Bermuda Ucgeni bir mit mi? Yoksa eski zamanlardaki denizcilerin uydurdukları turde bir masal mı? Acaba gercekten orada zaman zaman doğaustu bir olay mı yaşanıyor? Veya birilerinin iddialarına gore, kayıp kıta Atlantis´ten kalan bilinmeyen bir teknoloji mi olaylara neden oluyor? Mitolojik mitlerin dışında kalan cağdaş mitleri oluşturan temel neden paradır, insanlar doğadışı oykuler veya olgular yaratarak, olayın olduğu yerde ekonomik bir potansiyel oluştururlar.
Cağdaş mitleri sıralarsak, ilk uce muhakkak Bermuda Şeytan Ucgeni girer, Bermuda gizemi benzerlerinden cok fazla malzemeye sahiptir, kamoyuna malolmuş, kitaplarda, filmlerde kullanılan malzeme yerel duzeyde anlatılan malzemenin cok azını oluşturur, geride inanılmaz buyuklukte malzeme bulunmaktadır. Yazımızın ana amacı oncelikle bilimsel olduğu varsayılan yani bilimin zahmet edip populer bir acıklama getirmediği yayınların iddialarını tartışmaya yoneliktir. Burada tartışılan Ucgen´de ışık hızında olayların yaşandığı iddialarıdır veya Ucgen´in mistik bir alan olduğudur ya da UFO´ların ussu olduğu şeklindeki abartılı iddialardır. Bunların bir kısmı roman yazarlarının eğlencesidir, bazıları ise takma unvanlı yarı-bilimcilerin araştırılmamış ve kanıtlanmamış soylentilere dayanan korku filmi cizgisindeki derlemeleridir. Peki ama gercek nerededir ve daha da onemlisi gerceği soyleme yetkisi kime aittir? Ucgen gercekten tehlikeli bir yer midir? Bermuda Ucgeni´ne gizemli yer tanımını getirirken, doğru bir tanım mı yapıyoruz? Bir ucak veya kuş iz bırakmadan nasıl kaybolabiliyor? Ve sonuc olarak, gizem dediğimiz kavramı, aktif ve taraflı imajinasyonlardan nasıl ayıracağız? Olayın temel konu başlıkları şunlardır; Coğrafi başlıklar; Ucgen´nin boyutları-Sargasso Denizi-Atlantik akıntıları-Okyanus tabanı-Gaz kabarcıkları-Manyetik kuzey kutbunun coğrafi ve goksel konumu şeklindedirler. Tarihi başlıklar; Bermuda Ucgeni deyiminin ilk defa ne zaman kullanıldığı-Kristof Kolomb ve ucakların kara kutularıdırlar. Ele alınması gereken olaylar ise; Ucuş 19-Mary Celeste-Carroll A-Rosalie-Stavenger ve Aralık 1948´deki DC3 olayıdır. Biz yola tanımdan ve boyutlardan cıkacağız;
Akıntının olumcul oyunu;
