Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları
İslamiyet’in apacık davası, tevhittir. Yuce Allah (c.c.) peygamberleri bu dava icin gondermiştir. Tevhidin pek cok sırrı vardır.
İslami hayatta tevhidin sırrı, Allah’tan başka ilah yoktur, gerceğinde gizlidir.
İslamiyet, insanların temel hak ve ozgurluklerini bu tevhit davası ile karşılar. İnsanları bir ana ve babanın evlatları gibi toplumda, kanunlar karşısında bir ve eşit tutar. Tevhit nurunun cozemeyeceği toplumsal bir sorun yoktur. Toplumda gercek manasıyla huzur ve sukûn tevhit nuruyla sağlanır.
Kuran-ı Kerim’in hukumlerine tam olarak bağlanmadan İslami tevhidin gercekleşmesi mumkun değildir.
Tevhidin sırları tasavvufi hayatla başlar.
Tasavvufi hayatta tevhidin sırrı, Allah’tan başka varlık yoktur, gerceğinde gizlidir.
Nefis, başlangıcta Allah’ın varlığını kabul etmez, inkÂr eder. Tasavvuf yolundaki sofi ise kelime-i tevhit zikrine Allah’tan başka varlık yoktur anlamını yerleştirir. Boylece nefis yavaş yavaş değişmeye başlar. Kişi Allah’ın varlığı dışında başka bir varlık kabul etmez hale gelir. Kendi varlığı da fena yolunu tutar.
FenafillÂh, tasavvufi hayattaki tevhitle meydana gelir.
Bir insan bin yıl boyunca kelime-i tevhidi zikretse ama tasavvufi anlamını gozetmese nefsini fenaya ulaştıramayacaktır, dolayısıyla nefsinde pek az bir değişiklik olacaktır. Nefsi hicbir zaman fenafillÂha eremeyecektir.
Nefy u ispat zikri, kelime-i tevhidi tasavvufi anlamına uygun olarak zikretmekten ibarettir. Bu zikirde nefes tutmanın, kafayla vucut uzerinde ters lam harfi cizip başı kalbe vurmanın anlamı, Allah dışında butun varlık Âlemini ve kendi nefsini yok kılıp Allah’ın (c.c.) varlığını ispat etmektir.
Vahdaniyet murakabesi ise, kısacası nefy u ispat zikrini, dolayısıyla kelime-i tevhidi duşunce ve duygu boyutuyla yaşamaktır. Bu murakabe nefsi yağ gibi eritir, kısa zamanda donuşturur. Ondaki kotu huyları yok kılıp Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmasını sağlar.
Nasıl mecazi bir aşkın kıskacındaki bir kişi aşkını ispat sadedinde canına kıyabiliyorsa ilahi aşkta da durum boyledir. Nefisten gecmek ancak kelime-i tevhide tasavvufi anlamı vermekle, bu yontemle zikretmekle olur.
Yuce Allah (c.c.), butun varlık Âlemini Kendi guzel isim ve sıfatlarının tecellisine bir ayna olarak yaratmıştır. Her şey, yuce Allah’ı (c.c.) bize tanıtmaktadır. O’nu tanıtmayan hicbir şey yoktur. Bahcedeki cicek, O’nun guzel olduğuna ve guzeli sevdiğine bir işarettir. Zalimin zulmu yuce Allah’ın (c.c.) ahrette kÂfirlere buyuk bir ceza vereceğine kucuk bir misaldir.
