Sıradaki yazımız, İslam inancının doğruluğunu İnsanın kokeni (insan varlığı) uzerine teyit eden “Who is the Monkey” “ Maymun Kimdir” kitabının tercumesidir. Bu eser, İslam’da insan hayatının kokeni fikrini anlamak isteyen herkes icin cok onemli ve gerekli bir kitapcıktır. Gelecek olan sahne bir eğitim merkezinde gercekleşiyor…
“İzin verin size bilimi Allah ile anlatalım. ˮ
Bir gun ateist olan bir felsefe oğretmeni, eğitim verilen bir sınıfa girerek, yeni oğrencilerden birinin ayağa kalkmasını ister ve oğrenciye “ Sen Muslumansın değimli evlat? ˮ der.
- “Evet Oğretmenim. ˮ
- “O zaman sen Allah’a iman ediyorsun. ˮ
- “Butunuyle Oğretmenim. ˮ
- “Allah iyimidir? ˮ
- “Tabii ki Allah iyidir. ˮ
- “Allah guclumudur ve bu gucu mutlak mıdır (sınırsız mıdır)? Allah her şeyi yapmaya guc yetirebilir mi? ˮ
- “Evet. ˮ
Ve Oğretmen gizli ve sinsice gulerek biran duşunur.
“Farz edin ki sizden biriniz, bir yerlerde birinin hasta olduğunu soyluyor ve sen de o kişinin hastalığını iyi edebilirsin, bunu yapar mısın? Ona yardımcı olmayı ister misin? Gayret eder misin?
- “Evet Oğretmenim. Yaparım. ˮ
- “Oyleyse sen iyi birisin. ˮ
- “Ben hemfikir değilim. İyi birisi olmayabilirim de. ˮ
- “Nicin hemfikir değilsin? Sen hasta ve bitkin duşmuş bir insana gucun yettiği kadar yardımcı olmuş olacaksın. Gercektende coğumuz elinden geleni yapardı. Fakat Allah bunu yapmıyor. ˮ
- (Kimseden cevap gelmez.)
- “Allah bunu yapmayacak oyle değil mi? Musluman olan bir kardeşim vardı. İyileşmek ve şifa bulmak icin Allah’a ne kadar dua etse ve namaz kılsa da kanserden dolayı oldu. Allah nasıl iyi olabilir? Buna cevap verebilir misin? ˮ
- (Cevap yoktur.)
- Yaşlı oğretmen, oğrencisine şefkat ve rahmet ile acırca bir edada yaklaşarak, “Hayır, hayır, cevap veremezsin… Cevap verebilir misin? ˮ der.
Oğretmen yeni oğrenciye biraz zaman vermek amacıyla masanın uzerindeki bardaktan bir yudum su alır. Felsefe alanında onemli olan şeylerden biride, yeni bir kişi ile sakin bir şekilde ve yavaş yavaş ilerlemektir.
- “O zaman tekrar ediyoruz delikanlı: Allah iyimidir? ˮ
- “Evet. ˮ
- “Şeytan iyimidir? ˮ
- “Hayır. ˮ
- “Şeytan nereden gelmiştir? ˮ
- Oğrenci tereddut ederek “Allah’tan. ˮ der.
- “İşte bu gercektir. Şeytanı yaratan (1) Allah’tır. ˮ Oyle değimli?ˮ
Oğretmen saclarının arasında parmaklarını gezindirir ve yuzunde beliren memnuniyet gulucukleriyle soyle der: “Baylar ve Bayanlar cok eğlenceli ve ilginc bir eğitim ve oğretim donemi gecireceğimizi duşunuyorum. ˮ Sonra tekrar Musluman olan gence soru sormak icin yonelir. “Soyle bana evlat: Şu kÂinatta kotuluk var mıdır? ˮ
- “Evet Oğretmenim. ˮ
- “Her yerde vardır, oyle değimli! Allah butun her şeyi yaratan değil midir? ˮ
- “Evet. ˮ
- “Kotuluğu (şerri) yaratan kimdir? ˮ
- (Cevap yoktur.)
- “Her yerde hastalık ve ahlaksızlıklar var mıdır? Nefret?Cirkinlikler? Ve kotu olan butun nahoşluklar, rezillikler? Butun bunlar su kÂinatta var olan şeyler midir? ˮ
- Oğrenci zorlanarak: “Evet.ˮ der.
- “Kim yarattı? ˮ
- (Cevap yoktur.)
Oğretmen aniden oğrenciye yaklaşır ve yuksek bir sesle “Kim yarattı? Lutfen soyle bana! ˮ Oğretmen zavallı Musluman oğrencinin onunde durarak, onu tamamen yerebilmek icin, yıkıcı ve uzucu bir uslup ile “Allah butun kotulukleri yaratandır… Oyle değimli evlat? ˮ der.
- (Cevap yoktur.)
Oğrenci Oğretmenin gozlerine bakarak cevap vermeye calışır. Fakat başarısız kalır. Ve Oğretmen sınıfta kendinden emin bir şekilde cenesini kapattım dercesine, bir kaplan edasında dolaşmaya başlar. Sınıf ezilmiştir. Ve Oğretmen sorusunu tekrar ederek, “ Soyle bana… Allah nasıl iyi olabilir ki? Eğer butun kotulukleri tum zamanlarda yarattı ise? ˮ Ve Oğretmen ellerini havada, sanki Allah evrenin tum hile ve dolandırıcılıklarını toplamış ve Dunya’ya koymuşcasına hareket ettirir.
- “Butun bu Dunya’ya yayılmış olan nefret, şiddet, acı, zulum, gerekcesi olmayan olumler, tum cirkinlikler ve tum acılar bu iyi olan Allah’tan dır. Oyle değimli delikanlı?”
- (Cevap yoktur.)
- “Her yerde olup bitenleri gormuyor musunuz? ˮ Oğretmen şupheci bir şekilde durur, “Hayır? ˮ Ardından oğrenciye doğru yonelir ve fısıldayarak “Allah iyimidir? ˮ der.
- (Cevap yoktur.)
- Sen Allah’a inanıyor musun evlat?
- Oğrenci sesi kendine ihanet edercesine kırgın bir şekilde ˮ Evet Oğretmenim, inanıyorum. ˮ der. Ve yaşlı oğretmen huzunlu bir şekilde başını sallayarak: “Bilim size etrafınızdaki Dunya’da olup biteni anlamak ve gozlemleyebilmek icin beş duyu organınızın olduğunu soyluyor. Hic Allah’ı gorduğun oldu mu? ˮ
- “Hayır, Oğretmenim Allah’ı hic gormedim. ˮ
- “O zaman soyle bize, Rabbini –Allah’ı- duyduğun oldu mu hic?ˮ
- “Hayır, Oğretmenim hic duymadım. ˮ
- “Hic Allah’a dokunduğun oldu mu? YÂda On’u tattın mı? YÂda hissettin mi? Sende Allah’ı algılayacak bir duyu organı var mı?ˮ
- (Cevap yoktur.)
