Turkiye Cumhuriyeti, uzun yıllar once de yabancı gizli servislerin ilgi alanındaydı. Bu ilginin sebebi oncelikle coğrafyasının getirdiği avantaj, petrol yollarına ve kaynaklarına yakınlığı, diğer doğal enerji madenlerinin ve diğer cevherlerinin topraklarında bol miktarda barınması, halkının maalesef eğitim seviyesinin duşuk olması hasebiyle kolay yonlendirilebilir ve aldatılır olması ve bu nedenle bu ulke uzerinde cok kolay politikalar geliştirilebilmesi, İsrail Devletinin VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLAR'ının yine aynı ulke sınırları icinde olması, aynı zamanda ileride birkac on yıl sonra dunyada meydana gelecek iklim değişikliklerinin Kuzey Avrupa'da ve yakın coğrafyalarda uzun ve kalıcı bir col etkisinin oluşacak olması gibi sebeplerle acıklanabilir.
Gunumuze kadar bir cok araştırmacı bu konularda zaman zaman araştırma makaleleri hazırlamıştır. Aynı şekilde CIA, MI6 gibi unlu yabancı servislerde bu topraklar icin bir suru politika uretmiş ve bazıları uygulanmıştır.
Hatırlarsanız ABD, soğuk savaş zamanında Turkiye'ye tarihinde hicbir ulkeye davranmadığı şekilde yakın davranmış ve bir dizi askeri destekten siyasi desteğe kadar yardım paketleri uygulamış ve uygulatmıştır.O donem, ABD, Turkiye'nin Sovyetlere yakınlaşmasını istemediği ve Komunizmin Turkiye uzerinden Avrupa ve diğer bolgelere yayılmasını engellemek adına ardı ardına bir cok hukumetle pazarlıklar yapmış ve Komunizmin yayılma tehlikesine karşı Turkiyeyi NATO icine alarak dokunulmazlık sağlamıştır. Aynı şekilde Komunizm'i bir tehlike olarak Turk Siyasi Literaturune sokmuştur. Ama o gunlerde Komunizm tehlikesinin yanı sıra, daha da buyuk bir tehlikenin ortaya cıkması sağlanmış oldu. O tehlike de ABD ve gudumlu devletlerin Turkiye uzerindeki gizli emelleri ve bu uğurda yapılan yuzlerce operasyon. İşte o gunlerde asıl fark edilmeyen ve aslında fark eden cevrelerinde hızla susturulduğu bu tehlike EMPERYALİZMİN YAYILMASI ve BUYUK ORTADOĞU PROJESİ'nin ilk haliydi.
GİZLİ SERVİSLER TURKİYE'DE CİRİT ATIYOR
Batılı Gizli Servisler, politikalarını uygulamak icin askeri operasyonlar yapmak yerine ulkenin icinde ceşitli ozellikleri ile sivrilecek genc beyinlerin peşine duştuler. Devşirilen kimi yazar, kimi devlet adamı, kimi iş adamı ve diğer cevrelerden binlerce genc, ceşitli burslar adı altında ABD'nin ve diğer Batılı ulkelerin seckin okullarında kendi istekleri doğrultusunda eğitildiler.Kıvama gelenler, yine Turkiye'de gorevlendirilerek onemli makamlara konuldular. Boylece,gizli servis tebaası milyonlarca dolarlık masraftan tasarruf etmiş aynı zamanda kendilerine gobekten bağlı bir ADANMIŞLAR ORDUSU kazanmış oldu.Devşirilmiş olanlar makamlarında bu ortulu desteğinde yardımı ile gun gun yıldızlaştılar. İstenilen kararların alınmasında en onemli pay sahibi oldular. Gizli servislerin yaptıkları elbette bununla sınırlı kalmıyordu. Cok sayıda gazete, dergi ve gundem yaratacak ne kadar materyal varsa hepsinin el altından sahibi yada en buyuk ortağı oldular. Boylece iş, kolaylıkla gorsel ve yazılı basın sayesinde ve buradan cıkarılacak ISMARLAMA haberlerle istenilen etki yaratılacak. Cıkarılacak dezenformasyon ağı ile bu guc odaklarına karşı gelenler de birer birer yok edilecekti.Boylece başlayan KAFATASI AVI, ABD-İSRAİL karşıtı tum guc merkezlerine karşı başlatılmış oldu. Artık ulke icinde bu odaklara karşı gelenler birer birer tasfiye ediliyor, yazarlar işlerinden oluyor, resmi makamlarda bulunanlar pasifize ediliyor, iş adamları ise birden bire ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlıyordu.Tabi bu yapılanlar yetmezdi. Turkiye'nin tam anlamı ile kontrolu sağlanmalıydı.Bu tehlikenin farkına varanlar ise bunu dile getirmeye calıştılarsa da maalesef verdikleri mesajlar coğu kez yerine ulaşmadı yada cok gec ulaştı. Onlar da kaderin bir cilvesi ile ortadan kaldırıldılar. Elbette bu yargısız infazlarda bu gizli servislerin payı oldukca buyuktu.