Bizler dunyaya geldiğimizde dunyanın nimetlerine cok bağlıyızdır. Nefis on iki yaşlarına kadar, yenilen nimetlere cok buyuk onem verir. Bunlarsız hayatı duşunemez. Bu yaşlarda meyvelerin, yemeklerin tadı ust seviyede algılanır. Sonra buluğ cağından itibaren karşı cins gozde buyur. İnsanlar genellikle bu noktada takılıp kalırlar. Cok guzel, zengin, iyi karakterli birisi ile evlenmek icin yanıp tutuşurlar. Hayatın en birinci hedefinin bu olduğunu duşunurler. Şehvet iptilası bazılarını yoldan cıkararak hak yolu gormesine mani olur. Orta yaşlardan sonra para, makam, şohret tutkuları değer kazanır. İnsanlar genellikle bu putların esaretine girerler. Olunceye kadar da bunlardan kurtulamazlar. İşte tevhit butun bunlarla mucadele etmeyi, nefsi bu tuzaklara saplanıp kalmaktan kurtarmayı sağlar. İnsan nefsine uyduğunda hayvanlar gibi bir hayata razı olur. Tevhit aydınlığında ise tum bu nimetler birer araca donuşur. Amac yuce Allah’ın rahmetine ve rızasına ermektir.
Elbette yuce Allah (c.c.) nefsi bu dunya nimetlerden haz alacak bir şekilde yaratmıştır. Bunlarda helal haram cizgisi belirlemiştir. Bizim uzerinde durduğumuz husus, bunlara saplanıp kalmadır. Bunlara saplanıp kalma Allah’ın rızasına aykırıdır. Yuce Allah (c.c.) insanların bu nimetlerle Kendisini tanımasını murat etmiştir. En azından ahret hayatlarını cennette gecirmelerini istemiştir.
Meyveler ve yiyecekler uzerinde yuce Allah’ın (c.c.) pek cok guzel ismi ve sıfatı tecelli eder. O Rezzak’tır (Kişiyi besleyen, yediren, icirendir). Kerim’dir (comerttir).
Karşı cinsi yaratmakla ve onunla helal yoldan birlikte olmakla yuce Allah’ın (c.c.) pek cok guzel ismi ve sıfatı tecelli eder. Yuce Allah (c.c.) el-Vedud’dur (seven). Kul da eşini bu sıfatın tecellisi ile sever. El-Cemil (guzel) guzel ismi en cok karşı cinsin guzelliğinde insanı hayranlığa sevk eder. Yuce Allah (c.c.) insana eşini yardımcı olarak yaratmıştır: El-Muin. İnsan evlenmekle eşi ile bir sozleşme yapar ve hayatı boyunca da buna uymak zorundadır: es-Sadıku’l-Va’d. Eşlerin birbirlerine hastalıkta, kotu zamanlarda destek olmaları Allah’ın er-Rahman, er-Rahim (acıma, esirgeme) ve er-Rauf (şefkat duyma) guzel isimlerini duşundurur. Cocuklar, yuce Allah’ın (c.c.) yaratma ile ilgili guzel isimlerini tefekkur ettirir: El-Halık, el-Bari, el-Musavvir. Kısacası evlilikte Allah’ın pek cok guzel ismi ve sıfatı tecelli eder. Onun icin evlilik hadis-i şerifte belirtildiği uzere en buyuk salih ameldir. Kişi evlilikle dinini tamamlar. Evlilik yuce Allah’ı (c.c.) yakinen tanımayı sağlar.
Para, makam, şohret de haddizatında buyuk nimetlerdir. Para aşağı yukarı her nimeti satın alır. Onun icin nimetlerin nimetidir. Onda yuce Allah’ın (c.c.) en bariz gorulen guzel ismi el-Maliku’l-Mulk’tur (malın mulkun sahibi). Ayrıca para yuce Allah’ın pek cok guzel ismine ve sıfatına da tercumanlık yapar. Makam ve şohret, Allah yolunda pek cok hizmete kapı acabilir. Bunlarda Allah’ın (c.c.) pek cok buyukluk, yucelik sıfatları ve guzel isimleri tecelli eder.
Koca koca insanlar oldukları halde yeme icmeye, aşka, paraya, makama, şohrete hayatlarının en birinci meselesi gibi onem veren cevremizdeki pek cok kişi hemen gozlerinizin onume gelecektir. HÂlbuki hayatın amacı olumdur. Olumden sonraki hayattır. Cunku istesek de istemesek de oleceğiz. Oyle ise olumden sonraki hayata hazırlık yapmak akıl ve mantığın gereğidir.
