Afife Jale


Bir İlk Kadın: Afife Jale
Başkaldırı, başarı, aşk, mutluluk, mutsuzluk... Huysuz ve Tatlı Kadın şarkısı onun icin yapıldı. 24 Temmuz 1941"de yaşama veda eden Afife Jale , tarihe; "sahneye cıkan ilk Musluman Turk kadını" olarak gecti. Ama onun kısacık yaşamı daha fazlasını iceriyor.
Afife Jale , orta halli bir ailenin kızı olarak,1902 yılında İstanbul'un Kadıkoy semtinde dunyaya geldi. Dr. Sait Paşa'nın torunudur. Cocukluk duşlerinde hep tiyatro vardı. İstanbul Kız Sanayi Mektebi'nde okuyordu. Ama onun aklı tiyatrodaydı.O yıllar Musluman kadınların sahneye cıkmasının yasak olduğu yıllardı. Bu yasağa rağmen 1918'de, Darulbedayi'ye (Şehir Tiyatroları) alınmak uzere acılan sınava bile girdi.
10 Kasım 1918'de, Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife stajyer kadrosuna alındılar. Afife ve Refika haric oteki kızlar daha fazla dayanamamış ve "nasılsa sahneye cıkamayacakları" gerekcesiyle tiyatroyu bırakmışlardı . Aynı yılın 18 Aralık gunu, Refika tiyatronun suflor, Afife de "mulazım artistlik" (stajyer oyuncu) kadrolarına alınmışlardı. Afife ise bir yılı aşkın bir sure boyunca butun provalara katıldı, kendini sahneye hazırladı. Ama bir turlu sahneye cıkamadı. Ote yandan Refika, sahne gerisinde gorev alan ilk musluman Turk kadını oldu.
Prof. Metin And, Turk Tiyatrosu Tarihi kitabında, 1920 yılında Darulbedayi'de, Huseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununu, Kadıkoy'deki Apollon Tiyatrosu'nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koyuyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Benemenciyan topluluktan ayrılıp Paris'e gittiği icin, bu rolu yuklenecek bir kadın sanatcıya ihtiyac vardı. Ve Afife Jale, bu rol icin secildi. İlk kez Emel roluyle ve takma bir isimle sahneye cıktı. O gece tiyatroya gelen zaptiyeler, yoneticilere bir uyarıda bulundularsa da, genc sanatcı bir hafta sonra da "Tatlı Sır" oyununda yeniden sahneye cıktı. Sanatcı polis tarafından tutuklanmak istenince, Kınar Hanım tarafından arka bahceye kacırılarak polislerin elinden zor kurtuldu.
"Mesut olduğum ilk gece"
Afife Jale O tarihi geceyi, altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil'e anlatırken; "Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diye tanımlıyordu: "Sanatın, ruhuma verdiği guzel sarhoşluk icinde idim. Ağlama sahnesinde, taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım... Alkış, alkış, alkış... Perde kapandı; acıldı, bana cicekler getirdiler. Muharrir Huseyin Suat bey, kuliste bekliyormuş; ben cıkarken durdurdu; alnımdan optu: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi.
Gercekten de Afife Jale bir fedai gibi gecirir bundan sonraki yaşamını...
Ve daha sonra Onu diğer kadınlar izledi. Tum baskılara karşın bundan sonra Burhanettin Topluluğunda Seniye, Yeni Sahne'de Şaziye (Moral), Munir (Neyire Neyyir), Bedia (Muvahhit) Milli Sahne'de Huriye ve Hikmet, Ruhat gibi Musluman Turk kadınları Afife'yi izlediler" diye anlatılır.
İşsizlik
Ucuncu piyesi olan Odalık'ta oynarken, polis yine tiyatroyu bastı. Afife bu kez de makine dairesinden kacırıldı . Bu zaptiye baskınında, Afife arkadaşlarınca kacırılmışsa da, daha sonra sokakta polisce yakalanarak karakola ***uruldu . "Dinini, milliyetini unutan sen misin?" diye hırpalandı. Aile icinde, Babası Hidayet bey de, onun tiyatrocu olmasına karşıydı. kızını bu sevdadan vazgecirmek icin cok uğraştı. Başaramayınca sertleşti. Ona "******" dediği bir gun, "Benim Afife diye bir kızım yok" diye gurledi. Zaten Afife artık sahnede, "Jale" adını kullanıyordu. Sanatı icin baba evini terk etti. 1921'de dahiliye nezaretinin bir buyruğu ile belediye, 27 Şubat gunu 204 sayılı bildiriyi Darulbedayi Yonetim Kurulu'na gonderdi. Bildiride, Musluman kadınların kesinlikle sahneye cıkamayacakları yazıyordu. Bu bildiri uzerine Afife'nin, Darulbedayi'deki ucretli gorevine de son verildi.. Artık hayat onun icin cok zorlaşmıştı. Guvencesiz ve parasızdı ama tiyatro onun icin bir tutkuydu ve gozu başka bir şey gormuyordu.
