13
YÂSİN SÛRESİ



Kurtubi'nin naklettiğine gore bu surenin Mekkİ olduğu hususunda ic-ma vardır. 83 ayettir.Bu surenin faziletine dair bir cok hadisi şerifler nakledilmiştir. Bunların sahih olup olmadıklarını en iyi bilen Allah'tır. Diğer Mekki sureler gibi hec harfleriyle başlamıştır. Bu surede Kur'an-ı Kerim'e değinilmektedir. Peygamber (S.A.V.) efendimiz ile olum sonrası dirilişin isbatmdan bahsedilmektedir. Bundan sonra darb-ı meseller, kıssalar yerilmekte, kevni ayetlere temas edilmekte, bazı inanc ve fiilleri hususunda kafirlerle tartışılmaktadır. Bunlardan sonra kıyametten bazı sahneler tasvir edilmekte, tevhid ilkesi ile olum sonrası dirilişe temas edilmektedir. Bununla beraber bu hususların isbatına dair maddi gorunumlerden deliller cıkarılmakta, muşriklerin şupheleri curutulup delilleri gecersiz kılınmaktadır. Bu saydığımız konulann hepsi de kilitli kalplerle; taşlaşmış, katılaşmış nefisleri canlandırmaya yoneliktir. [1]

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Kavmi İle Olan Durumu


Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1- YÂ, Sîn.
2-4- Ey Muhammedi Kur'an-ı Hakîm'e and olsun ki,sen doğru uzere gonderilmiş peygamberlerdensin.
5-6- Bu; babalan uyarumadığmdan, gafil kalmış bir mîlleti uyarman icin guclu ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kur'andır.
7- And olsun ki, hukum coğunun aleyhine gercekleşmiştir, bunun icin artık inanmazlar.
8- Boyunlarına, cenelerine kadar varan demir halkalar gecirmişizdir, bunun icin başlan yukarı kalkıktır,
9- Onlerine ve arkalarına sed cekmişizdİr. Gozlerini perdelediğimizden artık goremezler.
10- Ey Muhammedi Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, İnanmazlar.
11- Sen ancak, Kur'an'a uyan ve gormediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve comertce verilecek bir ecirle mujdele.
12- Şuphesiz Oluleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; her-şeyi, apacık bir kİtabda saymışızdır. [2]

Bazı Kelimeler:


Bazı kimseler bu kelimeyi y harfim uzatarak, sinin sonundaki nûnuda muteakiben gelen vav harfine İdgam ederek okurlar, diğer bazı kimseler de sîn'deki nûn harfini sakin olarak izhar edilmiş şekilde okurlar.
Bir başka grupta nun harfinin harekesini zamme veya kesre veya fethah olarak ortaya koyarlar.
Soz sabit oldu, artık değiştirilmez. Zakn kelimesinin coğulu olup, ceneler manasına geliri Başi kalkık ve gozu yumuk vaziyetteki kimseler Geride bıraktıkları eserleri.
Surenin başındaki bu heca harflerinin zikredilmesinde mutlaka hikmet vardır. Bu harfler, her ne kadar biz anlamasak bile mutlaka bir mana ifade etmektedirler. Bunların manası Allah ile Resulu arasında bir sır olarak kalmakta devam edecektir. Bu harfler, zamanımızdaki şifrelere benzemektedirler. Bunlarla hangi mananın kast edildiğini elbette en iyi bilen Allah'tır. Bazı kimseler bu harflerin Allah'ın ya da Peygamberin adlarından biri olduğunu soylemişlerdir. Surenin başında kasemden once zikredilmesi onu yuceltmek icindir. [3]

Acıklama:


Kutlu ve yuce olan Allah, kÂmil bir mucize olan Kur'an'a yemin ederek buyurmuş ki: Ey Muhammedi Sen doğru yol uzerinde bulunan Peygamberlerdensin. Bu yol islam yoludur. Bu, senden once gelip gecmiş Peygamberlerin yoludur. ,
Burada Kur'an-ı Kerim maksatsız olarak zikredilmiş değildir. Bilakis — Allah bilir ya— Kur'an-ı Kerim'in burada zikderiliş sebebi dikkÂtlerimizi ona cevirmek icindir. Zira Kur'an-ı Kerim bakî bir mucizedir. Hz. Muhammed'in davasında sadık olduğuna ve Allah katından gonderilmiş bir elci olduğuna delÂlet eden baş delildir. Bu Kur'an, mulkunde aziz ve guclu olan, yaratıklarına merhametli olan Rab tarafından indirilmedir.
Bu ifadelerle Kur'an-ı Kerim'in mertebesinin yuksekliğine ve Rahman olan Allah'ın en kıymetli nimetlerinden biri olduğuna şehadet edilmektedir. Ey Muhammed, yakın babaları uyarılmamış olan bir kavmi uyarman icin bu Kur'an sana indirildi. Bunların yakın babaları uyarılmadılar ama uzak babaları, ata ve dedeleri, İsmail Peygamber tarafından uyarıldılar. Bunlar hak ve nûr yolundan gafildirler. Bunların uzerine ilahî azap sozu hak oldu. Ve-azaba carptırılacaklarına ilişkin ilahi tehdit sabit oldu. Zira guclu ve hikmet sahibi olan Allah'ın katında soylenen sozler değiştirilmez.
Bu ifadelerde gecen sozden kasıt, Allah'ın ezeli hukum ve yargısıdır. Azap sozu onların coğunun uzerine hak oldu. Cunku onlar iman etmiyorlar. Hayır ve zorlama yoluyla değilde istekleriyle, kendi serbest iradeleriyle Allah'ı ve Peygamberi inkar ediyorlar. Kufur ve inatta ısrar ediyorlar.
Bu ifadelerle Peygamber (S.A.V.) efendimiz Allah'tarafından musterih kılınmakta ve gonlune itmi'nan bırakılmaktadır. "Biz, onların boyunlarına halkalar gecirdik. O halkalar, cenelere kadar dayanmıştır; onun icin kafaları yukarı kalkıktık' Bu ayeti kerime onlann iman etmeyeceklerine, ayetlerle uyarının onlara fayda vermeyeceğine dair ezelde verilen ilahi hukmu takrir etmektedir. İman etmedikleri ve hakkı kabul etmedikleri icin Kur'an-ı Kerim onları boyunlarına zincir vurulan ve elde etmek istediği şeyi —zincir gibi arada bir maddi engel bulunduğundan oturu— ele geciremeyen, boynuna vurulan tasmadan dolayı başı yukarıya doğru kalkık olan, eğilipte ayağının dibindeki şeyi goremeyen kimselere benzetmektedir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimede istiare bulunmadığını, baştan sona hakikat olduğunu, ancak bunun, onların kıyamet gunundeki hallerini tasvir etmekte olduğunu soylemişlerdir: "Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde surukleneceklerdir "[4]. ' 'Onlerinden bir set ve arkalarından bir set cektikte onları kapattık; artık gormezler'' Bu ayeti kerime de, onlann bir başka durumlarını temsil etmektedir. Yani onlara manen iman yolları kapatılmıştır. Maddeten yolları kapatılmış olup da amaclarına ulaşamayan kimselere benzetilmişlerdir. Ayet-i kerimede sozu edilen onlerindeki set, dunyada şeriatı kabul etmelerini engeller, arkalarındaki set İse olum sonrası dirilişe inanmalarım engeller. Bakınız Ce-nab-ı Allah ne buyuruyor: "Biz onlara bir takım (kotu) arkadaşlar saldırdık. Onlann onlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini onlara suslu gosterdiler"[5]. Yani onlara dunyayı suslu gosterdiler, onlar da dunyaya aldandılar. Ahireti de onlara suslu gosterdiler ama onlar ahireti yalanladılar. Biz onların onlerinde ve arkalarında bir set yaptık. Onları hakkı goremeyen kor kimselere donuşturduk. Onlar artık hakkı goremezler. Uyarsan da uyarmasan da onlar iman etmezler. Kalbi Allah tarafından damgalanan, gozune perde cekilen kimseler işte bu halde olurlar. Artık Allah'tan sonra bunları kim doğru yola iletebilir? Bunlar kendi nefislerini sahih nazardan, hevesten soyutlanmış goruşten, taklid sapıklığından uzak bir duşunceden batıla cevirdikleri icin irnan etmezler. Ey Muhammed ancak zikre yani Kur'an'a uyan, gayb halinde Rah-man'dan korkan kimselere senin uyarman fayda verir.
Şu halde bu ayet-i kerime, Kur'an'dan ancak belli bir sınıfın yararlanacağını ifade etmektedir. Umumi uyarmaya ve korkutmaya gelince, insanlar kendisine tabi olsalar da, olmasalarda Peygamber efendimiz bunu yapmakla mukelleftir. Şu halde ayet-i kerimenin ifadesi ile peygamberliğin ve cinlerle insanları uyarmanın umumiliği arasında bir celişki yoktur. Gercekten de Kur'an zikri kalbine giren, gayb halinde Allah'tan korkan kimseden başkaları Peygamber efendimizin uyarmasından yararlanamazlar. Şu kilitli kalplere ve madde İle maddî hallerden başka bir şeye iman etmeyen olu nefislere gelince, bunların peygamberin uyarmasından yararlanmaları mumkun değildir. Ey Mu*hammedi Sana tabi olan ve senin getirdiğin ilahî rahmetten yararlanan kimselere, genişliği goklerle yer kadar olan Cenneti, bol sevabı ve mukÂfatı muj*dele.
Adamın biri cıkıpta bu mujde ve uyarmanın ne zaman tahakkuk edeceğini soracak olursa ona verilecek cevap şudur: Şuphesiz senin Rabbin, herkese amelinin karşılığını vermek, vadettiği mujde ile, yaptığı tehditleri gercekleştirmek icin Olumlerinden sonra insanları yeniden dirutecektir. Allah, insanların Once ve sonra yaptıkları butun amelleri de yazıp kayda gecirmektedir. İnsanların bıraktıkları" eserleri de amel defterine kaydetmektedir.. Eserden kasıt, insanın kendisinden sonra bıraktığı ve admm anılmasına vesile olan hayırlı şeylerle şerli şeylerdir ki, bunların her ikisinin karşılığını Cenab-ı Allah insana ahirette verecektir. Guzel eserler; kendisinden yararlanılan bir ilim veya gonullerine sağlıklı bir şekilde İslamın manası yerleştirilen cocuklar, veya mescid, okul, hastahane gibi faydalı binaları tesis etmek veya kalıcı bir hayır işi yapmaktır.
Kotu eserlere gelince; bunlar insanları yazı veya soz İle kotuluğe davet eder, insanları ahlakî cozuiytuye cağırır. Nitekim bazı Mısırlı yazarlar, kırmızı Neon lambaları altında yaşadıkları gece hayatlarını laubalilikle okuyucularına anlatmaktadırlar. Halbuki onlar, kendilerine aldanan genc nesli baştan cıkarmakta, gencler de onları taklit etmektedirler. Umumî veya hususî vesilelerle kotuluğu yaymaya, insanı haktan uzaklaştıran eğlence tesisleriyle meyhaneleri meydana getirmeye calışmaktadırlar. .
İşte faydalı eserler, işte zararlı eserler... "İşledikleri herşey kitaplarda mevcuttur. Kucuk, buyuk, hepsi satır satır yazılmıştır!'[6] Bunların yaptıkları butun amelleri Rabbim, apacık ve zahir olan bir kitapta yazıp kayda gecirmiştir. Bu yaptıklarının karşılığım ahirette eksiksizce verecektir. [7]