Olumden sonraki hayata ise tevhit nuru ile hazırlık yapılır. Kabir ancak tevhit nuru ile aydınlanıp huzur veren bir koşk haline gelebilir. Nefsin bu tur tuzaklarına takılıp kalma kabir azabına, hadis-i şerifte belirtildiği uzere kabrin cehennem cukurlarından bir cukur olmasına neden olabilir. Allah (c.c.), bizleri bundan korusun. Âmin.
Tevhit İslami boyutu ile tum insanları Allah’ın dini ile kardeş yapmak uzere gelmiştir. Bu kardeşlikte ehl-i kitaba ozgurluk de tanınmıştır.
Tevhit tasavvufi boyutu ile insana ozunu aydınlatır. Ona gercek manası ile ozgur olma yolunu gosterir. Nefis ve şeytanla mucadelesini gosterir. Ruhunun ozgur olabilmesi icin insanı buyuk bir savaşıma cağırır.
Her insanın icerisinde en az bir şeytan vardır. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. Bu şeytanlar nefsin eğilimlerini ve icgudulerini kullanarak insanları gunahlara, dolayısıyla Allah’a (c.c.) isyana suruklerler. Tasavvufi anlamdaki kelime-i tevhit hem nefsin hem de şeytanların uzerine bir kılıc gibi iner. Onlara adeta savaş acar. İşte tam bu sırada bazı insanlar ‘Eyvah benim icime cin, şeytan girdi!..’ diye bir yaygaraya başlarlar. HÂlbuki girenler zaten eskiden beri oradaydı ama şimdi tevhit kelimesinin nurundan rahatsız olmaya başladılar. Eskiden cobanın koyunları guttuğu gibi insanları nefsinin elinde oyuncak kılmışlardı. Tovbe edip gunahlardan uzaklaşıp ibadet hayatına sahip olduktan sonra bu kişi bir de bir Allah dostundan zikir ve rabıta dersleri almışsa şeytanlar şimdi bundan buyuk bir rahatsızlık duymaya başlamışlardır. Temel problem budur. Şeytanlar insanlara sonsuz bir kinle, hasetle duşmandırlar. Bir insanın cenneti ve Allah rızasını kazanmasına veya bu yola girmesine hic tahammulleri yoktur.
Yuce Allah (c.c.), insanı oyle guclu kılmış ki onlardan zerre kadar korkmaya gerek yoktur.
Tevhit nuru ruhun gelişmesine buyuk bir katkı sağlar. Ruh nur ve feyz ile olgunlaşır. İnsan gunahlarının kıskacında iken ruhu nefsin elinde esirdir. Gunahlara tovbe edip hak yola girince ruhun varlığı sezilmeye başlar. Ama normal bir Musluman’ın ruhu daha cok zayıftır. Tabiri caizse bir ot gibidir. Meyvesi olmadığı gibi bir insanın eli ile koparacağı bir şey kadar zayıftır. Murşid-i kÂmilin ruhu ise cok olgunlaşmıştır. Tıpkı bir ceviz ağacı gibidir. Yani hem guclu kuvvetli hem de meyve gibi faydalı bir şeye de sahiptir. İşte rabıtanın sırrı da bunda gizlidir. Yani kimse alınmasın diye ben kendi hesabıma benzetmeyi yapıyorum. Rabıta sayesinde kendi ot mesabesindeki ruhumu murşid-i kÂmili hayal yolu ile bir ceviz ağacı gibi buyutup meyveli bir hale getirmem mumkundur. Rabıtada murşidden gelen feyz, kalp ve letaif bolgelerinde hissedilince ruhun suyunu ve yemeğini aldığı anlaşılmış olur.