Hastalık
Onune gecilmeyen şiddetli başağrıları başlar. Tiyatrosuz kalması Afife'nin zaten zayıf olan sinirlerini alt ust etmiş, kacışı haplarda ve uyuşturucularda bulmaya başlamıştı. Sonradan aşık olduğu Suriye'li bir eczacının , yaptığı iğneler de onda bir alışkanlık başlatmıştı. Eczacı morfinle tedavi yoluna giderek buyuk bir yanlışlık yapar. Bunun sonucu Afife artık bir morfinmandır.
Ortalık biraz durulunca, birkac yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ile Anadolu'da turneye cıkmış, yeni tiyatro topluluğu ile Kadıkoy'de oynamış, daha sonra da Fikret Şadi'nin Milli Sahne'siyle ceşitli kentlerde temsiller vermişti. Zaten 1923'ten sonra Turk Kadınları Ataturk'un emriyle sahneye cıkmaya başlamıştı.
Gun gectikce bozulan sağlığı ve uyuşturucu alışkanlığı, tiyatroyu ister istemez bırakmasına neden oldu. Bu onu busbutun cileden cıkardı.
1928 yılında bir arkadaşıyla, Kuşdili cayırında Hafız Burhan'ın bir konserine gitmiş, orada sanatcıya tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar'la tanışmıştı. Kısa bir surede Pınar, genc kadına deliler gibi aşık olur. 1929 yılında evlenirler ve Selahattin Pınar "Nereden Sevdim O Zalim Kadını", " Huysuz ve Tatlı Kadın " gibi bircok olumsuz şarkısını onun icin besteler.
İkisi de, Gencliklerini acılar icinde harcamışlardı. Evlenince hayat boyu ıskaladıkları her şeyi, birlikte yapmaya calıştılar. Evde saklambac oynadılar. Bahcede enginar yetiştirip, yarıştılar. "Bir cocuk resmi" kıvamında şiirler yazdılar. Pınar caldı; Afife dinledi. Ancak guzel gunler uzun surmedi. Afife, tiyatrosuz yaşayamıyordu ve tiyatronun boşluğunu uyuşturucularla dolduruyordu. Suriye'li Eczacı onu morfine alıştırmıştı bir defa, kurtulamıyordu.... Selahattin Pınar, bir gun eşinin oğle uykusu icin cekildiği odasının anahtar deliğinden iceri baktığında, damarına morfin şırınga ettiğini gordu ve coktu. Morfin icin eczacıyla ilişkiye girmişti Afife.. Ama Pınar, eşine ofkeden cok, merhamet duyuyordu. Onu hayata dondurebilmek icin cırpınmaya başladı. Surekli melankolik besteler yapar olmuştu .Ama Bir sure sonra, Pınar karısının morfin bağımlılığı ile başa cıkamamaya başladı. Tiyatrodan uzak kalmak, sahneye cıkamamak, Afife'yi mutsuz kılıyor, kurtuluşu yalnız "iğne"de buluyordu.
Cırpındılar, bu gidişi geri cevirebilmek icin... Olmadı ! Selahattin Pınar, kendisi de morfin tuzağına duşer gibi oldu. Bunun uzerine Afife; "Terk et beni" diye yalvardı ona. "Yoksa sen de mahvolacaksın, bırak beni gideyim" dedi. Ve 1935 yılında boşandılar... Şimdi afife icin en kotu yıllar başlıyordu. Bundan sonra Afife icine duştuğu girdaba busbutun batarak, sefalet icinde surunmeye başladı. Afife, kimsesiz ve beş parasız, tenha parklarda yatıp kalkar, aşevlerinde karının doyururken, ayrıldığı eşinin kendisinin ardından yazdığı şarkıları taş plaktan dinleyip ağlardı. Ayrılık acısını yeni bir evlilikte dindirmeyi deneyen Selahattin Pınar ise hic birlikte yatmadığı bu kadından kısa surede ayrılır.