- “Lutfen bana cevap verir misin? ˮ
- “Hayır Oğretmenim bunlardan hicbirini yapmadım, cok
korkuyorum. ˮ
- “Allah’tan korkuyor musun? Ve asla hissedemeyecek misin? ˮ
- “Evet, Oğretmenim asla bu yollardan biriyle hissetmeyeceğim.ˮ
- “Tum bunlara rağmen O’na iman etmeye devam mı ediyorsun?ˮ
- “Evet. ˮ
- “Bu imandan başka bir şey olamaz. ˮ Ve Oğretmen bu sonuctan dolayı memnun bir şekilde gulumser. “Tecrubeyle de sabittir ki, ilim senin Rabbinin var olmadığını soyluyor. Bu konuda ne dersin evlat? Ve Rabbin nerede şuan? ˮ
- (Oğrenciden cevap yoktur.)
- “Otur yerine lutfen. ˮ Musluman oğrenci karmaşık duygularla yorgun ve gorunuşte hezimete uğramış bir halde yerine oturur. Tum bunlara rağmen Allah’ın yardımı yakındır ve asla vaktini geciktirmez. Başka bir Musluman oğrenci elini kaldırır. Başında bulunan takkesi, sakalı ve giymiş olduğu giysisi ile her halinden Musluman olduğu anlaşılmaktadır. “Oğretmenim bende sınıfa biraz konuşabilir miyim? ˮ der.
Oğretmen doner ve bakar, “Ooo... Yolun basında, dinini aslına
uygun yaşayan yeni bir Musluman daha, guzeeel. Delikanlı, sınıfta
bulunan bu topluluğa bazı guzel ve hikmetli sozler soyle bakalım. ˮ der.
Musluman oğrenci oğretmenin bu alaycı konuşmasına aldırış etmeden sınıfa bakarak, oğrencilerin kendisini dikkatle dinlemelerini bekler. Ve oğretmene doğru yonelir “Oğretmenim gercekten cok onemli konulardan bahsettiniz. İzniniz ile tum bu konulara tek tek donerek ele almak istiyorum. Bu konuları konuşacak isek, sevgi ve ofke yonu ile değil, mantıki ve ilmi yonu ile ele alarak
konuşmalıyız. ˮ
İlk olarak, asıl gorusunuz olan Allah’ın var olmayışı ile ilgili duşunceniz hakkında konuşmak istiyorum. Bu duşunceye gore evrenin oluşumu şu şekilde gercekleşmiştir: Buyuk Patlama (Big Bang) teorisine gore. Sonradan da evrim yolu ile insan var olacaktı. Bu sizin inancınız değimlidir Oğretmenim?
- “Ey evladım. Cok konuşmaya gerek yok. Bunu destekleyen yeteri kadar bilimsel deliller var. Anlatmak istediğin nedir? ˮ
- “Aceleye hic gerek yok. Akıl, mantık ve gercek bilimsel delillerden faydalanalım. Başlamadan evvel, -sahte bayrak savunucularının- ateizmi cok kolayca, bir din gibi yaydıklarını bildiğim icin, teori ve tarikat kelimesini (doctrine) kullandığımı belirtmek isterim. Size de bir sorum var. Bu Dunyada
milyonlarca patlayıcı muhimmat, mermi ve bombalar var. Bir gun bu patlayıcılardan birinin kendiliğinden alev alıp da yandığını ya da kendiliğinden patladığını hic duydunuz mu? Tum bileşenlerinin icinde olmasına rağmen, onu patlatacak başka bir alete ihtiyac duyarsınız, bunu kabul ediyor musunuz?
O halde iki şeyin bulunması lazımdır. İlk olarak bombanın barutunu tutuşturmanız gerekir ya da bir şey ile ona vurmanız, bir tabanca gibi mesela ya da elektrik kıvılcımları ile olur. Eğer birisi size yanında bir bomba olduğunu ve bu bombanın kendiliğinden patlayarak yakınında oturan bir kişinin olumune
sebep olduğunu soylese, boylesi mantıksız ve basit bir iddiayı ilmi yonden kabul etmek mumkun olur mu?
- “Tamamen hayır. Bu soylediklerinle ne demek istiyorsun? ˮ
- “Oyle ise, bizden inanmamızı istediğiniz Big Bang gibi muthiş ve buyuk bir patlamanın, kendi kendine olmadığında (tetiği ceken birinin yada barutu ateşleyen birinin varlığından) hicbir şuphe yoktur. O zaman bize, nasıl olup da Dunya capındaki tum (kucuk ve buyuk) patlayıcıların dış bir etki olmaksızın
kendiliğinden patlayamadığını acıklar mısınız? Bize bunu kabul etmemiz icin, bu acıklamayı bilimsel bir bulgu sunarak yapmalısınız. Dediğiniz gibi “Buna uygun gecerli bir tecrube ve bir ispat olmalıdır. ˮ
- Oğretmen bir şeyler soylemek icin ağzını acar, fakat hicbir şey cıkmaz.
- “Bunun icin varlıkların kendi kendine oluşması imkansızdır. Mesela bu tahtadan yapılmış masayı ornek alalım. Kendi kendine var olmamıştır. Onu yapan birinin olması gerekmektedir. Tahta dahi kendi kendine oluşamaz, ekilip
sulanan bir tohumdan gelir. Yine tohum bazı şeylerden olur fakat kendi kendine değil. Bize maddedin aslının nasıl ortaya cıktığını anlatmanız mumkun mudur? Sahte ilimciler maddenin:
Big Bang’in (Buyuk Patlama) gizli bir sırrı olduğunu ve bu patlamanın neticesi olarak ortaya cıkan bir yaşam unsuru olduğunu iddia ederler. Nicin bunu iddia eden davetcileriniz laboratuarda boyle bir maddeyi (yaşam unsurunu) uretemiyorlar? Oğretmenim sizde cok iyi biliyorsunuz ki getirilen her ilimi delil sonucta tekrardan tecrube ile uretilebilmelidir. Bunun onceden bir orneği olmalıdır ve tekrar yapılabilmelidir. Oyle ki bilim insanları tarafından kabul gorsun. ˮ
- “Ey evladım… Boyle bir unsuru tekrardan uretebileceğini duşunmesi icin insanın gercekten ahmak olması gerekir. Cunku Big Bang’te ortaya cıkan patlamanın kuvveti / enerjisi bizim ulaşamayacağımız derecede etkili ve buyuktu. Buna ulaşmak mumkun olsun ki bizde, aynı neticeyi elde edebilelim. ˮ
- “Oğretmenim… Siz bize asıl birleşenleri oluşturanı soylemediniz. Başka bir değişle Big Bang’in oluşması icin, kimin duğmeye bastığını, pimi cektiğini ya da barutu ateşlediğini soylemediniz. Ve nereden geldi? Bu hakkında konuştuğumuz fevkalade ve son derece buyuk enerji nerden gelmiştir? Haydi, haydi oğretmenim bakın, ilmi bir akıl yapımız olsun. Oğretmenim... Sahte bayraktarların, oğretiminde Big Bang’in oluşumuyla ilgili buyuk bir inanc gerektirir ki bizde buna inanabilelim. Bizden gercek bilimsel ilkeleri red etmemizi mi bekliyorsunuz? Ve bu sacmalığa koru korune mi inanalım? ˮ
- (Oğretmenden cevap yoktur.)