Rabıtaya karşı olanlar şu gerceği anlamak istemiyorlar: Her insanın ruhu aynı oranda ve nitelikte değildir. Bazı insanların ruhları olgunlaşmıştır. Bu olgunlaşma ancak tasavvuf yolu ile mumkundur. Onlar bu olgun ruhları ile başkalarına buyuk bir yardımda bulunabilirler. İnsanların ruhlarını kendi ruhlarına benzetebilirler. Murşid-i kÂmilin temel vazifesi de budur.
İnsan kendi başına zikir yolu ile yani kelime-i tevhidi tasavvufi anlamıyla zikrederek seyr u suluğunu gercekleştiremez mi? Tasavvuf yolu cok cetin ve zorludur. İş sadece zikirle bitmemektedir. Nefsin makamları aşması kolay bir şey değildir. Rabıta bu yolda onemsenmezse nefsi cilelerle kırmak gerekir. Bu da yalnız başına olacak bir iş değildir. Başta bir murşid-i kÂmili yine gerekli kılmaktadır. Zira yolda nefis ve şeytanlar kol gezmekte, en ufak bir acıklıkta kişiyi ucuruma duşurmektedirler.
Cocuk oyunlarında cok buyuk hikmetler vardır. İlginc olanı dunyadaki butun cocuk oyunlarının birbirine benzemesidir. Cocuklara bu oyunları Hz. Hızır Aleyhisselam mı oğretti? Yoksa onlara bu oyunlar, bozulmamış fıtratları ve temiz ruhları ile yuce Allah’ın (c.c.) Elest bezminde iclerine koyduğu yaratılış amacından mı mulhem oldu bilemiyorum. Ama cocuk oyunları cok buyuk ilahi mesajlar icermektedir. Bu oyunlarda tevhit nuru hemen kendisini gostermektedir.
Korebeyi misal olarak veriyorum: Korebe olarak adlandırılan oyuncunun gozleri bir mendil veya eşarpla bağlanır. Ebe etrafını goremez hale gelir. Diğer oyuncular korebenin etrafında dolaşırlar. Ona dokunurlar. Korebe onları yakalamaya calışır. Korebe birini yakalarsa hemen adını soylemelidir. Eğer yanlış ad soylerse oyun tekrar başlar ve korebenin ebeliği devam eder. Şayet yakaladığının adını doğru soylerse yakalanan ebe olur.
Korebe olmak, hem gozlerin bağlı olması hem de insanların dokunmaları ile rahatsız edici bir durumdur. Bir ceşit cezadır. Kimse korebe olmak istemez. Korebenin yakaladığı kişinin adını doğru soylemesi bir ic gorudur. Bizler ruhlar Âleminden bu dunyaya imanla imtihana tabi tutulmak uzere gonderildik. Aslında ic gozlerimiz (basiretimiz) kapalıdır. Her birimiz birer korebe durumundayız. Korebenin gozlerinin mendil veya eşarpla kapanması gibi basiretimiz de dunya imtihanı gereği boyle bir bağlanma hadisesi nedeniyle imani mevzuları ilk anda algılayamamaktadır. HÂlbuki yeryuzunde yaratılan veya insanların icat ettikleri her şey imani mevzulara acıklık getirmek, onlara işaret etmek uzere yuce Allah (c.c.) tarafından halk edilmiştir. İman konularına hizmet etmeyen hicbir şey yoktur. Yaratılmamıştır. Cunku yuce Allah (c.c.) abes şeyleri yaratmaktan uzaktır. Daha doğrusu insanların abes olarak niteledikleri şeyler de imani konulara hizmet etmek icin yoktan yaratılmıştır. Ama bizler elimize ‘ekmeği’ alırız ve yanlış bir ad soyleyen bir korebe gibi ona sadece ‘ekmek’ deriz. Ekmeği yuce Allah’ın (c.c.) bir nimeti olarak algılamayınca oyunu kaybetmiş oluruz. Korebeliğimiz surer gider. İnsanların buyuk coğunluğu, işte boyledir. Her gun uc oğun yuce Allah’ın (c.c.) ekmek nimetini yer de bir gun bile basiret gozu ile onu goremez ve yuce Allah (c.c.) ile irtibatlayamaz. Bu kadar nankordurler.
