CenĂ‚b-ı Hakk vahdĂ‚niyyeti kendisine munhasır kılmış, butun mahlûkĂ‚tı cift olarak halketmiştir. Aralarına da cezb ve incizĂ‚b kanunu koyarak maddî ve mĂ‚nevî kemĂ‚li, birbirleriyle butunleşmelerine bağlamıştır. Hic şuphesizdir ki, eşref-i mahlûkĂ‚t olan insanda fıtrî olan muhabbet temĂ‚yulu, ilĂ‚hî aşka yukselmenin ilk kademesini teşkîl eder. Bu itibarla AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, vermiş olduğu bu ulvî mertebenin muhĂ‚faza edilmesi ve insan neslinin temiz ve mubĂ‚rek bir şekilde devamı icin Ă‚ile hayatını zarûrî kılmış ve nikĂ‚hı emretmiştir.

NikĂ‚h, kadın icin, kadınlık duygu, istîdĂ‚d ve meziyetlerinin karşı cinsine tahsîs edilmesidir. Bu da hanımın, hanımlık vakar ve haysiyetinin muhafazasıdır. Erkek icinse nikĂ‚h, onu nefsin kotu Ă‚kıbetine dûcĂ‚r olmaktan kurtaran ve şerefli bir Ă‚ile hayatı yaşatan mecrĂ‚dır.

NikĂ‚h, rûhun sukûn ve huzûru yanında bedenin nizĂ‚mına da vucûd veren yegĂ‚ne muessirdir. AhlĂ‚kın guzelliği onun sayesindedir. Âile seĂ‚deti, toplumun refah ve terakkîsi, yine nikĂ‚hla gercekleşir. Kadın, kucağına aldığı yavru ile merhamet ve şefkat duygularının inkişĂ‚fına mazhar olur. Bir murebbiyelik imtihanı yaşar. Erkek ise, mes'ûliyet duygusunun gelişip kuvvetlenmesi yanında Ă‚ile reisi sıfatıyla olgunluk basamaklarını tırmanmaya başlar. Cunku Ă‚ile, millî bunye icinde en kucuk, fakat en temel idĂ‚rî bir unitedir.

İşte bundan dolayıdır ki, insanlığa rehber olan -genc yaşta semĂ‚ya refedilen Hazret-i ÎsĂ‚ dışında- butun peygamberlerin başından nikĂ‚h gecmiştir. Onları takip eden buyuk ve mubĂ‚rek şahsiyetlerin hayatı da boyledir.

Mu'minin, takvĂ‚sından sonra en kıymetli varlığı, sĂ‚liha bir hanıma sahip olmasıdır. SĂ‚liha kadın, seĂ‚det bahcelerinin en kıymetli tezyînĂ‚tıdır. Milletler, Ă‚ilenin sağlamlığı ile terakkî eder. İnsanların bir erkek ve dişiden yaratılması gerceğine mebnî olarak kurulan Ă‚ile catısındaki hikmetler, AllĂ‚h'ın pek yuce Ă‚yetlerindendir.

İdrĂ‚k sahipleri icin nikĂ‚hdaki ibretler hakkında Ă‚yet-i celîlede şoyle buyurulur:

"Kaynaşmanız icin size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve merhamet te'sîs etmesi O'nun Ă‚yetlerindendir. Doğrusu bunda, iyi duşunen zumre icin muhakkak ki ibretler vardır.." (er-Rûm, 21)

Bu Ă‚yet-i kerîme, birtakım hikmetleriyle birlikte izdivactaki en buyuk gĂ‚yeyi gostermektedir: AllĂ‚h yolunda muhabbet ve merhamet sĂ‚hibi olmak... Bunun icindir ki Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, kendisiyle evlenilecek bir hanımın vasıfları ve tercih sebebi husûsunda:

"Kadın dort şey, yĂ‚ni malı, guzelliği, soy-sopu ve dîndeki kemĂ‚li icin nikĂ‚hlanır. Siz dîndar olanını tercih ediniz ki, elleriniz hayır gorsun!.." buyurmuşlardır.