Ordu ise tum bunların farkında idi. Ancak, guc savaşlarında bu gizli servislerin ağı o kadar uzak yerlere ulaştı ki ordunun da elleri kolları bağlanmış ve iclerindeki birkac milliyetci subayda aynı odaklar tarafından pasifize edilmişti.Artık , kontrol tamamen milliyetci kesimden cıkmış, uluslar arası gucun denetimine girmişti. Ulkeyi işgal edemeyenler, ulke icindeki guc merkezlerini harekete gecirmiş ve istenilen politikaların uygulatılmasını sağlar olmuşlardır. Oyle ki yurdun muhtelif yerlerinde stratejik oneme sahip ABD - İSRAİL gudumunde askeri tesisler bulunmakta ama paravan şirketler gorunumunde faaliyet gostermektedir. NSA'nın dinleme istasyonu olarak hem İstanbul'da hemde Ankara'da iki ayrı merkez bulunmakta ve denetlendiği soylenmektedir. Bize gore ise yeteri kadar denetlenememektedir.Bunun yanı sıra gerek CIA'nin gerekse MOSSAD'ın cok sayıda dinleme
ve istihbari merkezi olduğu ve yurdun muhtelif yerlerinde paravan şirketler ortusunde faaliyette olduğu bilinmektedir.
UNUTULMAMALIDIR !!!
GİZLİ SERVİSLER'İN CALIŞMA PRENSİBİ, HEDEF ULKEDEKİ POLİTİKALARI VE SİYASİ YURUYUŞU KENDİ ULKELERİ LEHİNE DEĞİŞTİRECEK MEKANİZMALARI KURMAK VE BU UĞURDA HEDEF ULKENİN TUM YONETİMMEKANİZMALARINA NUFUZ EDEREK YONETİMİ EHLİLEŞTİRMEKTİR !
Buraya kadar anlatılanların hepsini değerli okuyucular aşağı yukarı bir yerlerden okumuşlardır. Ancak, bundan sonra anlatılanlar ise daha onemli ve bir o kadar dikkat cekicidir.
ONCE UĞUR MUMCU OLDURULDU...
Rahmetli Uğur MUMCU Cekoslavak yapımı bir C4 patlayıcı ile olduruldu ki o donemde hicbir terorist orgut bu tur bir patlayıcı kullanmıyordu. Ayrıca Turk Medyasında o tarihte yer almayan ama Mumcu cinayeti ile ilgisi olabilecek bir durum vardı. İki ortadoğu hatta biri Turkiye uzmanı olan iki CIA ajanı Mumcu cinayetinden bir kac saat sonra Washington DC sokaklarında infaz edildiler. O donem hicbir basın-yayın organı bu habere fokuslanmadı. Rahmetli Uğur MUMCU'da gizli bir dosya vardı ve bu dosya onun sonunu getirmişti. Onun oldurulmesi KURT DOSYASI'na bağlandı. Ancak asıl oldurulme sebebi OZEL BURO tarafından yakın zamanda acıklandı. Bu işte Turkiye ile ebedi BATI duşmanı İran arasında sıcak bir sorun yaşanması istendi. Bu olayın stratejistleri İran ile Turkiye arasında yaşanacak bir gerginliğin ulke icindeki giderek artan Turkiye-İran yakınlaşmasının onunu kesmek istiyorlardı ve bunu da kısmen başardılar.Cetin YETKİN, MUMCU oldurulmeden kısa bir sure once yine o donemde onemli davalara bakan bir savcı ile birlikte onu evinde ziyaret etmişti. MUMCU Suikastının ardından basında cıkan haberlerin tek odak noktası da bu KURT DOSYASI oldu.
MUMCU Suikastından bir sure sonra da TALABANİ'ye 100 bin silah gonderildiği haberleri, gazete sayfalarına duşmeye başladı. O donemde Jandarma Genel Başkanı rahmetli Eşref BİTLİS Paşa'ya konu ile ilgili duşuncelerinin sorulması uzerine "KONUŞULACAK ŞEYLER ZAMANI GELİNCE KONUŞULUR" demiştir. Aslında Eşref Paşa PKK'nın ardındaki asıl guclerin uzun zamandan beridir farkındaydı. Bu konuda bir cok bilmeceyi cozmuş ve onemli bilgiler edinmişti.
