Sıkıcı…Hayat gercekten cok sıkıcı…Gunlerdir, haftalardır, aylardır değişen hicbir şey yok. Hep aynı şeyler: Sabah olur guneş doğar, oğlen olur guneş yakar, akşam olur guneş batar. Bazen arkadaşlarla konuşurken, “ Gunler birer birer gecip gidiyor. Bu işin sonu ne olacak? “ diye sorarım. Aldığım cevap hep aynı olur: “ Ne bilelim biz. Ne olacaksa oluyor işte. “ Laf mı yani bu da şimdi? Hayat carkının donuşune kaptırmışlar kendilerini donup duruyorlar. Zannedersem yaşadıklarının farkında bile değiller, bedavaya yaşıyorlar. Şuraya bak…Goz alabildiğince uzanan bir şehir. İcinde binlerce insan. Coğu buyumuşler de toplanıp goturulmeyi bekliyorlar. Gidecekleri yer de belli: Fabrikada ucuza calıştırılacaklar. İşci olacak calışacaklar. Bu calışmak kesinlikle amac sayılamaz. Bircok arkadaşıma sorup da cevabını alamadığım bir soru var: “ Tamam. Bizi calıştıran calıştıracak. Bundan bizim kazancımız ne olacak? “
Ben, ucuz işci olmak istemiyorum. Beni calıştıracak olan calıştırmayıversin, tam doymadan sofradan kalkıversin. Ben bunu duşunur, bunu soylerim. Benim hayat felsefem bu. Zaman nasıl da akıp gidiyor. Vakit gece yarısı oldu. Beni buradan kurtaracak olan biraz sonra gelir. Gunlerdir uğraşıyorum. O’na neyin ne olduğunu ve ne yapmak istediğimi, ceşitli ornekler vererek, defalarca anlattım. Onceleri pek durumu kavrayamıyordu ama artık her şeyin farkında. İkimiz birlik olup başarı kazanacağımıza inanıyorum. Bir gelen var, galiba O. Nihayet geldi:
“ Merhaba, Metin. “
“ Merhaba, Serdar. Vakit tamam. Şoyle gec de seni ağaca bağlayan urgandan kurtarayım. “ Daha sonra Serdar yuksekce bir kayanın ustune cıktı. Uyanık durumdaki arkadaşlarına uykuda olanları uyandırmalarını soyledi. Arkadaşları uyandıktan sonra buyuk bir merak ve heyecan icinde Serdar’ın soyleyeceklerini dinlemek icin dikkat kesildiler:
“ Kardeşler, arkadaşlar...Hepiniz tarafından cok iyi bilindiği uzere bu akşam ben Metin Kardeş ile birlikte yola cıkıyorum. Amacım, mutluluk ciceğini arayıp bulmak ve onu durduğu yerden daha yuksek bir yere cıkarmak ve boylelikle dunyadaki her canlının mutluluktan aldığı payın biraz daha coğalmasını sağlamak. Bu yeni yerinde hicbir yabancı bitkinin yetişmesine izin vermeyeceğimden mutluluk ciceğinin gondermekte olduğu mutluluk pırıltıları artacaktır. Şimdi, aranızdan hic olmazsa bir-iki gonullu arıyorum. İsterim ki, hepiniz gonullu olasınız, hepiniz benimle gelesiniz. Gercekleştirmek istediğim hayırlı bir iştir. Daha once belki yuz defa meseleyi butun ayrıntılarıyla sizlere anlatmıştım. Bir parca olsun medeni cesaret gosterin. Son defa soruyorum: Yok mu benimle gelmek isteyen? “ Serdar, birkac dakika bekledi. İcinde binlerce işci adayının durduğu meydandan cıt cıkmıyordu.
Serdar: “ Tamam. Anlaşıldı. Kimse benimle gelmek istemiyor. Bunun icin hicbirinize kızmak hakkına sahip değilim. Neyse…Kardeşler, arkadaşlar. Tekrar goruşmek uzere, şimdilik hoşca kalın.”
Serdar ile Metin, yolda Vedat adında bir adama rastladılar. Serdar Vedat’a mutluluk ciceğini aramaya cıktıklarını soyledi ve konu hakkında bilgi sahibi olup olmadığını sordu. Vedat mutluluk ciceğinin nerede olduğunu tarif edemeyeceğini, fakat kendilerini Bay Kemal ile tanıştırabileceğini soyledi. Bay Kemal, yatağının uzerinde oturumuna gelmiş vaziyette, misafirlerini guler yuzle karşıladı. Serdar’ın anlattıkları, Bay Kemal’i heyecanlandırmıştı. Onun şahsında kendi gencliğini gormuş, o gunler bir film şeridi gibi gozlerinin onunde canlanmıştı. Yıllar once, mutluluk ciceğini aramak icin yollara duşmuştu. Sonunda, yaşlı bir koylu kendisine kılavuzluk yapmış, mutluluk ciceğinin yaşadığı yuce dağlar arasındaki yuksekce bir platoya giden tek yol olan Umut Gecidi’nin girişine kadar getirmişti. Buraya kadar olanları anlatan Bay Kemal, konuşmasına şoyle devam etti: “ Umut Gecidi’nin girişine geldiğimizde yaşlı koylu beni şu sozlerle uğurladı. – Umut Gecidi’nin girişi işte burası. Bu gecidin uzunluğu yuz metre kadardır. Bu yolun sonunda onune acık bir alan cıkacak. Karşıdaki ağaclıktan gectikten sonra mutluluk ciceğini gorebilirsin.
Ben yetmiş yılı aşkın bir suredir aşağıdaki ovada yaşıyorum. Sen mutluluk ciceğini aramak icin gelenlerin altıncısı oluyorsun. Senden once gelenler başarısız oldular. Mutluluk ciceğini gorememişler bile. Mutluluk ciceğinin bekcisi buna izin vermemiş. Gecidin sonundaki acık alanda aniden karşına cıkıverirmiş. İri, kocaman, otuz yaşlarında bir adammış bu bekci. Korkar da gecide doner kacarsan peşinden gelmezmiş. Gidenlerin hepsi de bilgili, kulturlu idiler ama bekci onların hepsinden baskın cıktı. Kendilerinin birer bilge olduklarını soyleyenler bile uzgun ve yorgun bir şekilde geri donduler. İşte Bay Kemal benim anlatacaklarım bu kadar. Yolun acık olsun. – Yaşlı koylunun anlattıklarını dinledikten sonra gecide girdim. Arada bir durup yaşlı koylunun soylediklerini aklıma getiriyor ve bunların ışığında planlar yapıyordum. Yuz metrelik yolu uc saatte aştım. Bekcinin sorabileceği her ceşit sorunun cevabını hazırlamıştım. Acık alana cıktım. Biraz sonra bekci yanıma geldi. Karşılıklı selamlaşmadan sonra bekci beni kelimenin tam anlamıyla soru bombardımanına tutmaya başladı. İlk sorular basit ve cevaplandırılması kolay sorulardı: Adın ne, nereden geldin, kimlerden nasıl ve şekilde yardım gordun? Sonraki sorular ise, bekcinin konu hakkındaki soruları oldu: Mutluluk ciceği nedir, mutluluk ciceğinin var olduğunu ilk olarak kimden duydun, seni buraya kadar getiren nedenler nelerdir, mutluluk ciceğini gozunun onunde nasıl canlandırıyorsun? Bu sorulara yeterli olabilecek cevaplar vermiştim. Her şey cok guzeldi, bekci o soruyu sorana kadar. Oyle bir soru sormak bekcinin nereden aklına geldi bilmem ki? Benim kekelemeye başladığımı goren bekci yuklendikce yuklendi. Soylediklerinde haklıydı. Evime nasıl geri dondum bunu bana bile sorma. Uzuntuden yuruyemez oldum, ayaklarım tutmaz oldu. Yıllar var ki, bu yatakta yatıp duruyorum. Uzgunum, başarılı olamadığım icin. “
Bay Kemal sozlerini tamamlarken ortada bir soru işareti bırakmıştı. Mutluluk ciceğinin efsanevi bekcisi olan adamın Bay Kemal’e son olarak sorduğu soru neydi? ” Bay Kemal ben seni yeterli gordum. Beraber, mutluluk ciceğinin yanına gittik. Bir ihtimal de olsa senin orada yapacağın calışmalar ters etki yapar da mutluluk ciceğini soldurursan, neler olur, lutfen anlatır mısın? “
Serdar ile Metin, dort gun misafir kaldıktan sonra donuşte mutlaka uğrayacaklarını soyleyerek Bay Kemal ile Vedat’a veda edip yola cıktılar. Gunler gunleri kovaladı, aradan haftalar gecti. Serdar yolda rastladığı pek cok insanla her ceşit konuda fikir alışverişinde bulundu. Bazılarıyla yaptığı konuşmaları istediği şekilde bilgi akımı sağlayamadığı icin, kısa kesmek zorunda kaldı. Bazılarıyla ise, saatlerce konuştu, sohbet eder gibi, karşısındakine fark ettirmeden, faydalı olabilecek bilgi birikimlerini ustaca cekip aldı. Kendi oz duşuncesinde kurup tasarladığı bu buyuk idealini, kimseden bir aferin beklemeksizin, tum canlıların mutluluktan aldığı payın biraz daha coğalmasını sağlamak diye ozetlediği girişiminin başarısı icin bir tur karakter betimlemesi yapıyordu.
Sonunda Serdar ile Metin, daha once Bay Kemal’e de kılavuzluk etmiş olan yaşlı koyluyu buldular. Yaşlı koylu onları Umut Gecidi’nin girişine kadar getirdi. Burada yaşlı koylunun Umut Gecidi ve ondan sonrası hakkındaki tanıtım konuşmasından sonra Serdar gecide girdi. Gecitte elli metre kadar ilerleyip bulduğu kuytu bir koşeye oturdu. Sınırları kesin cizgilerle belirtilmemiş, duruma gore anında değişime uğrayabilecek esnek bir plan hazırlamıştı ve bu planın sadece iskeleti değişmeyecekti. Aslında basit gibi gorunen fakat son derece karmaşık olan bu planı tekrar kontrolden geciren Serdar, kendinden once Umut Gecidi’ne giren idealistler gibi zamanlama hatası yapmayacak, acık alana gunduz değil, gece cıkacaktı.
Serdar hava iyice karardıktan sonra acık alana cıktı. Mumkun olduğunca kenardan, kayalıkların arasından yurumeye başladı. Birden durdu. Gelen vardı. İri, kocaman bir karaltı az ilerden gecti, gecide doğru gitti. Bu bekci olmalıydı. Daha doğrusu birinci bekci. Eğer tahminleri doğruysa, mutluluk ciceğinin yanına gidinceye kadar birkac tane daha bekci gormesi muhtemeldi, cunku yaşlı koylu yetmiş yılı aşkın bir suredir buralarda yaşıyorum demişti. Yaşlı koylu daha doğmadan once de bu adam bekcilik yaparmış. Bundan dolayı adı mutluluk ciceğinin efsanevi bekcisine cıkmış. Normal olarak bir adam yuzyıllarca yaşayıp genc kalamayacağına gore, bu bekci aynı bekci olamazdı. Bir bekci sulalesi olabilirdi. Nesilden nesile bekcilik gorevini devrediyorlardı birbirlerine.
Serdar tekrar ilerlemeye başladı. Ağaclığın kenarına yaklaşmıştı ki, bir bekci daha gordu. Bu birinci bekci olamazdı, o zaman ikinci bekciydi. Bir sure yurudukten sonra ortalığın aydınlanmaya başladığını fark etti. Bu aydınlığın sebebinin mutluluk ciceğinin sacmakta olduğu pırıltılar olduğunu biliyordu. Ağaclar arasında nobet tutan ucuncu bekciyi de atlattıktan sonra duzluğe cıktı. İşte mutluluk ciceği karşısındaydı. Etrafını gunduz gibi aydınlatıyordu. Serdar, mutluluk ciceğinin yanına yaklaştıkca onun zannedildiği gibi bir bitki değil de, plastik bir maddeden yapılmış dış yuzeyi bulunan – ki bu dış yuzeyin ustunde cicek kabartması vardı –ansiklopedi buyukluğunde, kalın bir kitap olduğunu gordu. Bu buyuk kitap, yerden iki metre kadar yuksekte bir kaidenin ustunde duruyordu. Kaideye de taş merdivenlerden cıkarak ulaşıyordun.
Serdar esnek olarak hazırladığı planında mutluluk ciceğinin bitki olamama durumunu da goz onunde bulundurduğu icin hazırlıksız sayılmazdı. Geriye donup ağaclığın kenarındaki bir taşın uzerine oturdu. Mutluluk ciceği tam karşısındaydı. Şimdi ne yapmalı ne etmeliydi de mutluluk ciceğine bir zarar vermeden onun işlevini geliştirmeliydi. Zaman kısıtlıydı. Şu anın tam gece yarısı olduğunu farz etsen sabah oluncaya kadar sekiz saat vardı. Bu zaman zarfında mutlaka sorun cozulecek, buluş gercekleşecek diye soylendi. Serdar kendine has yorumlarla en basitinden başlayarak duşuncesinde fikir uretmeye başladı. Bu fikir uretiminin gercekleşmesinde – Fikir uretimi: Beyin jimnastiği. Halk dilinde, kafa calıştırma. – yolda gelirken ceşitli insanlarla yaptığı konuşmalarda ortaya cıkan karakter tablosunun buyuk yararı oluyordu. Hafızasına kaydettiği karakterler hatırına geliyordu. Bu onun sorunu cok yonlu olarak duşunmesini sağlıyor, başarı şansını arttırıyordu. Boylece aradan saatler gecti. Sabah guneş doğarken Serdar sorunu cozmuş olmanın gonul rahatlığı icinde son rotuşları yapmakla meşguldu. Buluş gercekleşmişti.
Birkac saat daha gectikten sonra hazır olduğuna inanan Serdar, bekcilerden birisiyle tanışmak icin fırsat kollamaya başladı. Bu beklentisinin uzun surmeyeceği belliydi, cunku bekcilerden birisi bulunduğu tarafa doğru geliyordu. Serdar hemen oturduğu yerden kalkarak yuksekce bir kayanın uzerine cıktı ve seslendi: “ Bakar mısınız, ben buradayım. Evet, size seslenen benim. “ Serdar kendisini gorup yanına gelen bekcinin şaşkın bakışları arasında hic durmadan konuşmasını surdurdu. Kim olduğunu, buraya nasıl geldiğini, amacının ne olduğunu ve sonunda soruna bir cozum yolu bulduğunu anlattıktan sonra kendisini ailesiyle tanıştırmasını rica etti. Serdar’ın anlattıklarını buyuk bir dikkatle dinleyen bekci: “ Olur efendim, tanıştırırım. Onlar sizinle tanışmaktan şeref duyacaklardır. Buyurun, şu taraftan gideceğiz “ dedikten sonra, Serdar’ın peşi sıra yurumeye başladı. Serdar’ın geliş yonunun aksi istikametinde ağacların arasında ilerleyen Serdar ile bekci, ağaclık alandan cıktıktan sonra, Umut Gecidi’nin sol tarafında kalan dağın yamaclarındaki bekci sulalesinin yaşadığı evlerin bulunduğu yerleşim birimine geldiler. Genc, yaşlı bircok bekcinin etrafına toplanmasını fırsat bilen Serdar, şimdiye kadar ne oğrendiyse, ne biliyorsa her şeyi anlattı. Her ceşit konuda bilgisini ortaya koydu. Bilgi akımı, karakter betimlemesi, karakter tablosu ve fikir uretimi gibi deyimlerin anlamlarını Serdar’ın ornekler vererek acıklamasına karşın, tam olarak anlayamayan bazı genc bekci adayları pas gectiler. Nasılsa Serdar, bir sure daha sizlerle beraber olacağım demişti. Onun boş bir zamanında bu durumu sorar oğrenirlerdi.
Hemen ertesi gun dort kişilik bir bekci grubu dış dunya ile irtibatlarını sağlayan bir gizli gecitten gecerek Serdar’ın istemiş olduğu ebatlardaki iki aynayı almak icin gittiler. Yine dort kişilik bir başka bekci grubu daha aynı gecitten gecerek değişik yorelere doğru gittiler. Bu ikinci grubun gorevi, gittikleri yerlerdeki canlılar arasında mutluluk hissinin ne şekilde ve ne oranda artışa neden olacağını belirledikten sonra bunu bir rapor halinde calışma grubuna sunmak olacaktı. İlk giden grup beş gun sonra geri dondu. Aynalar yerlerine takıldığı zaman, gokyuzune ve toprağa dağılan ve hicbir şeye faydası dokunmayan mutluluk pırıltıları aynalar vasıtasıyla yansıtılıp, diğer dort yanal yuzeyden yeryuzune dağılan mutluluk pırıltılarına karışmasına sebep olunacak ve sonuc olarak da, canlıların mutluluktan aldıkları payın yuzde elli oranında artışı sağlandı.
Serdar aynı gunun akşamı şerefine duzenlenen torene katıldıktan sonra, ertesi gun calışma grubuna başvurarak on altı gundur burada olduğunu ve burada kendisine gosterilen ilgiden cok memnun kaldığını fakat Umut Gecidi’nin girişinde dostları bulunduğunu, onları cok ozlediğini ve onları daha fazla merakta bırakmamak icin, gitmeye karar verdiğini soyledi.
Ertesi gun Serdar ile Metin, yaşlı koylu ile vedalaştıktan sonra yola koyuldular. En kısa yoldan Bay Kemal’in evine varmayı hedefliyorlardı. Serdar ile Metin, Bay Kemal’in evinin yakınına geldiklerinde, Bay Kemal’i evin onunde yardımcısı Vedat’la beraber gezinirken gorduler. Aradan bir saat gecmeden dordu birlikte yola cıktılar. Onları bu derece hızlı hareket etmeye zorlayan sebep neydi? Serdar olanı, biteni anlattıktan sonra bir an once doğduğu şehre donmek istediğini, oradaki arkadaşlarının ucuza calıştırılmak uzere fabrikaya goturulme durumuyla karşı karşıya olduklarını soylemişti. Bu duruma karşı cıkacak, oradaki arkadaşlarının birer lokma halinde yutulmalarına izin vermeyecekti.
Şehre geldiklerinde şehir meydanında hic arkadaşı olmadığını gorduler. Serdar gec kaldığını anladı. Uzuntusu sonsuzdu. Şaşkın bir halde etrafına bakınırken, meydanın kenarındaki evlerin arasından cıkıp “ Serdar..Serdar..” diye bağırarak kendisine doğru koşmakta olan bir arkadaşını gordu. Bu Murat’tı. Serdar da, ona doğru koşmaya başladı. Biraz sonra birbirlerine sıkıca sarıldılar. Serdar: “ Diğer arkadaşlar goturuleli kac gun oldu? “ diye sordu. Murat: “ Uc gun once. Kamyonlara yukleyip hepimizi fabrikaya goturduler. Ben bir fırsatını bulup fabrikanın kapısında kamyondan atlayıp kactım. Amacım, geri donduğunde durumu sana anlatmaktı. Hepimiz senin başarılı olduğunu biliyoruz. Biz sadece işci adayı olduğumuz ve sonunda nasıl olsa fabrikada ucuza calıştırılacağımızı duşunduğumuz icin, patronun bizler icin hazırladığını sandığımız o tek yola girmiş bilincsizce yuruyorduk. O tek yoldan başka ve cok daha faydalı, yararlı yollar olabileceğini aklımıza getiremiyorduk. Sen, sende doğuştan var olan bu kabiliyetini bizi yonlendirmek icin de kullanmak istedin. Beynimizdeki sis perdesini dağıtmak istedin. Sen bu durumu bize iyi anlatamadın mı? Hayır, aslında cok iyi anlattın da, biz sana pek kulak asmadık. Yani soylediklerini onemsemediğimiz icin dinlemedik “ dedi.
Murat’ın soyledikleri Serdar’ın şaşırmasına sebep olmuştu: “ Vay Murat! Sen neler biliyormuşsun da benim haberim yokmuş. Ben de butun o anlattıklarımın boşuna olduğunu duşunup uzuluyordum. Murat, şimdi senden beni ve buradaki arkadaşları fabrikaya goturmeni isteyeceğim. “ Fabrikanın yakınlarına geldiklerinde hava iyice kararmıştı. Fabrikanın dış kapısı kapalıydı. Arkadaşlarının isteksiz olduğunu goren Serdar fabrikanın duvarına tırmandı. Oradan bahceye atladı. Bahceyi kontrol ettikten sonra acık bir pencereden fabrikaya girdi. Fabrikanın yonetim odasında bulduğu belgelere gore, kole olarak calıştırılmak uzere taş ocaklarına goturulmuşlerdi.
Serdar bir sure bu acı durumun uzuntusunu yureğinde taşıdı. Zamanla uzuntusu hafiflemeye başladı. Onlardan hic ilgi gormediği halde onları kurtarmak icin cırpınıp durmuştu. Fakat angaryanın da bir sınırı vardı. Bir idealistin anlattıklarına inansın diye kimseye baskı yapmaya, zor kullanmaya hakkı yoktu. Tek yapacağı inandırmaya calışmak olabilirdi. Şimdi yeni bir program hazırlaması gerekiyordu. Dunyadaki tum canlılara faydalı olabilmek amacını guduyordu. Bunu gercekleştirebilmek icin, bir an bile olsa, heyecanını hic kaybetmeden, sadece kendine ozgu bir bicimde calışmalarına sonuna kadar devam etmeye kararlıydı.
SON
a Kod:
alıntıdır.!!
__________________
Genc bir adamın yazar olma uğruna hangi aşamalardan gectiğinin hikayesi
Bilim ve Teknoloji0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Teknoloji Forumları
- Bilim ve Teknoloji
- Genc bir adamın yazar olma uğruna hangi aşamalardan gectiğinin hikayesi