Şehir Halkının Kıssası


13- İnsanlara, halkına elciler gelen kasabaları anlat:
14- Onlara iki elci gondermiştik; onu yalanladıkları icin ucuncu biriyle desteklemiştik. Onlar: "Biz size gonderildik" demişlerdi.
15- Kasabalılar: "Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan soyleyorsunuz" demişlerdi.
16-17- Elciler: doğrusu Rabbimiz bizim size gonderildiğimizi bilir; bize duşen ancak apacık tebliğdir" demişlerdi.
18- Kasabalılar: "Doğrusu sizin yuzunuzden uğursuzluğa uğradık; vazgecmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azab dokunacaktır" demişlerdi,
19- Elciler: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size oğut verildiği icin mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi.
20- Şehrin obur ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şoyle demişti: "Ey Milletim! Gonderilen elcilere uyun."
21- "Sizden bir ucret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar!'
22- "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na doneceksiniz!'
23- O'nu bırakıp da tanrılar mı edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tarnılarm şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar."
24- "Doğrusu o-takdirde apacık bir sapıklık icinde olurum."
25- "Şuphesiz ben Rabbİnize inandım, beni denleyin."
26-27- Ona "Cennete gir" denince, "Keski milletim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!" demişti.
28-29- Ondan sonra milleti uzerine gokten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir cığlık... o kadar, hemen sonup gittiler. [8]

Bazı Kelimeler:


Misal ve ornek.Şehir halkı. Bu şehirden, Antakya şehrinin kast edildiğini soyleyenler olmuştur.Ucuncu ile te'yid edip destekledik..Sizden dolayı uğursuzluğa uğradık. Sizi taşlayacağız. Sizin uğursuzluğunuz sizdedir. Bizden size birşey bulaşmış değildir. Şehrin en uzak yerinden, Beni en guze! bir şekilde yarattı.Gokten gelen ordular, yani vahiy melekleri, yahut azap indiren melekler. Ateşi sonuk kul gibi sonup Olenler. [9]


Acıklama:


Ey Muhammedi Haberi sana anlatılacak olan şu şehir halkım; taşkınlık, inat, kufur ve Peygamberi yalanlamakta ısrarları bakımından Mekkeli muşriklere misal olarak anlat. Yani bunların durumları, Peygamberleri kendilerine geldiği zaman aynen Mekkeli muşriklerin sana gosterdikleri tuhaf hale benzemektedir. Biz onlara iki elci" gonderdik. Elciler, kendiliklerinden onlara gitmedi. Biz onları o şehir halkına gonderdik, fakat her ikisini de yalanladılar. Biz, ucuncu bir elci ile Hak'kı guclendirip te'yid ettik. Elcilerin hepsi onlara dediler ki: Ey şehir halkı! Biz, size Allah tarafından gonderilmiş elcileriz.
Elcilerin adlan ile ayette sozu edilen şehrin belirlenmesi hususunda tef-sircuer cok şeyler soylemişlerdir, ama soyledikleri sozlerin hangisinin doğru olduğunu Aliah bilir. Cunku bu sozleri sağlam bir senede dayanmamaktadır. Sadece İsraifiyattır. Kaldı ki ayette sozu edilen şehrin hangisi olduğunu ve gonderilen elcilerin adlarının neler olduğunu bilmek bizim icin pek onemli değildir. Onemli olan, o zaman cereyan eden olayı bilmektir. Ve sonucunun ne olduğunu anlamaktır. Tefsirciler o elcilerin İsa Peygamber tarafından gonderildiklerini, boyle olunca da onların Allah Resulunun elcileri olduklarını soylemişlerdir. Yalnız tefsircileri boyle bir yorum yapmaya sevk eden sebebin neler olduğunu bilemiyorum. O elciler, neden yuce Allah tarafından gonderilmiş olmasınlar? Cunku onlar şehir halkına hitap ederken; oluleri di*riltme, anadan doğma koru iyileştirme gibi mucizelerle onlara gonderildiklerini ifade etmişlerdi. Bu gibi mucizeler ancak Peygamberlik iddiasında bulunan bir Nebi'de bulunabilir. Doğrusunu Allah buir.
Elciler o şehir halkına gonderildiler ve dediler ki: Biz Allah tarafından gonderilmiş elcileriz.
Şehir halkı onlara dediler ki: Siz elci değilsiniz. Sizin Allah tarafından gonderilen elciler olmanız mumkun değildir. Bunu aklımız kabul etmiyor. Cunku sizler de bizim gibi insanlarsınız. Sizi, bize ustun kılan ozelliğiniz nedir? Sizde zenginlik, itibar ve kuvvet var mıdır ki, bizim gibi kimselere elcilik ve peygamberlik yapasınız?!
Boyle demekle onlara itirazda bulundular. Peygamberliklerini kabul etmediler. Biimediler ki, Allah risaletİni emanet edeceği yeri bilir! Peygamberler de insanlardan biridir. Yalnız Cenab-ı Allah, onun peygamberlik yukunu omuzlayacağını bildiği icin onu, insanlara elci olarak gonderdi. Allah herşe-yi bilen ve yaratıklarından haberdar olandır. Beşer olmak, kişinin Peygamber . olmasına engel teşkil etmez. Allah tarafından ustun kılınmak ve Peygamber olarak secilmek, kişinin zenginliği veya maddî kuvvetine bağlı değildir. Peygamber secilmenin bazı ruhî ozellik ve meziyetleri gerektirdiği bilinmektedir ki, bunların mahiyetini de ancak Allah bilir. Bu ifadelerden de anlaşıldığına gore kafirlerin Peygamberlere karşı yaptıkları itirazlar hep aynıdır. Eskiden de aynı itirazları ileri surmuşler, şimdi de aynı itirazları ileri surmektedirler. Dediler ki: Rahman birşey indirmedi. Siz elci. olduğunuzu iddia ederken yalan soyluyorsunuz. Peygamberlik iddiasında bulunduğunuz her-zaman yeni bir yalan ortaya atıyorsunuz.
Onların bu ikinci şupheleri kutlu ve yuce olan Allah'la ilgilidir. Birinci şupheleri de Peygamberlerle ilgilidir. Bu şuphenin ozeti şudur: İşte kainat onumuzde duruyor. Rahman'ın, kendisine vekalet edilmesi icin kendi katından birşey indirdiğine dair kainatta bir delil mevcut değildir. Sizin ancak birer yalancı kimseler olduğunuzu goruyoruz!
Onların bu ithamlarına karşılık vermek ve ortaya attıkları şupheleri curutmek İcin elciler onlara dediler ki: Rabbimiz bilir ki, biz size O'nun katından gonderilmiş elcileriz. Biz, halkının durumunu bilmeyen veya kendi nefsinde aciz olan bir kimsenin elcileri olduğumuzu iddia etmiyoruz. Bilakis bizler, herşeyden'haberdar ve herşeyi goren Allah tarafından gonderilmiş elcileriz. Eğer bizler bu sozlerimizde yalancı isek, O bizi rnahvu perişan eder. Zira akıllı kimse, bir başkasının elcisi olarak gonderildiğini iddia etmez. Boyle bir iddia da bulunan kimsenin yalanı ortaya cıkar. Uydurduğu yalandan, başkasını istismardan dolayı cezaya uğrar. Bilakis bu iddiasının asılsız olduğunu ortaya koymak İcin elinden geleni de yapar. İşte yuksek sıfatlar Allah'a aittir. Goruyorsunuz ki, o elciler davetlerini tekrar tekrar ortaya koymaktan usanmadılar. Bilakis davalarım bir onceki duyurularına nisbetle daha da te'kid edip kuvvetlendirerek şehir halkına "Rabbimiz bilir ki biz size gonderilmiş elcileriz" dediler.
Bu ayet-i kerime bir yemine benzemektedir. Sonra icindeki ifadeler "inne" ve "lam" harfiyle te'kid edilmektedir. Cumlenin bir isim cumlesi olması da bu te'kide tekid katmaktadır! Evet butun bunlar, o elcilerin davalarını te'kid, etmek Veya kÂfirleri reddetmek icindir.
Bu hakikatleri size tebliğ ettikten sonra artık bizim uzerimizde bir sorumluluk kalmıyor!
Bu ifadelerinde, onların davalarına ince bir işaret gonderilmektedir. Onlar, o şehir halkından ucret, riyaset, dunya metaı gibi şeyler istemediler. Onlar sadece tebliğ etmekle gorevli idiler. Hesaba cekmek ise Allah'a aittir. Ey inkarcılar şu işinizi iyi duşunun!
Bundan sonra neler oldu? Şehir halkı o elcilere şoyle dedi: Sizin yuzunuzden uğursuzluğa uğradık. Bu yalan iddiaları ortaya attığınız ve bunlara inanmamız İcin yemin edip ısrarda bulunduğunuz zaman bize kotuluk isabet etti!
Cunku yalan yeminler yurtlan harabeye cevirir. Biz sizin yuzunuzden uğursuzluğa uğradık! Eğer bu soylediklerinizden vazgecmezseniz sizleri ağır sozlerle taşlarız. Doğerek veya oldurerek size şiddetli bir azap dokundururuz!
Bu durumda elciler ne yaptılar? Dediler ki: Bizden uğursuzluk kaptığınızı soylemeyin. Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Hayır da gorseniz, kotulukte gorseniz, uğursuzluğunuz sizin boynunuzdadir. Bizden size bir zarar gelmemiştir. Size oğut verildiği ve Rabbİn azabından korkutulduğunuz icin mi kufredip uğursuzluğa uğradınız? Doğrusu sizler cok tuhaf bir durumdasınız! Sizler haddi aşan ve amellerinizde pek aşın giden bir kavimsiniz. Bizim risalet davamız uzerinde sağlıklı bir şekilde duşunmeniz, kor taklidden uzaklaşmanız, aklınızı koleliğin bağından kurtarmanız gerekirken kalkıp bizden uğursuzluk kaptığınızı soyluyor, zulum ve buhtanda ileri gidiyorsunuz. Allah'a andolsun ki sizlef cok acaip bir haldesiniz. Tuhaf durumlar sergili*
yorsunuz.
Ayet-i kerimede sozu edilen elciler Peygamberlik gorevlerini ifa ettiler. Emaneti eda ettiler, ama onlara icabet eden oldu mu, olmadı mı? Evet onlara bir kısım halk icabet etti. Şehrin uzak bir mıntıkasından kamil ve olgun bir adam geldi. Hakkı ortaya cıkarmak icin caba sarfetti. Hak'ka yardımcı olmak, batılla ve batılın gucu ile savaşmak istedi. Batılın kuvvetine karşı baş kaldırdı; Ey aşiretim ve ey kavmim! Şu elcilere uyun, onlar Peygamberlik davasında bulunurken doğru konuşuyorlar. Sîzden ucret istemeyen, mal talep etmeyen, reislik ve başka bir amac peşinde koşmayan bu kimselere tabi olun. Bunlar hak yolda yuruyen, doğru yolu bulan kimselerdir, dedi.
Şayet insanlar insaflı olsalar bu sozler onların peygambere tabii olmalarını sağlamak icin yeterlidir. Şehrin uzak mıntıkasından gelip de kendilerine oğut veren adama şoyle karşılık verdiler: Sende mi onların Allah elcileri olduklarına inanıyorsun? Tek Allah'a ibadet etmemiz gerektiğine dair soyledikleri sozu doğruluyorsun? Cevaben dedi ki: Bana ne olmuş ki, benî yaratan, bana en guzel şekli veren Rabbime ibadet etmeme engel olacak ne gibi bir mani vardır?. Halbuki kıyamet gununde sevap ya da ikap icin İnsanlar O'nun huzurunda toplanıp divan duracaklardır.
İnsaflı kişi, Allah'a ibadet eder. Cunku o Allah'ın kendisini yarattığına iman eder ya da ahirette kendisini hesaba cekeceğini bildiğinden dolayı O'na ibadette bulunur. O mu'min kişi hem korkusundan hem de nimetlere olan rağbetinden dolayı Allah'a ibadet eder.
Şehrin uzak mıntıkasından gelen adam sozune devamla şoyle dedi: Allah'ı bırakıp da insanlara fayda veremeyen ve şefaatte bulunamayan, hicbir şeyi goremeyen ve hic bir sozu işitemeyen cansız varlıklara mı tapacağım? Onları kendime tanrı mı edineceğim? Halbuki benim Rabbim olan Rahman bana zarar vermek isterse, Onun bana vereceği kararı kimseler benden savamaz!
Allah'ı bırakıpda kendilerine taptığınız bu tanrıların şefaati ne bana, ne de size hic fayda vermez. Benim başıma gelen bir musibetten beni onlar kur*taramazlar. Ne dîye bunlara tapıyor ve kullukta bulunuyorsunuz?! İbadet, kutsamayı hak edene yapılan bir kutsama değil midir? Eğer ben Allah'ı bı*rakıpda şu putlara tapacak olursam, fayda veya zarar veremeyen taşa ve ya*ratığa tapmış olurum. Tapınca da apacık bir sapıklığın icine yuvarlanmış olu*rum? Ey kavmim bana kulak verin. Doğrusu ben hem sizin, hem de benim Rabbim olan Allah'a İman ettim. Bu sozumu işitin.
Ona dediler ki: Cennet'e gir (bunu ona olumden sonra mı soylediler?) Yahut yalan soylemeyen kimse tarafından bununla mujdelen!
Şu ileride anlatılacak olan hususlarda bu mujdeye dayanmaktadırlar. Bi*rinci goruşe gore ileriki satırlarda anlatılacak olan hususlar, Onun kıyamet gunundeki halini anlatmaktadır. İkinci goruşe gore Onun dunyadaki sozleri insanlar icin oğut ve ibret olarak anlatılmıştır.
O zat sozune devamla şoyle diyordu: Keşke kavmim, Rabbimin beni ba*ğışladığını ve kıyamet gununde bol sevap, geniş mukafat ile beni değejli kim*selerden kıldığını bilselerdi!
Allah'ın elcilerini doğrulayanların halleri işte boyledir... Allah'a ortak koşup kafir olan ve onu yalanlayanların hallerine gelince, bunların akıbetleri kayıp, ziyan, sapıklık ve helaktir. Hakka kulak verin. Kutlu ve yuce olan Allah'ın sozlerini, dinleyin. O konuşanların en doğru sozlusudur. Kurtuluşun*dan sonra şu mu'min adamın kavmine gokten ordular İndirmedik. İndirmek bize yaraşmaz da. Zaten buna bizim ihtiyacımız da yoktur. Onları cezalandı-rışımız, Cebrail tarafından atılan bir cığlıkla oldu. Bu cığlığın yıldırım gibi sur'atînden dolayı onlar derhal bir sonuk ateş gibi cansız, ısısız, hareketsiz ve hayatsız olarak duşup olduler. Kahredici guce sahip olan ve tek olan Allah noksanlıklardan munezzehtir, yucedir. Ey Mekkeliler! Eğer kalp gozunuz acık*sa bu kıssadan ibret alın!.. [10]


