Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ*


Osman Hulûsî Efendi (ks):
“Gozum gun yuz ile rûşen ozum hicre leb-Â-lebdir
Elimde bÂde-i gul-gûn dilimde zikr-i gabgabdır”

beytiyle başlayan gazelinde Allah TeÂlÂ'nın kÂinattaki tezÂhurunden ve kulunun gonlundeki tecellîsinden bahsetmektedir. CenÂb-ı Hakk'ın kuluna verdiği sayısız nimetleri ve her yerde, her zaman hÂzır ve nÂzır olduğu hÂlde kulun gaflet icinde olup, yÂr-ı hakîkîsi olan Rabb'ini yeterince tanıyamamasından soz etmektedir. Şiirdeki anlatımda da goruleceği uzere tasavvuf edebiyatımızda mecÂzî anlatımlar, dunyevî aşk ile ilÂhî aşk anlatımlarında aynı kelime ve tabirler kullanılmaktadır. Hulûsî Efendi'nin de bu geleneğe uyduğunu Prof. Dr. Mustafa Tahralı onun divÂnını değerlendirirken şoyle belirtmektedir:

"Tekke şiirinde "ilÂhî aşk" anlatılırken bir yandan "mecÂzî aşk"ın, yani erkek-kadın arasındaki sevginin ifadesi olan isimler ve kelimeler kullanılmış, diğer taraftan bu aşkın verdiği mestlik dile getirilmek icin "şarap, kadeh, sÂkî" gibi umûmî şiir dilinin kelimelerine de geniş bir yer verilmiştir."

"Aşkı dile getiren boyle birkac manada anlaşılabilmesi, bir taraftan eski şiir dilimizde "sevgili" karşılığında kullanılan " habîb, mahbûb, dost, yÂr, sultan, şÃ‚h, pÂdişÃ‚h ve efendi" gibi kelimelerin hem mecÂzî sevgide, hem de Allah, Rasûlullah ve murşid muhabbetinde kullanılmasından, diğer taraftan da tasavvuf ehlinin tevhid anlayışından ileri gelmektedir diyebiliriz."1
Bu sayıda ele alacağımız gazel aruz vezninde olup MefÂîlun/ MefÂîlun/ MefÂîlun/ MefÂîlun kalıbıyla yazılmıştır. Bu genel esaslar cercevesinde gazelin manası bugunku ifÂdelerle şoyle olabilir:

1. Gozum gun yuz ile rûşen ozum hicre leb-Â-lebdir
Elimde bÂde-i gul-gûn dilimde zikr-i gabgabdır

2. Beni vaslıyla yek-dem kıldı yÂrim bilmedim aslÂ
Donen devrÂn ne devrÂndır gecen şebler nice şebdir

3. Varıp ders-i sebak kıldım okutdu hatt-ı hÂl u zulf
Bu hÂce nice bir hÂce o mekteb nice mektebdir

4. Kapısında durup yÂrin visÂlin istedim dedi
Bu tÂlip nice bir tÂlip o matlab nice matlabdır

5. Buyurmuştur kitÂbında " ve nahnu akrabu ileyh"
Bu gurber nice bir gurbet o akreb nice akrebdir

6. Nice kez deldi tîg-ı ceşmi bağrım bilmedi kimse
Bu sîne nice bir sîne o matkab nice matkabdır

7 Hulûsî nice kez doğdum geleli iş bu ekvÂna
Bilinmez nice evlÂdım o ebler kim nice ebdir

1. Gozum, CenÂb-ı Hakk'ın kÂinÂttaki sayısız tezÂhurleriyle gun gibi aydınlandığı hÂlde, gonlumu baştan başa ayrılık kaplamıştır. Elimde gul renkli şarab olduğu hÂlde dilim o sevgilinin yuzunu anmaktadır.

2. Sevgilim bir anda bana kavuşunca (gonlume tecellî edince) donen bu dunyayı da, gelip gecen geceleri de fark edemez oldum.

3. Bana yÂrin zulfunu ve yuzundeki benleri okuttuğu zaman (tasavvufta ilk dersleri okuttuğu zaman) bu hocanın nasıl bir hoca olduğunu ve bu manevî okulun nasıl bir okul olduğunu bilmedim.

4. Buna rağmen sevgilinin kapısında (CenÂb-ı Hakk'ın dîvÂnında) durup ona kavuşmak isteyince bana şoyle denildi: Bu nasıl bir tÂliptir, bunun istediği nedir?

5. CenÂb-ı Hak Kaf Sûresi 16. Âyette "Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Cunku biz ona şah damarından daha yakınız."; VÂkıa Sûresi 56 Âyette de "Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz goremezsiniz." dediği hÂlde Allah TeÂlÂ’dan ayrı olmak, O'nun bize yakın olması nasıl bir şeydir!

6. Bir kudsî hadiste şoyle buyrulmaktadır: "Ben yere goğe sığmam. Fakat hakîkî mu'min kulumun kalbinde tecellî ederim." Bunun icin beyitte de sevgilinin ok gibi olan bir nazarı gonlu nasıl delip gectiğinden bahsedilerek gonuldeki tecellî hatırlatılmakta ancak kimsenin sînedeki bu hÂlin keyfiyetini ve o ilÂhî matkabın nice olduğunu bilmediğinden soz edilmektedir.

7.Hulûsî Efendi bu beyitte de, nice kez boyle ilÂhî tecellîlerle Âdet yeniden doğmuş gibi olduğunu, kendisinin ma'nen yeniden dunyaya gelmesini sağlayan ma'na Âleminin hocaları, manevî baba durumundaki şeyhlerin nasıl zÂtlar olduğunu ifÂde etmektedir.

* Ankara Universitesi İlahiyat Fakultesi Oğretim Uyesi
1 "Osman Hulûsî Efendi'nin DivÂnı'nda Bir Gezinti", Somuncu ve es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Sempozyumu Tebliğleri, Ankara 1997, s.53-54.
__________________