Korkmaya ihtiyacı vardı. Yemeğini yemiş,
suyunu icmiş ve uyumuştu.
Artık filmler yetmiyor, insan yiyen bocekler,
dinozorlar, vampirler, uzay yaratıkları
ve zombiler heyecanlandırmıyordu onu.
Mısırını yerken perdeden penceler fırlıyor,
gazozunu icerken kan fışkırıyordu.
Zarar vermeyen korku, ne gUzel korkuydu.
İşte emniyet icinde koltuğunda oturuyordu.
Birazdan film bitecek, sinema,
kalabalığı damperli bir kamyon gibi
caddeye boşaltacaktı. Korkmak
icin para oduyordu sinemalara.
Korkmaya ihtiyacı vardı.


Yeni acılan bir lunaparktan sozetmişlerdi.
Korku tuneli muthişmiş.
Bayılanlar oluyormuş heyecandan.
Abartıyorlardır, dedi kendi kendine.
Seyrettiği filmlerdeki en korkunc
sahneler bile kılını kıpırdatmıyordu.
Alışkanlığın elleri boğuyordu heyecanını.
Yine de denemeye değerdi.
Yemeğini yemiş, suyunu icmiş ve uyumuştu.
Korkmaya ihtiyacı vardı.


Lunapark rengarenk ışıklarıyla şehrin
ortasında devasa bir gecelambası
gibi yanıyordu. Bir balerin kulak
zarlarını titreten muziğin eşliğinde
dansediyor, ucuşan eteklerinden
cığlıklar yukseliyordu. Donuk gozleri
dondukce kah bir palyacoya,
kah cocuğunun elinden tutmuş bir
babaya, kah bir baloncuya değiyordu.


Aynı muziği dinlemekten, aynı şekilde
dansetmekten bıkmış gibiydi.
Yuzunde korkunc bir ifade vardı.
Eteğindeki insanları silkelemek
havalara fırlatmak geciyordu icinden.
Ama kumanda odasındaki adam
izin vermiyordu ona. Bir duğmeye
basınca hızlanıyor, bir duğmeye
basınca yavaşlıyordu. Durması
icin bir duğme yetiyordu.


‘Bu kez dinlemeyeceğim,’ dedi balerin.
‘Yavaşla’ duğmesine rağmen
donuşunu hızlandırdı. Kumanda
odasındaki adam şaşırmıştı.
Balerin gittikce hızlanıyordu.
‚cığlıklar birbirine karıştı. ‘Yavaşla’
duğmesi calışmıyordu. Operator
butun gucuyle basıyordu duğmeye.
Balerin deli gibi eteklerini savuruyor,
imdat sesleri yukseliyordu.


Korkmaya ihtiyacı olan adam,
bu işte bir tuhaflık olduğunu duşundu.
Balerinin asit dolu gozleri uzerine
değince yandığını farketti. Kendi
etrafında bir tur daha atar atmaz
gozunun icine bakmalı ve
‘Hadi ama yeter!’ diye azarlamalıydı onu.


Birden kumanda odasındaki
‘yavaşla’ duğmesi Calıştı.
Balerin yavaşladı ve durdu.
İnsanlar korku ve isyan icinde kumanda
odasına doğru yururken, balerinin
dudaklarında hınzır bir gulumseme belirdi.


Korkmaya ihtiyacı olan adam,
‘Bu lunaparkta bir gariplik var,’ dedi.
Balerin ‘Hadi ama yeter!’ sozuyle
yavaşlamIş olabilir miydi? Tesaduftu elbette.
Ya gulumseme... ‘Bu kadar
Cok korku filmi izlersen boyle olur,’
dedi kendi kendine.


Korku tuneline doğru giderken
atlıkarınca cıktı karşısına. ‚cocuklar
atlara binebilmek icin sıra bekliyordu.
Siyah, beyaz, kırmızı, mavi,
yeşil, mor, rengarenk atlar yukselip
alcalarak donuyorlardı. Kalabalığın
arasına karışıp cocukları seyretmeye başladı.


Neşeyle atların kafalarını sallıyorlar,
Cayırlarda dağlarda koşturuyorlardı.
İnsanı yere atmayan at, ne guzel attı.


‚cocuklardan sadece biri gulmuyordu.
Neredeyse ağlamak uzereydi.
Dikkatle baktığında bir tek onun
atının başını sallamadığını gordu. ‚cocuk
başın iki yanındaki kulpları itmeye
Calışıyor, ama at inatla kafasını sallamıyordu.