Diğer bir hadîs-i şerîfde:

"Kişinin yuceliği dîninde, muruvvet ve şerefi aklında, soy-sop guzelliği de (nikĂ‚hla korunan) ahlĂ‚kında gizlidir." buyurulur.

Cemiyet ahlĂ‚kını muhĂ‚fazada en muessir Ă‚mil, nikĂ‚h olduğu icin AllĂ‚h Rasûlu -sallhallĂ‚hu aleyhi ve sellem-, onun zorlaştırılmaması husûsunda ummetini îkĂ‚z ederek:

"NikĂ‚hın hayırlısı, kulfetsiz olandır." buyururlar.

Muhyiddîn-i Arabî -kuddise sirruh- Hazretleri, nikĂ‚ha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazîleti hakkında şoyle buyurur:

"En ustun sadaka-i cĂ‚riye, evliliğe vesîle olmaktır. ZîrĂ‚ onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten vesîle olana bir ecir vardır."

Diğer taraftan Ă‚ile yuvasının kurulması yolunda yapılan merasimlerde gĂ‚yet mutevĂ‚zî davranmak ve israftan kacınmak zarûrîdir. Ayrıca gayr-i şer'î birtakım yanlış hareketler ve Ă‚detlerle bu mubĂ‚rek teşebbuse kotu bir başlangıc yapmak da, husrĂ‚n kapısını aralamaktır. Ancak yuce şerîat hukumlerine bağlı ve ahlĂ‚k kĂ‚idelerine uygun nikĂ‚h meclisleri, mubĂ‚rektir ve duĂ‚ların makbûl olduğu mekĂ‚nlardan biridir.

HĂ‚sılı evlilik, İslĂ‚m'ın, uzerinde cok hassas bir şekilde durduğu maddî ve mĂ‚nevî iki yonlu ulvî bir muessesedir. Dolayısıyla bu ulvî muessesenin te'sîsi husûsunda son derece ciddiyet ve dikkat sahibi olmak zarûrîdir. Aksi halde izdivacı basit bir beraberlikten ibaret zannederek oluşturulan Ă‚ile yuvaları, arş-ı Ă‚lĂ‚yı titreten hĂ‚diseler olarak ifĂ‚de edilen yersiz boşanmalarla neticelenmektedir. AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- buyururlar:

"Evleniniz, boşanmayınız!.. ZîrĂ‚ boşanma dolayısıyla arş titrer..."

Hele zevk ve eğlence icin kadın boşamak, hesap ve azĂ‚bı buyuk bir curum ve zulum olup merdûddur. Bu da, Hakk'ın aslĂ‚ afvetmeyeceği kul hakkını yuklenip helĂ‚k ve husrĂ‚na doğru gaflet dolu adımlarla yurumektir.

Karı-Koca Hakları

Âile seĂ‚deti, iki tarafın karşılıklı haklarını iyi kullanmasına bağlıdır.

Âile reisi erkekdir. Âile riyĂ‚setini duzgun yurutmek daha ziyĂ‚de erkeğe bağlıdır. Âyette: "Erkekler, kadınlar uzerinde idĂ‚recidirler." (en-NisĂ‚, 34) buyurulmaktadır.

Âile reisliğinin erkeğe verilmesi, kadınların aşırı hissîliğinden dolayıdır. Husûsiyle neslin korunması, ancak şefkat duyguları ile mumkundur.

Bu ustunluk zulum ve tahakkum icin değil, Ă‚ile nizĂ‚mını sağlamak ve izdivac hayatını korumak icindir. Kadın da ev icine Ă‚id husûslarda Ă‚mirdir.

Erkeğin; nafaka, mesken, muhĂ‚rebe, namazda imamlık, hukumdarlık gibi mukellefiyetleri uzerine alması, onun, itĂ‚atın kutbu olduğunu gostermektedir. Bu hĂ‚l, kadınlardan peygamber gelmemesinin en muhim delillerindendir.