Cağımızda insanların buyuk coğunluğu farkına varmadan hak mezhepler karşısında sapkın bir fırkanın kurucusu olan Mutezile gibi duşunurler: İnsanları eylemlerinin yaratıcısı olarak gorurler. Dolayısıyla boylelerinin kadere inancları da yoktur. Bir korebe gibi yakaladığı her olayın yaratıcısını insanlara atfederler. Yuce Allah’ın (c.c.) gizli elini goremedikleri icin olaylar karşısında derin bir hikmete de ulaşamazlar. Olaylar onlara bir şeyler anlatamaz. Her şey bir tesaduf olarak değerlendirilir. Boyleleri omur boyu korebe rolunde kalıp olayların, insanların maskarası olup giderler. Yuce Allah’ın (c.c.) nimetlerle, bela ve musibetlerle onlara verdikleri mesajları bir turlu algılayamazlar. Hayır ve şerri hep insanlardan bilirler. Bu yuzden insanlara sonsuz teşekkur ederler, yine insanlara sonsuz kin duyarlar. Bir gun şapkayı onlerine koyup da hadiselerin, insanların uzerine cıkıp hayrı ve şerri asıl yaratanın, yuce Allah’ın gozlerden az cok gizli olan kader sırrını gormek, tanımak istemezler. Boylelikle yuce Allah’ın (c.c.) onlar sağırdırlar, kordurler, dilsizdirler sınıfına girerler (bk. Bakara suresi,18).
HÂlbuki hak mezheplere gore her olayın yaratıcısı yuce Allah’tır. Guc ve kuvvet sadece yuce Allah’ındır. İnsanlarda herhangi bir guc kuvvet, yaratma olayı yoktur. İnsanlar orfe gore şunu yaptım, bunu ettim derler, ama gercekte yapan, eden yuce Allah’tır. İnsanlar niyetleri nedeni ile yaptıklarını, ettiklerini sandıkları şeylerden hem şeriat onunde hem de ahrette mesul tutulurlar. Bu tevhit nurunun anlaşılması ve insanların basiretlerinin acılması icin bilinmesi ve inanılması gereken temel itikadi bir bilgidir. Maalesef cağımızda nefsi şişiren hayat felsefeleri, bu itikadi bilgiyi gozlerden saklamakta, insanların imanlarına olumsuz yonde tesirler kılmaktadır.
Supermen, Orumcek Adam gibi cocukların severek izledikleri filmlerde işlenen temel konu, nefsin ilah sıfatını kazanmasıdır. Normalde insanların yaptığı gunluk hareketleri bile yuce Allah’ın yarattığına inanmak gerekirken bu filmlerde ancak yuce Allah’ın (c.c.) yapabileceği işleri bir insan nefsi yuklenmektedir: Yıkılmakta olan bir kopruden gecen treni kurtarmak icin film kahramanı kopruyu sırtıyla kaldırır, devrilmek uzere olan bir apartmanı elleriyle duzeltir. Bunlarla saf cocukların beyinleri yıkanarak kahramanların birer ilah oldukları fikri aşılanır. Cocuklar bu filmlerin tesirleri ile nefislerini şişirmeye başlarlar. Kucuk birer ilah olarak buyurler.
Korebe oyununun verdiği saf ve guzel mesaj nerede, bu tur filmlerdeki insanın itikadını bozan felsefi mesaj nerede… Bu tur filmlerin felsefeleri ile buyuyen cocukların hakkı kavramaları, tevhidin nuruna ulaşmaları ise pek guctur. Cocuğu hastalanmasın diye ağza takılan ve mikroptan koruyan şeyleri cok gormeye başladık sokaklarda ama bu filmlerdeki itikada donuk tehlikelerden dolayı cocuklarını koruyan ebeveyn yoktur sanırım.
