Forumdaki diğer konulara yaklaşımınızı bu konudada gostermenizi istiyorum.
Konuyla ilgili farklı bilgilere sahipseniz yada eklemek istediğiniz bir icerik olursa,mesajınızı buraya ekleyeceğim.(Sizden Gelenler)
Ayrıca hicbir bilgiyi okumadan araştırmadan oğrenemezsiniz.Lutfen boyle uzun yazıları ve diğer bilgi icerikli metinleri okuyup bilgi sahibi olalım.Eğer herkes bir konu hakkında bilgi sahibi olursa farklı goruşler ortaya cıkacaktır.Bu farklı goruşlerde bizi en sonunda doğru olan bilgiye ulaşmamızı sağlayacaktır.
Şimdi kehanetlere gecmeden once bu kişiyi tanıyalım.
1.Bolum Biyografi:
Muştak Baba (Muştak-i Bitlisi), 1759 (H. 1172) tarihinde Bitlis’te doğmuştur. Asıl adı Muhammed Mustafa’dır.
Babası Molla İbrahim, anneleri ise Guneş Hatundur. Annelerinin nesebi, Gavs-ı Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerine dayanmaktadır.
Muştak Baba on yaşındayken babasını kaybetmiş, onu dedesi Hacı Suleyman Hoca buyutmuştur. İlk mektepten sonra 12 yaşında dedesi tarafından Medreseye bırakılmıştır. Ancak bu yaştayken Mustafa Medreseden kacarak sık sık saza, soze, musikiye ve şiire meyletmiştir. Medreseden kactığını duyan dedesi Suleyman Hoca onu cezalandırma yoluna gitmiştir. Dedesi, torununu beklediğinden farklı bir boyutta bulmuştur. Onun buyuk bir ilim sahibi, tasavvuf ehli birisi olmasını beklerken o calgıya, soze, şiire yonelmiştir. Dedesi 15 yaşından itibaren torununun, belki daha fazla saygı gostereceği bir Murşit yanında yetişebileceğini tahmin ederek, Hersan Mahallesi'nde oturan, Bitlisin Guneşi, Şems-i Bitlisi’nin yanına vermeye karar vermiştir. Şems-i Bitlisi aynı zamanda muştak babanın amcasıdır. Bir muddet amcasının yanında ders alan Muştak Baba, amcasının tavsiyesi uzerine 20 yaşından itibaren, Hacı Hasan Şirvani Hoca'nın yanına verilmiştir. Bu zatın yanında kac yıl kaldığı bilinmemektedir.
Hacı Hasan Şirvani’den icazet (diploma) almıştır. Daha sonra Murşitlik makamına oturarak irşada başlamıştır. Muştak Baba, Hacı Hasan Şirvani’den sadece tasavvuf dersi almamıştır. Bir musiki hayranı olan hocasından musiki alanında da dersler almıştır. Musikinin butun inceliklerine vakıf olan Muştak Baba, musikinin ruh hastalarını tedavi etmede bir vasıta olduğuna kesinlikle inanmıştır. Muziğin; ruhun gıdası olduğunu yıllar once Muştak Baba soylemiştir. Bu durumu bir şiirinde şoyle dile getirmektedir:
Ehl-i şikem idrÂk edemez musiki ilmin,
Pakize-eda, cana safÂ, ruha gıdadır.
ÂvÂz-ı bulend ile demiş Hazreti Lokman,
Hikmetle teğanni maraz-ı aşka devadır.