İlahî Kudretin Bazı Goruntuleri:


30- Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elci gelse, onu alaya alı*yorlardı.
31- Kendilerinden Once nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine donmediklerim gormezler mi?
32- Hepsi huzurumuza getirileceklerdir.
33- İşte onlara bir delil: Olu yeri diriltir ve oradan taneler cıkarırız da ondan yerler.
34- Orada hurmalıklar ve uzum bağlan var ederiz, aralarında pınar*lar fışkırtırız.
35- Onun ve elleriyle yaptıklarının Urunlerini yesinler; şukretmezler mi?
36- Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden cift cift yaratan Allah munezzehtir.
37- Onlara bir delil de gecedir: Gunduzu ondan sıyırırız ve karanlıkta kalıverirler.
38- Guneş de yorungesinde yuruyup gitmektedir. Bu, guclu ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.
39- Ay icin de sonunda kuru bir hurma dalma doneceği konaklar ta*yin etmişizdir.
40- Ay'a erişmek guneşe duşmez. Gece de gunduzu gecemez. Her biri bir yorungede yururler.
41-42- Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendi*leri icin bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
43- Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.
44- Ama katımızdan bîr rahmet ve bir sureye kadar gecinme olarak onları geri bıraktık. [11]

Bazı Kelimeler:


İnsan'a gelen pişmanlık duygusu. Olu, icinde hicbir bitki bulunmayan olu toprak.Hurmalıklardan ve uzum ağacların*dan olaşan bahceler. Yardık ve cok pınarlar fışkırttık.Kendi zatına layık olmayan sıfatlardan munezzeh. Sınıflar ve muhtelif nev*iler. Soyar cıkarırız Ona konaklar takdir ettik. Konak tan maksat ayın bir gun ve bir gecede kat'ettiği mesafedir. Eski Hurma salkımının, eğri olan dip tarafı. Yıldızların yorunge*leri. Yuzerler.Dolu ve yuklu. İmdatları*na yetişecek kimse yoktur. [12]

Acıklama:


Her şeye muktedir olan senin Rabbin, şehrin uzak mıntıkasından koşup gelen adamın kavmine, onun olumunden sonra onları helak ederken gokten ordular indirmedi. Durum bunu gerekli kılmadı. Onların ne ile helak edil*diklerini soracak olursan; onları Cebrail tarafından atılan bir tek cığlıkla he*lak ettik, o cığlıktan sonra onlar hareketsiz, sonuk ve Olu cesetler haline gel*diler. Ateşin sonup kul oluşu gibi sonuk bedenler haline geldiler. Yazık şu yalanlayıcılara! Ne yazık şunlara ve benzerleri olan diğer kullara! Kendileri*ni Hakka ileten ve dosdoğru yola davet eden bir elci geldiğinde onu mutlaka alaya aldılar. Dolayısıyla alemlerin Rabbinin helakine mustahak oldular. Evet, onların akıbetlerini, kufurleriyle alaylarının nihayetini gordukleri zaman, cin*lerle insanlardan olan mu'min melekler onlar icin hasret cektiler ve bunlar hasret cekilmeye de mustehak olmuşlardı. Şunlara ve benzerleri olan Kureyş kafirlerine şaşıyorum. Peygamberleri yalanlayıp Hak'ki inkar ettikleri icin ken*dilerinden onceki ummetleri helak ettiğimizi gormediler mi?! Helak edildik*ten sonra onların asla geri donmediklerini gormezler mi? Onlar kıyamet gu*nunde hesaba cekilmek uzere bizim huzurumuzda topluca divanda bekleyip duracaklardır. Bunlar, gecmiş ummetlerin helaklerini gorupte ibret ve oğut almıyorlar mı? Allah'ın herşeye muktedir olduğunu ve kafir ile nankoru ce*zalandıracağını bilmiyorlar mı?
Bu onlar icin buyuk bir tehdittir.
İcinde bitki bulunmayan hareketsiz olu toprak parcaları onlara Allah'ın kudretine tanıklık eden .şahitler hukmundedirler. Bu Olu toprak parcalan, in*sanları Oldukten sonra yeniden diriltmeye Allah'ın muktedir olacağına seha-dette bulunmaktadırlar. EyMuhammed! Senin Rabbin, olen kuru topraklan bilahere bitki ve yeşilliklerle canlandırıp bitirir. Onlardan buğday ve benzeri tahıllarla bitkiler bitirir. Bu bitkilerle tahıllardan yeyip yaşarlar. Canlandırı*lan ve yeniden hayata kavuşturulan bu olu topraklar, uzerinde hurmalık ve uzum bağlarından oluşan bahceler vardır. Buralarda pınarlar fışkırtılın ıştır. Butun bu nimetler Allah'ın bize lutfettiği bağışlar olup insanların yemesi ve kendi elleriyle yaptıkları ceşitli kuru-taze yemişleri yemeleri icindir. Ki bunlaerı herkes gorup muşahede etmektedir. Hal boyle iken yine Allah'a şukretmezler mi bunlar? Allah noksanlıklardan munezzeh ve yucedir. O'nun lutfu ve nimetleri ne kadar muazzam ve ne kadar mukemmeldir! Allah, muşrikle*rin kendisine ortak koştukları şeylerden munezzeh ve yucedir. Kendisinin şa*nına layık olmayan yaptıkları ve yapmadıkları işlerden de uzaktır.
Bu ifadelerle mu'minler, gonulden tasdik edip inararak Allah'ı noksan*lıklardan tenzih etmek icin "SubhÂnallah" desinler diye eğitilip irşat edil*mektedirler.
Ne yucedir O Allah ki, topraktan kendi elleriyle yaptıkları ve daha bil*medikleri şeylerden cifter cifter, sınıf sınıf bitkiler yaratmıştır. Butun bu ce*şitli sınıflardaki bitkileri ve nimetleri yaratan, insanların daha bilmedikleri ve kendisinin ilmiyle kuşattığı şeyleri yoktan var eden Allah yucedir. Nok*sanlıklardan munezzehtir. KÂinattaki varlıkların tumunu ancak onları yara*tan yuce Allah bilir. Şu gece ve ondaki ilahi kudrete delÂlet eden ayetlerle mucizeler, —şayet akıllan calışıyorsa— onlar icin bir delildir. Şu aydınlıktan sonra gelen kapsamlı karanlık, şu gurultuden sonra meydana gelen sukunet, şu gezeğenler ve donen felek hep Allah'ın varlığına delalet ederler. Şu kÂina*tı, asla aksamayan muhkem ve ince bir duzen İcinde seyrettiren, herşeyi go*ren ve herşeyden haberdar olan bir zatın varlığına delalet ederler. Gece de onlar icin bir ayettir. Gunduzu ondan soyup cıkarırız. Gunduzun aydınlığını ondan gideririz. Boylece gece, sukunet ve karanlığıyla, yuzulmuş koyuna ben*zer. Senin Rabbin gece'den gunduzu soyup cıkardıktan sonra onlar ansızın karanlık icersinde kahverirler. Karanlıkta kaldıktan sonra da derin bir uyku*ya ve kapsamlı bir sukunete dalarlar. Kudret ve hikmet sahibi olan yuce Al*lah noksanlıklardan munezzehtir. Şu gunduzleyin gorulen, belli bir zamana kadar kendi yorungesinde donen, bu yorungesinin dışına asla cıkmayan gu*neş gezegeni de onlar icin bir ayettir. Bu gezegen Allah'ın tayin ettiği sureye kadar yorungesinde donmeye devam eder. Suresi dolunca hareketine son ve*rir. Bu gezegenin ne zamana kadar kendi yorungesinde doneceğini ancak Al*lah bilir. Ne zaman duracağım da ancak O bilir. Bu guclu ve ilim sahibi olan zÂtın takdiridir. Evet bu sadece O'nun takdiri olup ince, ve muhkem bir ni*zamdır. Bu duzende kıl payı kadar sarsılmaz ve kayma meydana gelirse ne gibi hallerin vuku bulacağını da ancak Allah bilir! Guneş kendi ekseni etra*fında ve yorungesi İcerisinde hareket edip doner. Yer kure de onun etrafında aynı zamanda kendi ekseni uzerinde doner. Kendi ekseni uzerinde donerken gece ile gunduz, karanlık ile aydınlık meydana gelir. Guneşin etrafında do*nerken de dort mevsim meydana gelir. Bu duzende herhangi bir vakitte bir aksama ve sarsılma meydana geldiği takdirde neler olur, biliyor-musunuz? Butun bu donuşlerin ve hareketlerin, tedbir sahibi bîr tanrı tarafından değil de, eşyanın kendi tabiatından kaynaklanmasını akıl kabul eder mi? O tabiat perestlerin soylediklerinden Allah cok yuce ve ustundur.
Rabbim ay icin de bazı menziller takdir etti, O menziller de seyrine devam eder. Gorduğunuz gibi, Ay bazen kucuk ve ince hilal şeklinde, bazen de buyuk ve dolunay şeklinde gorulur. Sonra yine azar azar kuculmeye ve incel*meye başlar. Kucukluk ve eğrilik bakımından eğri bir hurma dalma doner.
Ey kardeşim! Şu gokteki gezegenlere, bunların bulutlarına ve işgal et*tikleri yere bak. Sayılarının cokluğuna ve hareketlerinin suratİiliğine dîk-kat et! Butun bunlardan sonra da icinde hicbir eğrilik ve aksama bulunma*yan ince nizama ve tertipli işleyişe nazar et! Ne guneş'in ay'a erişmesi kendi*sine yaraşır; nede gece, gunduzu gecip geride bırakır. Ancak gece gunduz'u takip eder. Cenab-ı Allah butun bunlar icin belli bir vakit tayin etmiş, bunla-n ince bir nizam icinde calıştırmış ve calıştırmaya devam etmektedir. Gece*nin işareti olan ay'in gunduzun işareti olan Guneş'e zaman bakımından te*cavuzde bulunması mumkun değildir. Bunlardan herbirinin kendine mahsus suresi, zamanı ve duzeni vardır. Ki bunun dışına cıkması mumkun değildir. Yıldızlarla gezegenlerden herbiri kendine mahsus yorungesi icerisinde yuzup hareket eder ve donerler. Bu da, Allah'ın gunduz'den alıp gece'ye ekleme yap*masına, gece'den alıp gunduze ekleme yapmasına engel teşkil etmez. Butun bunlar Allah'ın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna delalet eden en buyuk ayetler ve mucizeler değil midirler?! Onlar icin bir başka ayette, onları baba*larının belinde iken Nuh'un dolu gemisinde taşımamızdır. Nuh'un gemisi ce*şitli yaratıklarla dolu ve yuklu idi. Onlar icin bindikleri şu gemileri otomo*billeri, trenleri, ucakları ve diğer ulaşım vasıtalarını yarattık.
Bu ne parlak bir ifade ve ne ince bir tasvirdir!
Onlar bizim pencemizdedirler. Dilersek onları boğarız ve onların İmdat dilemelerine yetişecek bir yardımcıları da olmaz. Ve onlar hicbir şeyle de kur*tulamazlar. Ancak bizim tarafımızdan bîr rahmetle ve belli bir zamana ka*dar dunyada yaşamakla'azaptan kurtulabilirler. [13]

Kafirlerin Bazı Durumları


45- Onlara: "Gecmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yuz cevirirler.
46- Zaten Rabbİnin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yuz ceviregelmişlerdir.
47- Onlara: "Allah'ın size verdiği nzıktan sarfedin denince;inkÂr edenler inananlara: "Allah dueseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğ*rusu siz apacık bir sapıklıktasınız" derler.
48- "Doğru sozlu iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler.
49- Cekişip dururlarken kendilerini yakalayacak'bir tek cığlığı bekler*ler.
50- O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine donebilirler.
51- Sûr'a uflenince, kabirlerinden Rahîerine koşarak cıkarlar,
52- "Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. On*lara: "tşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru soylemişlerdi" denir.
53- Tek bir cığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.
54- Artık bugun kimseye hicbir haksızlıkta bulunulmaz. İşledikleri*nizden başkasıyla karşılık goremezsiniz. [14]


Bazı Kelimeler:


Cekişirler. Tavsiye, vasiyyet. Boynuz, bora*zan şeklinde bir ufleme aleti.Cedes kelimesinin coğulu olup kabir*ler demektir. Suratle cıkarlar, Uyuduğumuz mekÂn. [15]

Acıklama:



Şu kafirlerin halleri pek tuhaftır: Her yaratığın bildiği gecede, gunduzde, guneşte, ayda olu topraklarda, zurriyetlerinin babalarının belinde taşınmasında zahir bir surette gorulen ayetleri Cenab-i Allah onların gozleri onune serdi; ama yine de oğut alıp duşunmediler ve Hak'kı hatırlamadılar. Bilakis eski kufurlerinde kalmakta devam ettiler.
İşte, şimdi Cenab-ı Allah tevbe edipte rahmete kavuşmaları umidiyle kendilerine ayetleri gosterdikten sonra inanmadıkları icin kufurlerinin'akıbeti İle onları korkutmaktadır. Ama butun bunlara rağmen onlar Hak'tan yuz cevirmektedirler. Onlara; Ey insanlar! Dunyanın onumuzdeki gunlerinden, dunyanın buyuk olaylarından korkup sakının. Sizden onceki milletlerin başlarına gelen felaketlerden ibret alın. îlerİde gelecek olan ahiret gunlerinden, ahi-retteki azap meleklerinden, ahİretin zorlu hallerinden, Allah'tan, O'nun hesap ve ikabından sakının ki Allah'ın rahmetinden umitli kimseler olup salih ameller işleyesîniz, denildiği zaman onlar Hak'tan yuz cevirir, inatlarında ısrar eder, daha fazlasıyla yiğitlik taslamaya başlarlar. Oğut ve ibret alsınlar diye Rabbinin kevnî ya da Kur'an'î ayetlerinden biri geldiği zaman ondan mutlaka yuz cevirirler. Yuz cevirmek onların adetidir. Her ayet ye oğut esnasında bunlar kulaklarını tıkayıp yuz cevirir, giderler. Onlara "Allah'ın size verdiği nziktan (Allah icin) verin!" dendiği zaman... Bu ayet-i kerime Kureyş muşrikleri hakkında nazil olmuştur. Fakir sahabiler, 'Allah'ın yarattığı ekin(ler)den ve hayvanlardan, Allah'a pay ayırdılar"[16]. Mealindeki ayet-i kerimeyi kast ederek kureyşli muşriklere: Allah'a ait olduğunu iddia ettiğiniz mallarınızdan birazını bize verin, dedikleri zaman o muşrikler onlara vermemiş, mahrum bırakmış ve şoyle demişlerdi: Sizin iddialarınıza gore dilediği lakdirde Allah'ın rızik vereceği bir şahsı biz mi doyuracağız?!
Muşrikler mu'minlerin butun fiilleri Allah'ın meşi'etine bağladıklarını ve: "Allah dilerse falanı zengin eder, falana servet verir, Allah dilerse şoyle şoyle olur..." dediklerini duyuyor ve mu'minlerin bu sozlerinden şu cevabı cıkarıyorlardı: "Allah'ın dilediği takdirde yedireceği kimseye biz mi yedireceğiz?!" Evet boyle demekle mu'minleri alaya alıyor ve onların, her işi Allah1 m iradesine bağlamalarını istihza ile karşılıyorlardı. Kotu goruş ve duşunceli) terinden dolayı şu anlayışa sahip oluyorlardı: Eğer Allah rızık veren bir zat ise size rızık vermeye muktedirdir. Şu halde ne diye başkalarından rizik talebinde bulunuyorsunuz?!
Onların bu huccetleri boş ve dayanaksızdır. Goruşleri de zayıftır. Cunku Cenab-ı Allah bir kavmi yoksullukla, bir kavmi de zenginlikle imtihan eder. Fakirlere sabretmelerini, zenginlere de yoksullara yardımda bulunmalarını ve şukretmelerini emreder. "Bundan dolayı kim (fakirelere) verir, (gunahlardan) korunursa, ve en guzel (sozu) doğrularsa, ona en kolay (en rahat şeylerin yolun)u kolaylaştırırız. (Onu cennetlere, huzur ve rahata sokarız). Fakat kim cimrilik eder, kendini zengin gorup (Allah'a) tenezzul etmezse ve en guzel (soz)u de yalanlarsa ona en guc (şeylerin yolun)u kolaylaştırırız (onu cetin durumlara goturen bir yola sokanz)"[17].
Ey muşrikler! Siz apacık bir sapıklık icerisindesiniz. Cunku bu kısır anlayışa sahip olup şoyle diyorsunuz: Eğer siz doğru sozlu iseniz bu (azap) vadi ne zaman?
Kafirler kıyamet saatinin gelmeyeceğini iddia ediyorlar. Mu'minler İcin cennet vadinin, kafirler icin de cehennem tehdidinin boş olduğunu soyluyorlardı. Onların bu iddialarına noksanlıklardan munezzeh olan yuce Allah tarafından bakınız nasıl karşılık veriliyor: Onlar sadece tek bir kuvvetli sesi bekliyorlar ki, o ses, Sur'a birinci defa yapılan "uf ley iştir. O ilk ufleyiş dolayısıyla yeryuzunun butun ahalisi olur. Onlar bunu mu bekliyorlar? Hayır beklemiyorlar bilakis yalanlıyorlar! Bunun tahakkukunu imkansız gordukleri icin alay ederek beklediklerini ima ediyorlar. Halbuki bu Sur'a ufleyiş dolayısıyla meydana gelen kuvvetli ses onları yakalayıp derhal oldurecektir. Onlar Sur'a ufleyiş esnasında bile dunyaları ile İlgili işlerde biribirleriyle hasımlaşıp cekişmekte olacaklardır ama "Kıyamet saati, onlar farkında değilken ansızın onları yakaladı'' Kıyamet saatinin kendilerini yakaladığı esnada insanlar ailelerine bir vasiyette de bulunma imkanını elde edemezler. Ailelerine donme fırsatını da bulamazlar. Gaflet halindeyken kıyamet saati kendilerini yakalayacaktır. Birinci ufleyişten sonra ikinci kez Sur'a uflenir. Bir de bakarsın mezarlarından kalkıp dikilir ve hesaplarını tam gormesi icin acelece Rableri-nin huzuruna koşarlar. Butun bunları yapmak Allah'a gore cok kolaydır.
Onlar kabirlerinden dirilip ilk cıktıkları anda ne diyecekler? Diyecekler ki: Ey olum gel de bizi kurtar. Tam senin geliş zamanındır. Ve hayretden şoyle diyeceklerdir: Olumumuze, helakimize ve başımıza gelen felaketimize dikkatle bakın da buna hayret edin... Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı?
Bunların akılları kafıştığı icin olduklerini değil de, yatmakta olduklarını zannederler. Kabir azabının kendilerine dokunduğunun farkında bile olmazlar. Kendilerini kabirden ve yattıkları yerden uyandıranın kim olduğunu biribirlerine sorarlar. Ama onlara hikmetli bir uslupla, Cenab-ı Allah tarafından cevap verilir. Sizi uykudan uyandıranın kim olduğunu sormayın. Sizler uyumuyordunuz. Ayrıca sizi diriltenin kim olduğunu bilmeniz de onemli değildir. Sizin icin gercekten onemli olan; şu korkulu manzaralarla lebaleb dolu olan bu dirilişi gercekleştirenin kim olduğunu sormanızdır. Ve icinde bulunmakta olduğunuz urkutucu halin ve manzaranın mahiyetini araştırma-nızdir.
Oyleyse onlara verilen cevap şu olacaktır: İşte bu, Rabbinİz Rahmanın size vadettiği şeydir. Dunyada iken size gonderilen Peygamberler, soylediklerini doğru soylemişlerdir. "Sûra uflendi. İşte onlar kabirlerden (kalkıp) Rab-lerine koşuyorlar" ayet-i kerimesinde sozu edilen Sur'a uflemeden once yapılacak tek bir İş vardır ki o da eksiksiz ve fazlasız bir tek cığlıktır. Bu cığlık, İsrafil'in borazana uflemesidir. Bazı rivayetlere gore yuksek bir tonla borazana ufleyecektir: "Ey curumuş kemikler, birbirinden kopmuş eklemler, dağılmış saclar, Cenab-ı Allah mahkemede karar verilmesi icin sizin bir araya gelmenizi emrediyor".
Sadece korkunc bir ses oldu. Onlarda hesap gorulmesi icin hep birlikte bizim huzurumuzda toplanıverdiler. Bugun hesap gunudur. Şaka ve laubalilik gunu değildir. Bu gun adil yargı gunudur. Hicbir kimseye zerre kadar haksızlık edilmez. Sizler ancak dunyada iken yapmış olduğunuz işler sebebiyle karşılık gorursunuz. "Kıyamet gunu icin adalet terazileri kurarız. Hîc kimseye bir haksızlık edilmez (insanın yaptığı iş), bir hardal tanesi ağırlığınca dahi olsa onu getiririz. Hesap goren olarak biz yeteriz"[18]
