Kibir ve ucub

Kibir, kendini başkasından ustun gostermek, ucub ise, kusurlarını gormeyip, ibadet ettiği icin kendini ve ibadetlerini beğenmek, başkasından kendini ustun bilmektir. Buna egoizm de denir. Hic kimsenin bulunmadığı yerde insan ucba kapılabilir, fakat kibirli olamaz. Cunku insan, kimse olmasa da kendini ve işini beğenebilir, fakat kimse olmadığı icin, kendini buyuk gosteremez, kibirlenemez. Ucub, yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenmektir. Kendini beğenen, başkalarından ustun gorebilir. Bu ustun gorme işi de, kibirdir. Yani ucubdan kibir doğar.

Bir ornek: Bir kadın, evinde guzel bir dantel işlese, bir marangoz guzel bir masa yapsa, bir ressam guzel bir tablo cizse, bunlardan birinin, eserine bakıp beğenmesi, ne maharetliyim, benim gibi kac kişi cıkar diye duşunmesi ucub olur. Eğer yanında başkaları da varsa, bakın bendeniz (!) veya ustadınız neler yapabiliyor diye buyuklenerek onlara sanatını gostermesi kibir olur. Ucbu onu kibre suruklemiş olur.

Kibirden kurtulmak icin, tevazu sahibi olmaya, ucubdan kurtulmak icin de minnet ehli olmaya calışmalı! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti guzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir yani ucbeder. Minnet, nimete kendi eliyle değil, Allahu teÂlÂnın lutfuyla kavuştuğunu duşunmektir. Hitabet guzelliğinin, Cenab-ı Hakkın bir lutfu olduğunu duşunen, kendini beğenemez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uc şey felakete goturur: Hasislik, nefse uymak, ucublu olmak.) [Beyheki]

Bir kişinin ucublu olup olmadığı şu alametlerden belli olur. Ucublunun vasıfları:
1- Kibirlidir, 2- Gunahlarını ve Allahu teÂlÂnın azabını unutur, 3- Buyuklerden faydalanamaz, Âlimlerin sohbetinden mahrum kalır, 4- İstişare etmez, danışmaz.

İnsanı kibre duşuren ucubdur. Ucub ise, ilim, ibÂdet, yakınlarının cokluğu gibi sebeplerle kendini beğenmektir. Bunların Allahu teÂlÂnın lutfu olduğunu bilen, ucba duşmez, dolayısıyla kibirlenmez. İslam Âlimleri buyuruyor ki:
En kotunuz mescidden cıksın denilse, benden once kapıya cıkan olmaz. Ancak daha hızlı koşan olursa onu bilmem. (Malik bin Dinar)

Başkanlığı, emir vermeyi seven, iflah olmaz. (Fudayl bin İyad)

Kendinden daha kotunun bulunduğunu zanneden kibirlidir. (Bayezid-i Bistami)

Bir menkıbe: Benî İsrail'den bir fÂsığın kotuluğunu duymayan kalmamıştı. Soylu bir Âbid de ibÂdetiyle şohret bulmuştu. Kotu kimse, bu Âbidin yanından gecerken, (Gideyim, şu Âbidin yanına oturayım, belki Allahu teÂl onun hurmetine beni affeder) diye duşundu. Gidip Âbidin yanına oturdu. Âbid ise, uzerinde bulutun golgelendirdiği bir zat olduğu icin, ustunluğuyle boburlenip, (Bu fÂsık, benimle niye oturuyor?) diyerek, oradan kalktı. FÂsık da cekip gitti; fakat Âbidin uzerindeki bulut, fÂsıkla beraber gitti. Allahu teÂl zamanın Peygamberine, (Allah insanların niyetlerine gore muamele eder. FÂsığın yaptıklarını iyi niyetinden dolayı affettim. Âbidin yaptıklarını da kibri sebebiyle yok ettim) diye vahyetti. Âbidin, imanlı fÂsığı hakir, yani aşağı gormesi felaketine sebep oldu.

Kendisi ile iftihar etmek

Yaptığı ibadetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla ovunmeye ucub denir. Ucub, kotu işlerdendir. Hazret-i Âişe validemize, (İnsan ne zaman kotu amel işler?) diye sual edildi. Buyurdu ki: (İyi amel işlediğini sandığı zaman.)

İbni Mesud hazretleri de, (İnsanın helakı, ucub ve umitsizliktendir) buyurdu.

Ucbeden, yani kendini beğenen, kendini ihtiyacsız hissedip, umitsiz olanlar gibi isteğinde gevşek olur. Bir abid vardı. Namazını duzgun kılar, butun ibadetlerin butun edeplerini gozetmeye calışırdı. Gencin birisi, bu abide hayran hayran bakınca abid dedi ki:
(Şeytan da uzun yıllar ibadet etti. Fakat sonunu biliyorsun. Muhim olan sondur. İbadetlerimin kabul olup olmadığını bilmiyorum. Hepsi kabul olsa, bir gozumun şukru değildir.)