Başını sallamayan atı incelemeliydi.
Donduğu icin sadece onunden gectiği
anlarda bunu yapabilirdi. Anneler,
kendi Cocukları onlerinden gectikce
el sallıyorlardı. işte onun atı da geliyordu.
‚cocuk hala başını sallamaya uğraşıyordu.
Tam onunden gecerken atın başına
eliyle hafifce vurup ‘Aptal şey’ dedi.


At aniden başını cevirdi. Garip bir ses
Cıkartarak elini ısırmaya calıştı.
Sonra dişlerini gostererek uzaklaştı.
Adam ‘Abarttın’ dedi kendi kendine ‘Abarttın’.


O sırada bir palyaco yaklaştı yanına.
Kocaman kırmızı burnu ‘Gondolu gordun
mu, gel!’ derken bir aşağı bir yukarı oynuyordu.


Gondol şeklindeki bir salıncaktı bu.
Kayığın ucları sırayla gokyuzunu yokluyordu.
Her inişte yere bir parca karanlık indiriyor,
her yukselişte goğe bir parca cığlık taşıyordu.
Palyaco ‘Sen de bin!’ dedi. O, lunaparka
sadece korku tuneline girmek icin gelmişti.
Hesapta ‘gondol’ yoktu. Palyaco
‘Hadi!’ diye ısrar etti.
Kıramadı. Gondol boşaldıktan sonra
ucunda kaptan heykeli bulunan tarafa yerleşti.
Bakalım yanına kimler oturacaktı.
Hayret! Hic kimse gondola binmek
istemiyordu. Aşağıda biriken
meraklı kalabalık, gondolun hareket
etmesini bekliyordu. Tedirginlik
icinde ‘Başka yolcu yok mu?’
diye sordu. Palyaco ‘Hayır!’ dedi.


Gondol hareket etmeye başladı
. …once ağır ağır, sonra hızlı hızlı sallandı.
Daha sonra ucarcasına gidip gelmeye başladı.
Bir onceki seferde yolcular beraber cığlık
atarak heyecanlarını bolşuyorlardı.
Korkuyu bile paylaşmak guzeldi.
Oysa şimdi... Palyaco aklından
gecenleri anlamış gibi elini havaya kaldırdı.
Bunun Uzerine aşağıda biriken kalabalık
‘Heey!’ diye bağrıştılar.
Artık kayığın her duşuşunde el kalkıyor,
aşağıdakiler hep birlikte cığlık atıyordu.


O kadar hızlanmıştı ki bir an yerinden
fırlayacağını zannetti. Elleriyle yapışmıştı
onundeki demire. Başı donuyor,
midesi bulanıyordu. Palyaco elini
artık kaldırmıyor, kalabalıktan cıt cıkmıyordu.
Ay ışığı gondolu ve yuzunu yalıyordu.
Sarı bir yuzdu bu. aniden sırtında bir
şey hissetti. Sırtına dokunuluyordu.
‘Yok canım!’ dedi. ‘Gondolda benden başka
kimse yok’. Ancak arkadaki hareket Israrlıydı.
Durtukleme, neredeyse tekmeye donuşecekti.
Arkasına donmeye cesaret edemiyordu.


‘Hey baksana buraya!’ diye bir fısıltıyla urperdi
kulağı ve vucudu birden buz kesti.
Arkaya hala bakamıyordu. ‘Kimsin sen!’
dedi kendi kendine ‘Kaptan!’ dedi arkadaki
ses. ‘Gemimde ne işin var?’
Butun cesaretini toplayarak arkaya dondu.
Tahtadan bir kaptan heykeli...
Hicbir hareket yoktu. ‘İnmeliyim!’
diye bağırdı palyacoya ‘İndir beni!’.
Palyaco elini kaldırdı. Seyirciler son
kez ‘Heey!’ diye bağrdılar. Gondol durdu.
Fena halde donuyordu başı.
Hemen eve gitmeliydi. Vakit gec olmuştu.


Palyaco: ‘Ya korku tuneli,’ dedi.
‘Oraya girmeyecek misin?’
‘Nereden biliyorsun?’ diye sordu
Urpererek. ‘Korku tuneli icin geldiğimi
nereden biliyorsun!’ Palyaco bu soruyu;
‘Bildiğim bir şey yok. Lunaparka gelen
herkes korku tunelini gormek
ister.’ diye cevapladI.


***


RaylarIn Uzerinde yuruyen arabalar,
yolcusunu alır almaz hareket ediyor,
korku tunelinin kapısına Carpıp iceri dalıyordu.


