Toplum neye layık hale gelirse Allah onu verir!

Bu onemli konuya once tarihi orneklerle bir goz atalım, sonra gunumuze bakabiliriz. Halife Hazreti Omer, gectiği yollarda halkın yurumesini zorlaştıran taşları, dikenleri dışarıya atarak yurumeyi Âdet edinmişti.



Bir gun yine yolda giderken gozune carpan bir taşa ayağıyla vurdu. Taş, karşıdan gelmekte olan bir adamın ayağına carptı.


Aradan bir sene gibi uzun zaman gecmişti. Hazreti Omer, yine aynı yolda yururken, ayağına taş değen adamla karşılaştı. Hemen cebinden bir miktar para cıkarıp ‘Buyur bunu harclık yap’ dedi. Heyecanlanan adam: ‘Harclığım var, ya Emirel Mu’minin’ dedi. ‘Buna rağmen kabul etmeni istiyorum’ diyen Halife şoyle devam etti: ‘Gecen sene bu yolda taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına değmiş; ben de halkımdan birinin ayağını incittiğim icin uzuntuye kapılmıştım. Alır da hakkını helal edersen, beni bir senedir hissettiğim uzuntuden kurtarmış olacaksın!’


Bir de o gunku halktan misal arz edeyim. Hazreti Ebu Zer, komşusunun karnı acken Musluman’ın evinde tok olarak uyuyamayacağını soyluyor; elinde imkÂnı olanların ihtiyac icinde inleyen kardeşlerine yardım etmedikce evlerinde uyumalarının caiz olmadığını ileri suruyordu. Onun bu iddiasında ne kadar samimi olduğunu anlamak icin bir akşamuzeri kendisine bir kese dolusu para gonderip hediye olarak kabul etmesini istediler.


Ebu Zer bu parayı kendisinden daha fakirlere vermek gerektiğini soyleyince, parayı getiren kole, “Bunu sana kabul ettirebilirsem hurriyetime kavuşacağım sozu verildi.” diyerek, parayı kabul ettirdi. Sabah ise kole erkenden geri gelerek:


- Size akşam getirdiğim parayı yanlış adrese getirmişim. Başkasına vermem gerekmiş; parayı geri istiyorlar, deyince Ebu Zer’in buna cevabı şoyle oldu:


- ‘Ben komşularımın ihtiyac icinde inledikleri sırada evinde bol para ile uyumamın caiz olmayacağına inandığım icin, verdiğin parayı eve goturmeden hemen yoksul ailelere akşam dağıttım, ondan sonra gelip evimde uyudum. Şu anda sana iade edecek para yoktur!’ karşılığını verdi.



Şimdi de hicretin yetmişinci senelerinde Emevi-Abbasi cekişmeleri sırasında halkın birbiriyle uğraşmaya başladığı gunlere bakıyoruz. Zulmuyle şohret yapmış Haccac-ı Zalim olanca katılığıyla halka zulmunu surduruyordu. İşte bu sıralarda kendisine halktan gelen teklif şoyle oldu: ‘Sen Hazreti Omer’in halkına karşı gosterdiği şefkatli tavrını biliyorsun. Ne olur, biraz da ona benze. Onun gibi davran bize. O, halkının kazara ayağına bir taş dokundurmasından bile teessure kapılıyor; bir sene sonra da olsa, helallik diliyordu!’
Haccac’ın bu isteğe tarihî cevabı:


- Omer’in zamanında Ebu Zer gibi de halkı vardı. Siz Ebu Zer gibi birbirini duşunen, kaynaşan halk olun, ben de Omer gibi sizi duşunen adil yonetici olayım. Siz Ebu Zer gibi halk olmuyorsunuz, ama benden Omer gibi yoneticilik yapmamı istiyorsunuz. Allah, kotuluk duşunen insanlara iyi yonetici gondermez, iyilik duşunen insanlara da kotu yonetici vermez. Halk neye layık halde ise yonetici de ona munasip şekilde gelir. Bunu boyle bilin. Kendinizi iyi yoneticiye layık hale getirmeye bakın!’


- Siz ne dersiniz bu cevaba? Tarih boyunca gecerli bir yorum mudur bu? Biz Ebu Zer gibi birbirimizi duşunen, kaynaşan, kucaklaşan halk olmadıkca başımızdakiler de Omer gibi yonetici olamazlar mı? Once bizim kendimizi mi duzeltmemiz gerekecek? Şu anda birazcık iyiye doğru gelişmeler oluyorsa bu, bizdeki birlik beraberliği korumaya yonelmek gibi guzel gelişmelerin bir neticesi midir acaba?


Yazının başlığını aldığımız Enfal Sûresi 53 de bunu ifade ediyor: ‘Allah, bir topluma verdiği nimeti değiştirmez, o toplum kendi halini değiştirmedikce!



Ahmet Şahin
Zaman

__________________