdı. Bunun da otesinde, uyku gibi temel bir ihtiyacınızı bile karşılayamazdınız. Yani kulağımızdaki ve vucudumuzdaki tum ozellikler aynen var olsa, sadece bu ayrıntı olmasaydı cok zor durumda kalacaktık.

Buraya dek incelediğimiz tum bilgiler, bizlere işitme organımızın karmaşık ama kusursuz bir tasarıma sahip olduğunu gostermektedir. Duymanın gercekleşebilmesi icin birbirinden bağımsız cok sayıda parcanın eksiksiz ve kusursuz olarak var olması gerekmektedir.

Bunlardan biri, orneğin orta kulaktaki "cekic" kemiği kulaktan cıkarılırsa ya da yapısı bozulursa, artık hicbir şey duyulamaz. Kulağın duyması icin dış kulak zarı, ors, cekic ve uzengi kemikleri, salyangoz, tuycukler gibi farklı elemanların her birinin eksiksiz olarak var olması gerekir. Sistem "aşama aşama" gelişemez, cunku ara aşamaların hicbiri tek başına bir işe yaramayacaktır.

Kulak gibi kompleks bir organın, evrim gibi bilincsiz, tamamen tesaduflere dayalı bir surec tarafından aşama aşama inşa edildiği iddiası, hem bilim hem de akıl dışıdır. Canlılardaki indirgenemez kompleksliğe sahip bu gibi organlar evrim teorisini tam anlamıyla yıkmaktadır. Ve bizlere, bizi Allah'ın yaratmış olduğu gerceğini gostermektedir. Aynı gercek, bir Kuran ayetinde de şoyle acıklanır:

“De ki: "Goklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gozlere malik olan kimdir? Diriyi oluden cıkaran ve oluyu diriden cıkaran kimdir? Ve işleri evirip-ceviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Oyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?” (Yunus Suresi, 31)

Akla Davet

Buraya dek edindiğimiz tum bilgiler, bizlere işitme organımızın son derece kompleks ve kusursuz bir tasarıma sahip olduğunu gostermektedir.

Duyabilmek icin birbirinden bağımsız cok sayıda parcanın eksiksiz ve kusursuz olarak var olması gerekmektedir. Parcalardan biri, orneğin orta kulaktaki "cekic" kemiği kulaktan cıkarılırsa ya da yapısı bozulursa, artık hicbir şey duyulamaz. Kulağın duyması icin dış kulak zarı, ors, cekic ve uzengi kemikleri, salyangoz ve tuycukler gibi farklı elemanların her birinin eksiksiz olarak var olması gerekir. Sistem evrimcilerin iddia ettiği gibi "aşama aşama" gelişemez. Cunku ara aşamaların hicbiri tek başına bir işe yaramayacaktır.

Kulak gibi kompleks bir organın, evrim gibi bilincsiz, tamamen tesaduflere dayalı bir surec tarafından aşama aşama inşa edildiği iddiası, hem bilim, hem de akıl dışıdır.

İşte bu nedenle olsa gerek Evrimci Crick biyologlara şoyle bir tavsiyede bulunmaktadır:

“Biyologlar, gorduklerinin tasarım değil, evrim urunu olduğunu surekli olarak akıllarında tutmalıdırlar.” (Crick F.H.C., What Mad Pursuit: A Personal View of Scientific Discovery," [1988], Penguin Books: London, 1990, reprint, s.138)

Bu tavsiye, evrimi savunanların bilimsellikten ne kadar uzak bir onyargıyı savunduklarını belgelemesi bakımından son derece onemlidir. Tavsiyenin sahibi ilerleyen yıllarda evrimci anlayışı terk etmiş olsa da sozu evrimcilerin zihniyetini anlama acısından dikkate alınmaya değerdir.

Oncelikle sozun sahibi, unlu bir evrimci olmasına rağmen biyologların doğadaki canlılar karşısında hissedeceklerini cok iyi bilmektedir. Cunku bu his aslında biyolog ya da bilim adamı olmayı da gerektirmeyen insanlığın ortak bir duygusuna dayanır: “Karşınızda bir eser varsa, eseri yapan biri de vardır”. Eserin guzelliği ve ihtişamı, yapana karşı duyduğumuz takdir hislerimizi arttırır.