Once Âdem -aleyhisselĂ‚m-'ın yaratılması, sonra HavvĂ‚ vĂ‚lidemizin bir filiz gibi ondan neş'et etmesi, erkeğin onculuğunu gosteren acık bir hakîkattir. Hazret-i Âdem'in sol kaburga kemiğinden yaratılan Hazret-i HavvĂ‚'nın, tek candan kopan ikinci bir parca olduğu gerceği, aynı zamanda kadın ile erkeğin, yakınlık ve kaynaşmasına en guzel bir îzĂ‚hdır. ZîrĂ‚ butun mahlûkĂ‚tın var oluş sebeplerinin temel sĂ‚iklerinden biri de: "Ben bir gizli hazîne idim. MĂ‚rifetime muhabbet ettim de mahlûkĂ‚tı yarattım." hadîs-i kudsîsinde beyĂ‚n buyurulduğu uzere muhabbettir. Bu da ilĂ‚hî aşka bir merhaledir. ZîrĂ‚ ilĂ‚hî aşk, varlığın sebebi olduğu gibi aynı zamanda gĂ‚yesidir de. Bunun icin ilĂ‚hî aşka bir basamak olan sevme meyli, butun canlılara ve hassaten insana fıtrî olarak verilmiştir. LĂ‚kin bu fıtrî temĂ‚yulun gercekleşmesi, muayyen bir mecrĂ‚da olmalıdır. İşte bu mecrĂ‚, nikĂ‚hdır. Bunun icindir ki İslĂ‚m Ă‚ile hayatının temeli, muhabbet, ahlĂ‚k, fazîlet, dînî metĂ‚net, husn-i muĂ‚mele, merhamet, sadakĂ‚t, sabır, mukĂ‚vemet ve sulh u selĂ‚met gibi mĂ‚nevî cevherlerle tezyîn olunmuştur.

Hazret-i Âdem -aleyhisselĂ‚m- ve Hazret-i HavvĂ‚ vĂ‚lidemizle cennette başlayan Ă‚ile hayatı, AllĂ‚h'ın takdîr ettiği izdivac kanunu ile Ă‚demoğullarına intikĂ‚l etmiş, İslĂ‚m dîni ile ebedîleşmiştir. Gercekten İslĂ‚m dîni, koyduğu kĂ‚idelerle Ă‚ile hayatına cennet huzûru ve dĂ‚imî bir baharın rahmet semĂ‚sı olmuştur. Bu seĂ‚dete nĂ‚il olabilmek icin, nikĂ‚h ve izdivac kanunu ile birer Âdem ve HavvĂ‚ manzarası sergilemek, onlar gibi AllĂ‚h muhabbeti ve takvĂ‚ yolunda kaynaşan Ă‚detĂ‚ tek can ve tek nabız hĂ‚line gelebilmek zarûrîdir.

Âile seĂ‚detinin te'sîsi husûsunda Ă‚yet-i celîlelerdeki "ittekû" ifĂ‚delerinin ihtivĂ‚ ettiği "takvĂ‚" pınarından nasîb alabilmek cok muhimdir. Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kadın hakları husûsunda vedĂ‚ hutbesinin bir bolumunde şoyle buyurmaktadır:

"Ey İnsanlar! Kadınların haklarına riĂ‚yet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muĂ‚mele ediniz! Onlar hakkında AllĂ‚h'dan korkmanızı tavsıye ederim. Siz kadınları, AllĂ‚h emĂ‚neti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini AllĂ‚h adına soz vererek helĂ‚l edindiniz!"

Bu itibarla hanımların, ev tanzîmi ve sĂ‚lih bir nesil yetiştirmek yolunda evladlarının ahlĂ‚kî yapıları ile meşgûl olmak yerine, hanımlıklarına, mustesnĂ‚ fıtratlarına zıd işlere yonlendirilmeleri, mantık, iz'Ă‚n ve îmĂ‚na sığmaz. Cunku Ă‚iledeki huzûr ve seĂ‚det, kadındaki ve erkekteki istîdadların yerli yerince kullanılması ve korunmasıyla elde edilebilir.