- “Eğer bu boyle değilse, sizi sıkan nedir Oğretmenim? Sozume uydurma evrim teorisi ve bunu uyduran sahte bayrakcıları ile devam edeceğim. Sizinde bildiğiniz gibi bugune kadar insanı doğrudan maymuna bağlayan bir fosil bulunmadı. Bu fosil, surekli olarak adlandırılan su “Eksik Halka” idi.
- “Evet. Fakat başka delillerde var! ”
- “Sozunuzu kestiğim icin ozur dilerim oğretmenim. Siz doğrudan bir bağlantının olmadığını kabul ediyorsunuz. Ayrıca kabul etmelisiniz ki maymundan insana donuşme ile ilgili ara geciş aşamalarını gosterir bir kazıda bulunmamaktadır. Oğretmenim aynı zamanda sizin Piltdown sacmalığını bildiğinizide duşunuyorum. ”
- “Piltdown? Piltdown? ”
- “İzin verin hafızanızı tazeleyeyim oğretmenim. İngilterede, Piltdown diye isimlendirilen bir yerde bazı kazı calışmaları yapıldı ve bazı kalıntılar bulundu. Bu fosil kalıntıları, sahte vaizlerin evrim surecindeki aradıkları eksik halka ile ilgili tum her şeyi acıklığa kavuşturmuştu. Butun dunya buna inanıyordu.
Oyle ki, hatta şuphesi olanlar dahi. Bundan 40 sene sonra Bilimsel Rahip Kardeşliği (Confrerie pretre-scientifique) isimli bir topluluğun tebliğcileri bu yapılan ‘Eksik Halka’ isimli buluşun sahte olduğunu acıkladı. İnsanın maymundan geldiği fikri! Dunya’yı, Ateizm Dininin hak ve gercek olduğuna ikna etmek icin hazırlanmış, cok buyuk bir yalancılık ve buyuk bir dolandırıcılıktı. Eğer bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz Guney Afrikalı Profesor Tobias’ın yazılarını okumalısınız. İcinde bu kalpazanlığın acıklamaları bulunmaktadır.
- (Oğretmenin yuzu sararır. Hicbir yorum yapmadan oylece kalır.)
- “Rezaletten bahsediyorken bize Edebi Hırsızlık ya da Aşırıcılığı
(İntihal) acıklar mısınız?”
- “İntihal: bir başkasına ait olan bir sanat eserinin veya bilimsel calışmanın ufak tefek değişikliklerle başka biri tarafından calınması ve kendininmiş gibi gosterilmesidir.”
- “Aynen oyledir. Teşekkurler. Daha once en parlak ve gercek sonucun araştırmalarla olduğunu soyleyerek kendinizi mukellef kıldınız. Siz samimi muslumanlar tarafından yazılmış, bilimsel literaturde değeri olan tum ilim kaynaklarının batılılar tarafından calınmış olduğunu gordunuz. Geliştirdiler ve bazı eklemeler yaparak buyuttuler ve kendi buluşlarıymış gibi insanlığa lanse
ettiler. Bu, batıda modern bilimin doğusuna yol acmıştır. Bu konudaki sozlerimi dikkate almak zorunda değilsiniz. Hindistandaki Bilim Araştırmaları Merkezine bir yazı yazın. “Aligarh Dodhpur, Marrzil, Muzammil, Al-Humera” Bu konuyla ilgili, doğruluğunu ispat edici tum yazı ve kitaplarını size yollayacaklardır. ”
- (İşte o anda tum sınıf pur dikkat oğrencinin anlattıklarını
dinliyor ve onemli baslıkları hızlıca yazmaya calışıyorlardı.)
- “Şimdi tekrar sahte ilim davetcilerin butun Dunya’ya yaydığı evrim teorisine donelim. Butun fikirlerin merkezinde doğal seleksiyon (doğal secilim) vardır. Turler bulundukları cevrede karşılaştıkları koşullara gore değişikliklere uğrayarak şekillerini tamamlandılar, uzuvların fonksiyonları ve değişiklikleri gelecek nesillere aktarıldı. Uyum sağlayamayan ırklarda kayboldu. Dinozorlar bunun klasik bir orneği olarak gosterilir. Mucizevî bir şekilde gelişmiş, daha kucuk ve hareketli hayvanlar gibi hızlı hareket edemediklerinden ve onlar gibi duşunemediklerinden dolayı nesilleri tukenmiştir. Boylelikle daha kucuk ve hafif turler geriye kalırken, daha yavaş ve daha buyuk ırklar kayboldu. İşte bu şekilde diğer gereksiz olan uzuvlarda orneğin; kuyruk, tırnaklar ve penceler daha farklı ırkların oluşumu esnasında değişim gecirerek, kuyruksuz turlerin oluşmasına ya da kendisi ile bir şey tutulabilmesi icin bir ele donuştu. Sonuc
olarak, bugunku insan ortaya cıktı. Siz bu teoriye inanıyor ve kabul ediyorsunuz değil mi Oğretmenim. Oyle değil mi? ”
- Ve zavallı oğretmen cevap veremez. Cevap verebilecek olsa da, olmasa da. Cunku bir sonraki darbenin hangi acıdan geleceğinden emin değildi!
- “Haydi oğretmenim! İşte bu, davetcilerinizin bilincsiz ve algılaması zayıf olan insanların beyinlerine ekmek istedikleri tohumun, anlatılan evrim teorisinin en guclu yapı tasıdır. Bu sahte ilim ile gercek ilim arasında bir kıyas yapalım.