Oxford English Sozluğu´nun Şubat 1964´de yayınlanan ikinci baskısı, "Bermuda Ucgeni" veya "Şeytan Ucgeni" deyimlerinin ilk kez yer aldığı ansiklopedik kaynaktır. Deyimler, "Argosy" yani buyuk ticaret gemileri maddesinde kullanılmış ve mitik bir Bermuda Ucgeni tarifinin cevresinde sınır otesi bir abartı yaratılmıştır. Ucgen´nin resmi boyutları Bermuda, Puerto Rico-San Juan ve ABD, Florida-Miami´dir. Bununla beraber olayları gozden gecirdiğimizde, bu sınırın dışına cıkıldığını farkederiz, olaylar Kuzey Atlantik´e doğru yayılırlar. Bazen de Doğu Pasifik´te, Meksiko Korfezi´nde yer alırlar. Sargasso Denizi ise tum cekişmelere rağmen Bermuda Ucgeni´nin resmi sınırlarının dışında kalır. Oysa, bircok best-seller kitapta Sargasso Denizi Ucgen´nin tam ortasına konulmuştur yani gorulur ki, tanımlanan sınırlarla, yaşanan olayların yerleri arasında celişki vardır. Bermuda Ucgeni´ninden gecen veya etkileyen akıntıların başında Gulf Stream Akıntısı gelir. Akıntı, Florida Burnu´nun ucundan başlayarak, Britanya´ya kadar gider. Londra´nın unlu sisinin oluşmasının ardında Gulf Stream vardır, bircok Avrupa ulkesinde ve Kanada´da iklimin ılımlı olmasının nedeni de Gulf Stream Akıntısı´dır. Gulf Stream guclu bir akıntıdır, yani denize duşen bircok kuşu ve acemi denizciyi itip goturecek kadar gucludur. Akıntı onune kattığı bir botu, kuzeye iterek once Florida´nın doğusuna ve Bahama Adaları´na goturur, Florida ile Bahamalar´ı ayıran Florida Boğazı´nda akıntı değişir ve calkantılar halinde hızlanarak kuzeye yonelir. Bu ne demektir? Akıntıya kapılan bot, once doğuya sonra da kuzey-doğuya yonelecektir. Eğer botu kıyı boyunca izliyor veya gozluyorsak, kısa bir mesafeyi hızla veya cabuk aştığını goruruz. Ve ardından da botun kısa bir sure icinde, ufuk cizgisinde kaybolduğunu izleriz. Daha beteri ise, botun rotasını batıya cevirmesi halinde dahi, hala kuzeydoğuya doğru akıntı tarafından itiliyor olmasıdır yani Gulf Stream Akıntısı, acemi denizcileri veya yetersiz tekneleri kendi doğrultusuna goturebilir. Kurekle hareket eden kucuk bir kanonun ise, akıntıdan kurtulması imkansızdır. Bunu med-cezirle mucadele etmeye benzetebilirsiniz. Belli bir captaki yelkenli teknelerin dahi başı derttedir, yelkenli uygun ruzgarı arkasına alıp rotasını Akıntı´nın dışına cevirmiş dahi, hedefine giden yola girinceye kadar, rotasından millerce oteye gitmiş olacaktır. Ancak bolgeyi ve Akıntı´nın tum ozelliklerini cok iyi tanıyan bir denizci onceden tedbir alarak, bu duruma duşmeyecektir. Yukardaki duruma duşen teknenin kaptanı, istediği rotadan uzaklaştıkca okyanusta kaybolma tehlikesi karşısında paniğe duşecek ve icinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulabileceğini hesaplamadan imdat mesajlarını yayınlamaya başlayarak, arama ve kurtarma operasyonlarını başlatacaktır. Ve okyanusta kaybolma tehlikesi de gercektir, bulanamadığı takdirde de kayıp ilan edilecektir.
Okyanusun inanılmaz derinliği
Kuzey Amerika kıtasının kıyıları cok guzeldir, mavi suların guzelliği ozellikle Karayipler´de belirgindir. Karayip Adaları´nın bircok yerini, kıyı boyunca yukardan ucarak gozlerseniz berrak suların altındaki dev blokların millerce uzandığını gorursunuz. Bu gorkemli bir goruntudur ve oylesine net bir goruntudur ki, su altındaki batık bir ucağı veya parcalarını acıkca gorebilirsiniz, duşen bircok ucağın kara kutuları bu sayede bulunabilmiştir. Buyuk jetler her tur hız ayar aygıtına sahiptirler, kucuk ucaklarda ise "Emergency Lacator Transmitter" denen aygıttan başka birşey yoktur, bu kucuk ucaklarda bulunan Kara Kutu´lar ise su altında yeterince calışmazlar. Yanısıra da okyanusun kumsal tabanında oluşan kum dalgalanmaları bulutlar halinde zaman zaman calkalanarak aygıtları iyice calışmaz hale getirmektedirler. Batık kucuk tekneler de bu nedenlerle gozden kacmakta ve en gelişmiş radarlar tarafından dahi gorulememektedirler. Oyleyse, belli bir capın altındaki batık teknelerin bulunması cok kucuk bir olasılıktır. Gercek tehlike, Karayipler´in sığ kıyılarına dalan dalgıcların gorduğu gibi, okyanus tabanının cok sığ olarak kıta kıyısı boyunca binlerce mil devam ettiğidir. Yani bu sığ kıyı tabanı aynı zamanda da okyanus tabanıdır ve siz cok kucuk bir farkla cok az acıldığınızda veya bir surpriz olarak derinlik birdenbire yuzlerce metreye ulaşabilir. Puerto Rico´nun 100 mil kuzeyi, Atlantik Okyanusu´nun en derin yeridir, Puerto Rico su altı hendeğinin derinliği 9.200 metreye ulaşır. Florida Boğazı´nda derinlik 5.000 metreyi aşar. Buyuk Bahamalar´dan Kuzeydoğu Providence Kanalı´na uzanan bolgede derinlik 2.000 ile 4.000 metre arasındadır. Yani beş-on metrelik bir derinlikte yuzerken, dalarken veya teknenizle seyrederken, birkac dakika icinde altınızda binlerce metrelik bir derinlik ortaya cıkabilir. Ve bu sığ sanılan bu kıyılarda sayısız ucak ve tekne hic iz bırakmadan kaybolmuştur. Kısacası, Miami´den, Bahamalar´a uzanan bolgede okyanusun derinliği yaklaşık olarak 6.000 metredir ve bu sular sakin değildir.
Kuzey Kutbu kaosu ve Kolomb´un yanılgısı;
Bu bolumdeki araştırmanın temeli, Ucgen´deki olaylarda sık anlatılan pusula bozulmalarıdır. Uc temel kutup vardır; Manyetik Kutup, Grid Kutup ve Gercek veya Goksel Kutup. Gercek Kutup, Polaris yıldızıyla yani Kuzey Yıldızı ile belirlenir, yerini bulmak icin Ursa Major ve Ursa Minor yani Buyuk Ayı ve Kucuk Ayı takımyıldızları gozlemlenir, Kucuk Ayı´nın ucundaki iki yıldızın ustunden yukarı cıkıldığında gorulen son parlak yıldız Polaris´dir. Grid Kutup, 90 derece enlemdeki gercek kutuptur, haritalarda ve kurelerde gorulur, Polaris´le aynı doğrultuda değildir, bazen farklılık gosterir. Pusulaların gosterdiği Manyetik Kutup ise, Grid Kutup´un binlerce mil otesindedir; manyetik bir alanı gosterir ve bu yer Hudson Korfezi´ndeki Baffin Adaları´nın bir tanesindedir. Bazı kurelerde goreceğiniz kucuk (x) işareti, bu yeri gostermektedir. Atlantiği gecerken garip pusula hareketleri ile karşılaşan ilk denizci bilindiği tadarıyla Kristof Kolomb´dur, Gercek