Allah'ın Vahid ismi, kainatta cereyan eder durur. Gorebilen gozler, tefekkur edebilen akıllar, bu durumu muşahede eder. Diğerleri ise gaflet uzere hayatını surdurur, bu manevi yonlerden bîhaberdir.

24 saatlik gunumuz, farklı farklı dilimlere ayrılmıştır. Evvela sabah olur, daha sonra oğle olur. Akabinde ikindi vakti girer. Takibinde guneş artık batmaya başlar. Akşam vakti girer ve devamında hava kapkara olur ve yatsı vaktini muşahede ederiz, ta ki imsak vakti ve peşi sıra gelen gunun ağarmasına kadar.

İnsan evvela, kainat denilen aleme, anne karnında bulunurak adımını atar. Anne karnı ise ma'lumdur ki karanlıklıdır. Işık yoktur. Ancak bu ortamda insanoğlu, bilmecburiye 9 ay 10 gun beklemek zorundadır. Başka caresi yoktur. Nasıl ki; İmsak vaktinden guneşin doğuşuna kadar olan sureyi bekliyorsak.

İnsanın anne karnında, doğumuna kadar gecirdiği sure, dunyamızın imsak vakti ile guneşin doğmasına kadar olan sureye işaret eder. Bebeğin doğumu ise guneşin doğuşuna işarettir.

Bir bebek, doğar, yavaş yavaş buyur. Bir bakmışsın, genclik cağına ulaşmış.

Hemen hemen her yetişkin, ilkokula başladığı gunu, mahallede cocukken oyun oynadığı gunleri daha dun gibi hatırlar. Oyledir; Cunku zaman denilen kavram, epey sur'atli ilerler. Bir bakılmış ebeveynliğe adımların atılmaya başlandığı, genclik yıllarının zirvede yaşandığı yaşa gelinmiş.

Sabah vakti guneş doğduktan sonra ma'lum o dur ki; Yavaş yavaş guneş yukselir. Oğle ezanı olunca ise artık guneş, o gun icin en tepededir. Zirve noktaya ulaşmıştır. Guneş ışınları, yeryuzune en dik bir acı ile gelir. Bu ışınlar, suları, denizleri, nehirleri parlatır. Cıvıl cıvıl bir goruntu olur. Işınlar, daha fazla geldiği icin canlı, cansız cisimler de daha parlak gorunur. Gunun deyim yerindeyse en canlı bolumu, oğle vakti, guneşin en tepede bulunduğu vakittir.

İnsanın, hayatını en dinamik yaşadığı donem olan genclik, delikanlılık donemi, dunyamızda, guneşin en tepede bulunduğu ana işaret eder, her haliyle.

Delikanlılık yıllarından sonra ise artık yavaş yavaş orta yaşlı olunmaya doğru adım atılır. Eskisi kadar dinamiklik yoktur ancak tecrube vardır. Bu durum da bizim yaşam tarzımıza illa ki yansır.

Oyle de guneş, en tepede bulunduğu oğle vaktine ulaşınca, yavaş yavaş alcalmaya başlar. Bir muddet sonra ise guneş, en tepede bulunduğu nokta ile ufuk noktası arasındaki mesafeyi yarılar. Artık, daha az guneş ışığı yer yuzune ulaşır. O yuzden yeryuzune gelen ışınların oluşturduğu parlaklık ve canlılıkta da azalma gorulur.

İnsanın orta yaşlara ulaşması, dunya uzerinde yaşadığımız ikindi vaktinin girişine işaret eder.

Orta yaşlı bir insan ise artık, yavaş yavaş ileriki yaşlara doğru gitmeye, yaşı hafiften hafiften kemÂle ermeye başlar. Oyle bir an gelir ki; Artık saclar beyazlamıştır. Gencliğindeki enerjik olma durumu gitmiştir. Sukunet hali, kendisini bulmuştur. Ve kişi de artık kendi kendine der; "Kocadın be artık"

İkindi vaktinden sonra guneş, daha da alcalmaya başlar ve an olur ki artık guneş batmaya yakındır. Tam da zaten bu esnada akşam ezanı okunur.