Musikide oldukca yol alan Muştak Baba ud calmakta şohret kazanmıştır. Hatta bu sahada operaya benzeyen ve Bitlis’i tanıtan tarihi ve edebi bir Salname (Yıllık) yazmıştır. Yazdığı bu eseri Uryan Baba'ya itham etmek istemiştir. Yazdığı bu eserle, Uryan Baba'nın huzuruna varır. Kısa bir sohbetten sonra Uryan Baba: “Ey Mustafa! Senin koynunda bir cevahir vardır.” Deyince, Muştak Baba yazmış olduğu kitabını takdim eder. Seyyid Uryan Baba, bu eseri evirip cevirdikten sonra bu iltifata lÂyık olmadığını, ancak esere isim verebileceğini soylemiştir. Sonunda esere Asar-ul MuştÂk fi Eser-il (Esrar-ul) Uşşak” ismini vermiştir. Esere verilen bu isim, aynı zamanda Şeyh Mustafa’ya da mahlas olmuştur. Bu hadiseden sonra Mustafa ismi unutulup Muştak mahlası ile anılmıştır. Esere isim veren Uryan Baba'nın ismindeki Baba kelimesi de alınarak şeyh Mustafa’ya Muştak Baba denilmiştir. Esere de kısaca Asar adı verilir. Belli bir cağa gelen Muştak Baba Bitlis’te evlenmiştir. Bu evlilikten biri erkek, ikisi kız olmak uzere uc cocuğu dunyaya gelmiştir. Kızlarından birisi Tafte Hanedanından Ahmet Bey'le, diğeri de Ahmet Muhlis Paşa ile evlenmiştir. Oğlu Edhem Baba ise Muştak Babanın olumunden sonra da onun ismini yad eden, ona layık olan bir evlat olmuştur. İlim, terbiye ve irfan yonuyle mukemmel olan bu insanın şahsiyeti de o derece mukemmeldir. Hicbir zaman nefsine yenik duşmemiştir. Kimseye ustunluk taslamadığı gibi, gurur ve kibirden kendisini soyutlamasını bilmiştir. Sultan II. Mahmud’un en gozde nedimlerinden birisi olmasına rağmen bu makamını asla kotuye kullanmamıştır. Gerek engin kulturu, gerek şiirdeki dehası, gerek musikideki icra yeteneği ve gerekse duşunceleriyle cevresinden daima takdir toplamış, Şeyh-ul Mutehayyirin lakabıyla anılmıştır. Muştak Baba, 1832 yılında İstanbul’dan ayrılarak Bitlis’e donmuştur. Donuş esnasında yol guzergahında olduğundan, Muş’a uğrar. Birkac gunluğune orada kalır ve orada katledilir.
Buraya kadar Muştak Babanın hayatı ve kişiliği hakkında bilgi edindik.
Orta Yorum Bolumu:
Biz alışkınız Yurtdışı deyince Avrupa tarafı aklımıza gelmesine,Tarihte kahinlerden Nostradamusu biliriz en buyuk kahin olarak.Ancak bilmeyizki Muştak Baba gibi insanın Turkiyede yaşadığını.Şimdi biliyoruz artık ve oğrenmeyede devam edeceğiz.
Bunu soylemeden gecemeyeceğim.Unutmayın Mayalar,Nostradamus,Muştak Baba ve diğerlerinin kehanetlerini olup olmayacağını kimse bilemez.Eğer bu insanların kendi yaptıkları belli bir gelecek cizelgesi varsa(kehanetleri) ve bu kehanetlerin gecmişte olanları varsa, geriye kalan gelecekteki kehanetlerde olacak diye birşey yok.Cunku gelecek onların elinde olan birşey değidlir.Bunu sadece Allah bilir.Sadece biz insanların geleceği surekli merak etmesi bunun icin ornek vermek gerekirse her ruyasına cok değer verip ona orada gelecekten bir ipucu verilmesi duşuncesi ve isteği vardır.Ruyalara inşallah boyle başka bir konuda değiniriz.
Şimdi gecelim gelecekten haber vereceğini duşunmediğimiz ama ne diyolarmış bir bakalım dediğimiz kehanetlerden Muştak Baba kehanetlerine.
Şunuda soyleyelim Muştak baba divanını cevirebilecek ve inceleyen kişiler koca divandaki(yanıılmıyorsam bunun gibi 5 tane daha divanı var) sadece gecmişte olmuş olayları ve bir iki taneyle sınırlı olan gelecekte olacak olan olayları soylerler.Gerisini soylemeyelim tarih vermeyelim derler.Bu aşşağıda goreceğimiz sadece koca divandan bir kucuk şiir demeti.
2.Bolum ANKARA Kehaneti Bolumu:
MuştÂk Baba, Ankara’da Hacı Bayram Velî’nin turbesini ziyaret ettiği sırada gelen ilhamla, ileride Ankara’nın başkent olacağını keşfeder. Velîlerin boylesi ozelliklerine tasavvufta keşif ve keramet denir. MuştÂk Baba bu keşfini, tasavvuf şiirinde istihrac, yani bir şeyin icinden başka bir şey cıkararak, geleceğe ait bir olayı ustu kapalı olarak bildirme yontemi ile aruzun az kullanılan bir vezni ile şiire doker. Divan-i MuştÂk Baba adıyla 1847’de yayınlanan divanının 29. sayfasında yer alan 73 numaralı, Ankara’nın başkent olacağını sembolik dille acıklayan beş beyitlik şiiri şoyledir.
mef û l u / f i l tun / mef û lu / f i l tun
1 Me’vÂ-yı nÂzeninde kimelf olursa efser
LÂ-budd olur o me’v İslambol ile hem-ser
2Nun vel kalem başından alınsa nun-i Yunus
Aldıkta harf-i diger olur bu remz azhar
3 Miftah-ıSûre-i Kaf serhaddi kaf ta kaf
Munzam olunmak ister ra-yı Resûl Peygamber
4 Hay huy ile ahir maksud oldu zahir
Beyt-i veliyy-ul-ekrem el-hÂc iyd-i ekber
5 Ey pÂdişah-ı fahham sultan Hacî Bayram
Ruhan ister ikrÂm MuştÂk abd-i cÂker
MuştÂk Baba Divanı’nın mevcut nushalarında bazı kucuk farklar vardır. Ornek olarak; 1.beyitte, Me’v yerine Mah (ay); 2. Beyitte, Nun vel-kalem yerine Nun-u kalem ve Olunmak yerine Alınmak; 5.beyitte, Ruhan yerine RûhÂni ve abd-i caker yerine abd-i ahkar gibi. Ayrıca, şiirin 3.beyitindeki ilk mısrada bir hece eksik olduğu ve sanki “kaf ta kÂf” olması gerektiği; 4.beyitte her iki mısrada ve 5. beyitte son mısrada vezin bozukluğu olduğu soylenebilir. Ancak, hataları MuştÂk Baba’ ya yuklemek yerine, benzerlerinde gorulduğu uzere, divanın basımı sırasında el yazısından aktarma işlemi veya dizgide murettip yanlışları olabileceğini duşunmek belki de daha doğru olur.
MuştÂk Baba’nın sembolik dille yazmış olduğu bu şiirdeki sembol kelimeler ve anahtar kavramlar cozumlendiğinde, o zamanki başkent İstanbul'un yerine, ileride kurulacak Turkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olacak şehrin adı olarak Ankara ortaya cıkmakta ve Ankara’nın başkent olacağı tarih Hicrî takvime gore takriben bulunmaktadır. Yeni başkent olacak şehrin adı, ilk bakışta sanki anlamsızmış gibi mısraların arasına serpiştirilmiş harflerin birleştirilmesiyle şoyle ortaya cıkar.
Efser’den, Turkce “A” harfi karşığı (elif) A
Nun’dan, Turkce “N” harfi karşılığı (nun) N
Kaf’dan, Turkce “K” harfi karşılığı (kaf) K
Resûl’den, Turkce “R” harfi karşılığı (rı) R
Hay’dan, (ismin “e, a” hÂli karşılığı) (he) H (A)
ANKARA
Ankara adı Arap harfleri ile Osmanlıca yazılışında acık şekilde okunmaktadır.
MuştÂk Baba şiirindeki ilk mısrada Ankara’nın başkent olacağı yılı belirten sembolleri elf ve efser kelimeleri ile vurgular. Bu iki kelimenin ve harflerinin analizi, Arap alfabesi ile onemli olaylara tarih duşurme yontemi olan Ebced hesabına gore şoyledir:
elf............................................. 1000
e (Elif)...................................... 1
f (Fe)........................................ 80
s (Sin)...................................... 60
r (Rı)......................................... 200
elf (1000) + efsr (341)........... 1341
MuştÂk Baba’nın şiirinde verdiği elf ve efser kelimelerine gore, Ebced hesabıyla cıkan tarih Hicrî 1341’dir. Ankara’nın başkent olduğu donemde, Gregoryen esaslı MilÂdî takvim, veya eski dille tarih-i efrencî, henuz yururluğe girmemiştir. Daha sonra, 1 Ocak 1926’da yururluğe girecektir. O donemde, idarî işlerde 1 Mart 1333 (1917) tarihinde uygulamaya konulan Rûmî (MÂlî

nkara, Rûmî 13 Teşrinevvel 1339 Cumartesi başkent olmuştur. Rûmî ve MilÂdî takvimlerin yılları arasında 1917’den itibaren 584 yıl fark olduğu; ayların ve gunlerin aynı olduğu kabulune gore, Ankara’nın başkent olduğu tarih MilÂdî 13 Ekim 1923 Cumartesi gunune tekabul eder. Hicrî ve Rumî takvimlerin yılları arasında, o yıllarda, Rûmî takvime gore yılın ilk yarısında 2 yıl, son yarısında 3 yıl fark vardır. Yani, Rûmî 1339 yılının başı Hicrî 1341 yılına tekabul eder; ancak, 13 Ağustos 1339’ da Hicrî 1341 yılı biterek, Hicrî 1342 yılı başlar. Yani, Ankara'’ın başkent oluşu Hicrî 2 Rebiyulevvel 1342 Cumartesi gunudur.
Gorulduğu gibi, MuştÂk Baba’nın Ebcedle verdiği 1341 yılının 12. ayı Zilhicce ile Ankara’nın başkent olduğu 1342 yılının 3.ayı Rebiyulevvel arasında takriben iki aylık bir zaman farkı vardır. Acaba, boyle bir hata gercekten var mıdır? Yoksa, daha sonra 1333’de kabul edilen Hicrî ve Rumî yıllar arasındaki hesap yonteminden meydana gelen farktan dolayı mı zÂhiren hata gibi gorunmektedir?
Burada, onemli bir ipucu, şiirindeki 4. mısrada kullanmış olduğu “iyd-i ekber” terimidir. Iyd (îd)-i ekber, bayramlar arefe gunu ile başladığından, arefesi Cuma’ ya rastlayan Kurban Bayramı’na denir. Nitekim, Kurban Bayramı’nın arefesi Cuma’ya rastladığı takdirde, arefesi Arafat’ta gecirilen hacca da hacc-ı ekber denir. Bayramın iyd-i ekber olması icin, arefenin Cuma; bayramın ilk gununun Cumartesi olması gerekir.
Bazı yorumcular, MuştÂk Baba’nın bu kavramı kullanarak Ankara’nın başkent olacağı yıl Kurban Bayramı’nın Cuma’ya rastlayacağını vurguladığını ileri surerler. MuştÂk Baba’nın, daha ileride tarihsel yıl bazında boyle bir fark cıkacağını tahmin ettiği icin, Ankara’nın başkent olacağı yıl Kurban Bayramı’nın iyd-i ekber olacağını belirttiğini soylerler. Halbuki, Ankara’nın başkent olduğu gerek 1342 (veya gerekse 1341) yılında iyd-i ekber olmamıştır. O yıl, Kurban Bayramı daha onceki bir tarihe, 24 Temmuz 1923 Salı’ya rastlamıştır ve arefesi Pazartesidir. Zaten, o yıllarda, iyd-i ekber sadece 1337 ve 1345 yıllarında olmuştur. Bunun icin, şiirdeki iyd-i ekberin takvimsel anlamından daha farklı sembolik yorumunun olması gerektir.
İlk yorum, Ankara’nın başkent oluşunun ilÂnı gercekten Cumartesi’ye, yani arefesi Cuma’ya rastladığına gore, o gun aslında Kurban Bayramı olmasa bile, MuştÂk Baba’nın iyd-i ekber terimini sembolik anlamda kullanarak, Ankara’nın başkent olacağı gunu ulke icin buyuk bayram sayabileceğidir. İkinci yorum, MuştÂk Baba’nın Hacı Bayram Veli turbesini, 1832’de veya daha eski bir tarihte ziyaret etmiş olduğu gunun, gercekten iyd-i ekbere tesaduf etmesidir. Ucuncu yorum, Hacı Bayram Veli’nin velÂyetteki kutsal kimliğinden yararlanarak, MuştÂk Baba’nın ziyaret ettiği gun aslında iyd-i ekber olmasa bile, bu onemli gunu kendi acısından buyuk bayram kabul etmiş olmasıdır.
Bunların icinde en gercekci goruneni, birinci yorum, yani MuştÂk Baba’nın ileride Ankara’nın başkent oluşunu bir buyuk bayram olarak değerlendirmesidir. Ama, diğerleri de ust uste gelmiş olabilir. Butun bu yorumlara rağmen, MuştÂk Baba’nın Ebcedle verdiği 1341 ile, Ankara’nın başkent olduğu tarih arasında, sadece iki ay kadar, gizemi şimdilik cozumlenemeyen bir hata varmış gibi gorunmesi cok ilginctir.
MuştÂk Baba’nın şiirinde, kimilerine gore, daha derin yorumlar da vardır. Orneğin, “Miftah-ı Sûre-i Kaf” la başlayan mısrada “Mim” ve “Kaf”, yani “M” ile “K” harfleri ile Mustafa Kemal’in; “Hay huy” la da İstiklÂl Savaşı’nın acıklandığı soylenir.
MuştÂk Baba’nın şiirsel sembolik mesajını kimler cozumledi?
İlk yorumlayan TBBM Birinci Donem Konya Milletvekili ve mufessir Mehmet Vehbi Efendi’dir. Sonra, Trabzon Halkevi’nin cıkardığı İnan Dergisi’nin İkinci Teşrin (Kasım) 1937 tarihli 7. Sayısında, “Şair MuştÂk” başlıklı yazıda şiir yorumlu olarak yayınır. Uzun yıllar sonra, 1972’de Mustafa Ozkul’un kitabı; 1978’de Hekimoğlu İsmail’in Sûr Dergisi’ndeki makalesi; merhum Dr.Halûk Nurbaki’nin 1986’da Anadolu Mucizesi adlı kitabındaki yorumu; Muş İli 1992 yıllığındaki inceleme; 1997’de Mehmet Kemal Gundoğdu’ nun kitabı gibi eserlerle hÂlen devam ede gelmektedir.
Umarım ve dilerim ki, gonul gozu acık olanlar şiir uzerindeki tefekkurlerini muktesebatları oranında derinleştirerek, daha guzel ve daha anlamlı yorumlar yapmayı surdururler. Cunku, “Her bilenin uzerinde, daha iyi bilen bir başkası bulunur.”
Şimdi de konuyu MuştÂk Baba’dan 400 yıl oncesine, Hacı Bayram Velî’ye getirelim. MuştÂk Baba’nın makamını ziyareti sırasında ilham aldığı Hacı Bayram Velî, acaba “yeni inşa edilen kent” semboluyle Ankara’yı mı mujdelemektedir.
Anadolu Muslumanlığı’nın, adı MevlÂnÂ, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre ile anılan unlu onderlerinden biri olan Hacı Bayram Velî (1352-1429), doğumu, yaşamının buyuk kısmı, olumu itibarıyle oz be oz Ankara’lıdır. Ankara ve Bursa’da eğitimini tamamlayıp muderris olmuş; Somuncu Baba lÂkaplı HÂmid Aksarayî tarafından aydınlatılmıştır. Adını taşıyan Bayramiye’den, kendisinden sonra, MelÂmiye, Celvetiye, vb kollar kurulmuştur. Hacı Bayram Velî’nin yazdığı ilÂhiler arasından, aşağıda aktarılanı, sanki Ankara’yla ilgili; hatta Ankara’nın başkent olacağına ilişkin sembolik mesajlar vermektedir.
MUŞTAK Baba'nın, Ankara'nın 1923 yılında başkent olacağını soylediği şiiri, orijinal diliyle şoyle:
‘Me'vá-yı názenine kim elf olursa efser / Lá-budd olur o me'va İslámbol ile hemser // Nun ve'l-kalem başından alınsa nun-ı Yunus / Aldıkda harf-i diger olur bu remz ızhár // Miftáh-ı sure-i Kaf ser-had-i kaf tá kaf / Munzamm olunmak ister Rá-yı Resul-i Peyamber // Háy-ı huy ile áhir maksud oldu záhir / Beyt-i veliyyu'l-ekrem Elhác Abd-i ekber // Ey pádişáh-ı fehhám Sultan Hacı Bayram / Revhán ister ikram-ı Muşták-ı abd-i cáker'
Şimdi, şiirin gunumuz Turkcesiyle basit ama serbest tercumesini yapalım:
‘1000 mánásına gelen ELF sozu, guzeller beldesinin başına EFSER, yani tác olarak konursa, o belde İstanbul'dan farksız bir hále gelir. Sonra, Yunus Suresi'ndeki NUN ve Kaf Suresi'ndeki KAF harfleri alınır. Resul'un, yani Hazreti Peygamber'in RI harfi de bunlara iláve olunmak ister ve maksad ‘háy-ı huy' sozundeki ‘HE' harfi ile tamamlanır. Ey anlayışlıların padişáhı olan Sultan Hacı Bayram! Senin bulunduğun o guzel belde, bu değersiz kul Muştak'tan hurmet istiyor!'
Muştak Baba, şiirin ilk mısrasında ‘1000' mánásına gelen ‘elf' ve ‘tác' demek olan ‘efser' sozlerini veriyor ve ‘efser'in başına ‘elf'in iláve edilmesi gerektiğini soyluyor. Ebced hesabıyla 341 tutan ‘efser'e ‘elf'in, yani ‘1000' sayısının ilávesiyle, Ankara'nın başkent yapıldığı 1923'un Hicri takvimle karşılığı olan 1341 tarihini elde ediyoruz.
Şair, daha sonra beş mısrada sırasıyla ‘elif', ‘nun', ‘kaf', ‘rı' ve ‘he' harflerini veriyor. Bu harfler, bu sırayla yazıldıklarında ortaya ‘Ankara' kelimesi cıkıyor. Yani, Muştak Baba, ‘Ankara'nın eski harflerle yazılışı olan ‘A-N-K-R-H' harflerini sıralıyor, ‘Guzeller beldesi ve Hacı Bayram'ın memleketi olan Ankara, 1341 yılında başlara tác olacak ve İstanbul'dan -yani, şiirin yazıldığı zamanın başkentinden- farksız hále gelecek' diyor.
3.Bolum Bitiş:
Muştak Baba ayrıca Ak Partinin 2029 yılına kadar iktidarda olacağını yani Ak Partinin izlemiş olduğu Politikalar Aynı kişiler tarafından devam ettirilmesede farklı kişiler tarafından aynı politikalar devam ettirilecek diyor.Ve 30 yıllık bu donem sonunda sonlarının kotu olacağını soyluyor.
Muştak Baba,Turkiye Cumhuriyet'inin kurucusunun Mustafa Kemal Ataturk olacağını şiirlerinde Ankara Kehanetinde olduğu gibi ortaya koymuştur.
Son Yorum Bolumu:
Bizim bulabileceğimiz bilgiler bununla sınırlı.Daha fazlasını ve detaylı bilgileri oğrenmek isteyen Serhat Ahmet Tanın İstanbul Yeniden Başkent Olacak kitabını onerebilirim.
Bu konuyu acma sebebim sadece garip olmasıdır ve bu konuya merakı olan kişilerin yeni birşeler oğrenmesidir.Forumda ''Muştak Baba'' ''Ankara Kehaneti'' aramalarını yaptıktan sonra bu konuyu actım.Daha once boyle bir konu verildiyse ozur dilerim.Sadece o konuya bu ilavelerinde yapılmasını isterim,eğer gerekirse.
Buradaki bilgiler bircok siteden izlenilen videolardan yazılan ve kendi bildiklerimden eklenmedir.
Konuyu acan kişi bu konuya inanıyor yada inanmıyor anlamınada gelmez.
4.Bolum Sizden Gelenler:
__________________