Ebu Sufyan (r.a.) anlatmaktadır:
Hz. Peygamberle aramızda aktedilmiş bulunan Hudeybiye barış antlaşması devam ederken Şam'a gitmiştim. Bu sırada Roma İmparatoru Heraklius'a Hz. Peygamber'den bir mektup getirildi. Bu mektubu Dıhyetu'l-Kelbi getirerek Busra Emîrine vermiş, Busra Emîri de Heraklius'a gondermişti. Heraklius: "Burada Peygamber olduğunu iddia eden bu adamın halkından kimse var mı?" diye sordu. Adamları: "Evet vardır" dediler. Bunun uzerine ben Kureyş'ten bir heyet icinde davet edildim. Heraklius'un huzuruna girdik. Bizleri onune oturttu ve: "Peygamber olduğunu soyleyen bu adama soyca en yakınınız hanginizdir?" dedi. Ebu Sufyan der ki: Soyca en yakınları benim, dedim. Beni onun onune, arkadaşlarımı da benim arkama oturttular. Sonra Heraklius tercumanını cağırdı ve dedi ki: "Bunlara soyle: Ben, Peygamber olduğunu soyleyen o kişi hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan soylerse siz onu tekzip ediniz!" Ebu Sufyan der ki: Vallahi arkadaşlarım tarafından yalanımın yayılmasından korkmasaydım Peygamber hakkında mutlaka yalan soylerdim! Sonra tercumanına: "Ona, icinizde onun soy asaleti nasıldır? diye sor," dedi. Ben: "Soy bakımından pek asildir" dedim. "Babaları icinde bir kral var mıydı?" dedi. "Hayır," dedim. "Bu soylediklerinden once onu hic yalan ile itham ettiniz mi?" dedi. "Hayır" dedim. "Ona kimler tabi oluyor, halkın eşrafı mı yoksa zayıflar mı?" dedi. "Halkın zayıfları," dedim. "Ona tabi olanlar artıyor mu yoksa eksiliyor mu?" dedi. Eksilmiyorlar aksine artıyorlar, dedim. "Onun dinine girdikten sonra ona kızarak dininden donen var mı?" dedi. Hayır, yoktur dedim. "Onunla hic harp ettiniz mi?" dedi. Evet ettik, dedim. "Neticeleri nasıl oldu?" dedi. Aramızda zafer sırayladır. Bir, biz ustun geliriz, bir O. "Hic ahdi bozar mı?" dedi. Hayır, hainlik etmez. Ancak biz şimdi onunla bir muddete kadar mutareke halindeyiz. Bu muddet icinde ne yapacağını bilmiyoruz, dedim. Ebu Sufyan der ki: Vallahi kendiliğimden bir şey katacağım bir soz soylemeye bundan başka bir fırsat vermedi. "Sizde ondan once peygamberlik iddia etmiş bir kimse var mı?" dedi. Hayır yoktur dedim. Tercumanına dedi ki: "Ona soyle: Bu adamın soyunu sordum, icinizde soy olarak pek asil olduğunu beyan ettin. Peygamberler de zaten halkının asil olan soylarından secilir. Ben sana: Onun babaları ve dedeleri icinde bir kral gelmiş midir diye sordum. Hayır gelmemiştir, dedin. Babalarından bir kral olsaydı O da babalarının saltanatını geri almak isteyen bir kimsedir diye hukmederdim. Sana: Ona tabi olanlar halkın eşrafı mı yoksa zayıfları mı diye sordum. Ona tabi olanlar insanların zayıflarıdır dedin. Peygamberlere tabi olanlar da zaten onlardır. Ben sana: Peygamber olduğunu soylemeden once onun bir yalanını gormuş muydunuz diye sordum. Sen: Hayır, dedin. Anladım ki halka karşı yalan soylememiş bir kimse gidip de Allah'a karşı yalan soylemeğe curet edemez. Sana: Onun dinine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı bırakan eden kimse var mıdır diye sordum. Sen: Hayır dedin. İşte inanc kalbe karışıp kokleşince boyle olur. Ben sana: Ona tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum. Onlar artıyorlar dedin. İnanc kemale erinceye kadar boyle gider. Ben: Onunla hic harp ettiniz mi dedim. Sen: Onunla harp ettiğinizi, harbin neticesinin sırayla değiştiğini; bir sizin bir onun ustun geldiğini soyledin. Peygamberler de boyledir. Onlar (Allah tarafından) sıkıntılarla imtihan edilirler, ancak akıbet onların lehine olur. Ben sana: O ahdine vefasızlık eder mi diye sordum. Hainlik etmez dedin. Peygamberler de boyledir, hainlik etmezler. Ben sana: Halkınız icinde ondan evvel peygamber olduğunu soylelen birisi var mı idi dedim, Sen: Hayır, dedin. Eğer boyle birisi olsaydı, bu da kendisinden once soylenmiş bir soze uyup taklide kalkışmış bir kimsedir diye duşunurdum" dedi. Bundan sonra Heraklius: "Size ne emrediyor?" diye sordu. Ben: O bize namazı, zekÂtı, akrabalık bağına dikkat etmeyi, haramlardan el cekmeyi emrediyor, dedim. Heraklius: "Eğer hakkında soylediklerin doğru ise, O mutlaka bir peygamberdir. Zaten ben bir Peygamberin cıkacağını biliyordum. Fakat onun sizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, onunla buluşmayı cok isterdim. Onun yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. Yeminle soyluyorum ki onun iktidarı uzerinde bulunduğum şu yere kadar ulaşacaktır, dedi. Sonra Hz. Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren kişi onu Heraklius'a verdi. O'da mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Elcisi Muhammed'den Romalıların Başkanı Heraklius'a! Hidayet yoluna uyanlara selam olsun! Ben seni İslÂm'a davet ediyorum. Musluman ol, kurtul. Musluman ol ki Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, Halkının gunahı senin boynunadır.
[64] (Resûlum!) De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda muşterek olan bir soze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hicbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilÂhlaştırmasın. Eğer onlar yine yuz cevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz muslumanlarız! deyiniz.
[65] Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında nicin cekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hic duşunmez misiniz?


Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda muşterek olan bir soze geliniz; Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hic bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp ta kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yuz cevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun biz Muslumanlarız! deyiniz. Heraklius mektubu okumayı bitirince yanında sesler yukseldi ve gurultu coğaldı. Bizim cıkarılmamızı emretti. Biz de yanından cıkarıldık. Cıktığımız zaman arkadaşlarıma: İbn Ebu Kebşe'nin (yani Peygamberin) işi hakikaten buyudu. Romalıların kralı bile ondan korkmakta, dedim. Artık ben Allah İslÂm'ı kalbime sokuncaya kadar Hz. Peygamber'in işinin ustun geleceğine olan inancım hic yitirmedim.
Sahih-i Muslim 3322
__________________