Paşa, PKK'ya karşı savaşmaları icin 100 bin silahın (bedava olarak) TALABANİ'ye verilmesi fikrine karşı olumsuz bir rapor hazırlamıştı. Bu raporda ne yazıldığını ise donemin Genelkurmay Başkanı Emekli Org. Doğan GUREŞ cok iyi bilmektedir.Bugun gelinen noktada TALABANİ-BARZANİ-PKK uclusunun, ABD'nin Turkiye'yi parcalama ve federasyona donuşturme planındaki rollerini gorunce Eşref Paşa'nın Talabani'ye silah verilmesine karşı cıkmakta ne kadar haklı olduğu ortadadır.Tabii, o gunlerde bu 100 bin silah TALABANİ VE PKK arasında pay edilmişti. PKK terorunu bitirmek, Talabani ve Barzani xxxxxx takımını hizaya getirmek icin yılmadan mucadele eden Eşref BİTLİS Paşa'nın kadrosunun başına gelmedik iş kalmadı. Bahtiyar AYDIN Paşa kafasından vurularak şehit edildi. Ertesi gun gazetelere yansıyan haberlere gore KANAS silahı ile ateş eden PKK'lılar Komutanımızı oldurmuştu. Oysa bu suikastin, o şartlarda KANAS silahla yapılamayacağını birazcık silah bilgisi olan herkes bilir. Nitekim daha sonra, yine gazetelere yansıyan haberlerde Paşa'nın olumune neden olan silahın 7.65 mm. Capında Beretta olduğu ve kafasının sağ tarafından girdiği ortaya cıktı.
UCOK, KIŞLALI VE HABLEMİTOĞLU SUİKASTLERİ
Her uc cinayette CIA-Mossad tarafından organize edilmiş propaganda cinayetleridir. Suikastten sonra beklenen yine aynı senaryodur. İran ve bolge ulkelerine yakınlaşan bir Turkiye'nin daha cok batı suları etkisine girmesi hedeflenmiştir.
HSBC - SİNAGOG PATLAMALARI
Tum bu patlamaların ardında EL-KAİDE teror orgutu olduğu acıklansa da, asıl organizator MOSSAD'a bağlı ALFA bilikleridir. Alfa birlikleri, sinagog patlamalarında istenen etkiyi gostermesi adına ANTİ-SİYONİST cevrelerin onunu kesecek muthiş bir planlama ile bu olayları gercekleştirmiştir.Patlamalardan sonra Emniyet Kriminal Uzmanları, yaptıklarıaraştırmada patlamanın meydana geldiği minubusun icinde sinagog tarafına doğru kaplanmış bir zırh cercevesini halen acıklayamamaktadır. Oyle ki bu zırh kaplama, patlamanın meydana geldiği minubusun icinde ve sinagog tarafında bulunmasını ancak şu şekilde acıklayabiliyorlar.
Emniyet, "Patlama sinagog'un bulunduğu binayı istedikleri halde yerle bir edebileceği halde zırh konularak ozellikle buyuk hasardan kacınılmış gibi bir izlenim edinmişlerdir.
O zaman istenilen binada buyuk hasar vermek değil az can kaybı ile buyuk yaygara koparmak ve istenen mesajı verebilmek.
VERİLMEK İSTENEN MESAJ İSE YİNE AYNI...TURKİYE - İSRAİL YAKINLAŞMASI VE BOLGEDE İSRAİL'İN HAKİMİYET ALANININ ARTMASI...VE BU HAKİMİYETE TURKİYE'NİN İSTEDİKLERİ GİBİ İŞTİRAK ETMESİDİR...
Biz yine Silahlı Kuvvetlerimize karşı yurutulen gizli harp entrikalarına devam edelim. Silahlı Kuvvetler gunu'ne 15 gun kala, Mardin Jandarma Alay Komutanı P. Alb. Rıdvan OZDEN'de olduruldu.