Sonunda sırası gelmiş, arabası hızla
karanlığa karışmıştı. Hicbir şey gorunmuyordu.
YağlanmamIş tekerleklerin raylar
Uzerinde cIkardığı metalik ses sinir bozucuydu.
‚cok gecmeden sirenler calmaya, cığlıklar
yankılanmaya başladı.Kendisinden
oncekilerin cığlıkları olmalıydı.
Demek surprizler yaklaşıyordu.


Arabası tam bir virajı alıyordu ki
aniden yavaşladı. Karşısına, ağzını acıp
kapayan ve pencesini sallayan bir ayı Cıktı.
Kırmızı ışıkla yuzu aydınlatılmıştı ve garip
sesler cıkarıyordu. Klasik korku tuneli numaraları,
diye duşundu. cok gecmeden kervana
başka vahşi hayvanlar da katıldı. Peşi
sıra mumyalar, başına balta, goğsune
bıcak saplanmış adamlar, cadılar,
hortlaklar, cuzzamlılar sokun etti. İskeletler
ona el sallarken, guluyordu. Aman ne korkunc!
Niye girmişti ki tunele? aniden boynuna sarkan
yılan dışında, hicbir şeyden urpermemişti.


Araba hızlanmaya başladı. Artık garip yaratıklar
cıkmıyordu karşısına. Demek tunel yolculuğu bitiyordu.
İşte kendinden onceki araba da tunelden Cıkıyordu.
İceriye sızan ışık cıkış kapısını aydınlatıyordu.


Tam kapının onune gelmişti ki araba aniden durdu.
Elektrikler mi kesilmişti acaba? Hayır!
Araba geri geri gitmeye başladı. Ne oluyordu?
Sistemde bir arıza mı vardı? Ya kendisinden
sonra tunele giren arabalarla Carpışırsa! Belki onlar
da geri geri gidiyordur, diye duşunurken, araba daha
once yanından gectiği bir mağaranın icine dalıverdi.
Korkunc bir hızla yokuş aşağI gidiyordu.
Siren sesi kesilmişti. Sadece tekerleklerin
gıcırtısı duyuluyordu. Zifiri karanlıkta hicbir
şey gorunmuyordu.


Gozlerini yumup tunelden Cıkıncaya kadar
acmamaya karar verdi. Ancak şiddetli bir
gokgurultusu, bu kararını bozmakta gecikmedi.
Şimşekler Cakıyor, mağaranın duvarını yer
yer aydınlatıyordu. Aydınlanan yerlere
fotoğraflar yapışıyor ve duşuyordu...


Caddenin ortasında kan kaybediyordu adam.
Gorunurde ambulans yoktu. Bir başka
adam tezgahta bobreğini satıyordu.
Vitrin camlarIna gozler yapışmıştı. Adama bak!
Evini yıkmasınlar diye elini doğruyordu.
Ya mavi elbiseli kız, neden okula alınmıyordu?
Bir dede torunlarını boğuyor, bir Cocuk babasını
tokatlıyordu. Beyaz, kanı ne cabuk sarıyordu!
İlanlar yapıştırılıyordu duvarlara. Kasap Cengelleri
icin kuzu aranıyordu. Kapsama alanı
dışındaydı herkes. Butun tuşlardan aynı ses geliyordu.


Sonunda fotoğraflar duştu, gokgurultusu kesildi,
şimşekler sondu Karanlık hakim oldu mağaraya.
Yine hicbir şey gorunmuyordu. Araba hızla devam
ediyordu yoluna. Ya bu ıslaklık?
Yağmur mu yağıyordu? Ellerine, başına,
yuzune damlalar duşmeye başladI.
Sık sık eliyle yuzunu siliyordu. Araba ucuyor, ruzgarı
yuzundeki ıslaklığı soğutuyordu.


VE DURDU...


EVET ARABA DURDU!


Karşısındaki duvarda cılız bir ışık yandı.
Aman Allah’Im! Bu nasıl bir adamdı?
Elleri, yuzu, her tarafı kan icindeydi.
Kolunun biri kopmuş, gozleri oyulmuş,
kalbi sokulmuştu. Hayır, bu bir oyun olamazdı.
Kan kokusu duyuyordu. Bu kadar doğal
bir maket olamazdı! Olabilir miydi yoksa?
Ona dokunmalıydI. Korkudan kalbi yerinden fırlayacaktı.
Dokunmalıydı ona. Elini yaklaştırdı.
Titriyordu. Loş ışıkta duran adama dokundu.
Kanın sıcaklığını neden duymuyordu?
Etin yumuşaklığını neden hissetmiyordu?
Soğuk, parlak bir yuzeydi dokunduğu.
Biraz daha dikkatli baktı: AYNA!


AYNAYA DOKUNUYORDU

__________________