Afife Jale, kimsesizliğinin, terk edilmişliğinin, yoksulluğunun son durağı olan, Bakırkoy Akıl ve Sinir Hastanesi'nde gecirir, yaşamının son yıllarını... 24 Temmuz 1941 gunu henuz 39 yaşındayken, bir deri bir kemik veda etti hayata.. Olumu gazetelere haber bile olmadı. Cenazesine 4 kişi katıldı. Mezar yeri de, mektupları ve fotoğraflarıyla birlikte kaybolup gitti. Unutuldu...
Tiyatronun ve devrinin bu buyuk fedaisi, boylece sessiz sedasız yok olup gitti. O istediği hayatı yaşayabilmek icin cok bedel odedi. Buyuk mutlulukları ve mutsuzlukları bir arada yaşadı . Ve elbette sanatta, kadınların tarihine gecti.
Uzun yıllar onun adını bile anan olmadı. LÂkin son donemlerde, onemli bir yere sahip oldu;yonetmenliğini "Şahin Kaygun'un ustlendiği, Mujde Ar ve Tarık Tarcan'ın baş rollerini paylaştığı, " AFİFE JALE " adlı sinema filmi ile, Afife Jalenin hayatı, beyaz perdeye taşınmıştır... Daha sonra, Haldun Dormen'in onerisi ile 1997 yılının mayıs ayından bu yana, her yıl Afife Jale adına, tiyatro odulleri dağıtılmaktadır...
Neziha Araz'ın kaleminden Afife şoyle sesleniyor; "Beni acıyarak değil, duşunerek severek, kucaklayarak hatırlayın.
Tiyatro varsa ben varım" inancı ve aşkıyla yaşıyordu Afife, "Olmak ya da olmamak" işte gercek buydu onun icin. "Olmak"la sanatını icra etmek eşanlamlıydı, bu eşanlam da tiyatroydu. Toplum hayatında ilk olmak; yani onun deyimle "ilk ateşi yakmak"," ilk turkuyu soylemek"," ilk aşkı ya da direnişi başlatmak" bir olaydı ve bunun her zaman bir bedeli vardı. İlkler, yol boyu bu bedeli odediler."
Afife Jale , orta halli bir ailenin kızı olarak,1902 yılında İstanbul'un Kadıkoy semtinde dunyaya geldi. Dr. Sait Paşa'nın torunudur. Cocukluk duşlerinde hep tiyatro vardı. İstanbul Kız Sanayi Mektebi'nde okuyordu. Ama onun aklı tiyatrodaydı.O yıllar Musluman kadınların sahneye cıkmasının yasak olduğu yıllardı. Bu yasağa rağmen 1918'de, Darulbedayi'ye (Şehir Tiyatroları) alınmak uzere acılan sınava bile girdi.
10 Kasım 1918'de, Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife stajyer kadrosuna alındılar. Afife ve Refika haric oteki kızlar daha fazla dayanamamış ve "nasılsa sahneye cıkamayacakları" gerekcesiyle tiyatroyu bırakmışlardı . Aynı yılın 18 Aralık gunu, Refika tiyatronun suflor, Afife de "mulazım artistlik" (stajyer oyuncu) kadrolarına alınmışlardı. Afife ise bir yılı aşkın bir sure boyunca butun provalara katıldı, kendini sahneye hazırladı. Ama bir turlu sahneye cıkamadı. Ote yandan Refika, sahne gerisinde gorev alan ilk musluman Turk kadını oldu.
Prof. Metin And, Turk Tiyatrosu Tarihi kitabında, 1920 yılında Darulbedayi'de, Huseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununu, Kadıkoy'deki Apollon Tiyatrosu'nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koyuyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Benemenciyan topluluktan ayrılıp Paris'e gittiği icin, bu rolu yuklenecek bir kadın sanatcıya ihtiyac vardı. Ve Afife Jale, bu rol icin secildi. İlk kez Emel roluyle ve takma bir isimle sahneye cıktı. O gece tiyatroya gelen zaptiyeler, yoneticilere bir uyarıda bulundularsa da, genc sanatcı bir hafta sonra da "Tatlı Sır" oyununda yeniden sahneye cıktı. Sanatcı polis tarafından tutuklanmak istenince, Kınar Hanım tarafından arka bahceye kacırılarak polislerin elinden zor kurtuldu.