Şehit Albay Rıdvan OZDEN'in olum tutanağında, "Baş bolgesinin yapılan muayenesinde, sol kaşın altı santim yukarısında bir carpı bir santim ebadında mermi cekirdeği giriş deliği, yine kafatasında, arka kısımda oksipital bolgenin orta kısmında dort carpı dort santim ebadında acık parca cıkış deliği olduğu goruldu." Deniyordu.Oysa Şehit Albay Rıdvan OZDEN'in ağabeyi NAzmi OZDEN naaşını gorduğunu belirterek, olum raporu'nun tersini soyluyordu.Bu olay boylece kapandı.Fakat hic kapanmayan bir hesaplaşma var ve bitecek gibide gorunmuyor. Bu hesaplaşmanın taraflarından biri ordumuzun seckin subaylarıdır. Diğer tarafta da kimlerin olduğu aşikardır.Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'ndan emekli olan Korg. İsmail SELEN Paşa'da emekli olmasının ardından kısa bir sure sonra olduruldu.Ulkesinin cıkarlarını her şeyden ustun goren ve Mustafa Kemal ATATURK'un ilkelerinden asla taviz vermeyen subaylarımız bir bir katledildi. Şehit edilen komutanlarımızın ardından bir yığın şaibeli dedikodular cıkartan fesat yuvalarının veledi zinaları,
silahlı kuvvetlerimiz hakkında iftira yaymakta birbirleriyle yarışıyordu. Şehit Komutanlarımız hakkında herkes bir şey soyledi ve ortalığı bulandırıp kenara cekildiler.Her ne denirse densin suikastlerin ardındaki gercek elin kim olduğu ortaya cıkarılamadı. Kısacası ordumuza karşı ilan edilmemiş bir psikolojik harp olduğu ortadadır. Şubat 1993'de Eşref Paşa Ucak Kazası'nda (!) şehit oldu. Paşa'nın ucağının Yenimahalle PTT İşletme Mudurluğu'nun bahcesine duşmesinin ardından ilk acıklama Doğan GUREŞ'ten geldi. Ortada hicbir bilimsel ve teknik araştırma yokken ucağın duşmesini "ANİ BUZLANMA" olarak acıklandı.
Daha sonra yapılan araştırma ve incelemelerde ucağın duşme nedeninin "ANİ BUZLANMA" olmadığı ortaya cıktı. İTU Ucak ve Uzay Bilimleri Fakultesi'nin Oğretim Uyeleri Prof.Dr. A.Nuri YUKSEL ve Doc.Dr.Zahit MECİTOĞLU'nun yaptığı inceleme sonucunda hazırladıkları bilirkişi raporuna gore, olayın kaza olmadığı...Ucağın motorlarındaki buzlanma sonucu duşmediği...Pilotların kusurlu olmadığı...Motorda ve ucak yapımında hata olmadığı....belirlendiği, sabotaj ihtimalinin ciddi olduğu ve bu yonde kanıtlar bulunmasına karşın araştırılmadığı belirtildi.
Gizli servisler yine işbaşındaydı....
Tuğgeneral Zeki DURLANIK Paşa....
Gorevi : Askeri Ateşe ve Koordinasyon Kurulu Başkanı.
Şehit olduğunda gorev yaptığı yer : Salyanski Kışlası - BAKU
AZERBAYCAN Paşa, Albay rutbesiyle gorev yaptığı Guneydoğu Bolgesinde oldukca başarılı bir komutandı. Teroristlerin yola doşediği bir mayının patlaması ile yaralandı. Hastanede yattığı sırada ziyaretci gibi gelen bir teroristin suikastından OZEL BURO elemanları vasıtası ile kurtuldu. Tedavisi bittikten sonra gorev yerine dondu ve PKK'lıların korkulu ruyası da başlamış oldu. CUDİ dağında yapılan bir operasyonda yakalanan teroristlerin icinde kendisini oldurmeye gelen ve kacan suikastcıda vardı. Turkiye'nin kanayan yarası haline getirilen ve "KURT SORUNU" olarak isimlendirilen katiller surusunun sinsi cinayetlerini onlemek icin "SUREKLİ COZUM" olacak onemli calışmalara onculuk etti.
1998 yılında Tuğgeneralliğe terfi etti ve AZERBAYCAN'a gitti. Zeki DURLANIK Paşa, Azerbaycan'da askeri konularda verdiği cabalar ile diğer ulkelerin acık ve gizli gorevlilerini telaşlandırmaya yetmişti. Cunku, onların Azerbaycan'ı ele gecirme, hakimiyet kurma planları suya duşmeye başlamıştı. Durlanık Paşa Cumhurbaşkanı Haydar ALİYEV'i ağlatan bir gosteri duzenledi. Ve tarihinde ilk defa Turk Yıldızları gosteri ucuşu takımı, yurtdışında gosteri gercekleştirdi. İşte o gun Haydar ALİYEV, "Paşa, bizim askerlerimiz ne zaman boyle olacak?"diye sordu.
Zeki DURLANIK Paşa ise bir ordunun bu başarıyı yakalayabilmesinin şartlarını kısaca anlattı ve "Bunlar isteniyorsa Askeri Lise kurulması gerekir" dedi. Aliyev bu teklifi kabul etti ve "Ne gerekiyorsa hazırlayıp bana getirin imzalayayım" dedi.
Azerbaycan ve Turkiye'yi butunleştirerek Avrasya'da buyuk bir guc oluşmasını sağlayacak bu karar hayata gecirildiği anda gerek ABD ve gerekse Avrupa ulkelerinin o bolgede hicbir hakimiyeti kalmayacaktı. Butun bunların yanı sıra, planlanan Azerbaycan - Turkiye işbirliği, BUYUK ORTADOĞU PROJESİ'ni de bitirecekti. Cunku BOP'un kurallarından biri, Turkluk ve Ataturk izlerinin silinmesidir. ABD ve AB, Turkiye'de Kemalist rejimi yıkmanın planlarını yaparlarken Azerbaycan'da, Turkiye Cumhuriyeti'nin kok salmasına ve Turk milliyetciliğinin gelişmesine izin veremezdi.