Kişi'nin yaşlanması, ihtiyarlık donemine adım atması, akşam vaktinin girişine işarettir. Nasıl ki; İhtiyarlığa giren bir insanın artık sacları bembeyazdır, sacının her yerini kaplamıştır ve ihtiyarlığın delaletidir. Oyle de akşam vakti girince okunan ezanın sesi, her yeri kaplar ve artık havanın kararmaya başlamasına delalettir.

İhtiyarlığa giren bir kişi ise artık olumu kendine yakın hisseder. Kendisine icten ice sorar; "Olumum ne zaman olacak?" Artık, vucut ağırlaşmış, yavaşlamıştır. Dinamiklikten eser yoktur. Yaşlığın getirdiği kulfetler, buram buram hissedilir. Ve devam eden surecte o an gelir ki; Kişi, hayata gozlerini yumar. ŞehÂdet aleminden cıkar ve karanlıklı bir alem olan kabir alemine gider.

Akşam ezanı girdikten sonra yatsı vaktinin girilme sırasıdır. Ezandan sonra ortalık iyice kararmaya başlar. Zifiri karanlık buram buram hissedilir. Parlaklıktan eser yoktur. Karanlığın getirdiği kulfetler, hissedilir. Ve devam eden surecte o an gelir ki; Yatsı ezanı okunur. Boylece tamamiyle aydınlık gitmiş ve karanlık bir surec olan yatsı surecine gecilmiştir.

İnsanın olmesi, yatsı vaktinin girişine işarettir. Nasıl ki; Yatsı vakti girer, aydınlık tamamen silinir ve karanlık tastamam başlar. Oyle de kişi olur, aydınlık dunya hayatı silinir ve karanlıklı kabir alemi başlar.

Ruh, kabir aleminde kıyamet gununu, haşir zamanını bekler ki ebedi yurduna intikal etsin. Olmuş olan varlığı, ikinci bir doğumu, tekrar bir dirilmeyi yaşasın.

Yatsı vakti,belli bir muddet surer. İmsak vakti girer, hava halen karanlıklıdır. Daha sonra ise seher vakti girer ve akabinde guneş tekrar doğar. Yeni, ikinci bir gun tekrar başlamıştır.

Yatsı ve imsak vakitlerinin bitip, sabah guneşin doğması, ikinci bir gunun başlaması, İnsan, kabir aleminden cıkıp, tekrar ikinci bir dirilme ile, yeni bir doğum ile ahiret hayatına intikal etmesine işaret eder.

Her insan, genel istisna'ya uymaz. Kimisi MAALESEF orta yaşlı, kimisi genc iken, kimisi de Allah korusun cocuk iken olur.

Allah, kainat adlı sistemi, evvelden, yoktan yaratmış ve canlı varlıkların hizmetine sunmuştur. Bu kainat sistemi icin belirli bir boyut sistemi sabit kılmıştır. Bu boyut sisteminin gerekli kıldığı şekilde, bu sisteme uyar bir vaziyette kainat olayları cereyan eder. Bir nizam ve intizam vardır.

Bu durum, Adetullahtır. Allah'ın kainat icin ongorduğu yasalar cercevesinde hayatın idame etmesidir.

Ancak Allah, adetullah'a bağlı kalmak gibi bir zorunluluğu yoktur. İsterse bu yasaları değiştirebilir. Tasarrufuna uygun olarak devam ettirir. Nitekim, Peygamber Efendimiz(AS)'ın ayı ikiye yarması, Hz. Musa'nın asası ile denizi ikiye yarması, Ebrehe'nın ordusunun uzerine Ebabil kuşlarının emir dairesinde gonderilmesi gibi olaylar, Allah'ın isterse, adetullah'a bağlı kalmak gibi bir zorunluluğu olmadığına delalettir.

İnsanların, genele aykırı olarak genc iken olmeleri, Allah'ın isterse adetullah'a bağlı olmak gibi bir zorunluluğu olmadığına işarettir. Cunku Allah, sonsuz kudret ve ilim sahibidir. Sonsuz kudret ve ilim sahibi olmak demek, hic bir şarta bağlı kalmamak demektir.


__________________