Kadınlığın kemĂ‚li, AllĂ‚h'ın verdiği guzel kĂ‚biliyetleri muhĂ‚faza ile tahakkuk eder. ŞĂ‚yet kadın, husûsiyetlerini ilĂ‚hî ta'yine ters bir sûrette yonlendirir ve kendi hakîkatine vedĂ‚ ederse, kıymetini mahveder; huzûrsuz ve bedbaht olur. Âile ocağını kurutur. Boylece toplum hayĂ‚tı coraklaşır. Cağımızda kadınlarla erkekler arasında sun'î bir eşitlik yarışı başlatılmıştır. Yaratılıştaki husûsiyetlere zıd olan bu yarış, hanımlık ve annelik meziyetlerini za'fa uğratmakta ve Ă‚ileyi yaralamaktadır. Diğer taraftan zamanımızdaki cocuk aldırma hĂ‚diseleri, cĂ‚hiliyye devrindeki kız cocuklarını diri diri gommenin modernleşmiş bir şekli olup asrın cinĂ‚yetidir. Bu asrın yorgun ve bitik kadını ile cĂ‚hiliyye devrinin kadını arasında sadece bir kıyafet farkı kalmıştır. Bu ise, rûhsuz materyalist eğitimin meydana getirdiği bir toplum cinĂ‚yetidir.

Nitekim AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, bu cinĂ‚yetlerdeki cirkin, iğrenc hĂ‚lin ve merhamet mahrûmluğunun acı Ă‚kıbetini, duyan, hisseden gonullere:

"Diri diri toprağa gomulen kıza, hangi gunĂ‚h sebebiyle oldurulduğu sorulduğunda..." (et-Tekvîr, 8-9) Ă‚yetindeki tehdîdle ne dehşetli olarak beyĂ‚n eder.

Cocuk istememek; ilĂ‚hî lutfa nankorluk, nikĂ‚hın ciddî gĂ‚yesine aykırılık, rûhĂ‚nî, ictimĂ‚î, ahlĂ‚kî kıymet ve lezzetlere karşı duygusuzluktur.

Gercek şudur ki, CenĂ‚b-ı Hakk, her varlığı ve o varlığın her cuz'unu bir maksad icin yaratmış ve o maksadla yaratılış gĂ‚yesini gercekleştirmeye musĂ‚it bir biyolojik ve psikolojik yapı lutfetmiştir. İşte bu realite sebebi ile İslĂ‚m, yaratılış husûsiyetindeki gerceği esas alıp beşeri ona gore istikĂ‚metlendirmiş, kadınlık ve erkeklik istîdadlarını, gerektiği şekilde yonlendirmiştir.

Nitekim Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, cihan kadınlarının zirvesinde bulunan kızı Hazret-i FĂ‚tıma'ya butun ev işlerini duzenlemesini, Hazret-i Alî -radıyallĂ‚hu anh-'a da dış işleri tanzîm etmesini emir buyurmuş, boylece bir Ă‚ilede olması gereken iş bolumunu fıtrî husûsiyetler cercevesinde te'sîs etmişti. Ancak mubĂ‚rek kızı Hazret-i FĂ‚tıma, ev işlerinin cokluğu, buna mukĂ‚bil bedeninin zayıflığı ve evladlarının kucuk olması dolayısıyla birgun kendisine gelip yardımcı istedi. O rahmet ve merhamet Peygamberi -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, mubĂ‚rek kızının bu isteğini hoş gormeyip kabûl etmedi.

Bizzat RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- tarafından, hem de iki gozunun nûru mubĂ‚rek kızı uzerinde butun ummete sergilediği bu misĂ‚l, cok ibretlidir. Bu hakîkat istikametinde bilmelidir ki, hanımların ev işleri ve neslin eğitimi ile bizzat meşgûl olmaları, onların şerefini mustesnĂ‚ bir şekilde artırır.

Âilede Babalar, Anneler ve Kardeşler

Baba, Ă‚ile huzûr ve seĂ‚detinin nĂ‚zım otoritesidir. Âilenin kartvizitidir. ZîrĂ‚ babayı hayat mucĂ‚delesi ve evin gecimi ile mukellef kılan AllĂ‚h -celle celĂ‚luhû-, onu kadına gore bedenen daha kuvvetli, rûhen de daha metîn kılmıştır.

