Haclılar karşısındaki İslam dunyasının durumu, bu konuda onemli bir ornektir.

1096 yılında başlatılan ilk Haclı seferinin orduları Ortadoğu'ya ulaştığında, Muslumanlar, aralarında ceşitli anlaşmazlıklar ve cekişmeler bulunan emirliklere bolunmuşlerdi. Bu bolunmuşluk nedeniyle Avrupa'dan gelen bu barbar işgalcilere karşı direnemediler. 1099 yılında Kudus'te korkunc bir katliam yaparak kurulan Haclı Krallığı, on yıllar boyunca Muslumanların bu bolunmuşluğunden yararlandı. Ancak buyuk İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Musluman emirlikleri tek tek kendi idaresi altına alıp birleştirmesiyle birlikte, Muslumanlar Haclı işgalcilere karşı koyabilecek bir guce ulaştı.

Yine de Muslumanların Haclıları yenilgiye uğratması bir gunde olmayacaktı. Selahaddin Eyyubi, Muslumanları tek bir bayrak altında birleştirirken, bir yandan da ilmi ve ahlaki bir uyanış başlatmıştı. Encyclopedia Britannica'da belirtildiği gibi:


Haclılar'ın 1099'da Kudus'u işgalleri sırasında yaptıkları katliamı ve yağmalamayı gosteren bir tablo.
Muslumanların dini kurumlarını teşvik etmek ve yaymak, (Selahaddin Eyyubi'nin) politikasının temel parcalarından biriydi. Bilim adamlarına ve din alimlerine sahip cıktı, onların kullanımı icin universiteler ve camiler kurdu ve onlara İslam dunyasının yararına pek cok eser yazdırdı... Ahlaki yeniden doğuşla birlikte, ki bu onun kendi kişisel yaşamının da gercekci bir faktoruydu, kendisinden beş yuzyıl once bilinen dunyanın yarısını fethetmiş olan ilk nesil Muslumanların kararlılığını ve şevkini yeniden uyandırmaya calıştı.


İlmi, ahlaki ve imani yukseliş, Muslumanların siyasi birliğiyle de birleşince, İslam medeniyeti bir kez daha yukseldi: Selahaddin Eyyubi'nin komutasındaki birleşik İslam ordusu 1187'deki Hıttin Savaşı'nda -kendi iclerinde parcalanmalar ve huzursuzluklar yaşayan- Haclı ordusunu bozguna uğrattı ve ardından Kudus dahil olmak uzere Haclı işgali altındaki Filistin topraklarının tamamına yakını kurtarıldı.

Selahaddin Eyyubi'nin ve onun onderliğinde kurulan İslam Birliği'nin en dikkat ceken yonu ise, Kuran ahlakının gereği olan adalet, ılımlılık ve barışcılık gibi erdemleri en iyi bicimde temsil etmesiydi. Selahaddin Eyyubi genellikle Haclılara karşı kazandığı askeri zaferle anılır, ancak onun cok belirgin bir diğer ozelliği gerek Haclılara gerekse tum diğer Hıristiyanlara karşı son derece adil ve bağışlayıcı davranmasıydı. Haclılar Muslumanlara karşı cok buyuk zulumler uygulamalarına rağmen, Selahaddin Eyyubi onlardan intikam almamış, Kudus'u fethettiğinde kentteki hicbir Hıristiyana zarar verilmemişti. Selahaddin Eyyubi'nin bu konudaki dikkat cekici bir başka yonu, kendi tarafındaki radikalleri de dizginlemiş olmasıydı. III. Haclı Seferi'ni yoneten İngiliz Kralı Richard'ın Akra Kalesi'nde 3 bin Musluman sivili acımasızca katletmesi uzerine, bazı kişiler intikam arayışına girmişler ve bunu da Yafa kentindeki (bugunku Tel-Aviv) Hıristiyanlara karşı toplu bir kıyıma girişerek uygulamak istemişlerdi. Selahhaddin Eyyubi, kendi ordusu icindeki bu radikal eğilimi durdurmak, yatıştırmak ve Yafa'daki Hıristiyanlara guvenlik sağlamak icin buyuk caba gosterdi ve bunda da başarılı oldu.