"Mesut olduğum ilk gece"
Afife Jale O tarihi geceyi, altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil'e anlatırken; "Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diye tanımlıyordu: "Sanatın, ruhuma verdiği guzel sarhoşluk icinde idim. Ağlama sahnesinde, taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım... Alkış, alkış, alkış... Perde kapandı; acıldı, bana cicekler getirdiler. Muharrir Huseyin Suat bey, kuliste bekliyormuş; ben cıkarken durdurdu; alnımdan optu: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi.
Gercekten de Afife Jale bir fedai gibi gecirir bundan sonraki yaşamını...
Ve daha sonra Onu diğer kadınlar izledi. Tum baskılara karşın bundan sonra Burhanettin Topluluğunda Seniye, Yeni Sahne'de Şaziye (Moral), Munir (Neyire Neyyir), Bedia (Muvahhit) Milli Sahne'de Huriye ve Hikmet, Ruhat gibi Musluman Turk kadınları Afife'yi izlediler" diye anlatılır.
İşsizlik
Ucuncu piyesi olan Odalık'ta oynarken, polis yine tiyatroyu bastı. Afife bu kez de makine dairesinden kacırıldı . Bu zaptiye baskınında, Afife arkadaşlarınca kacırılmışsa da, daha sonra sokakta polisce yakalanarak karakola ***uruldu . "Dinini, milliyetini unutan sen misin?" diye hırpalandı. Aile icinde, Babası Hidayet bey de, onun tiyatrocu olmasına karşıydı. kızını bu sevdadan vazgecirmek icin cok uğraştı. Başaramayınca sertleşti. Ona "******" dediği bir gun, "Benim Afife diye bir kızım yok" diye gurledi. Zaten Afife artık sahnede, "Jale" adını kullanıyordu. Sanatı icin baba evini terk etti. 1921'de dahiliye nezaretinin bir buyruğu ile belediye, 27 Şubat gunu 204 sayılı bildiriyi Darulbedayi Yonetim Kurulu'na gonderdi. Bildiride, Musluman kadınların kesinlikle sahneye cıkamayacakları yazıyordu. Bu bildiri uzerine Afife'nin, Darulbedayi'deki ucretli gorevine de son verildi.. Artık hayat onun icin cok zorlaşmıştı. Guvencesiz ve parasızdı ama tiyatro onun icin bir tutkuydu ve gozu başka bir şey gormuyordu.
Hastalık
Onune gecilmeyen şiddetli başağrıları başlar. Tiyatrosuz kalması Afife'nin zaten zayıf olan sinirlerini alt ust etmiş, kacışı haplarda ve uyuşturucularda bulmaya başlamıştı. Sonradan aşık olduğu Suriye'li bir eczacının , yaptığı iğneler de onda bir alışkanlık başlatmıştı. Eczacı morfinle tedavi yoluna giderek buyuk bir yanlışlık yapar. Bunun sonucu Afife artık bir morfinmandır.
Ortalık biraz durulunca, birkac yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ile Anadolu'da turneye cıkmış, yeni tiyatro topluluğu ile Kadıkoy'de oynamış, daha sonra da Fikret Şadi'nin Milli Sahne'siyle ceşitli kentlerde temsiller vermişti. Zaten 1923'ten sonra Turk Kadınları Ataturk'un emriyle sahneye cıkmaya başlamıştı.
Gun gectikce bozulan sağlığı ve uyuşturucu alışkanlığı, tiyatroyu ister istemez bırakmasına neden oldu. Bu onu busbutun cileden cıkardı.
1928 yılında bir arkadaşıyla, Kuşdili cayırında Hafız Burhan'ın bir konserine gitmiş, orada sanatcıya tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar'la tanışmıştı. Kısa bir surede Pınar, genc kadına deliler gibi aşık olur. 1929 yılında evlenirler ve Selahattin Pınar "Nereden Sevdim O Zalim Kadını", " Huysuz ve Tatlı Kadın " gibi bircok olumsuz şarkısını onun icin besteler.
