Din mi, milliyet mi ustundur?

Ali Yıldız: “Irk ustunluğu soz konusu mudur? İslÂm’da milliyetcilik anlayışı nasıldır?”



Allah katında tek ustunluk, Allah korkusundaki ve ahlÂk guzelliğindeki ustunluktur.1 İnsanlar da bu değerleri ustunluk değeri sayarlarsa ne ÂlÂ! Aksi takdirde insanların değer verdikleri başka ustunluklerin Allah katında ve hakîkatte hic ehemmiyeti yoktur. Ne ırk ustunluğu, ne gosterişte kalan bir hamiyet-i milliye, ne para, ne mal, ne makam, ne başka bir dunya ustunluğu!.. Bu ustunlukler kabir kapısına kadardır. Kabir kapısından sonra bu ustunlukler gecersizdir, orada sadece ahlÂk ustunluğu gecerlidir. Âhirette tek gecer akce guzel ahlÂktır!

Neden ırklara ve kabilelere ayrılarak yaratıldık? Irklar arası ustunluk kavgası verelim diye mi? Kabileler arası husûmet cıkaralım, kavga yapalım, kan dokelim diye mi? Hayır.

Birbirimizi tanıyalım, tanışalım, kaynaşalım, sevelim, birbirimize yardımcı olalım ve kolaylık sağlayalım diye ırk ırk, kabîle kabîle, boy boy, sınıf sınıf yaratıldık. Kur’Ân-ı Kerîm, “Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki munÂsebetleri bilesiniz diye sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık”2 buyuruyor. Bu Âyeti Ustad Bedîuzzaman Hazretleri şoyle tefsîr ediyor: “Sizi tÂife tÂife, millet millet, kabîle kabîle yaratmışım; t birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı ictimÂiyeye Âit munÂsebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muÂvenet edesiniz. Yoksa, sizi kabîle kabîle yaptım ki, yek diğerinize karşı inkÂr ile yabÂnî bakasınız, husûmet ve adÂvet edesiniz değildir.”3

Bedîuzzaman’a gore, nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, boluklere, takımlara ayrılır. TÂ ki her neferin muhtelif ve farklı sorumlulukları, gorevleri ve vazifeleri belirlensin, bilinsin, tanınsın ve ordunun fertleri gorevlerini eksiksizce yerine getirsin, vatan ve millet duşman hucumundan korunsun. Yoksa bu ayrılma ve bolunme bolukler arası kavgaya, taburlar arası husûmete, alaylar arası duşmanlığa, fırkalar arası surtuşmeye yarasın diye yapılıyor değildir.

Aynen bunun gibi, İslÂm toplumları kabîlelere, ırklara ve tÂifelere ayrılmıştır. Fakat binlerce birlik yonleri vardır. HÂlıkları birdir, RezzÂkları birdir, Peygamberleri birdir, kıbleleri birdir, kitapları birdir, vatanları birdir.... Boyle binlerce birlik bağları icindedirler. İşte bu kadar birlik bağı, Muslumanlar arasında uhuvveti, kardeşliği, muhabbeti ve birliği gerektiriyor. Demek insanlar bu Âyetin ifÂde ettiği gibi kabîlelere ve tÂifelere, tanışmak ve yardımlaşmak icin ayrılmıştır. Yoksa birbirini kucuk gormek, inkÂr etmek, yok saymak, asimile etmek, somurmek, gucsuz olanı ezmek ve kaynaklarını kurutmak ve birbirine duşmanlık uretmek icin değil.

Milliyet fikrinin iki kısım olduğunu beyan eden Bedîuzzaman Hazretleri, bunlardan birinin menfî, uğursuz ve zararlı olduğunu, başkasını yutmakla beslendiğini ve diğerlerine duşmanlık etmekle devam ettiğini, bu anlayışın kalıcı duşmanlıklara ve toplumlar arası huzursuzluklara sebep olduğunu kaydeder. Kur’Ân’ın “cÂhiliyet taassubu”4 dediği, Peygamber Efendimiz’in de (asm), “İslÂmiyet, cÂhiliyetten kalma ırkcılık ve kabîleciliği kaldırmıştır”5 hadis-i şerifi ile işÃ‚ret buyurduğu taassup boyle menfî ve zararlı ırkcılıktır. Musbet ve mukaddes İslÂmiyet milliyeti ise, ona ihtiyac bırakmıyor.

Ustad Saîd Nursî Hazretlerine gore, milliyet fikrinin ikinci kısmı musbet milliyettir. Musbet milliyet, her toplumun kendi ic bunyesini sevmesi, yukselişini istemesi ve bunun icin gayret etmesi demektir. Hamiyet-i milliye namıyla, her ferdin başka milletlere zarar vermeden kendi milletinin menfaatlerini takip etmesi elbette hakkıdır ve bu gayret zararsızdır. Bu gayreti İslÂmiyet reddetmez. Bu gayret yardımlaşmaya, dayanışmaya ve guc birliğine de sebeptir. İslÂm kardeşliğini guclendirir.

Bedîuzzaman’a gore milliyet fikri, İslÂmiyet’e yardımcı olmalı, kale olmalı, zırh olmalı; fakat dînin yerine gecmemelidir. Cunku İslÂmiyet’in verdiği uhuvvet ve kardeşlik icinde “bin kardeşlik” vardır. Din kardeşliği berzah Âleminde ve bek Âleminde de kalıcıdır, yaşanmaya devam edilir. Onun icin milliyetcilik ne kadar guclu de olsa, İslÂm kardeşliğinin ancak bir perdesi hukmune gecebilir. Yoksa İslÂm kardeşliğini bırakıp, yerine milliyetciliği koymak, buyuk hatÂdır; kalenin taşlarını kalenin icindeki elmas hazinesinin yerine koyup o elmasları dışarı atmaktan farksız bir ahmaklık ve cinÂyettir.


Dipnotlar:
1- HucurÂt Suresi: 13;
2- HucurÂt Suresi: 13;
3- MektûbÂt, s. 309;
4- Fetih Suresi: 26;
5- Keşfu’l-HafÂ, 1/127

__________________