Âilede seĂ‚detin sağlanması hic şuphe yok ki, iyi bir babanın olgun idĂ‚resine dayanır. LĂ‚kin bir babadan, gucunun ve kazancının ustunde bir şeyler beklemek, ana ve cocuklar icin hak değildir. Erkeğin vazîfesi, israfa sapmamak ve luzûmundan aşağı duşmemek şartı ile ortalama bir gıdĂ‚ ve gecim te'mîn etmektir. Erkek zengin dahî olsa, isrĂ‚ftan korunmakla mukelleftir. ZîrĂ‚ mulk, AllĂ‚h'a Ă‚id olduğu icin insana sadece bir emanet olarak verilmiştir. İnsan bu şuûr icinde hareket etmezse, israfın ağır mes'ûliyyetini yuklenmiş olur. Burada insan karnının, bir tehlike kazanı olduğunu unutmamak gerekir. Onun infilĂ‚kı, maddî ve mĂ‚nevî helĂ‚ktir.

MisĂ‚firlere hĂ‚l ve şĂ‚nına uygun bir sûrette ikrĂ‚m ise, Ă‚ilenin muruvvet vazîfesidir.

Giyimde de itidĂ‚li muhĂ‚faza zarûreti vardır. TefĂ‚hur, yĂ‚ni boburlenmek ve calım satmak gĂ‚yesi ile giyinme ve suslenmeler harĂ‚mdır. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur:

"Kucumseyerek insanlardan yuz cevirme ve yeryuzunde boburlenerek yurume! ZîrĂ‚ AllĂ‚h, kendini beğenmiş, ovunup duran kimseleri aslĂ‚ sevmez!.." (LokmĂ‚n, 18)

Baba ve anne, Ă‚ile fertlerini, hattĂ‚ hizmetkĂ‚rlarını, onların dînî duygularını ve ahlĂ‚kî guzelliklerini bozacak sohbetlerden, gayr-i İslĂ‚mî gezintilerden, menfî roman ve televizyon programlarının Ă‚fetlerinden korumak mecbûriyetindedir. Nitekim AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur:

"Ey îmĂ‚n edenler! Kendinizi ve Ă‚ilenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!" (et-Tahrîm, 6)

Âile fertlerini muhĂ‚faza ve onların Ă‚hıret seĂ‚detlerini hedefleyen fedĂ‚kĂ‚r baba ne mubĂ‚rek bir babadır!..

SĂ‚lih bir babanın durumu, hadîs-i şerîfde ne guzel bildirilir:

"AllĂ‚h'ın rızĂ‚sı, babanın hoşnudluğunda; AllĂ‚h'ın gazabı ve azĂ‚bı da, babanın ofke ve kızgınlığında gizlidir."

Âilenin icten goruntusunde ise, evi cekip ceviren, duzenleyen, toparlayıcı olan ve nesli yetiştiren unsurun anne olduğu gerceği vardır. Bunun icin anne; duygu derinliği, incelik, şefkat, merhamet, fedĂ‚kĂ‚rlık, cocuk bakımı ve neslin muhĂ‚fazası gibi meziyetlerle techîz edilmiştir.

Bizleri once bir muddet karnında, sonra kollarında, olunceye kadar da kalblerinde taşıyan annelerimize sevgi ve saygı husûsunda denk olacak bir varlık yaratılmamıştır. Kendisini Ă‚ilesine hasr ve hibe eden vefĂ‚kĂ‚r anne, engin bir sevgiye, derin bir saygıya, omurluk bir teşekkure lĂ‚yıktır. Babanın yorgunluklarını, cocukların usandırıcı hırcınlık ve taşkınlıklarını eritecek fazîlet cevheri, ancak anne kalbidir. Bu ulvî kıymet dolayısıyladır ki AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur:

"Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasıyet ettik!.. Cunku anası, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşımıştır.. Sutten ayrılması da iki yıl icinde olur. (İşte bunun icin Once bana, sonra da ana-babana şukret!" diye tavsıyede bulunmuşuzdur. Donuş ancak banadır.." (LokmĂ‚n, 14)

Hazret-i MevlÂn -kuddise sirruh- buyurur:

"Anne hakkına dikkat et!Onu başında taşı! ZîrĂ‚ anneler, doğum sancısı cekmeselerdi, cocuklar da dunyĂ‚ya gelmeye yol bulamazlardı."