Oğretmenim hic bir laboratuar ortamında, kontrol altında, cevre şartları ile değişiklik gosteren ve ortaya cıkan yeni bir tur bulan bir Âlim / bilim adamı var mı? Herhangi biri… Unutmayınız, fiziksel bir teorinin tekrardan tecrubesinde aynı sonuc alınamaz ise, bilim o teoriyi kabul etmemektedir. ”
- (Oğretmenden cevap yoktur.)
- “Temin ediyorum ki oyle bir alim yok. En azından birazda olsa ileriye yonelik değişiklikler ile gelişmemizde gerekirdi. Hepimizin de bildiği gibi Yahudiler, erkek cocuklarını doğumlarından hemen sonra sunnet ederler. Yine bildiğimiz gibi bu sunnet işlemi İbrahim aleyhisselam zamanından beri uygulamaktadırlar. Bazı hastalıklarında değiştiklerini biliyoruz. Erkek cocukta oluşan kanama ona babasından gececekti ve babası bu kanamadan olmuş olacaktı ki, bu kanama da sonraki nesile de aktarılamayacaktı. Bunu kabul ediyor musunuz?
Oğretmenim…
- Oğretmen, bu varılan noktanın kendi lehine olduğunu duşunerek guvenle basını sallar ve kabul eder.
- “Oyleyse soylenin Oğretmenim, binlerce yıldan bu yana, Yahudilerin bu uygulamalarına rağmen, neden hala erkek cocukları sunnetli doğmuyor? Oyle ki erkeklik organı uzerindeki deri kaybolmuyor. Davetcilerinizin bahsettiği Doğal Seleksiyon (Doğal Secicilik)’a uygun olan ise, boyle bir şeyin olduğuna dair
bazı isaretler olmalıydı, mesela atrofi’nin (2) eserlerine rastlanılmalıydı. Bunu kabul etmiyor musunuz, Oğretmenim? ”
- Zavallı Oğretmen onune bakar ve kendine carpanın ne olduğundan emin değildir!
- “Oğretmenim sizin cocuklarınız var mı?”
- Oğretmen konunun değişmesinden dolayı biraz rahatlık hissi duyar. Ve bazı eski konuları toparlamaya calışır.
- “Evet cocuklarım var. İki oğlum ve birde kızım var.
“Cocuklarından bahsederken gulumsemesi dışa vuruyordu.
- “Bebeklik yıllarında onları emzirdiniz mi?”
- Oğretmen bu garip sorudan biraz rahatsız olur. Buna cevaben “Ne aptalca bir soru? Tabiki ben boyle bir şey yapmadım. Onları emziren anneleridir. ”
- “Oğretmenim, davetcileriniz hic cocuklarını emziren bir erkek cinsin varlığını bulabildiler mi?”
- “Aptalca bir diğer soru daha. Dişiler, sadece dişiler evlatlarını emzirirler. ”
- “Oğretmenim. Eminim ki –giysilerinizi cıkarmanıza gerek kalmadan- butun erkeklerde olduğu gibi sizde de iki goğus var. Neden bir yararı olmadığı halde kaybolmadılar? Doğal seleksiyon teorisine uygulama olarak, orneğin; kendisinde fayda bulunmayan şeyler – erkeklerin goğusleri- binlerce, hatta
milyonlarca seneden beri şimdiye dek coktan yok olmalıydılar. “Musluman oğrenci sakin, ses tonunu yukseltmeden konuşmasını surduruyordu.
- “Kuskusuz doğru bilimsel delil ve argumanlara dayalı olarak – en sahte uydurma ilim – kabul edersiniz ki evrim teorisi, muthiş bir ahmaklık ve budalalıktan başka nedir?”
- Oğretmenin yuzu caresizlik icinde renkten renge girer ve kendi kendine mırıldanmaktan başka bir şey yapamaz. Musluman oğrenci sınıftaki oğrencilere yonelir ve: “Gercekten durum şudur ki bizler bundan daha ileri gidebiliriz. Kendisinin memeliler ırkından olduğunu duşunen bir kimse (maymun gibi),
gercektende bir maymundur. ” Musluman oğrencinin sozlerini bitirmesinin ardından kısa bir sure gecmiştir ki sınıf, konuşmadaki usluptan, kelimelerde anlatılmak isteneni anlayınca bir kahkaha patlaması yaşanır. Kahkahalar ve
gulumsemelerin bitmesinin ardından, Musluman oğrenci sozune devam eder. Oğretmene yonelerek soyle der: “Evrim teorisinde, ne kadar cok boşluklar vardır, gercekten de bir suzgec gibidir. Zaman geciyor, biran evvel namaz kılmak icin mescide (camiye) gitmeliyim. Oyle ki şuan butun efsane ve sırları
araştırmaya yetecek kadar vaktimiz yok. En iyisi daha onceden olduğu gibi konuştuğumuz ahlak konusuna geri donelim ve bu konuyu duşunelim. Lakin bundan once konuşmanızda sozunu etmiş olduğunuz, kardeşinizin olumunden bahsedelim. Eğer gercekten kardeşiniz olduğu icin kızgınsanız, siz cıldırmış
olmalısınız. Cunku insanlarda tum canlı varlıklar gibi sıradan bir varlıktır. Hepsi olur. Bu tum dunyanın kabul etmiş olduğu bir gercektir. Bunun Allah’a inanıyor olmak ya da olmamakla (iman etmekle (3)) bir ilgisi yoktur. Ayrıca kimse olum gerceğini inkÂr edemez. Bir diğer yonden de illahada bir hastalığa ihtiyac
duymaz, orneğin kanser ya da benzeri bir hastalık gibi, ya da kaza veyahut başka bir olum habercisine. Ve itirazınızın sebebi (sizce) acıyı dindirmesi gereken tabiatın hatasıdır. Aslında acının oluşmasının sebebi şiddet ve iyiliğin oluşmamasıdır. Durum boyle iken, bu dunyadaki tum insanların en kotusu ve en
canavar olanlarının, hayvanlar uzerinde korkunc tıbbi deneyler yapan, bu konulardaki uzman bilim insanları olduğunu kabul etmekten başka hicbir careniz yok oğretmenim. Kesin olarak bildiğiniz uzere binlerce hayvan ceşitli şekillerde bircok azaba maruz kalıyorlar. Tıbbi ya da bilimsel bir iddiayı doğrulamak ya da yalanlamak amacı ile milyonlarca defa olumle yuzleşiyorlar.
Bunlar değimli, bu tecrubeleri birbirlerinden miras alarak zalimlik edenler? Benimle misiniz oğretmenim? ”
- Oğretmenin yuzu solgunlaşıyordu. Musluman oğrenci namaza gidecek olmasına rağmen oğretmene yaklaşır ve icmesi icin biraz su verir.