İkisi de, Gencliklerini acılar icinde harcamışlardı. Evlenince hayat boyu ıskaladıkları her şeyi, birlikte yapmaya calıştılar. Evde saklambac oynadılar. Bahcede enginar yetiştirip, yarıştılar. "Bir cocuk resmi" kıvamında şiirler yazdılar. Pınar caldı; Afife dinledi. Ancak guzel gunler uzun surmedi. Afife, tiyatrosuz yaşayamıyordu ve tiyatronun boşluğunu uyuşturucularla dolduruyordu. Suriye'li Eczacı onu morfine alıştırmıştı bir defa, kurtulamıyordu.... Selahattin Pınar, bir gun eşinin oğle uykusu icin cekildiği odasının anahtar deliğinden iceri baktığında, damarına morfin şırınga ettiğini gordu ve coktu. Morfin icin eczacıyla ilişkiye girmişti Afife.. Ama Pınar, eşine ofkeden cok, merhamet duyuyordu. Onu hayata dondurebilmek icin cırpınmaya başladı. Surekli melankolik besteler yapar olmuştu .Ama Bir sure sonra, Pınar karısının morfin bağımlılığı ile başa cıkamamaya başladı. Tiyatrodan uzak kalmak, sahneye cıkamamak, Afife'yi mutsuz kılıyor, kurtuluşu yalnız "iğne"de buluyordu.
Cırpındılar, bu gidişi geri cevirebilmek icin... Olmadı ! Selahattin Pınar, kendisi de morfin tuzağına duşer gibi oldu. Bunun uzerine Afife; "Terk et beni" diye yalvardı ona. "Yoksa sen de mahvolacaksın, bırak beni gideyim" dedi. Ve 1935 yılında boşandılar... Şimdi afife icin en kotu yıllar başlıyordu. Bundan sonra Afife icine duştuğu girdaba busbutun batarak, sefalet icinde surunmeye başladı. Afife, kimsesiz ve beş parasız, tenha parklarda yatıp kalkar, aşevlerinde karının doyururken, ayrıldığı eşinin kendisinin ardından yazdığı şarkıları taş plaktan dinleyip ağlardı. Ayrılık acısını yeni bir evlilikte dindirmeyi deneyen Selahattin Pınar ise hic birlikte yatmadığı bu kadından kısa surede ayrılır.
Afife Jale, kimsesizliğinin, terk edilmişliğinin, yoksulluğunun son durağı olan, Bakırkoy Akıl ve Sinir Hastanesi'nde gecirir, yaşamının son yıllarını... 24 Temmuz 1941 gunu henuz 39 yaşındayken, bir deri bir kemik veda etti hayata.. Olumu gazetelere haber bile olmadı. Cenazesine 4 kişi katıldı. Mezar yeri de, mektupları ve fotoğraflarıyla birlikte kaybolup gitti. Unutuldu...
Tiyatronun ve devrinin bu buyuk fedaisi, boylece sessiz sedasız yok olup gitti. O istediği hayatı yaşayabilmek icin cok bedel odedi. Buyuk mutlulukları ve mutsuzlukları bir arada yaşadı . Ve elbette sanatta, kadınların tarihine gecti.
Uzun yıllar onun adını bile anan olmadı. LÂkin son donemlerde, onemli bir yere sahip oldu;yonetmenliğini "Şahin Kaygun'un ustlendiği, Mujde Ar ve Tarık Tarcan'ın baş rollerini paylaştığı, " AFİFE JALE " adlı sinema filmi ile, Afife Jalenin hayatı, beyaz perdeye taşınmıştır... Daha sonra, Haldun Dormen'in onerisi ile 1997 yılının mayıs ayından bu yana, her yıl Afife Jale adına, tiyatro odulleri dağıtılmaktadır...
Neziha Araz'ın kaleminden Afife şoyle sesleniyor; "Beni acıyarak değil, duşunerek severek, kucaklayarak hatırlayın.
Tiyatro varsa ben varım" inancı ve aşkıyla yaşıyordu Afife, "Olmak ya da olmamak" işte gercek buydu onun icin. "Olmak"la sanatını icra etmek eşanlamlıydı, bu eşanlam da tiyatroydu. Toplum hayatında ilk olmak; yani onun deyimle "ilk ateşi yakmak"," ilk turkuyu soylemek"," ilk aşkı ya da direnişi başlatmak" bir olaydı ve bunun her zaman bir bedeli vardı. İlkler, yol boyu bu bedeli odediler."
__________________