Şefkat ve merhamet, en guzel bir şekilde anaların gonlunde yerini bulur. İnsandaki analık hususiyyeti, hicbir mahlukĂ‚tın analık mefhumuyla mukĂ‚yese edilemeyecek derecede ustundur. Cunku insan yavrusunun yalnız fizikî varlığına değil, aynı zamanda ruhuna sunulacak ilk gıdĂ‚ da, anada tezĂ‚hur eder. O ana ki, kĂ‚inĂ‚tın Rabbine en yakın olmak istîdĂ‚dıyla mucehhez olan insanı doğurmaktadır. Peygamberlerden en Ă‚ciz ferdlere kadar beşer olan her varlık, hem fizikî, hem de mĂ‚nevî olarak ilk gıdĂ‚sını anadan alır. Analar, yaratıcının ilĂ‚hî merhametinden en fazla nasîb almış varlıklardır.

Ancak analık mefhumu, tek başına numarasız bir gozluk gibidir. Bir akrep bile yavrularını sırtında taşırken, doğurduğu cocuğunu herhangi bir sĂ‚ikle goturup yol kenarına bırakan, vicdĂ‚nını yitirmiş ana da anadır; buna mukĂ‚bil sakat doğmuş bir evlĂ‚dını yaşadığı muddetce şefkat ve merhametiyle kuşatıp uzerine titreyerek koruyan ana da anadır!

Hanımların seĂ‚det saltanatı, fazîletli birer anne olmaları ile başlamaktadır. Bilhassa:

"Cennet annelerin ayakları altındadır!.." hadîs-i şerîfi, sĂ‚liha anneler hakkında en yuksek bir şehĂ‚det-i Muhammediyye'dir.

Anne, ilĂ‚hî kudretle genişletilmiş bir rahmet kucağıdır.

EvlĂ‚dlar, kalbî Ă‚henk, vicdĂ‚nî incelik, ahlĂ‚kî duzeni bozulmamış olan Ă‚ilelerde muhabbet bağlarını takviye ederek seĂ‚dete vesîle olan mustesnĂ‚ nîmetlerdir.

Hadîs-i şerîfde buyurulduğu vechile:

"Cocuklar, cennet cicekleri, kalb meyveleri, ilĂ‚hî ihsĂ‚n ve rızıklardır."

Bu itibarla anne ve baba, evlĂ‚dları hususunda ciddî bir ihtimĂ‚m uzre olmalıdırlar. Bilhassa kız cocuklarına daha ayrı bir îtinĂ‚ gostermek zarurettir. Cunku onlar, yarınki kurulacak Ă‚ile yuvalarının temel taşıdır. AllĂ‚h Rasulu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- buyururlar:

"Bir kimse uc kız cocuğunu yetiştirip terbiye eder, onları evlendirir ve onlara ihsĂ‚n ve iyilikte devam ederse, o kimseye cennet vardır."

Bu mujdelere kulak ve gonul vermeyen ana-babalar; dunyĂ‚nın zevk ve safĂ‚sından vazgecmeyen, cocuk sevgisindeki ince zevk-i selîme eremeyen, evlenmenin ulvî gĂ‚yesinden uzak olan, nefsĂ‚nî lezzetlerin hududunu aşamayan, tembel, kaba ve gĂ‚fil kişilerdir.

Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-'in te'sîs ettiği huzurlu Ă‚ile catısı altında cocuklar başıboş bırakılmamıştır. İslĂ‚m, onları, AllĂ‚h'ın rızĂ‚sının babanın hoşnudluğunda olduğunu ve cennetin annelerin ayakları altında bulunduğunu beyĂ‚n ederek istikĂ‚metlendirmiş, Ă‚ileye ulvî birer bağ ile bağlamıştır.

Hususiyle uzerinde durulan anne ve baba hakkı da, evlĂ‚dları yonlendiren en muessir bir sĂ‚ikdir.

CenĂ‚b-ı Hakk buyurur:

"Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine of bile deme; onları azarlama; ikisine de guzel soz soyle!.."