- “Oğretmenim, size başka bir soru daha yoneltebilir miyim? Sizin oğrencilerin bir ust sınıfa gecebilmeleri icin girdikleri sınavlar hakkında bilginiz vardır? ”
Oğretmen basını hareket ettirerek onaylar. “Ve oğrencinin bircok fedakÂrlıklar yapması gerekmektedir. Bunlardan bazılarının dersleri takip edebilmesi ya da universiteye uyum sağlaması icin ailesinden uzak yasaması gerekir. Bircok rahatlatıcı faaliyetlerden de vazgecmesi gerekmektedir. Ağır calışmalar yapması gerekir. Sınavlar icin boş zamanı kalmazken hatta uykusundan bile olur. Sonra zorluk derecesi cok yuksek olan sorularla karşılaşır. Sozlu sınav ise maruz kaldıkları gercek bir mangal gibidir. Tum bunlara rağmen, o imtihana girebilmek icin birde eğitim muessesesine odemesi gereken ucretler vardır. Siz bunu acımasızlık olarak gormuyor musunuz? Binaenalyhi (bunun uzerine) bir oğretmen, oğrenciye verdiği bunca zihinsel acı ve elemden sonra hala iyi
Olabilir mi? ”
- “Ben bu şekilde duşunmuyorum. Okul ve oğretmen bunu oğrencinin cıkarı icin yapıyorlar. Bu eğitim sistemi ile oğrencinin kendi alanında daha ozel bir eğitim alması icin. Oğrencilerin bu yolda fedakÂrlık yapmaları icin kurulan bu
sistemin zulum olduğunu soylenemez. Ancak bunu habersiz ya da dar goruşlu biri duşunebilir. ”
- Musluman oğrenci basını huzunlu bir şekilde sallar.
- “Oğretmenim…Bu cok şaşırtıcı, siz testleri kendiniz koyduğunuzda, bunlar gerekli ve onemli oluyor. Lakin Allah insanları testlere ya da imtihanlara tabi tutmaya karar verdiğinde bu zulum oluyor, hayır oğretmenim siz Allah’ın
gozettiği hikmeti bilemezsiniz. Kardeşinizin durumunu bir ornek olarak alın. Eğer bu hastalıktaki deneyiminde sabretti ve imanla olduyse, Cennet’te bu katlandığı sıkıntının karşılığında kat kat mukÂfatlandırılacak. Bu o kadar buyuk bir mukÂfat olacak ki, keşke Dunya’da cektiği acı ve sıkıntı yuz kat daha fazla olsaydı da daha fazla mukÂfat elde edebilseydim diye temenni edecek. Ve o oyle bir mukÂfat ki, insanların aklına dahi gelmemiştir. Ne yazık ki Allah tarafından gelen imtihanlara karşı cıkan, itiraz eden bir kişi, imtihanlarda ayakta kalabilen bir kişi gibi, bu mukÂfatlara erişemeyecektir.”
- “Cennet mi? Hahh… Cenneti gordun mu? Dokundun mu?
Kokladın mı? Tattın mı? İşittin mi? Deney ve ispat icin deneysel iletişim sistemlerine uyumluluğuna gore ilim derki, senin cennetin varlığı yoktur. ”
- “İnşa’Allah bu noktaya sonra değineceğim. Bana soyleyin oğretmenim. Yuksek sıcaklık sizce var mıdır? -Evet vardır. -
Peki, soğuk var mıdır? -Evet vardır. - Hata oğretmenim, soğuk yoktur.
- Oğretmen şaşkınlıkla bakar ve Musluman oğrenci acıklar:
- “Sizin ısınız cok sıcak olabilir. Sıcaktan daha da cok super (ustu) bir sıcaklık olabilir. Hatta devasa derecelere ulaşacak kadar olabilir. Ya da tam tersi sıcaklığınız cok duşuk olabilir. Hatta hic sıcaklığınız olmayabilirde. Hal boyle iken soğukluk diye isimlendirilmiş bir şey olamaz. Eksi 458 santigrat derece
seviyesinde olabilir. Hava sıcak değil, hayır biz bunun daha otesine gecemeyiz. Soğuk diye bir şey yok. Aksi halde eksi 458 santigrat derece aşmak yapabileceğimizin bir şey olurdu (sıfırın altına doğru inmek). Gormuyor musunuz oğretmenim, soğuk sadece sıcağın olmadığı yeri belirtmekte kullanılan basit bir kelimedir. Sıcaklığı ısıl birimlerle olcebilirken soğukluğu olcemeyiz. Cunku ısı bir enerjidir. ”
- Sessizlik… Sınıfta bir yerde bir zımba teli yere duşer.
- Ve Musluman oğrenci sozune devam eder. “Karanlık var mıdır
oğretmenim?”
- “Ne aptalca bir soru. Gecede karanlık değilse… Bununla neyi
hedefliyorsun? ”
- “O zaman siz karanlığın var olduğunu soyluyorsunuz?”
- “Evet.”
- “Oğretmenim bir başka hata daha yaptınız. Karanlık asıl olan değildir. Karanlık sadece bir şeyin yokluğudur, ışığın olmadığı yerdir. Birinde soluk bir ışık, normal bir ışık ya da parlak bir ışık olabilir (Şimşekten yayılan ışık gibi). Eğer insanda surekli olarak bir ışık yoksa bu yuzden onda herhangi bir şey yoktur. İşte bu karanlık olarak nitelendirilen şeydir, oyle değil mi? İşte kullandığımız o kelimenin tanımı budur. Gercek olanda karanlık diye bir şeyin olmayışıdır. Eğer var olan bir şey olsaydı herhangi biri başarılı bir şekilde karanlığı yaratabilirdi. (4) Siyahı daha da siyah yapabilir ve bir kabın icinde bulundurulabilirdi. Benim icin bir kabı simsiyah bir siyahla doldurmanız mumkun mu oğretmenim? ”
- “Ey delikanlı, bize bunu nasıl sonlandırmak istediğini soyler misin...”
- “Acıkladığım fikir etkisi, sizin dalınız olan felsefenin başlangıcından buyana kusurlu ve minordur (5) (kucuk). Ve neticede bunun kacınılmaz bir hata olduğunu oğrendim. Siz gercek bir bilimci değil, sahte bir bilimcisiniz.”
- Oğretmen zehirlenmiş gibiydi. “Eksik ve kusurlu olduğunu mu
soyluyorsun. Nasıl buna curet edersin? ”
- Musluman oğenci sakin ve sağduyulu bir şekilde, sanki bir cocukla konuşuyormuşca sakin bir edayla...“Oğretmenim bana musade ederseniz ne demek istediğimi acıklıyayım? ”der.