Cennetlikler Ve Cehennemlikler
55- Doğrusu bugun, cennetlikler eğlenceyle meşguldurler.
56- Onlar ve eşleri golgeliklerde, tahtlar uzerine yaslanmışlardır.
57- Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır.
58- Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır.
59-61- Allah soyle buyurur: "Ey suclular! Bugun mu'minlerden aynim. Ey insanoğullan! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin icin apacık bir duşmandır, B,ana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?"
62- And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miyd'iniz?
63- İşte bu, size soz verilen cehennemdir.
64- Bugun, inkarcılığınıza karşılık oraya girin.
65- İşte o gun ağızlarım muhurleriz, Bizimle elleri konuşur, ayaklarda yaptıklarına şahitlik eder. [19]
Bazı Kelimeler:
Nimetlenen ve lezzetlenen kimseler. Temenni edip is! terler. Aynim ve bir kenara cekilin.Cibillet kelimesinin coi gulu olup cok sayıda mahlukat demektir. Ağızlarını muî hurleriz, onları konuşmaktan men ederiz. [20]
Acıklama:
Bugun mahkeme ve adil karar gunudur. Hicbir şahsa zerre kadar haİ
sizlik edilmez. Ve hicbir kimse de amelinden başka şey dolayısıyla cezalandı! rılmaz. Onlar nimetleriyle lezzet bulmakta olduklarından dolayı, bu gun siî duşunmezler ve hatırlamazlar. Evet cennetlikler nimetlerle, lezzetlerle meş gul olmaktadırlar. Cennet ve Cennet nimetlerine kavuşmakla mes'ut olan kimseler icin gercektende bu lezzetlerle nimetler mutluluk getiren bir nimettirler. Bu gibi kimseler ebedi nimetleri ve buyuk saltanatı elde etmişlerdir. Allah'ın seckin ve iyi kullarına sevap ve ikram olsun diye hazırladığı nimetlerden istifade etmektedirler. Tabii ki bu nimetler dunyada onların işlemiş oldukları amellerin bir karşılığıdır. İcinde bulundukları lezzet ve nimetlerle haşir neşir olduklarından dolayı Cennetlikler icin ayet-i kerimede kelimesi kullanılarak yapılan vasıflandırma, gercekten de cok ince bir ifadedir. Doğrusu onlar bu nimetlerle meşgul olduklarından dolayı cehennemlikleri ve cehennemi hatırlamazlar. Veyl size ey muşrikler! Cehennem ateşi ile cehennemin azabından dolayı vay sizin halinize!
Cennetliklerle eşleri koyu ve geniş golgelerde, koltuklarda ve divanlarda yaslanmış vaziyette biribirleriyle sohbet edip nimetlerden istifade etmekte ve bol bir nzıkla rızıklandırılmaktadır. Onlar icin cennette bir cok meyveler vardır. Sayılamayacak kadar cok, gozlerin gormediği, kulakların işitmediği, beşer kalbinin icinden gecmediği, temenni ettiği bir cok nimetler vardır. Onlar icin esenlik dileği olarak kendilerine şoyle denilir: Cok merhametli Rab'den size sozle selam vardır. Evet bu Allah selamı melekler aracılığıyla, ya da onları ta'zim etmek, daha fazla ağırlamak ve ikramda bulunmak kastıyla Allah tarafından direkt olarak onlara verilir.
Amel sahibi mu'minlerin halleri işte boyle olacaktır: Devamlı nimetler icinde ebedi bir yurt olarak cennetlerde bulunacak, Allah tarafından kendilerine esenlik verilip, selamlanıp ikramlanacaktır. tkinci gruba yani inkarcılara gelince onlara denilecektir ki: Bugun ey gunahkÂrlar ve ey suclular, mu'mînlerden ayrılın ve bir kenara cekilin!
Bu da insanların haşr alanında toplanıp mu'minlerin Cennet'e gonderildikleri esnada olacaktır. "(Kıyamet) saat(&#238 koptuğu gun, O gun (İnananlar ve inanmayanlar) ayrılırlar: İnanıp iyi İşler yapanlar, Onlar (cicekli, ırmaklı) bir bahce icinde neşelendirilirler. Fakat inkar edip ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalanlayanlar, işte onlar (tutuklanıp) azabın icine getirilirler"[21]
Sonra, dunyada yaptıkları kotu amellerinden dolayı kınanıp azarlanarak, kendilerine şoyle denilir: "Ey Adem oğulları! Ben size Şeytan'a tapmayın diye and vermedim mi: Allah'ın Ademoğullarına and vermesi; onların kafalarına akledici kuvveti yerleştirmesi ve doğru yola iletecek olan selim fıtratı vermesidir. Ayrıca onlara mujdeci ve uyarıcı Peygamberler gondermesidİr ki, onlar Rahman'a ibadete davet ederler. Surekli olarakta şeytan'a itaatten sakındırırlar. Cenab-ı Allah, elcileri vasıtasıyla bizleri şeytana uymaktan sakın-dırmıştır. Cunku şeytan, bizler icin duşmanlığı zahir bir şekilde gorulen apacık duşmandır. Allah sadece kendisine ibadet etmemizi ve yalnızca kendisinden yardım dilememizi emir buyurmuştur.O Allah’tır.Kendisinden başka ilah yoktur.Allah’ın Rahmana taatte bulunup şeytana isyan etmeye dair kullarına and verdiğine dair yapılan bu işaret, dosdoğru bir yoldur..”İşte benim doğru yolum bu ona uyun, (başka) yollara uymayın ki, sizi onun yolundan ayırmasın!”[22].İcinde hicbir eğrilik bulunmayan , dosdoğru yol olan ve Hak din İslamiyet işte budur.Cunku bu din alemlerin Rabbi’nin vaz ettiği bir dindir.Şeytan ise sizden bircok hakları saptırmışır.Onlara kotu fiilleri susleyerek vesveseler vermiş, nihayet onları masiyetlere ve şiddetli azaplara duşurmuştur.Kor mu oldunuz? Aklınızı hic mi calıştırmıyorsunuz?Dunyada iken tehdit olduğunuz ve sizin de tehditlere inanmadığınız cehennem işte budur! İcine girin ve sıcaklığı tadın.Dunyada iken O’nu inkar etmenizin bir cezası olarak cehennem ateşinin azabını tadın!
Rivayete gore kendilerine boyle denildiği zaman dunyada yaptıklarıkotu amelleri karşılarında bulurlar.Birbirleriyle tartışmaya başlarlar.Komşuları,aileleri,aşiretleri aleyhlerinde tanıklık yapar.Kendileri ise dunyada Allah’a ortak koşmadıklarına dair yemin eder ve:Biz başkalarını değil de sadece kendi nefsimizi şahit olarak kabul ederiz,derler.bunun uzerine Cenab-ı Allah ağızlarını muhurler ve organlarına: Sahiplerinizin dunyada yaptıkları işlere dair tanıklıkta bulunun ve konuşun, der.İşte: “O gun ağızlarını muhurleriz.Elleri bizesoyler,ayakları yaptıklarına şahitlik eder”.ayet-i kerimesinin tefsiride budur.Adamın biri şoyle bir soru ortaya atabilir: “Ayet-i kerimede konuşma fiili neden ele, tanıklık fiili de ayağa nisbet edilmiştir?.”Bu soruya verilecek cevap, Hazin kitabında da belirtildiği gibi şoyledir: Yapılan işi el, direkt olarak işler; ayak ise o fiilin işlendiğiyerde ve esnada hazır bulunur.Hazır bulunanın gorduğu işi anlatmasına şehadet ve tanıklık denilir.Fiili işleyenin, o fiilin işlendiğine dair konuşması ise kendi aleyhine ikrarda bulunmasıdır. [23]
Allah'ın İnsanlar Uzerindeki Nimeti Buyuktur
66- Dilesek, gozlerini kor ederdik de yol bulmağa calışırlardı. Nasıl gorebilirlerdi?
67- Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilir.Icı ve ne de geri donebilerlerdi.
68- Uzun omurlu yaptığımızın hilkatini tersine cevİrmişîzdîr. Akletmezlcr mi? [24]
Bazı Kelimeler:
Goz cukurunu kapatıp gozsuz hale getirdik. Yollara dokulup koşuştular. Nasıl. Kılıklarını değiştirdik onları taşa, cansız maddeye, hayvana ve başka şekle dondurduk. Yerleri.İleriye doğru gidiş Omrunu uzatırız. Baş aşağı ceviririz. [25]
Acıklama:
Musîumam ile,.kafiri ve muşriki İle, butun insanlara buyuk ve sonsuz nimetler bahşeden yuce Allah, insan'dakİ goz nimetini gidermeyi dilerse, insanlar kor olurlar ve alışık oldukları apacık yollarda dahi gidip gelme gucune sahip olamazlar. Fakat goz nimeti Allah'ın bir lutfu ve ihsanı olarak insanlara verilmiş ve onlarda devam ettirilmiştir. Şu halde insanların Allah'a karşı nankorluk değilde şukretmeleri gerekir. Ey Muhammedi Şayet Rabbin dikseydi kafirlerin gozlerini siler, goz cukurlarını kapatır ve gozlerini gide-. rirdi. Hatta daha Once alışık oldukları ve bildikleri yollarda dahi yurume imkanını kaybederlerdi. O zaman nasıl goreceklerdi?! Yine Rabbin dileseydi kafirlerle Âsîleri maymunlara, domuzlara veya taşlara donuştururdu. Rabbin onları meskenlerinin uzerine inen bir azapla kılık değişikliğine uğratsaydı bunlar bu azaptan kacamaz, ne ileriye doğru, ne de geriye doğru firar edemezlerdi. Allah o kendi rahmet kanunlarına ve hikmet gerekcelerine dayanarak boyle yapmak dilemedi. Şu halde insanların bu nimetlere karşılık olarak Allah'a şukretmeleri ve O'na ibadet de bulunmaları gerekir.
İşte bu ifadelerde gorulduğu gibi kafirlerle tartışılmakta, hangi noktada bulundukları acıklanmakta, mazeretleri reddedilmekte, mazeret ileri surme imkanları ortadan kaldırılmakta, Allah'ın kendilerine lutfettiği nimetler acıklanmaktadır. Onlar diyorlardı ki: Eğer omrumuz uzatılsaydı şu, şu işleri yapardık.
Cenab-i Allah'ta onlara şoyle cevap veriyor: Siz kor mu oldunuz, anla*mıyor musunuz ki her sene yaşınız ilerledikce sizin zayıflığınız daha da artıyor?" (O) Allah'tır ki sizi zaaf dan yarattı (Pek zayıf bir kokten, spermadan) yarattı.' (Başlangıcınız cok zayıf bir madde idi. Kokunuz pek cılızdı). Sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet verdi (guclu kuvvetli delikanlılar oldunuz) sonra kuvvetin ardından da zayıflık ve ihtiyarlık verdi "[26] Rabbi-niz, salih amel işleyip O'nun nimetlerini duşunup tefekkur etmenize yetecek kadar sizlere Omur verdi. "Oğut alacak olanın, oğut alacağı kadar bir sure yaşatmadık mı sizi?"[27]. Şunu da bilmelisiniz ki zaman gectikce ve omrunuz uzadıkca zayıflığınız daha da artmaktadır. Zira omru uzayan kimsenin yaratılış ve hilkati baş aşağı donmekte, gozundeki fer azalmakta, kulağındaki işitme duygusu eksilmekte, kuvveti de zayıflığa donuşmektedir. Bu sebeple Cenab-i Allah buyuruyor ki: "İcinizden kimi, Omrun en kotu cağma (ihtiyarlığa) itiliyor"[28]
Resulullah (S.A.V.) efendimiz, Omrun en kotu cağına itilmekten Allah'a sığınmıştır. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Şair Olmadığını Bildirmekle Beraber Allah'ın Birliğinin İsbatı
69- Biz Muhammed'e şiir oğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir oğut ve apacık Kur'an'dır.
70- Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen soz de İnkarcıların aleyhine cıksın.
71- Kudretimizle kendileri icin hayvanlar yarattığımızı gormezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar.
72- Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de etini yedikleri de vardır.
73- Onlarda daha nice faydalar, icecekler vardır. Şukretmezler mi?
74- Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler.
75- Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk icin nobet beklerler.
76- Ey Muhammedi Bunların sozu seni uzmesin. Biz onların gizledik*lerini de, acığa vurduklarını da şuphesiz biliriz. [30]
Bazı Kelimeler:
Şiir, kafiyeli ve vezinli soz. Soz sabit olur.Zaptedip ele geciren ve kahredenler.Onu onlara boyun eğdirdik, emirlerine verdik. [31]
Onceki Ayetlerle İlişkisi:
Allah'ın birliğine dair onceki sayfada: "Ey Ademoğullan, ben size "Şey-tan'a tapmayın, o sizin apacık duşmamnızdır dîye and vermedim mi" mealindeki ayet-i kerime gecti. Haşr ile ilgili alarak ta: "O gun ağızlarım muhurleriz, elleri bize soyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder" mealindeki ayet-İ kerime de onceki sayfada gecti. Geriye ucuncu temel unsur kaldiid, o da Peygamberlik muessesidir. Onu da burada bu ayet-i kerimelerin tefsirini yaparken acıklayacağız. [32]
Acıklama:
Şiir, soz sanatlarından biridir. Ozel bir karekteri ve vezni vardır. Kafiye birliğine, yani geniş hayale, ta'svirlere ve sıcak duygulara dayanır. Bu nedenle Şair, sozlerinde doğruluğu aramaz. Doğruluk yolunda yurumez. Kur'an-ı Ke-rim'inde vasfettiği gibi şairleri şu vaziyette gorursunuz: "Gormuyor musunuz onları, (nasıl) vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar? Ve yapmadıkları şeyleri soylerler"[33]. Şiirin en tatlısı, icinde en cok yalan soz bulunandır, diyenler olmuştur. Peygamber (S.A.Vj) efendimizin risaletle gorevlendirilmesinden once' insanlar kazanclarını şiirle sağlıyor, şiiri bir gecim vasıtası olarak kullanıyorlardı. Şairler, şiirlerinde bazen doğru, bazen yalan sozler sarfederlerdi. İsla-miyyetin ilk asrından sonra da şiir bir gecim vasıtasf haline geldi. Bu sebeple eşraf ve-şerefli kimseler ;iirden kopmaya ve uzaklaşmaya başladılar. Peygamber (S.A.V.) efendimiz şiir soylemiş değildir. Şiir soylemek ona yaraşmazdı zaten. Kafirler iftira ederek ayet-i kerime'in bazen şiir olduğunu, bazen de sihir olduğunu veya kahinlerin urunu olduğunu iddia ediyorlardı. İşte Kur'an-ı Kerim burada onların batıl iddialarını reddederek Peygamber efendimize Allah'ın şur oğretmediğini ve şiir soylemenin de Peygambere yaraşmayacağını isbatlıyor. Boylece muşriklerin iddialarını curutmuş oluyor. Kur'an-ı Kerim, sozun en edebî ve ustunu olmakla birlikte şiir değildir. Nasıl şiir olsun ki? Zira şiirin kendine ozgu bir vezni, karekteri, manası ve hayalleri vardır. Kurban ise kalpler icin bir zikir, kalplerdeki hastalık icin bir şifa ve oğuttur. Takva sahibi kimseler icin hidayet ve rahmettir. Kalplerin cilası, ruhların ilacıdır. İnsanlar icinde diri olan kimseleri onunla uyarıp korkutması icin Peygamber Mustafa (S.A.V.)'in uzerine indirilmiştir. Gercekten de Kur'an-i Kerîm'in ifadeleri gayet incedir, tasvirleri parlaktır. Ancak akıl, duşunce ve ruh bakımından canlı olan kimseler Kur'an-i Kerim'in uyanlarım kabul eder, onun v