"Onları esirgeyerek alcakgonullulukle uzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Kucukluğumde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi sen onlara (oyle) rahmet et!..} diyerek duĂ‚ et!" (el-İsrĂ‚, 23-24)

Ana-baba hakkına riĂ‚yetten sonra, kardeşler arasında da, silsile-i meratib vardır. Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- buyurur:

"Âilede en buyuk kardeş, baba mevkîindedir."

Bir Ă‚ile catısı altında bulunan ağabeylik, ablalık ve kardeşlikler, hep hak ve vazîfeler dengesi icinde muhabbetle yerini alır. Ancak bu muhabbetin dışına cıkılır ve rızĂ‚-yı ilĂ‚hîye mugĂ‚yir tarzda hareket edilirse, buradaki olcu değişir. Şayet buyuk ağabey, kendisine verilen mevkîi adĂ‚letle muhĂ‚faza etmez de kucuklerine zulmederse, kardeşlerinin onu baba yerinde sayıp itĂ‚at etmeleri gerekmez. Boyle durumlarda kĂ‚idesine riĂ‚yet edilir. Nitekim anne ve baba bile evlĂ‚dı yanlış yola sevkederlerse, onlara dahî aslĂ‚ itĂ‚at edilmeyeceğini, sadece iyi muĂ‚mele ile iktifĂ‚ edilmesinin gerektiğini CenĂ‚b-ı Hakk şoyle beyan eder:

"Eğer onlar (ana ve baban), seni bana ortak koşman icin zorlarlarsa, bu hususda senin icin bir ilim (gerekce, delîl, zarûret vesĂ‚ire) yoktur, (yĂ‚ni annelik ve babalık hakkı bir mecbûriyet ifĂ‚de etmeyeceği gibi, şirk koşmanı gerektirecek bir durumun mevzûbahis olması mumkun değildir); (dolayısıyla) sakın onlara itĂ‚at etme! (Yine de) onlarla dunyĂ‚da iyi gecin; (fakat) bana yonelenlerin yoluna tĂ‚bî ol!. (Cunku) sonunda donuşunuz ancak banadır." (LokmĂ‚n, 14-15)

Ancak boyle bir durum olmadığı, yĂ‚ni butun Ă‚ile fertlerinin îmĂ‚n ve İslĂ‚m cizgisinde olduğu Ă‚ile yuvasında ise, kucukten buyuğe doğru bir rızĂ‚ kazanma vardır. Cocuklar, ana ve babanın rızĂ‚sını; ana, cocuklarla birlikte babanın rızĂ‚sını; baba ise, hepsi ile birlikte AllĂ‚h'ın rızĂ‚sını kazanma yolunda gayretle mukelleftir. Bu da hayatın gĂ‚yeli ve bereketli bir şekilde değerlendirilmesi demektir.

Nitekim şĂ‚ir, AllĂ‚h'ın lutfettiği omru gĂ‚yeli kullanmayı ne guzel ifĂ‚de eder:

Seni annen doğurup attığı gun dunyĂ‚ya ağlıyordun,

Butun Âlem guluyordu bir yanda..

Oyle bir omur sur ki, olurken gulesin,

Cağlasın gozyaşı hĂ‚linde cihĂ‚n ardından!..

Butun bu soylenenler, Ă‚ilenin, ferdî ve ictimĂ‚î huzûr, seĂ‚det ve selĂ‚metin en muessir temel taşı olduğunu gostermektedir. Bundan dolayıdır ki, Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-: "Kişinin cenneti, evidir!.." buyurmaktadır.

Bu demektir ki, -AllĂ‚h muhĂ‚faza buyursun- onda cehennem olma istîdĂ‚dı da vardır.

Ey Rabbimiz! Bizlere ve Ă‚ilelerimize, sana kulluk ve tĂ‚at uzre hoşnud olacağın bir takvĂ‚ hayatı nasîb eyleyip hĂ‚nelerimizi lutuf ve seĂ‚det cenneti eyle! Binbir isyan ve gaflet amellerinin tutuşturduğu azĂ‚b cehennemi eyleme!

Âmîn!..
__________________