Ucbeden, kendini herkesten ustun bilir, gunahlarını hatırlamaz. İbadetine şukretmez. Şukre ihtiyac olmadığını zanneder. Allahu teÂlÂnın kendine ihsan ettiği ibadet etme nimetini kendinden bilir, kabiliyeti ile ovunur. İlmi ile ucbeder, yani ilmini beğenir, kimseye bir şey sormaz, nasihat dinlemez.

Ucbun zıddına Minnet denir. Minnet, nimete kendi eliyle, kendi calışmasıyla kavuşmadığını, Allahu teÂlÂnın lutfu ve ihsanı olduğunu duşunmektir. Boyle duşunmek ucub tehlikesi olduğu zaman farz olur. Allahu teÂlÂ, kime ilim, ibadetlerde kolaylık ve başka nimetler verdiyse, bunların elden gitmesinden korkmalıdır.

İnsanı ucba surukleyen sebeplerin başında cehalet ve gaflet gelir. Boyle ucubtan kurtulmak icin her şeyin Allahu teÂlÂnın dilemesi ve yaratması ile meydana geldiğini, akıl, ilim, ibadet, mal, mevki, guzel yazmak, guzel konuşmak, kaliteli iş yapmak gibi nimetlerin Allahu teÂlÂnın lutfu ve ihsanı olduklarını duşunmek gerekir. Bize faydalı ve tatlı gelen butun nimetleri gonderen Allahu teÂlÂdır. Ondan başka yaratıcı, gonderici yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Gunah işlemeseydiniz, bundan daha zararlı olan ucubtan korkardım.) [HarÂiti]

(Eğer mumin ameli sebebiyle ucba duşmeseydi, gunahlardan korunurdu ve hatta aklından bile gecirmezdi. Lakin gunah onun icin ucubtan hayırlıdır.) [Deylemi]

Gunah işleyenin boynu bukuk olur. Tevbe edebilir. Ucub sahibi ilmi ile, ameli ile mağrur olur. Egoist olur. Tevbe etmesi guc olur. Gunah işleyenlerin iniltileri, Allahu teÂlÂya, tesbih cekenlerin ovunmesinden iyi gelir. Ucbun en kotusu, hatalarını, nefsinin hevasını beğenmektir. Hep nefsine uyar, nasihat kabul etmez. Başkalarını cahil zanneder. Halbuki kendisi cok cahildir. Bilmediğini bir bilene sormaz. Ucbun sebebi cahillik hastalığı olduğuna gore, ilacı da ilim ve marifettir. İlim, ibadet, takva gibi salih amellerin Allahu teÂlÂnın bir lutfu ve ihsanı olduğunu bilip şukreden kimse, ucubtan kurtulur. Bir kimsenin ucub sahibi olup olmadığı, şu alametlerden belli olur: Ucublu kimse, kibirli olur. Gunahlarını ve Allahu teÂlÂnın azabını unutur. Buyuklerden istifade edemez, Âlimlerin sohbetinden mahrum kalır. Kimseyle meşveret etmez, danışmaz.

Kibirden kurtulmak icin tevazu sahibi olmaya, ucubtan kurtulmak icin de minnet ehli olmaya calışmalıdır! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti guzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir, yani ucbeder. Minnet, nimete kendi eliyle değil, Allahu teÂlÂnın lutfu ile kavuştuğunu duşunmektir. Hitabet guzelliğinin cenab-ı Hakkın bir lutfu olduğunu duşunen, kendini beğenemez.

Cennetlik veya Cehennemlik bilmek

GunahkÂrları beğenmemeli, fakat kendini gunahkÂrlardan ustun de gormemelidir. Kendini Cennetlik, gunahkÂrı Cehennemlik bilmemelidir. Hatta kÂfir icin bile boyle duşunmemelidir. KÂfir, bir Kelime-i şehadet getirerek Cennetlik, kendisi bir soz soyleyerek Cehennemlik olabilir.

İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl gunah işler. Bir gun Hazret-i İsa’yı havarilerden biri ile giderken gorur. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın boyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye duşunur. Havari de, "Bu yol kesici nereden cıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahu teÂl Hazret-i İsa'ya vahyeder ki:
(İkisine de soyle! İkisinin de gecmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar. Kendini beğendiği icin havarinin ibadetini mahvettim. Kendini aşağı gorduğu icin de eşkıyanın gunahlarını affettim.)

Hazret-i İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ. Gazali)

İbadetleri beğenmek
Butun taatlarını, ibadetlerini kusurlu bilmeli, hakkıyla yapamadığını duşunmelidir! Ebu Muhammed bin Menazil hazretleri buyurdu ki:
Allahu teÂlÂ, Âl-i İmran suresinin 17. Âyetinde, sabredenleri, sadıkları, namaz kılanları, zekat verenleri ve seher vakitlerinde istiğfar edenleri meth buyurdu. Hepsinden sonra, istiğfar edenleri bildirmesi, insanın her ibadetini kusurlu gorup, daima istiğfar etmesi icindir.

Cafer bin Sinan hazretleri de buyurdu ki:
İbadet yapanların kendilerini beğenmeleri, fÂsıkların gunahlarından daha kotu ve daha zararlıdır.
__________________