Durlanık Paşa'nın gizli servis tarafından oldurulmesi'nden sonra Azerbaycan Askeri Lise Projesini uygulamaya sokmadı.
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ VE GİZLİ SERVİS PARMAĞI BULGULAR
Turkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 76 yıllık tarihinde Rutbe Devir-Teslim Torenleri Uluslar arası olmamasına rağmen İsrail'li Subaylar neden geldi. Turkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 76 yıllık tarihinde, İsrail'li Subayların TSK devir teslim torenlerinin hic birine katılmamışlar iken, neden 17 Ağustos 1999 tarihindeki Donanma Komutanlığı'nın devir teslim torenine katıldılar. Rusların yardım icin gelen gemisi neden boğazlardan iceri alınmadı. (Cunku Ruslar ABD ve İsrail'in TESLA Deprem Makinesini denediğini anlamıştı ve kanıtlar olabileceği duşuncesi ile Golcuk'e acilen bir gemi gondermişlerdi fakat patlama sonucunda cesetler ve
makine parcalarının acığa cıkması sebebi ile bunları birilerinin gormesini istemiyorlardı.)
Golcuk'ten İstanbul Avcılar'a kadar geniş bir alanda insanlarımız tarafından gorulen "Ateş Topu"nun ne olduğunun hala acıklanamaması. (HAARP-TESLA Makinesi sayesinde iyonosfer tabakasından yeryuzune yansıtılan ışık) Depremde gorulen bu "Ateş Topu"nun, bilim adamlarının "Deprem Işıması" olduğunu soylemelerine rağmen, neden diğer depremlerde benzeri bir ışıma yaşanmamıştır.
Depremin orada olduğu sırada bazı Turk subaylarının verdiği ifade aynen şoyledir : Mesela basına verilmeyen, ancak istihbarat kapsamında edindiğimiz bilgilere gore, Golcuk askeri tesislerinde oldukca garip olaylar meydana gelmektedir. Kapılar kendi kendine acılmakta, muhimmat
depoları icinde, siyahi ziyaretciler gorulmekte, arabalar durduk yerde calışmakta.. Depremden sonra bir cok teoriler ortaya atılmıştı fakat iclerinde en ilginc olanı Future Times'da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikaye şoyleydi : Kaliforniya San Andreas fay hattında meydana
gelebilecek buyuk bir depremin Amerikan ekonomisine cok buyuk zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, buyuk depremi kucuk depremler halinde donuşturmenin yolunu bulmuştu. Yıllar once Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola TESLA tarafından geliştirilen bu "duşuk frekanslı elektromanyetik ışınımla yuksek enerji nakli" tekniğini, hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yontemle cok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.
ARAŞTIRMA : (ABD'nin ucuncu uzay teleskopu Chandra'yı yorungeye taşıyan Columbia uzay mekiği 23 Temmuz 1999 tarihinde Kennedy ussunden Turkiye saatiyle 07

takip edenler, depremden hemen sonra, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın girişimleriyle Turk Telekom'un Turkiye'nin sismik bilgilerini Pentagon'a ileten NATO Ussu'nun iletişimini nasıl kestiğini hatırlayacaklardır. ABD'nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrube ve bulguları,Kaliforniya San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine cok yuksek askeri gizlilik taşıdığından yurutme işi İsrail'li uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Golcuk Ussune getirilerek oradaki, yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Turk makamları durumdan detay bazda haberdar değillerdi. Bunu İsraillilerle yurutulen askeri tatbikatın bir parcası olarak duşunuyorlardı. (Zaten İsraillilerle yapılan askeri tatbikat bu operasyon doğrultusunda onceden planlanmıştır.Cunku dunyanın ve Turk Milletinin dikkatlerini cekmemek icin tatbikat adı altında HAARP-TESLA Deprem Makinesini getirip rahatca kurdular.) Boyle bir makinenin deneneceğini zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı biliyordu, fakat ABD (Siyonistler tarafından yonetiliyor) ve İsrail'liler (Siyonistler) bizimkileri makinenin denenmesi icin şu şekilde ikna ettiler : olası İstanbul merkezli bir depremde 100.000 kişinin olumu, yuz milyar doları aşan maddi kayıp ve Turkiye'nin en az 25-30 yıl geri gitmesi demektir, diyerek bizimkileri ikna ediyorlar. İsrailliler Amerikalı'larla gece şartlarında elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu farketmeyecekti. Bu amacla Gece Şahini Tatbikatı'nın (Operation Night Hawk) saat 03:00'te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00'te duğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye girecekti. O an uzay filmini andırır devasa cihazlar calışmaya başlayacak ve 1-2 dakika icinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı.Boylece buyuk bir deprem onlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı birşeyler yanlış gitti. Ve beklenen gercekleşmedi. Herşey bir anda olup bitmişti. Cenab-ı Hakk'ın Doğası kendini yonetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye suren deprem, beklenenin 10,000 kat ustunde bir gucle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05'i gosteriyordu. Daha birkac dakika oncesine kadar korunağın icinde ŞAMPANYA patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıcak acmıyordu. On binlerce insan, coluk cocuk, o an enkaz altında can cekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu duşunce ile hepsi urperdi. Bu asrın en buyuk felaketiydi; hem de insan eliyle yapılan bir felaket...
Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: "Lets pack! We're moving out! Call operation-Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move, move!" (Toplanın! Kacıyoruz! Q planına geciyoruz. Şimdi..Hemen! Hadi, hadi!!!) İşte o andan sonra cantalardan cıkan "Q planı" calışmaya başladı. İlk once bolgedeki tum haberleşme ve elektrik enerjisi felc edildi.
4 dakika icinde İsrail Başkanı Barak ve ABD Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail'de Ben Gurion'un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş ucağı eşliğinde 2 nakliye ucağı
havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Guney Deniz Saha Komutanlığı'na bağlı tum birlikler DEFCON-4 acil durumuna gecirildi. Amerikan 6'ncı filosuna bağlı gemiler de
rotalarını İstanbul'a cevirmek icin Pentagon'dan emir aldılar.Bu arada ilginc bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler
birbiri ardına gelirken, bir haber once gorunup sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyonlar bir İsrail ucağının Atakoy acıklarında denize duştuğunu duyurdu. Ancak bir sure sonra haber kesildi ve ucağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı.
Olaydan bir gun sonra Deniz Kuvvetleri'nden bir dost OZEL BURO'yu aradı ve bu olayda birtakım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamızı rica etti. Kısa sonra ulaştığımız
bilgiler gercekten ilgincti. Ucak, duştukten kısa sure sonra teknesiyle o sırada Atakoy acıklarında olan balıkcı Abdullah KAPLAN tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaplan olayı şu şekilde anlatmıştı : "Ucağın duştuğunu gorunce derhal yardıma gittik. Ucağın kanatları yara almıştı. Hemen ucağı bağladık ve Zeytinburnu limanına cektik. Teşekkur beklerken kufur yedik. Ne olduğunu bile
anlamadık."
Bu konu o gece o bolgede gorev yapan Sahil Guvenlik 4. Botunun sorumluluk alanındaydı. araştırmalar Sahil Guvenlik'in bu konuyla ilgilenmediğini ortaya cıkardı. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde cekim yapmaktan vazgecmişlerdi.[Patronlarından (İsrail) aldığı emir gereği] Daha sonra ucağı Zeytinburnu'na yanaştıran balıkcı Abdullah Kaplan, olayı Kumkapı'daki Gumruk Muhafaza'ya iletti.
Kısa sure sonra tutanak tutuldu. Ancak Gumruk Muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu.Ucağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne olduğu ise bir turlu anlaşılamadı.Deprem icin 1900'lerin başından beri Nicola TESLA adındaki Sırp asıllı bir bilim adamının buluşu olan "elektromanyetik enduksiyon
tekniği" (TESLA Makinesi) kullanıldı.
Makinenin ABD Kaliforniya San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem oncesi kullanılması duşunuldu. (ABD'lilerin asgari zarar ve olumlerinin azaltılması icin bazı denekler gerekiyordu, onların gozunde bir hayvandan bile daha eğersiz olan bizim gibi insanlar uzerinde denenmesi normaldi.)
Neden Turkiye diye soracak olanlar icin ise; - Turkiye de ne yaparsan yap kimsenin umurunda olmaz, birkac tane yetkiliyi ikna ettikten sonra her turlu deneyi yapabilirsiniz, bilincli insan sayısı azdır, genelde okumamış cahildir, araştırmazlar kadercidirler, Kaliforniya San Andreas fay hattının dunyada tek eşi benzeri ozelliklere sahip olan ikiz kardeşi Kuzey Anadolu fay hattıdır, karakterleri aynıdır.
Ancak, OZEL BURO elemanları bu bulguları depremden hemen sonra kısa bir sure sonra elde ettiler ancak devletin ust kademeleri bu bilgilerin yayınlanmamsı icin baskı kurmayı denediler ve başarılı oldular.