- Sınıftaki oğrenciler başlarını, Musluman oğrencinin dudaklarından cıkanlara guveniyorcasına hareket ettirirler.
Oğretmene başka secim şansı kalmamıştır. “Haydi, anlat...”der.Umursamazca eliyle işaret eder, şaşırtıcı bir şekilde hala kontrolu geri kazanmaya gayret etmektedir. Ve hoş bir durum oluşur. Tum sınıf sessiz ve sabırsızdır…
- Oğrenci konuşmasına devam eder. “Siz bilateral (6) (karsıtlık) ilkesine gore calışıyorsunuz. Orneğin: Yasam var, olumde var. İyi olan bir tanrı var ve kotu bir tanrıda var. Allah kavramının sınırlı bir cevher ya da asıl olduğunu savunuyorsunuz. Madde ya da cevher kıyas edilebilir bir şeydir. Oğretmenim bilim bize ‘fikrin-duşuncenin’ ne olduğunu asla acıklayamaz. Hem elektrikte hem manyetikte kullanılan duşunce, asla gorulmez. Bundan da fazlası duşunce denilen kavram bu iki şeyi anlayamaz. Olumu duşunun hayatın kaybedilmesi demek. Bu gerceğin goz ardı edilmesidir, cunku olumun karşılığı olan başka
bir asıl yoktur. Bu nedenle olum hayatın kaybedilmesi değil,
sadece yasamın olmayışıdır.”
- Genc, oğrencilerden birinin sırasından aldığı gazeteyi acar ve “Oğretmenim bu elimdeki, ulkede en iğrenc haberleri veren gunluk bir gazetedir. AhlÂki moral verici diye isimlendirilen bir şey var mı icinde sizce?” der.
- “Elbette ki var. İcine iyice bak.”
- “Hata oğretmenim. Gormuyor musunuz ahlaksızlık denilen şey sadece ahlakın olmayışıdır. Zulum diye bir şey var mıdır ya da adaletsizlik? Hayır oğretmenim. Zulum adaletin olmayışıdır. Kotuluk diye bir şey var mıdır?” der, bir muddet bekler ve ardından “İyilik kotuluğun yokluğu değil midir?” der.
- Oğretmenin yuzu endişeli bir hal alır. O kadar kızgındır ki patlama derecesine gelmiştir, susmayı tercih eder.
- Musluman oğrenci sozune devam eder. “Eğer bu Dunya’da kotuluk (ser) varsa ki hepimiz varlığını kabul ediyoruz, oyle ise Allah bazı şeyleri ser vasıtasıyla yerine getirir. Allah’ın bu gercekleştirdiği şeyler nelerdir? (7) İslam bize, bunun bizlerin secimleri (hayır ya şerri secmek) ile alakalı olduğunu soyluyor.”
- Oğretmen basını kaldırır ve “Bilimci bir filozof olarak, bunun secimle alakalı olduğu gorusunde değilim. Ancak pratik ve gercekci olmak bakımından da Allah’ın guvenilirliğini, ya da dini başka faktorun bu Dunyadaki adalet ve eşitliğin bir parcası olduğunu kabul etmiyorum. Cunku gorsel olarak Allah’ın idrakı mumkun değildir.”
- Musluman oğrenci “ Zannediyordum Allah’ın gorunen ahlaki kanunları, insanların arasında yok gibi gorunuyor ve bunu bizlerin anlaması cok kolay. Gazeteler, bunlardan bahsederek her hafta milyarlarca dolar kazanıyorlar. Oğretmenim, insanlığın bu Âlemde bulunması ile ilgili -varlığına inanmadığınız Allah’a bir suclamada bulunmaya calıştınız, sozlerinizde bir anlam karşıtlığı, bir zıtlık var. Bunun ile beraber, en iyisi mi sorumlu olanın bulunması icin araştırma yapalım, kotulukleri yayan ve insanlara tanıtan kimdir. Onlar Allah’a iman eden kişiler mi yoksa Allah’a iman etmeyen kişiler mi?
Musluman kişinin olumden sonra diriltilerek, Dunya’da iken yapmış olduğu amellerinin (calışma ve işlerin) karşılığını alacağına dair, guclu ve koklu bir inancı vardır. Tum iyi amelleri icin iyi ve guzel bir karşılık alacak. Kotu olan amelleri icin ise bunun yukune katlanıp sorumluluğunu taşıyacak. Tum Musluman erkek ve kadınlar tum yapmış olduğu fiillerden tek tek ozel olarak sorguya cekileceğine iman eder ve kendisinden başkasının bu sorumluluk ve yuklerini taşımayacağına da iman eder. Cennet duşuncesi de muminler icin iyi bir karşılıktır. Cehennem ise muminler dışındaki kÂfirler icin hazırlanmış icinde ebediyen –sonsuza dek- kalacakları bir yerdir. Yine bu akide (inanc) esaslarındandır ki, asi (gunahkÂr) bir Musluman islemiş olduğu gunahın cezasını da cekecektir. Bu inanclar Oğretmenim, milyonlarca Muslumanı kotuluk etmekten alıkoymaktadır. Hepimiz cezaların kotuluk işlemekten
caydırıcı olduğunu biliriz. Bu inanc ve fikirlerin yokluğunda bizim dunyevi islerimizi yonetmemiz ve idare etmemiz mumkun değildir: Cezalar ve odenen bedeller, karşılıklar, uyumlu ve sistemli bir duzenin kurulması icin gerekli parcalardır. Diğer bir yonden, bu tur fikirlere inanmayan Ateizm inancının taraftarları, bunlardan yani ahlaki meselelerden bahsedildiğinde onlar bu
duşuncelere inanmazlar. Onların goruşleri: kıyamet gunu diye bir şey yoktur, kişilerin yaptıkları islerden dolayı hesaba cekilmeleri diye bir şeyde yoktur, hicbir iyi isin mukÂfat ya da iyilikle karşılanması yoktur, bir ceza ya da odeşmenin olmadığı seklindedir. Tum insanları davet ettikleri ve verdikleri mesaj: eğer sen davranışlar sergileye biliyorsan, sen tamamsın (iyi bir
durumdasın). Hicbir şeyden korkmana ya da aklını bir şeylere takmana gerek yok. Ayrıca onlarca hicbir şey gunah diye isimlendirilmez -bilginiz olması icin gunahtan kastımız Allah’ın koyduğu kurallara aykırı yapılan işler ve sınırların
ciğnenmesidir- onlarca herkes mutlak olarak hurdur ve istediğini yapmakta da ozgurdur, kotu olarak vasıflandırılacak bir işte kesinlikle yoktur. Taraflar yetişkin ve birbirinden razı olduğu muddetce, zina yapmakta ve fuhsuyatta hicbir sıkıntı yoktur.