Crick’in uyardığı biyologlar, icindeki sanatı fark ederek cok guzel bir resmi inceleyen bir insanın durumundadır. Bilim adamı olmasa bile, bir insanın ilk goruşte olağanustuluk hissettiği bir esere bakıp sonra da “bunda bir olağanustuluk yok, doğanın kor tesaduflerin eseri” diyebilmesi olacak şey değildir. Bu davranış Crick’in yaptığı gibi zorlama bir telkini ve onyargılı bir hazırlığı gerektirir.

Ancak canlılarda oyle sistemlere rastlarız ki bilim adamlarının coğu bu sistemlerde akıllı bir tasarım olduğunu kabul etmek zorunda kalırlar. İşte işitme duyumuz da boyle sistemlerin en başında gelir.

Gunumuzde insanoğlu kulağın yerini tutabilen bir cihazı yapmaktan cok uzaktır. Bugun işitme organımızın mekanik bolumuyle yani kulak zarı ve orta kulak ile ilgili bazı problemler işitme cihazları kullanılarak telafi edilmeye calışılmaktadır. Ancak en gelişmiş araclar bile kulak zarı ve orta kulağımızın yerini tutamaktadır.

ABD Ulusal İşitme Engelliler Enstitusu'nun işitme cihazlarını tanıtırken yaptığı hatırlatmalar dikkat cekicidir:

- Cihazınıza alışın! Takıp cıkarmayı, ses ayarını kontrol etmeyi, sağ ve sol cihazı ayırt etmeyi ve pili bitince değiştirmeyi oğrenin.

- İşitme cihazınız rahatsızlık verebilir! Alışma doneminiz suresince cihazınızı ne surelerle kullanabileceğinizi işitme uzmanınıza sorun. Ayrıca yine bir uzmana işitme problemi yaşadığınız, cok gurultulu ya da cok az sesli ortamlarda ayarını nasıl yapacağınızı da sorun.

- Kendi sesiniz size cok gurultulu gelebilir! Bu sorunu işitme uzmanınız belki cozebilir, ama cozemeyebilir de! Coğunlukla zaman icinde buna alışılır.

- Cihazınız ıslık calabilir! Cihazın kulak kirini engelleyen ve tıkac oluşturabilen yan etkisi nedeniyle ıslık sesi duyabilirsiniz. Uzmanınızdan yardım isteyin.

- Arka fon gurultusunu duyabilirsiniz! İşitme cihazınızın işitmek istediğiniz sesleri, işitmek istemediklerinizden tam olarak ayıramayacağını aklınızdan cıkarmayın.

İşitmeyle ilgili ic kulak problemlerinde ise, teknoloji bir şey yapamamaktadır. Biyonik kulak adı verilen cihazlarla işitme siniri ve beynin işitme merkezine sinyaller gonderilmeye calışılmaktadır. Ancak ic kulakla kıyas yapılabilecek niteliklerde bile bir cihaz henuz keşfedilememiştir.

İşitme siniri ya da beynin işitme merkezindeki problemleri telafi edebilecek bir teknolojiye henuz ulaşılamamıştır.

Her gun yerine yerleştirmemiz gerekmeyen, ses ayarını, temizliğini kendisi yapan, pili bitmeyen harika bir cift organımız var. Ustelik ona sahip olmak icin ozel bir caba da sarf etmemiz gerekmedi. Karşılığında bizden herhangi bir şey talep edilmedi.

Kulaktaki tasarım insan vucudundaki ihtişamlı yaratılışın sadece bir orneğidir. Buna karşılık insana Allah'a her an şukretmektir. Allah kullarına karşı buyuk lutuf sahibi olduğunu bir ayette şoyle bildirmektedir:

“Şuphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı buyuk lutuf (fazl) sahibidir, ancak insanların coğu şukretmiyorlar.” (Neml Suresi, 73)

KAYNAK: Kuran ve Bilim

Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...

[IMG]http://img370.**************/img370/5258/altlogoeb6.gif[/IMG]

__________________