Depremden hemen once Kanadalı bir bilim adamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bolgede bir deprem olacağını ve bunun icin bolgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amacları
doğrultusunda yaklaşık 48 gun ve 240 km hata ile yayınladı. Bu bilgiler de OZEL Buro’nun haber Networks’une tesadufen girdi. Ancak, OZEL BURO elemanları bu bilgilerin boyle bir şey olması icin
anlamsız olacağı kanaatine vararak onceleri KOMPLO TEOREMİ olarak baktılar ve bilgiler arşivlendi ve istihbarı olarak kıymetlenmedi. Fakat ne bu bilim adamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi.
Golcuk Donanma Komutanlığı'nda gorevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip bir şeyler olduğunu fark etmişlerdi. Peki İsrail askerlerinin bu projedeki yeri neydi? İsrailli askerler ve
ust duzey subaylar o gece Golcuk'te ne arıyorlardı? Bu devir teslim toreni her yıl yapılan rutin bir ulusal torendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu. Ama İsrailli subaylar ve ust duzey yetkilileri oradaydı! Peki ne arıyorlardı Golcuk'te?Bunun nedenini depremden sonra OZEL BURO elemanları giderek artan
bulgular ve delillerden anlamaya başlamışlardı.
Cunku bu proje İsrail’e ihale edilmişti. Bizimkilerin ise bir şeyden haberi yoktu (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı haric). Bize guvenen de yoktu zaten. Ancak o gece nedense hic kimse İsraillilere, bugune kadar hic katılmadıkları bu devir teslim torenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan ya da telaştan, enkaz altında kac İsrail askerinin olduğu, kacının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kac İsrail askerinin olduğunu ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail boyle bir bilgiyi acıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardım icin geldikleri şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak icin daha sonra o
bolgede bir yerleşim merkezi kuracaklarını acıkladılar. (İsrailliler bizim kara kaşımıza kara gozumuze mi hayranlar, bizi cok mu seviyorlar, bizi cok sevdikleri icin mi Turkiye'nin doğusunu kendi toprakları olarak gosteriyorlar.
Arz-ı Mev-ud, Vaad edilmiş topraklar Buyuk İsrail Devleti). Esas amacları enkaz altındaki askerlerini ve onemli askeri malzemeleri cıkararak goturmekti. Gerisi paravan operasyondu. Bizde "Bak şu İsrail'e, helal olsun, hemen yardımımıza koştu" diyerek sevindik.
Bu operasyon neden gunduz değil de gece olmuştu? Cunku olacakları kimsenin gormemesi ve gozlemci riski ise en az duzeyde olduğu icin gece oldu. Gece saat 03:00'te operasyonun başlaması icin yeşil ışık yakıldı. TESLA Cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında calışmaya başlamıştı. En gec 1-2 dakika icerisinde gucu en ust duzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de oyle oldu. Makine gurultuyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustralya'da ve Okyanusta bu tur suni depremler oncesinde gorulen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamalar oluştu atmosferde. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı.
Ancak hesapta doğanın oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden cok uzun sureli, hem de cok daha guclu cıktı. Şiddeti 7.4'e ulaştığında Amerika'da aletler 7.8'i gosteriyordu. Ve buyuk bir
patlamayla her şey kontrolden cıktı. TESLA deprem makinesi, depremin enerji gerilimine aylanamayıp parcalandı ve ortaya cıkan guc yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yer altı
laboratuarının tam ustundeki, her şeyden habersiz uyuyan yuzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un-ufak olarak dağıldı. (demek ki deprem 8'den daha şiddetli oldu).
Bir onlem olarak tum bolge ve hatta butun İstanbul 4 saat sureyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiri ile haberleşmesi
istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin "benim de telefonlarım kesikti" (Turkiye'de butun her yerin telefonları dahi kesilse onemli kurumların kesilmez cunku uydu telefonları vardır. Ama uydu
iletişimini dahi kestiler) şeklinde garip bir acıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir şaşkınlık icindeydi. (Cumhurbaşkanı'nın şaşkınlığı normaldir cunku ona boyle
bir şeyin olacağı ihtimali soylenmemişti. Bu olay duyulur ise Turk halkına nasıl izah edeceğini bilmediği icin şaşkınlık icinde idi.) (Hoş bu olay ortaya cıksa bile bu olayı teror orgutu veya mafyanın yaptığı acıklaması yapılacaktı.)
Ne yapacaklarını bilmedikleri icin ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demec veremediler. "Uzgunuz" dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyon ekranlarının karşısına gecip halka ustun koru bir acıklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanustu Milli Guvenlik konseyinden goruş alıyor ve Turkiye'ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bolgedeki tum Amerikan askeri birlik ve filolarına Turkiye'ye doğru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Turkiye'ye tam destek vererek odemeye calışıyordu adeta.