Ateistlerin mantığı ile islenen gunah kendi icinde, eğer taraflar razı ise kınanamaz. İşlenen sucun gunah olusu, esası dine dayalı olan kanunlarla belirlenir. Oğretmenim siz ise dunyevi bir fenomenin (gorungunun) parcası olarak, Allah’ın varlığını veya başka bir dini faktoru kabul etmediğinizi belirttiniz. Cocukların annelerinin karnında iken oldurulmeleri doğru bir iş oluyor, nedeni ise kişi kadınlık hakkını kullanmış oluyor. Ve benzeri sekilerde, ateizmin sahte sosyal ilim davetcilerinin kanun listesini goruyoruz. Ateistler doğruluk ve guven eksikliğinin zirvede olusunu, bu denli yaygınlaşmasının sucunu Allah’a atarlar Oğretmenim. Bilimin yolu ile bu konuyu bir ele alalım.
Allah’a son derce imanlı rabbani vicdanı olan bir gurup insan ile ateist olan bir gurup insanı alın. Kendi hukum verme beceriniz ile soyleyin, kim şerri e kotuluğu yayıyor? Ve ben bu noktada karışmak istemiyorum fakat hicbir gozlemci, sakın not etmeyi unutmasın, kendilerinde rabbani bir vicdan bulunan gurup yuce Allah’ın yasalarını ahlaki bir kod olarak gorur. İşte onlar gercekte hayrı ve iyiliği yayanlardır. Kendi şahsi kanunlarını, kendi ahlaki goreceliklerine yonelik yapanlar ise gercekte şerri ve kotuluğu yayanlardır.
Musluman oğrenci, onemli gozlemlerin anlaşılması ve daha fazla anlayabilmesi icin bir muddet durur. Sınıftaki oğrencilerin gozleri parlıyordur, biraz duşundukten sonra konuyu daha iyi kavrarlar. Onlara bu noktaları daha once kimse acıklamamıştı. Bu konular yayıldı, buyudu ve onlar bunu daha sonra duydu.
- “Oğretmenim gozlerim kamaştı, fakat ahlak yasası hakkındaki bilimsiz tutumunuza değil. Gozlerim gercekten kamaştı, cunku bir adam maymuna eğilim gosteriyor, cunku davranışlar asla bir hayvanın davranışları gibi olamaz.
Nefes kesici bir şey, meleklere inanmasanız dahi, Rabbani kanunların yardımı olmadan insan davranışlarının meleklerinki gibi olmasını bekliyorsunuz. Bu turlu fikirlerin kendilerini Ateizm inancına nisbet edenler tarafından ortaya atılması beni şaşırtmıyor. ”
- Sınıfta alkış sesleri yukseldi.
- “Evrim teorisi ile ilgili tartışmıştık, kendi gozlerinizle boyle bir
şey gordunuz mu, oğretmenim? ”
- Oğretmen Musluman oğrenciye keskin bir bakış atar.
- “Oğretmenim, kimse evrim teorisinin etki bırakıcı bir seyir orneğini gormediğine gore ve kimse bu seyrin gercekte var olan bir şey olduğunu ispat edemediğine gore, kendi ayakları uzerinde duramayan bir teorinin eğitimini almadınız mı? Değeri herhangi dini bir eğitimin golgesinde kalır. Uydurma bir
bilimdir, gercek bile değildir. Onun savunuculuğunu yapan kişiler de ancak cahilliğin en ust seviyesinde olanlardır! ”
- Oğretmenin yuzu sinirden kızarır. “Bu ne pervasızlık.”der. Sınıfta uzgun, darbe almış ve icerlemiş bir halde bir ileri bir geri gidip geliyordu. Tekrar kontrolunu ele almak icin kendi kurguladığı bir yontem ile “Bu pervasızlığını gormezden
geliyorum evlat! Hala bitirmedin mi?” der.
- “Oğretmenim, doğru olan işler yapmak icin Allah’ın kanunlarını tanımayacak mısınız?”
- “Ben ne olduğuna inanıyorum, eee ya da bilim ile. ”
- “Oğretmenim, size saygımla birlikte, kendine inanılan şey bilim bile değil ki, o yalan bir bilim hatta uydurma biliminizde sahte ve kusurlu. ”
- “Sahte ilimi? ve kusurlumu? ” Oğretmen sanki ona sert bir yumruk vuracak gibidir. Sınıf ajitasyon(8) durumundadır.
- Musluman oğrenci ise son derece sakin ve olculudur. Yuzunde ince bir gulumseme belirir.
- Bu sıkıntılı bekleyiş son bulduğunda oğrenci sozune devam eder.
“Bakın oğretmenim, doğru bilim, kÂinatın yaratıcısının yaratmış olduğu varlıkları ve yasalarını (duzen ve sistemleri) keşfetmek, milyonlarca muazzam buyuklukteki sistemlerden milyonlarca mikro kucuklukteki sistemlere ve olculup kıyas yapılabilir şeylerden olculup kıyas edilemeyecek şeylere kadar olan yaratılısı anlamaktır. Ama uydurma ilim ve ateizm (dinsizlik) inancı, bahsettiğim dini inanc ve duşuncelere karsı cıkmak icin, dolandırılıcılık, sahtekÂrlık, sahte gercekler ve psikolojik manipulasyon(9) (hileli yonlendirme) yontemlerini vb. kullanırlar. Uydurma ilimde bunun efsanevi bilinmeyen bir guc
olduğunu kabul eder. Buda kendi uydurdukları bir ilahtır ki evrimin başlangıcı olan muazzam buyuklukteki Big Bang’i (Buyuk Patlama’yı) gercekleştiren O’dur. Bu gercekte olan olaylara tamamen zıt bir şeydir. Bu ateizm (dinsizlik) inancının davetcileri, bu kabul edilemez inancı, sahtekÂrlık ve dolandırıcılık ile insanlara kabul ettirmeye calışıyorlar. Tum bu kurulan tezgÂhlar, mantık yurutebilecek kadar aklı olan herhangi bir insan tarafından anlaşılabilir. Bu parlak gerceği yermek ve goz ardı etmek icindir. O gercekte bir tek ilahtan (10) başka bir ilahın olmayışıdır (o Allah’dır). KÂinattaki her şeyi yaratan ve bu kÂinatın idaresi icin cok eski zamandan beri calışan eksiksiz bir duzen koyan yaratıcıdır.