Tevhit bir nurdur. Işık gibi sonebilir. Onu korumak gerekir. Hele cocukların dunyasında bu iş daha buyuk onem arz etmektedir.
Sonu iyilik ve guzelliklerle biten masallar geride kaldı. Bu masalların sonunda iyiler mukÂfat alırdı, kotuler de cezalandırılırdı. Bu ilahi bir yasadır. Kuran-ı Kerim ozellikle kıssaları ile hep bu ilahi yasayı işlemiştir. İnsanlara bu konuda ikazlar yapmıştır. Elbette bu dunyada kotulerin cezası bazen ahrete tehir edilebilmektedir. Ama yuce Allah (c.c.) hikmeti gereği kotulere bu dunyada da coğu kez ceza vermekte, ilgili ilahi yasasını bu dunyada da genellikle tecelli ettirmektedir. Bunu insanların, ozellikle cocukların iyi bilmeleri gerekmektedir. Doğru eğitilmeleri icin bu şarttır. Yoksa gunahlarda, kotuluklerde bir guc tasavvuru, tevhit nurunu sondurebilir. Hele cocukların buna cok yakinen inanmaları gerekir. Aksi taktirde hayata yanlış bir duşunce ve felsefe ile başlayarak kotulukleri işleyenlerin yaptığının yanına kar kaldığını sanabilirler. Maalesef masalların yerini dolduran cizgi filmler, bu konuda cok yanlış bir duşunce ve felsefe ile cocukları eğitmektedir. Hayatı bir mucadeleden ibaret gostermektedirler. Akıllı ve zeki olanın, guclu olanı yenebileceği duşuncesi bu cizgi filmlerde ozellikle işlenmektedirler. Bu da tabii Darwinist, Durkheimci bir yaklaşımın urunudur. Oysa İslam’a ve tevhit duşuncesine gore bizler hayata birbirimizle savaşmak ve mucadele etmek icin değil imtihan icin gonderildik. Zeki veya guclu olmak sadece birer imtihan konusudur. Onemli olan hakka uygun olarak yaşayıp Allah’ın rahmetine ve rızasına ulaşmaktır. Kotuler muhakkak cezalandırılacaktır. İyiler de odullendirilecektir. Bu ilahi yasa imtihan gereği bu dunyada kısmen gozlerden saklı bir şekilde işlerken ahrette her şey meydan cıkacaktır. İnsanlar bu ilahi yasayla ebedi hayatlarını cennet veya cehennemde gecireceklerdir.
Cizgi filmlerle buyuyen cocuklar anne babalarına, oğretmenlerine adeta savaş acmaktadırlar, buyuduklerinde de topluma, millete karşı gelmekte, surekli catışma halinde bulunmaktadırlar. Oysa edep ilimden once gelir. İnsan insanlığını edeple elde eder. Cocukların İslami bir ruhla, tevhit nuru ile yetişmeleri icin tekrar masallar dunyasına donduremiyorsak bari cizgi filmlere bir ceki duzen vermek, toplum ve devlet olarak bunlara el atmak gerekir.
İslam dunyası o kadar gasp edilmiş, ezilmiş, yağma edilmiş, somurulmuş ki işler, icler acısı bir durum arz etmektedir. Tevhit nuru cocukların dunyalarında sondurulmuştur. Bir ebeveynin bunun icin bu konularda cok ciddi bir şekilde bazı tedbirleri almasını gerekli kılmaktadır. Aslında sorun toplumsal bir hale ulaştığı icin devlet capında tedbirlere gerek duyulmaktadır.
Tevhit nuru cocukken sonerse ileriki yaşlarda onun tekrar canlanması cok zordur.
Yuce Allah (c.c.) bizlere, evlatlarımıza tevhit nuru ve iman nasip eylesin. Kufrun karanlıklarından korusun. Âmin.
Muhsin İyi
__________________
Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları