Onceki Peygamberlerden birisi, bir gun bir ruy gorur. RuyÂsında kendisinden, sabahleyin kalkınca karşısına ilk cıkan şeyi yemesi, ikinci olarak karşılaştığı şeyi gizlemesi, ucuncu olarak karşılaştığı şeyi kabûl etmesi, dorduncu olarak, karşılaştığını yeise, umitsizliğe duşurmemesi, beşinci olarak karşılaştığından da kacması istenir. Sabah olur. O peygamber aleyhisselÂm kalkınca, karşısında gozune ilk carpan buyuk ve kapkara bir dağ olur. Bu manzara karşısında duraklar, hayrete duşer ve kendi kendine, "Rabbim bana onu yememi emretti. Rabbim bana, gucumun yetmeyeceği şeyi emretmez" diye duşunur. Onu yemeğe azmederek oraya doğru yurur. Fakat yanına yaklaşınca dağ birden kuculur, kuculur ve baldan daha tatlı bir lokma hÂline gelir. Peygamber onu yiyerek yola koyulur. Biraz gidince karşısına altın bir tas cıkar. Hemen bir cukur acarak onu toprağa gomer ve tekrar yola koyulur. Fakat biraz gittikten sonra donup arkasına baktığında altın tasın toprağın ustune cıkmış olduğunu gorur. Geri doner. Onu tekrar gomerek yine yoluna devam etmek uzere hareket eder. Fakat biraz gidince yine donup geriye baktığında, altın tasın yine dışarıda olduğunu hayretle muşÃ‚hede eder. Bu donup gommeler birkac defa tekrarlandığı hÂlde altın tas yine uste cıkar. NihÂyet peygamber, "Ben, Rabbimin bana olan emrini yerine getirdim" diyerek onu gommek icin bir daha geri donmez ve yoluna devam eder. Biraz gidince, kendisine doğru gelen bir kuşla karşılaşır. Kuşun peşinde de bir şÃ‚hin var. Kuş, "Ey Allahın nebîsi, beni kurtar" diyerek Peygamberden yardım ister, Peygamber de onu himÂyesine alarak, "Ucuncu olarak karşılaştığın şeyi kabûl et" emri gereğince onu yeninin icine saklar. Bu arada onu avlamak icin peşinden gelmekte olan şÃ‚hin gelip, "Ey Allahın nebîsi, ben ac idim. Sabahtan beri onu avlayıp karnımı doyurmak icin uğraşıyordum. Tam yakalayacağım sırada onu benden aldın. Rızkıma mÂni olma!" der. Bu sırada Peygamber aleyhisselÂm, "Benden, ucuncu olarak karşılaştığımı kabûl etmem, dorduncu olarak karşılaştığımı da yeise duşurmemem istenmişti. Ucuncu bu kuş. Onu kabûl edip kurtardım. Ya dorduncuyu ne yapayım? Onu umitsizliğe duşurmemem lÂzım" diye duşunur. Yanında bulunan etten biraz keserek beklemekte olan avcı kuşa atar. O da onu alıp gider. O uzaklaşınca saklamakta olduğu kuşu da salıvererek yoluna koyulur. Yolda ilerlerken beşinci olarak pis kokulu bir cîfe, pislik ile karşılaşır. Geceki ruy gereğince ondan da suratle uzaklaşır. O gece ruyÂsında kendisine gunduz olan hÂdiselerdeki hikmet, sır şoyle izÂh edilir :
"Birinci olarak, cok buyuk ve kapkara bir dağ olarak gorduğun ve sonradan baldan daha tatlı bir lokma hÂline gelen şey, ofke ve kızgınlıktır. Ofke, once buyuk bir dağ hÂlindedir. Sabır edildiği ve yenildiği zaman baldan daha tatlı bir lokma olur.
İkinci olarak karşılaştığın altın tas, guzel ve iyi amellerdir. İyi ve guzel ameller, hareketler, davranışlar ne kadar ortulurse ortulsun, yine de acığa cıkar ve kendilerini belli ederler.
Ucuncu olarak, sakladığın kuş, sana sığınana ihÂnet etmemeni, himÂyene almanı oğretmek istemektedir.
Dorduncu hÂdise, birisi senden bir şey istedi mi, kendi ihtiyÂcın olsa bile onun hÂcetini gormek gerektiğine işÃ‚rettir.
Beşinci olarak karşılaştığın ve kendisinden kactığın pis kokulu cîfe gıybete işÃ‚rettir. Gıybet eden, otekini-berikini cekiştiren insanlardan, pis kokulu cîfeden kacarcasına kac !
"
__________________