Sonunda Selahaddin Eyyubi, Haclılara birtakım imtiyazlar ve imkanlar vererek, kutsal topraklara barış getirmeyi de başardı. 28 Ağustos 1192'de Haclılarla Muslumanlar arasında barış anlaşması imzalandı. Bunun ardından Selahaddin Eyyubi, bu kenti ele gecirmek icin binlerce Muslumanı oldurmuş olan Haclı komutanlarına buyuk bir jestte bulunarak, onları kendisinin misafiri olarak Kudus'e davet etti. Kudus'u ziyaret eden Haclı komutanlar, Muslumanlarda gordukleri bu buyuk bağışlayıcılık, hoşgoru ve adalet karşısında hayranlıklarını gizleyemediler. Selahaddin Eyyubi bir keresinde, duşmanı olan İngiliz Kralı Richard'ın hasta olduğunu oğrenmiş, bunun uzerine ona ozel doktorunu ve ateşini dindirmesi icin kar gondermişti. Selahaddin Eyyubi'nin Kuran ahlakına dayanan bu yuksek ahlakı, onu tum Avrupa'da efsaneleştirdi.


Sultan Selahaddin donemi ve sonrasında Eyyubi Sultanlığı'nın sınırlarını gosteren bir harita.
Kısacası, Selahhaddin Eyyubi'nin kurmuş olduğu İslam Birliği, Muslumanlara hem guc ve zafer vermiş, hem de İslam ahlakının ozundeki adalet, hoşgoru, barışseverlik gibi erdemlerin hayata gecirilmesine imkan tanımıştı. Muslumanlar hem İslam'a hizmet etmek icin harekete gecirilmişler, hem de Muslumanlar arasında doğan bazı radikal eğilimler engellenerek, Kuran ahlakına gore Muslumanların nasıl olması gerektiği gosterilmişti.

Selahaddin Eyyubi'nin kurduğu İslam Birliği'nden bugune dek tam 8 yuzyıl gecti. Ama, tam da onun zamanındaki nedenlerle, bugun de Muslumanlar icin bir İslam Birliği gereklidir. Elbette bugun İslam dunyasına karşı Haclılar devrinde olduğu gibi birleşik bir askeri saldırı soz konusu değildir, ama İslam dunyası, farklı coğrafyalarda farklı tehditler altındadır. Dahası, İslam dunyası diğer medeniyetlerin gerisinde kalmış, bilim, teknoloji, kultur, sanat, duşunce gibi alanlarda -uzun zaman dunyanın oncusu olmasına karşın- geri duruma duşmuştur. Ote yandan diğer medeniyetlerde uretilen birtakım yanlış felsefe ve ideolojiler de, 19. yuzyıldan itibaren İslam dunyasına taşınmakta, Kuran ahlakını tam anlamıyla bilmeyen bazı Muslumanları etkisi altına almaktadır. İslam'ı temsil etme iddiasıyla ortaya cıkan, ama gercekte İslam ahlakına tamamen aykırı vahşetler uygulayan bazı radikaller ise, İslam ile diğer medeniyetler arasında catışma koruklemek isteyenlere, coğu kez bilmeyerek, hizmet etmektedirler.

Tum bunların son bulması, Muslumanların yeniden dunyaya yon veren, ışık tutan, adalet ve barış getiren, kendisine gıpta edilen bir medeniyet kurmaları icinse, bir zamanlar Selahaddin Eyyubi'nin izlediği yontemin izlenmesi gereklidir: İslam dunyasında ahlaki, ilmi, imani bir yeniden doğuş başlatmak ve bir yandan da Muslumanların siyasi birliğini sağlamak.

__________________