Kul hakkından da ağır olan gıybet!


Bir komşu veya bir dostla konuşup ayrıldıktan sonra arkamızdan konuşmadığından emin olamıyorsak durum kotu demektir. Boyle dostlukta ne muhabbet gelişmesi olur, ne de itimat duyma hissi kalır. Cunku arkasından konuşulduğunu duşunen insan, dostlarını hep tereddutle karşılar:

-Kim bilir neler soyluyorlar arkamdan?!. şuphesi icini kemirip durur.

Bu da komşuluk ve dostluk hissini parcalayan bir şuphecilik halini alır.

Bundan olacak ki Hazret-i Kur'an, kardeşinin arkasından konuşup gıybetini yapmayı, o kardeşinin etini yemeye benzeterek ayıplamış, soylediği doğru bile olsa gıybetciliği kesinkes yasaklamıştır. Ancak, ihtiyac halinde, doğru bilgiye gerek duyulması durumunda, bilinen gercek ne ise o bilgiyi doğru vermekte mahzur soz konusu olmamıştır. Boyle bir tanıtıma gerek yokken aleyhtarlık yapıp birinin zaafını, kusurunu nazara vermek, ona olan ilgiyi, husnu zannı yok etmek ne kardeşliğe yakışır, ne de samimi bir dostluk ve komşuluğa.

İsterseniz dostluğu duşmanlığa ceviren gıybetin, kul hakkından da ağır sonucunu anlatan Sufyan bin Uyeyne'den bir yorum arz edeyim sizlere de, hep birlikte ibretle okuyup hayretle tefekkur edelim gıybetin kul hakkından da ağır sonucunu...

Bakalım, dort yaşında Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen, elliden fazla yuruyerek hacca giden, İmam-ı Şafii gibi zatlara hocalık eden Kufe'nin buyuk alimi Sufyan bin Uyeyne, gıybet olayının ağırlığını nasıl acıklıyor bizlere gorelim. İkinci hicret asrının buyuk alim ve mutasavvıfı diyor ki:

- İnsanın uzerindeki hakların en buyuğu şuphesiz ki kul hakkıdır. Kul hakkı şehitlerden bile affolmaz. Hak sahibiyle bizzat helalleşmedikce... Bu sebeple uzerinde kul hakkı olan kimse bunu odemek icin hak sahibiyle buluşup mutlaka helalleşecektir. Şayet hak sahibi hayatta değilse mirascılarına gidecek, hakkı mirascıya odeyecek, boylece kul hakkından kurtulması mumkun olacaktır...

Ancak gıybetini yaptığı tanıdığının hakkını boyle odeyemeyecektir. İnsan gıybetini yaptığı kimsenin mirascısına varıp da akrabanın aleyhine konuşup gıybetini yapmıştım, o da olmuş, arkasından sana şu kadar para vereyim de bana hakkını helal et, diyemeyecektir.. Cunku boyle bir salahiyet verilmemiştir mirascıya!..

Gıybetini yaptığı kimseyle bizzat goruşerek helallik alacaktır. Bu da ancak mahşerde karşılaşıp, yaptığı gıybetine mukabil sevaplarını verecek, sevapları yetmezse gıybetini yaptığı kimsenin gunahlarını yuklenecek, helalleşmek ancak boyle gercekleşecektir!. Demek ki gıybet helalleşmesi, kul hakkından da zor bir helalleşme olacaktır.

Neden gıybet helalleşmesi kul hakkından da zor helalleşme olacaktır? Cunku insanın haysiyeti, şerefi malından ustundur. Malını almak suretiyle hakkını aldığın kimsenin mirascısına aldığın malı verir, kurtulursun. Ama aleyhinde konuşmak suretiyle itibarını duşurduğun kimsenin haysiyetini, şerefini parayla satın alıp geri getiremezsin. Onun hesaplaşması şerefine golge duşurduğu kimseyle mahşerde yuz yuze gelmekle olacaktır... Sevaplarını verecek, yetmezse gıybetini yaptığı kimsenin gunahlarını yukleneceksin, ancak boyle helalleşebileceksin...

Sufyan bin Uyeyne bu acık secik yorumuyla demiş oluyor ki:

- Siz siz olun, gıybete dilinizi alıştırmayın, cevrenizle dostluğunuzu, kardeşliğinizi zedeleyecek, itimat ve hurmetinizi yok edecek gıybetcilikten yılandan akrepten kacar gibi kacın. Varsa alışkanlığınızla mucadele edin, itimat edilen dost, saygı duyulan komşu vasfınızı hep koruyun, emin dost ve komşu olma ozelliğinizi hep muhafaza edin!.. Şayet, mahşerde sevaplarınızı gıybetini yaptığınız kimselere dağıtmak, yetmeyince de onların gunahlarını yuklenmek zorunda kalmak istemiyorsanız tabii...


14/02/2007
AHMED ŞAHİN
([email protected])




__________________