Butun varlığı evirip ceviren, oldurup dirilten, ac bırakıp doyuran, hasta edip şifa veren yalnızca Cenab-ı MevlÂ’dır. Mulkun yegÂne sahibi O’dur ve mulkunde dilediği gibi tasarruf eder. Saniyenin milyonda, milyarda biri kadar zaman diliminde bile, Âlemde O’nun isimleri tecelli eder. “O her an yeni bir tecellidedir.” (Rahman, 29).

O, sonsuz ilmi, kudreti ve guzelliğiyle her şeyin en mukemmelini ve en guzelini murad eder. Ve yarattığı her işte muhakkak gizli acık hikmetler, maslahatlar vardır. O, luzumsuz şeylerle uğraşmaz.

O’nun irade edip yarattığı şeyler, hakkımızda şer gibi gorunse de icerisinde bilemediğimiz nice hayır ve maslahatlar mevcuttur. Ayet-i kerimede buyurulmuştur ki:

“Olur ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve yine olur ki sevdiğiniz bir şey sizin kotuluğunuzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” (Bakara, 216)

İnsan bu dunyada acı tatlı her şeyi yaşayarak tekÂmul ediyor, oğreniyor, olgunlaşıyor. İyiyi kotuyle, tatlıyı acıyla, aydınlığı karanlıkla, yazı kışla anlıyor, ayırt edip kıymet biliyor. Boyle olmasaydı, insanlık hayır ve guzellik adına bir adım mesafe alamazdı.

Dert ve ıstıraplarımızın icinde kim bilir ruhumuza şifa bahşeden, bizi olgunlaştıran nice hayırlar gizlidir. Başımıza gelenlerin acı da olsa ne kadar oğretici, vicdanları aydınlatıp Hakk’a yonlendirici olduğunu herkes tecrube etmiştir. Sabredip şikayet etmemek kaydıyla mumine isabet eden elem ve kederlerde buyuk hayırlar gizlidir.

Eğer insan sabreder isyan etmez ise, musibetin her bir saati bir gun ibadet hukmune gecer. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler sabredenleri şoyle mujdelemektedir:

“Muhakkak sizi biraz korku, biraz aclık ve mallardan, canlardan, urunlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenleri mujdele.” (Bakara, 155)

“Mumin erkek ve kadının nefsinde, cocuğunda, malında bela eksik olmaz. Ta ki, hatasız olarak Allah’a kavuşsun.” (Muvatta)

“Mumin kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir uzuntu hatta ufak bir tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle gunahlarının bir bolumunu mağfiret eder.” (Buharî, Muslim)

“Allah bir kuluna hayır murad etti mi, onun cezasını one alıp dunyada verir. Bir kulu hakkında da şer murad etti mi onun gunahlarını tutar, kıyamet gunu cezasını verir.” (Tirmiz&#238

Dert ve musibetler sadece hataları temizlemekle kalmayıp, insanın Allah katındaki değerini de artırmaktadır. Kıyamet gunu afiyet ehli kimselerin, bela ehline sevapları verilince onlara cok gıbta edecekleri bildirilmiştir.

Rabbimizin, nefsimize acı gelenleri de dahil olmak uzere butun fiillerinden hoşnut olmak, takdir ve kazasını memnuniyetle karşılamak, başa gelen hadiselere katlanıp sarsılmamak rızadır. Bir ifadeyle “Lutfun da hoş, kahrın da hoş!” diyebilmektir. Bu durum, başlangıc itibariyle iradî ve kesbî olmakla birlikte, nihayeti itibariyle Cenab-ı Hakk’ın sevdiklerine ihsan eylediği bir hal ve makam olarak tarif edilir. “Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Bu, Rabbinden korkan kimseyedir.” (Beyyine, 8)

İnsan ibadeti, kulluğu ciddiye alarak muhabbeti nispetinde ilerler, tevekkul, teslimiyet ve ihsanı elde ettikten sonra rızaya ulaşır. Bu, her muminin ulaşmaya calışması gereken bir hedeftir. O yuzden tasavvuf yolunda “İlÂhî ente maksûdî ve rıdÂke matlûbî: Ya Rabbi maksadım sensin ve senin rızanı talep ediyorum.” ibaresi sıkca tekrar edilir. Bunun gercekleşmesi icin once kulun Rabbinden razı olması gerekir.

Sufyan-ı Servî Hazretleri k.s. bir gun Hz. Rabia Hatun’un yanında “Ey Allahım bizden razı ol” diye dua eder. Bunun uzerine Hz. Rabia k.s. şoyle der: “Sen Allah’tan razı olmadığın halde O’nun rızasını istemekten utanmıyor musun?” Sufyan-ı Servî mahcup bir edayla sorar: “Kul Allah’tan nasıl razı olur?” Rabia Hatun şoyle cevap verir: “Kulun musibete sevinmesi, nimete sevinmesi gibi olduğunda Allah’tan razı olur.”

Seven, sevdiğinin butun işlerinden hoşnuttur. Sevgisi uğruna katlandığı acıları hissetmez. Mısır’ın ileri gelen kadınlarının Hz. Yusuf Aleyhisselam’a hayran olarak farkında olmadan ellerini kesip acı duymamaları gibi.

Kulun Allah’tan rızasının da muhtelif dereceleri vardır. Bunların ilk mertebesi olan Cenab-ı Hakk’ın rabliğini rıza ile karşılayıp başka arayışlara girmemek herkese farzdır. “De ki: O her şeyin rabbi iken, ben Allah’tan başka bir Rabb mi arayacağım?” (En’Âm, 164). Boyle bir rıza tevhidin esası ve aynı zamanda imanın da şartıdır.

Bunun dışında Allah sevgisinin kalbe hakim olması, O’ndan başka sevgililerin gonule sokulmaması, Hakk’ın dışındaki varlıkları da Hakk adına sevmek gerekir. O’nun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemek kulun Rabbinden rızasının en belirgin ozelliğidir.

Yine rızayı isteyen muminlerin, haklarındaki ilÂhi takdir ve kazaya itiraz etmeleri, şikayetci olmaları da duşunulemez. Kaza ve kadere itiraz anlamı taşıyan sozler, şikayet etmeler bir nevi kaderi tenkittir. Kaderi tenkit etmek ise buyuk bir hatadır.

Her şeyde bir hayır olduğunu ve Allah TealÂ’nın rahmetiyle kuşatıldığını bilmek ve zor zamanlarda sabırlı olmak gerekir. Şukur daha cok lutufa yol acarken, şikayet musibeti artırır ve merhamet yollarını kapatır.

Yuce MevlÂmız bir kudsî hadiste şoyle buyurmaktadır: “Şuphesiz ben, ibadete layık olan bir Allah’ım, benden başka mabud yoktur. Kim ki belama sabretmez, kazama rıza gostermez ve verdiğim nimete şukretmezse benden başka Rab arasın.” (Taberan&#238

Hacı Bayram-ı Veli k.s. Hazretleri’nin soylediği gibi, hicbir şey O’ndan izinsiz, takdiri olmaksızın meydana gelmez. Ve O’nun her işi bir hikmetledir. Bize duşen biraz sabır ve teslimiyet...

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Mevl gorelim neyler
Neylerse guzel eyler.
__________________