Bu arada devreye Avrupa ulkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Turkiye icin sozler alınıyordu. Yunanistan bile harekete gecirilerek Turkiye'ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tum Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Herşey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Turkiye dışında. Bizde ise sanki bu emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir turlu karar verilemiyor; kararsızlık icinde bocalayarak buyuk bir gizlilik icerisinde ne olduğunu anlamaya calışıyorlardı.
OZEL BURO elemanları ise buyuk bir şaşkınlık icerisindeydi. Gelen deliller ve alınan bulgular İNANILMASI COK GUC BİR OPERASYONU işaret ediyordu. Tam anlamı ile bir şaşkınlık yaşanıyordu.
Sabah saat 03:05 ile 06


Ancak butun bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel'in bolgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onların dahi ne bolgeye ucuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bolgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışcasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi calışmıyor, elektrikler verilmiyordu.
Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni iclerine sindiremediklerinden olsa gerek, evleri endilerine mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir turlu rahat hareket edip halkla butunleşemiyorlardı.
(Eğer olay ortaya cıkmış olsa idi bu olay PKK teror orgutunun uzerine atılmak sureti ile geliştirilecekti. Bu doğrultuda CNN haber spikeri Patronları olan ABD-İsrailli Siyonistlerden aldığı emir doğrultusunda Ecevit'e şu soruyu yoneltiyordu.) CNN haber spikerinin "depremin ardında PKK mı var?" sorusuna, Ecevit ona "siz ne sacmalıyorsunuz, deprem ile PKK'nın ne alakası var? Bu deprem Cenab-ı Allah tarafından gonderilen bir doğa olayıdır!!" demesi gerekir iken, diyemiyordu. Sadece spikerle goz goze gelmemeye dikkat ederek "sanmıyorum" gibi o gunlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu.
Peki, Amerika ne yaptı sonra? Hemen tum imkanlarını Turkiye icin seferber etmedi mi? Clinton Amerikan halkından Turkiye'ye yardım
etmelerini istemedi mi? Kasım'da Turkiye'ye geleceğini ilan edip, Ecevit'in de bu arada Amerika'ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi? Ecevit belki de Amerika'ya bu felaketin ve binlerce
şehidin diyetini konuşmaya gidecekti. Nitekim gitti de. Ardından Clinton Turkiye'ye gelerek deprem bolgesini ziyaret etti, insanlarla konuştu, bizleri cok sevdiği imajı verdi, bebekleri kucağına alıp sevdi, onlara hediyeler ve yardımlar verdirdi. ABD'nin bu aşırı ilgisi sadece bir muttefik olmasıyla acıklanamazdı.
Bu arada, acaba hukumet icinden sızan bilgiler, bazı bakanların ozellikle MHP kanadının yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı? İlk anda cok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ'un "yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam" demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz? ABD'nin saygın gazetelerinden New York Post'un haberine bir de bu gozle bakın:
"Turk hukumeti, ABD'nin Deniz Hastanelerini kullanmıyor... Turkiye'deki şiddetli depremde 27.200'den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkililer tarafından dun yapılan acıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren gecen iki haftalık sure icinde ABD tarafından gonderilen Deniz Kuvvetleri'ne ait uc adet yuzer hastanede henuz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirildi. Turkiye'ye gonderilmiş olan uluslar arası yardımın coğunun kullanılmaması Ankara'daki hukumetin eleştirilmesine neden oldu. Turkiye'de yayınlanan Radikal gazetesi onceki bir sayısında, 750 ton yardım malzemesiyle yuklu bir İsrail gemisinin uc gun sureyle gumrukte tutulduğunu yazdı. ABD gemilerinin İzmit'e varışından once Turkiye Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ'un, bu gemilere ihtiyac olmadığına ilişkin sozlerine geniş bir şekilde yer verildi. Ancak ABD Buyukelciliği, aralarında 600'den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu uc adet yuzer hastaneyle ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi."Ne olenler geri gelir, ne de anılarımız. Ancak İzmit'te, Golcuk'te Yalova'da Halıdere'de Avcılar'da, Bolu'da Duzce'de ve daha nice yerleşim merkezinde enkaz altında yaşamlarını
yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali'ye karşı bir vicdan borcumuzda mı olmayacak? Onlar geride gozleri yaşlı onbinlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya'da Jony'ler, Susan'lar ve Alice'ler yaşasın diye yaşamdan calındıklarını dunya bilmesin mi ?
17 Ağustos depremi kuşkusuz hepimizi derinden sarstı. Deprem butun ulke halkını derinden uzerken, depremin actığı yaralar hÂl tam haliyle sarılabilmiş değil.İŞTE GİZLİ SERVİSLER VE TURKİYE'DE
PERDELENEN OYUNLARINDAN BAZILARI...
alıntı^^dır
__________________