Buyuk cabalarla edindiğiniz eviniz, eşyalarınız, uzerinize giydiğiniz giysiler, yediğiniz yiyecekler, renkleriyle goz kamaştıran cicekler, yemyeşil ağaclar, kendi bedeniniz, saclarınız, deriniz kısaca sahip olduğunuz her şey zamanla eskimeye, bozulmaya, eksilmeye ve yaşlanmaya mahkumdur. Hic bitmeyecekmiş gibi duran dunya hayatı cok kısa bir imtihan doneminden ibarettir ve tum guzellikler zamanla yok olur.


Her insanın gercekleşmesini istediği bircok konu vardır. Kimi icin bunların zamanı cok yakın, imkanları da bu durumun oluşması icin uygundur. Kimi insanların cok buyuk bir istekle arzuladıkları olayların gercekleşmesi ise, -Allah’ın dilemesi dışında- cok zor gorunmektedir. Bu kişilerin ellerindeki maddi-manevi imkanlar ve icerisinde bulundukları şartlar, beklentileri icin gereken ozellikleri icermemektedir. Orneğin yaşlı bir insan her ne kadar geri donup genc yaşında birşeyler yaşayabilmeyi arzu etse de, -Allah’ın adetullahı gereği- dunya hayatında bu, Allah bir mucize yaratmadığı surece, mumkun değildir. Bu durumu herkes bilir ancak yine de imkanları, isteklerinin gercekleşmesi icin cok uygun olan insanlar da, olmayanlar da, kimi zaman derin tutkuyla hayallerinin gercekleşmesini isterler. Bu da dunyadaki imtihanın bir sırrıdır.


İnsanın dunya hayatında istediği her şey en mukemmel şekilde gercek olsa da, hayatının sonuna kadar hic gercekleşmese de, insanların hic unutmamaları ve cok iyi duşunmeleri gereken bir hakikat vardır:


Tum istediklerini elde edenler de, hicbirini elde edemeyenler de, bu dunyada cok kısa bir sure yaşayabileceklerdir...


Dunya Bir Goz Acıp Kapama Suresi Kadardır


Dunya hayatı bir goz acıp kapayıncaya kadar gececek ve insanların elde ettikleri mutluluklar da hızla tukenip bitecektir. Bu nedenle insanın tum dikkatini sadece isteklerinin gercekleşip gercekleşmemesine değil, sonsuz ahiret hayatını kazanabilecek bir ahlakta olup olmadığına vermesi gerekir. Cunku bir insanın tum istekleri, tam hayal ettiği şekilde kusursuzca gercekleşse bile, bundan alacağı mutluluk, olsa olsa birkac on seneyi aşmayacaktır. Sonunda mutlaka bu nimetler elinden gidecek, olumle birlikte sahip olduğu herşey geride kalacaktır. Arzu ettiği tum guzellikleri asıl olarak ahirette elde etmeyi hedefleyen bir insan ise, bu mutluluğu sonsuz anlar boyunca dilediği kadar yaşayabilecektir.


İnsanın kısa bir an icin bu gerceği duşunmesi ve bu kıyası yapması cok onemlidir. Kendi kendine bir karar vermeli; sadece dunyadaki guzellikleri elde etmeye odaklanmanın insana hicbir faydası olmayacağını gormelidir. Allah dilerse insana dunyada da nimet verebilir ve bu bir insan icin cok buyuk bir lutuf olur. Ama insanın bunu ‘olmazsa olmaz’ bir hedef haline getirerek, tum huzuru, mutluluğu, neşesi, sevinci icin bunu adeta şart koşması cok buyuk bir gaflet ve hatadır. Yapılması gereken, insanın arzu ettiği tum guzellikleri Allah’tan dunyada ve ahirette kendisine lutfetmesini dilemesi; ancak takdiri Rabbimiz’e bırakarak kendisine verilenlerle mutlu olmasıdır. Ancak onemli olan bu mutluluğu da, sadece yuzeysel bir mutluluk olarak değil, sonsuz hayatında Allah’ın kendisine tum dilediklerini verebileceği umudunun, samimi mutluluğu olarak yaşamasıdır. Unutmamak gerekir ki muminler hem dunya nimetlerinin hem de ahiret nimetlerinin en guzeline kavuşanlardır:


“Mujde dunya hayatında ve ahirette onlarındır...” (Yunus Suresi, 64)


Allah dunya hayatını, insanlardan hangilerinin daha guzel davranışlarda bulunacağını, kimlerin sadakat gosterip, Kendisi’ne bağlı kalacağını denemek icin yaratmıştır. Başka bir deyişle dunya, Allah’tan korkup sakınanlarla, O’na nankorluk edenleri ayırt etmek icin hazırlanmış bir imtihan yeridir. Bu imtihan yerinde guzelliklerle cirkinlikler, iyiliklerle kotulukler, eksikliklerle mukemmellikler biraraya konmuş ve kusursuz bir imtihan sistemi kurulmuştur. İnsanlar, imanlarının ortaya cıkması icin turlu şekillerde denenmektedirler. Sonucta da Allah’ı hakkıyla tanıyıp, takdir edebilenler inkarcılardan ayrılacak ve kurtuluşa ereceklerdir. Bu gercek Kuran’da şoyle bildirilmiştir:


“İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan oncekileri sınadık; Allah, gercekten doğruları da bilmekte ve gercekten yalancıları da bilmektedir.” (Ankebut Suresi, 2-3)


İnsanın Hedefi Allah’ın Rızasını İstemek Olmalıdır


Elbette ki insanın ahireti yalnızca sonsuz yaşayabilmek ve orada her istediğini sonsuza kadar elde edebilmek icin istemesi uygun olmaz. İnsanın asıl hedefi, Rabbimiz’in sevgisini istemek, O’nun dostluğunu kazanmaya calışmak ve sonsuza kadar Allah’ın hoşnut olduğu kimselerden olarak yaşayabilmek olmalıdır. Allah’a karşı boylesine guclu bir sevgisi olan bir insana, Allah nimetini sınırsızca lutfedecektir. Ama Allah sevgisi olmadan ve Allah sevgisi kişinin asıl hedefi olmadan, boyle bir sonuc oluşması mumkun değildir.


Dunyada Allah sonsuz kudret ve bilgisinin bir gostergesi olarak bircok guzellik, sanat ve harikalık ile cok ceşitli kusur ve eksiklikleri de aynı anda yaratmaktadır. Mukemmellik ve kalıcılık bu dunyanın kanununa aykırıdır. Gelişen teknoloji de dahil olmak uzere, insan aklının duşunebileceği hicbir şey Allah’ın bu kanununu değiştiremeyecektir. Boylece insanlar bir yandan ahireti ozleyip ona kavuşmak icin cabalamalı ve Allah’a gereken şukur ve takdiri gostermelidirler. Bir yandan da bunların gercek yerinin bu gecici dunya değil, eksik ve kusurlardan arındırılmış ve muminler icin hazırlanmış ebedi cennet hayatı olduğunu anlamalıdırlar. Kuran’da, bu gercek cok acık bir bicimde şoyle bildirilir:


“Hayır, siz dunya hayatını secip ustun tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha sureklidir.” (A’la Suresi, 16-17)
__________________