Kutup´la, Manyetik Kutup arasındaki farkı veya aynı olmadığını ilk o gormuş ve bunu gemisinin seyir defterine kaydetmiştir. Ama 500 yıl oncesindeki pusulaların ne kadar başarılı oldukları ayrı bir tartışma konusudur ve Kolomb oyle sanmış da olabilir. Dunyada Manyetik ve Grid veya Manyetik ve Gercek Kuzey olan iki boylam vardır, birisi Avrupa´nın merkezine yakındır, otekisi ise ABD´nin doğusundadır. Atlantik´de yolculuk ederken, Manyetik ve Grid Kuzey arasındaki farkın gittikce arttığını gorursunuz. Portekiz yakınında 4 derece olan bu fark, Atlantiğin ortasında, Sargossa Denizi´nde 22 dereceye kadar ulaşır. Florida Burnu´na geldiğinizde ise fark, bir hatta yarım dereceye kadar duşecektir. Bu acıklama cok yeterli gorunmese de, bazı pusula sapmalarını acıklama yonundedir. Kristof Kolomb ve Bermuda Ucgeni olayı tarihsel bir dip nottur. Unlu denizci, Sargossa Denizi´nde garip olaylar yaşamıştır, pusulası sapmış ve denizde garip ışıklar gormuştur. Oncelikle soylemek gerekir ki, Kolomb mukemmel bir denizci ve kaptandı, denizlerde sayısız sorun yaşamış, doğa ile boğuşmuştu. Murettebatı onun yeteneklerine inanıyordu, ilk yolculuğunda murettebatın korkusu karayı gorememekten ote, yiyecek ve suyun biteceği yuzundendi. Okyanusun ne kadar buyuk olduğunu, karaya olan mesafeyi bilmiyordu ve hesapları kendisine ozgundu. O cağda, dunya ikiye ayrılmıştı, ufuk cizgisi ve otesi... Otesi, bilinmeyen bir yerdi. Dunyanın duz olduğuna inanılıyordu. Kolomb´a gore dunyanın cevresi 15.000 mildi. Ve Kolomb, denizin otesine giderek Sargossa Denizi´ne ulaştı, burası onun ve adamlı icin bir bulmacaydı, karaya yaklaşırken kuşlar gormuştu ama kara gorunmuyordu. Sonra Atlantik´in batısına doğru devam ettiler ama pusulaları Gercek Kutbu gostermiyordu, sadece Kolomb olayın farkındaydı, kimseye soylemedi, oysa pusula normaldi; cunku Manyetik kutup Prince of Wales Adası yakınlarındaydı. Kolomb ve murettebatı, aynı gece suya duşen bir meteor gorduler, bu onlar icin alışılmışın dışındaydı. Olayları Kolomb´un seyir defterinden izliyoruz. 11 Ekim gecesinde uzakta ışıklar gordu, herkes uyuyordu, adamlarından ikisini cağırarak gosterdi. Ucuncu adam geldiğinde ışık kaybolmuştu. Olay duyulduktan sonra murettebat artık geri donulmesini istedi, Kolomb birkac gun sure istedi; eğer kara gorunmezse doneceklerdi. Karayı ilk gorecek adama odul vaadetti. Etrafta kuşlar vardı ve denizde yosunlar yuzuyordu, denize kadar inmiş olan bulutları birkac kez kara sandılar. Kolomb, odulu arttırdı. 11 Ekim gecesinde gorulen ışık Hispanola Adası´na aitti ama uzağından paralel olarak geciyorlardı, sonra birkac ışık daha gordu ama kimseye haber vermedi. Dort saat sonra sabah olduğunda, Pinta gemisinden Rodrigo de Triana karayı gordu, bulutlar veya sis acılmış ada ortaya cıkmıştı; orası bir gece once ışık gordukleri yerdi. Kolomb ve adamları yosunlu, uzerinde kuşların ucuştuğu sisli bir denizde yol alırken, ışıklar gormuşler ve bu gizemli ortamda doğaustu guclerle karşılaştıklarını sanmışlardı. Oysa ışıkların kaynağı buyuk bir olasılıkla adada yakılmış bir ateşti.
En buyuk gizem; Ucuş 19
Ucuş 19 adı bize beş Avenger tipi bombardıman ucağının kayboluşunu anımsatır. Fort Lauderdale ussunden havalanarak gunluk gorev ucuşlarından birisini yapan Ucuş 19 filosunu, deneyimli pilotlar ve yardımcıları yonetiyordu. Rota gereği, 160 mil doğuya ucup, 40 mil kuzeye donecekler ve 120 millik bir donuş yaparak tekrar usse geleceklerdi. Her ucakta uc kişi vardı ya da olması gerekiyordu ama bir ucağın iki kişiyle kalktığı biliniyor, kimliğini sadece pilotun bildiği bir kişi ucağa binmemişti, Raslantı mı yoksa onsezi mi? Ucuş oncesinde her zaman olduğu gibi, her tur test ve kontrol yapılmıştı, ucaklar mukemmel calışıyorlardı. İki saatlik bir gorev icin fazla sayılacak miktarda benzin almışlardı. Telsizleri on ayrı kanala ulaşabiliyor veya alıyordu, geri donmeleri icin alınan en iyi garanti buydu. İlk mesaj saat 15:45´de geldi; "Kontrol kulesi; bu bir acil durumdur. acil durumdayız; kaybolduk; nerede bulunduğumuzu anlayamıyoruz. Kulenin ilk cevabı; "batıya donun" şeklinde oldu ama filo batının nerede olduğunu bilmiyordu. Kule personeli tam bir bulmaca ile karşı karşıya kalmışlardı, eğer pusulalar calışmıyorsa, pilotlar guneşe gore yol alarak yine yon bulabilirlerdi, gun batımına daha cok zaman vardı. Saat 16:25´e gelindiğinde filo komutanının yine sesi duyuldu; "Bulunduğumuz yer normal değil, ussun 225 derece kuzeyinde olmalıydık, bu şeye benziyor..." mesaj burada kesildi. Bu arada 13 personeliyle beraber Martin Mariner tipi deniz ucağı yardım icin havalanmıştı, once normal mesajlarını yollayan Mariner, Ucuş 19´un bulunduğunu sandığı yere vardığında sesi kesildi ve bir daha da mesaj gelmedi. Saat 19:04´de Ucuş 19´dan son mesaj geldi; ama bu cok zayıf gelen rutin "FT" sinyaliydi ve Ucuş 19´un ucuş kodu anlamına geliyordu. Ucaklar haftalarca arandılar ve hicbirşey bulunamadı. Bugun dahi, ABD Deniz Kuvvetleri hala Ucuş 19 konusunda uyarılıdırlar. Askeri uzmanlar tamamiyle şaşkındılar; nasıl olmuştu da 27 insan ve 6 ucak kaybolmuştu? Avenger´ların benzini bitse bile, ucaklar suzululerek denize inebilirler ve botlarına binerek portatif telsizleri aracılığı ile yardım bekleyebilirlerdi. Resmi acıklamada kayboldukları belirtildi; raporda şu satır vardı; "Mars´a ucmuş gibiydiler..."

İşin gerceği ne olabilir?

1. Filo komutanı Teğmen Charles Taylor Deneyimli bir pilottu, Deniz Kuvvetleri Ucuş Komutanlığı´ndan Fort Lauderdale ussune yeni atanmıştı. Diğerleri ucuş saatlerini tamamlamaya calışan acemi pilottular.
2. Gorevin amacı, bombardıman eğitimi icin, Buyuk Bahamalar´daki Hens ve Chickens Shoal bolgesinde alcak irtifada ucuş calışmaları yapmaktı. Teğmen Taylor o gun ucmak istemiyordu, bir gece once verilen partide cok icmişti ve yorgundu ve ondan başka hic kimse gorev rotasını ve amacını bilmiyordu.
3. Pusulalar bozulduktan sonra, Teğmen Taylor olu ucuş yapmaya devam etti, oysa denize iniş yapabilirlerdi.
4. Taylor´un anlaşıldığına gore kolunda saati de yoktu cunku arkadaşlarına sık sık saatin kac olduğunu sorduğu sormuştu. Ucarken bir ara uzerinden gectiği yeri tanıdığını sanmıştı, kendisi Florida Keys´de yaşıyordu ve oraya vardığını zannediyordu ama bulunduğu yer Bahamalar´dı. Florida Keys bir adadır, boylece Taylor Florida kıyılarına ulaşacağını sanarak filosunu yonlendirdi fakat hava gittikce bozuyordu, saatlerce kuzeye uctuktan sonra anakaraya ulaşamadı ve bu kez doğuya donme emrini verdi, bu kez Mexico Korfezi uzerinde uctuğunu sanıyordu. Gercekte kuzeye doğru Atlantik kıyısı boyunca ucuyordu, doğuya donme emrini verinci filo Atlantik´e yonelmiş ve sonsuz ucuşuna başlamıştı.
5. Ucuş 19, ucuş sırasında surekli olarak usle ilişki halindeydi, kule onu pusulasız ucması icin uyarmıştı, bunun icin ozel telsiz kanalını kullanacaktı. Kule Taylor´dan o kanala gecmesini istedi ama Teğmen reddetti cunku ucaklardan birisinin telsinin o kanalı arızalıydı ve Taylor frekansı değiştirirse o ucakla irtibatı kaybedeceğinden korkuyordu. Hava fırtınaya donuşmuştu ve artık goruş sıfırdı.
6. Taylor´un eninde sonunda telsiz frekansını değiştireceğini duşunen Fort Lauderdale ussu, kendi telsizini o kanala sabitleştirdikten sonra kıyı boyundaki tum telsiz istasyonlarının da aynı kanaldan Ucuş 19´a fikslenmelerini istedi. Eğer Taylor kısa bir an icin bile olsa, frekans değiştirseydi, her yerden yardım alacak ve Florida´da Jacksonville´e ulaşacaktı .
7. Hava yağmurlu yani kapalıydı ve guneş gorunmuyordu, bu yuzden Taylor guneşe bakarak yon bulamadı.
8. Filonun diğer uyeleri Taylor´un yolunu kaybettiğini ve Florida´yı aradığını duyuyorlardı, iclerinde onun yanıldığını farkedenler olabilirdi ama askeri disiplin gereği ses cıkarmadılar.
9. Kule ceşitli mesajlar yolladı ama Ucuş 19 bunların coğunu işitemeyecek kadar usten uzaklaşmıştı ve bu yuzden de bir başka telsiz trafiğinin icindeydiler yani kendi ussunun ilişki kuramadığı frekansına kilitli kalmıştı. Eğer Taylor o anda artık ulaşamadığı kendi us frekansından cıkıp, yardım frekansına gecseydi, sayısız telsizle bağlantı kurabilecekti. Kıyı istasyonlarından hicbirisi Taylor´un grubunu işitemedi.
10. Yardım icin havalanan Mariner tipi ucak, Ucuş 19´u aramak icin aceleyle yollanan tek ucaktı. Yani yeterince kontrol edilmeden havalanmıştı, buyuk bir olasılıkla havada infilak etti, patlamayı goren tanıklar vardı ve yağ lekeleri bulundu. Mariner ucaklarının yakıt tanklarında surekli sızıntı olduğu o sıralarda cok konuşulan ve sorun olan bir konuydu, bu yuzden onlara "ucan gaz tankı" diyorlardı ve gereken kontrol aceleden yapılamamıştı. Kalkıştan 23 dakika sonra patlamış olmalıydı.
11. Avenger´lar su yuzeyinde iki dakika kalabilirdi ve sure hava iyi ve deniz durgunsa gecerliydi. Ve tabii suya inişte pilotların yaralanmamış olmaları da gerekliydi cunku Avenger bir deniz ucağı değildi ve suya carpışı sert olacaktı. Dalgalar uygun koşullarda değildi ve Ucuş 19 hava karardığında sağnak yağmur altında deniz yuzeyine cok yakın ucuyordu. Taylor´un dışındaki pilotların hicbirisi bu koşullarda ucma deneyimine sahip değildiler, hepsi oğrenciydi. Benzinleri bittiğinde, bir kaya gibi dalgalı denize cakılmış olabilirler, ne durumda olduklarını anlamadıkları son mesajlarından anlaşılıyordu ve beraber ucmayı surdurmeye karar vermişlerdi.
12. Arama, ilk saatlerde yeterli değildi, alarm durumunda kalındı ama denize yollanan aracların sayısı cok azdı. Cunku Deniz Kuvvetleri Ucuş 19´undan umudunu kesmişti. Sonraki haftalarda hava iyiyken yapılan kapsamlı aramalar boşunuydı, artık cok zaman gecmişti.
13. Ucaklar kıta kıyısından cok uzaklaşmışlardı; Karayipler´in uzerindeydiler ama buralarda deniz derinliği binlerce metredir, bu nedenle de en kucuk bir enkaz parcasının bulunması dahi imkansızdı.
Evet, butun bunlar karşıt goruşler, tumu de dunyevi, doğaustu gucler burada yoklar. Deneyimli havacılar ucuşlarda her tur surprizin olabileceği ve en normal koşullarda dahi oldurucu olayların meydana gelebileceği konusunda hemfikirdirler. Cevaplanamayan tek soru pusulaların neden bozulduğudur ama bu da yukarda bahsedilen kutupsal alan karışımı yuzunden oluşmuş olabilir. 1991´de Florida acıklarında 600 metre derinlikte beş Avenger ucağı bir derin deniz araştırma kapsulu tarafından bulundu, herkes heyecanlandı, efsane bitiyor muydu? Ama kapsulun getirdiği parcalar incelendiğinde bulunan ucakların Ucuş 19 olmadığı anlaşıldı, bu Avengerlar başkaydı ve o bolgede o donemlerde mantıklı nedenlerle duşen yuze yakın Avenger vardı. Ucuş 19 sonucta hala kayıp. Şimdi bir de oteki efsaneye goz atalım.
DC 3´u Noel Baba mı kacırdı?
27 Aralık 1948´de Porto Rico, San Juan´dan, Miami Florida´ya giden ticari ucak tamamiyle yukluydu. Pilot Yuzbaşı Robert Lindquist, Miami Kulesi´ne 50 mil kala telsizle arayarak, iniş koşullarını sordu, kule cevap icin aradığından hic ses cıkmadı ve DC 3 bir daha ilişki kurmadı. Ucaktan biraz once keyifli Noel şarkıları geliyordu ama on dakika sonra yok oldular. Ucakta bir telsiz sorunu yoktu ve ustelik pilot kaybolmadan hemen once Miami´yi gozle de gormuştu. Hava acık ve durgundu, pilot ve yardımcısı yıllardır ucuyorlardı ve kimse bir ucak kazası gormedi. Ucağın bulunduğu yerde yani uzerinde uctuğu denizin derinliği sadece 6 metreydi. Şimdi olasılıklara bakalım;
1. Ucağın bataryaları zayıftı; pilot San Juan´dan ayrılmadan once yer personeli tarafından uyarılmıştı. Aynı gun Miami´den San Juan´a ucmuştu ve gerekli şarjı yapmadan geriye donuyordu. Yani o gun yirmi saatten fazla ucuş yapılmıştı ve pilotların yanısıra ucak da yorgundu ve duştu ama zannettiği yerde ucmuyordu, pilotun gorduğu yer ise Miami değildi. Bataryaların zayıflığı yuzunden Kule uzaklığı 50 mil olarak duymuştu.
2. Florida Boğazı´nda denizin derinliği 1.500 metreden fazladır. Akıntı cok hızlı ve gucludur. Eğer ucak sandığı yerin dışında bir yere duştuyse bulunması imkansızdır. Akıntının inanılmaz gucu sadece birkac saat icinde tum ucağı en kucuk bir parcasını bulunamayacak kadar dağıtabilir.
3. Pilot ucağının yerini bilmiyordu; iddia edildiği gibi kayıtlı ucuş mesajlarında, pilotun Miami´yi gorduğunu soyleyen bir kayıt bulunamadı. Ucaktaki enerji zayıflığı nedeniyle kuleye verdiği zaman, hız ve hava kayıtları kuşkuluydu ve pilotlar inişe elli mil kala bu tur rapor vermezler, buyuk olasılıkla ucak Miami´den elli ile yuz mil arasında bir uzaklıktaydı.
4. Ruzgar yon değiştirmişti ve ucak batıya doğru itiliyordu. Ama pilot Miami´yi olan uzaklığı yanlış tahmin ettiğinden yonunun değiştiğini fark edemedi. Telsiz ilişkisini de bataryaları boşaldığı icin kaybetmişti ve boylece Florida´nın guney ucunu kaybederek, Mexico Korfezi´nde kayboldu.
5. Yıllardır sadece San Juan-Miami arasında ucan ve bu rota dışında hic ucmamış olan pilot icin, farklı ve alışmadığı ucuş koşulları ve de havayolu yeniydi, bu nedenle şaşırarak neden bilmediği bir yerde uctuğunu anlayamadı. Yardımcı pilotu ise yeni brove almıştı ve hic deneyimi yoktu. Kısacası boşalan bataryalar, ucuculuğun ciddi bir iş olduğu gerceği ile buluşarak Bermuda Efsanesi´ne DC 3´u de kattılar.
Ve Mary Celeste´nin kaderi
Bermuda Ucgeni konusunu Mary Celeste´den soz etmeden bitirmek mumkun değildir. Mary Celeste yaklaşık 300 m. boyunda, 282 ton ağırlığında Brigade tipinde bir şilepti. Bulunduğunda tamamen boş olarak yuzuyordu, 4 Aralık 1872´de Dei Gratia´dan yukunu almış ve gelecek ay New York´a ulaşmak icin yola cıkmıştı. 7 Kasım´da Cenova limanındaydı, bir hafta sonra da Cebelitarık Boğazı´nı aşmış, onu Dei Gratia´da ilk gorenler geminin yuzuşunde bir gariplik olduğunu soylemişlerdi. Ama daha sonra boş olarak bulunduğunda geminin mukemmel durumda olduğu anlaşıldı, sadece filikaları yoktu. Mary Celeste´nin icindekilerin kaybolmasıyla ilgili sayısız oyku vardır, kaptanın tum yolcuları ve murettebatı birer birer oldurup kanını ictikten sonra yeraltı dunyasına gittiği fantazyasına kadar... Ama biz doğal olasılıkları gorelim;
1. Mary Celeste, hicbir zaman Şeytan Ucgeni´ne girmedi. Bulunduğunda Azorlar´la, Portekiz arasında denizde surukleniyordu.
2. Gemi son derece tehlikeli bir mevsimde denize acılmıştı, yolunun ustunde Atlantiğin kış fırtınaları vardı. Buyuk bir fırtına ile karşılaşmışlar ve geminin batacağını sanarak filikalara binmişler ve acık denizde kaybolmuşlardı ama gemi batmamıştı
3. Olayın Bermuda Ucgeni ile ilgisi olmadığını bir kez daha anımsatalım. Benzeri kazalar dunyanın her yerinde sayısızdır ve sadece Hint Okyanusu´nda terk edilmiş ve icindeki insanların bulunamadığı yuzlerce gemiye raslanmıştır. Kısacası Mary Celeste, Bermuda Ucgeni´ne takılı bir kulptur.
İşte size Bermuda Şeytan Ucgeni´ne oteki kapıdan bir bakış. Şimdi karar sizin ama bir duşunun, kolay olan efsaneleri yaratmaktır, zor olan ise bilgiye ulaşmaktır hele hele gerekli olan bilgiye...
__________________