Simdi ise biraz evvel değineceğimi bahsettiğim noktaya donelim, bazı şeylerin ispatı icin deneysel verilere ihtiyac vardır demiştiniz ve cennetin olmadığını iddia ettiniz. Size herkesin anlayabileceği bir ornek vereceğim: burada bulunanlardan havayı ya da oksijen molekullerini ya da atomu ya da oğretmenin
beynini (aklını) goren biri var mı? ”
- “Sınıf gulmekten kırılır. ”
- “Oğretmenin aklını goren, duyan, koklayan ya da inceleyen oldu mu? ” Kimse bir şey soylemez. Musluman oğrenci basını huzunle sallayarak “Gorunen o ki buradaki hic kimsenin oğretmenin aklının varlığını algılamaya yonelik bir hissi duyusu yok. Oyle ise oğretmenin kendisinin de acıklamış olduğu kurallar
ve kanunlar gereğince, iletişim kurallarının denemelerine gore oğretmenin uydurma bilimi bize onun aklının olmadığını gosteriyor. ” der.
- Oğretmen sandalyelerden birinin uzerine duşer ve sınıf birden telaşlanır ve oğrenci biraz su getirip oğretmene verir. Bir muddet sonra oğretmen bir umutla ve şaşkınlık halinde keskin bir bakış ile “Etmiş olduğun hakaretler Allah’ın varlığını hicbir şekilde kanıtlamaz. ” Oğrenci cevaben “Gercekten dehşet
icindeyim. Ben sizin yenilginizi ilan edeceğinizi beklemiyordum. Fakat gorunen o ki siz duz fikirli ve sinirli bir insansınız. ” der.Oğrenci bir muddet rahtlar, sınıftaki oğrencilere bakar ve ardından tekrar oğretmene yonelerek konuşmasına başlar.
- “Oğretmenim, sizin ebeveynleriniz? Baba ve anneniz var mı?”
- “Yine aptalca sorularından birisi daha. Acıkca bilindiği gibi hepimizin akrabaları vardır? ”
- “Sabredin oğretmenim. Babanızın ve annenizin, gercekten sizin ebeveynleriniz olduğuna emin misiniz? ”
- “Ne aptallık. Tabiki babam benim babam ve annem de benim annem. ”
Musluman oğrenci biran durur. Ve bu sureyi biraz daha uzatır. Sınıfta karamsar bir hava vardır, o kadar ki oğrenciler sandalyelerinin ucunda oturmaktadırlar. Oğrenci sakin ve kendine guvenir bir uslup ile “Bunu bana kanıtla oğretmenim! ”der.
- Oğretmen kendisi uzerindeki kontrolunu dahi kaybedecek hale gelir. Yuzunun rengi değişir. Haykırarak “Nasıl curet edersin? ” daha da yuksek bir sele haykırır “Senin hakaretlerinden sıkıldım artık! Sınıftan cık! Mudure seninle ilgili bir rapor yazacağım! ”
Sınıftaki oğrenciler boylesi bir patlamadan dolayı adeta donup kalmışlardır. Oğretmen onu tutup dışarı mı atacaktır? Musluman oğrenci sakin bir şekilde yerinde oturmaktadır. Sınıfa donerek elini kaldırır ve korkulacak bir şey olmadığını soyler. Sonra acır bir halde, bakışları zayıflamış, sandalyesine gomulmuş ve basını iki elinin arasına almış halde bulunan oğretmene doner. Birkac dakika sonra kibarca konuşmaya baslar.
- “Değerli oğretmenim, ben ebeveynlerinizin sizin kendi anne ve babanız olmadığını ima etmedim. Acıklamaya calıştığım şey, ne siz, ne ben, ne de bu sınıftaki fertlerden herhangi biri, anne ve babanızın sizin ebeveynleriniz olup olmadığını gosteremeyecek olusudur. ”
- (Tam bir sessizlik vardır.)
- “Bunun sebebi ise, kimsenin anne ve babanızın hamilelik surecinin başlangıcı olan, cinsel yakınlaşma devresine şahitlik etmeyişidir. Annenin rahminde bulunan yumurtaya ulaşan spermin kimliğini doğrulayacak imkÂnımız bulunmuyordu. Buna ek olarak, hepimiz onların guvenliğini sorgulayamazdık.
Bu doğrultuda, siz cocuklarınızın babası olduğunuzu ve annelerinin de sizin eşiniz olduğunu soylediğinizde inanmamız gerekmektedir. Durum boyle değimlidir oğretmenim? ”
- Oğretmen basını kaldırır ve oğrenciye bakar. Ve yuzunde anladığına dair bir parıltı gorulmektedir. Kızgınlığı da gecmişti.
Sessizce tekrarlıyordu: “Atalarımızın sozlerini kabul ediyoruz. Atalarımızın sozlerini kabul ediyoruz. ”
- “Evet, oğretmenim diğer bircok meselede olduğu gibi babalarımızın sozlerini kabul etmeliyiz. ”
- Oğretmen ise fikrini değiştirerek, oğrencinin sonuc cıkarmadaki uslubunda bir hata bulduğunu duşunur. “DNA Testi denilen bir test var. Bu testler ile baba ve evlat arasındaki bağ tespit edilebiliyor. ”
- “Oğretmenim sonuca ulaşmaya calışırken tekrar bir hataya duştunuz. Evet, laboratuar testleri ile kişinin soyunun kimden geldiğini belirlemeye yardımcı olmaktadır. Bununla beraber, bir insan laboratuara gidip de teknisyene “Bakar mısın, benden kan orneği al ve bana soyle benim anne ve babam kimdir? ” diye sorabilir mi? Cunku laboratuar cok fazla olmayan sadece bir baba ve bir evlattan alınan ornekleri karşılaştırmakta ve o kişinin babası olup olmadığını doğrulamaktadır. Ya da başka bir deyişle bu deneyler size babanızın kim olduğunu soylememektedir. Fakat buda sadece ihtimallere dayalı bir şeydir. ”
Oğrenci bir sure daha durur ve tekrar sozune devam eder. “Yine bizim bu sonucları ikna edici bir kanıt olarak kabul etmemiz icin, deneyleri yapanlarında guvenilir olması gerekir. ”
Gordunuz mu oğretmenim. Başkalarından duyup da kabul etmemiz gereken o kadar cok şey var ki, havanın var oluşu, molekuller, atomik yapılar bunlar milyonlarca ornekten sadece birkacı. Gayb olan yani bizim bilmediğimiz konuların ilimle bilinebildiğini goruyoruz, bu dunyada Allah’ın peygamberlerinden daha guvenilir ve daha değerli başka bir insan olmadığına gore, biz Muslumanlar, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selemin tam ve eksiksiz bir ahlaka sahip olduklarını biliyoruz ve bunun icin hayatımızı dahi tehlikeye atmaya hazırız. Hicbir kimseye yalan atmamış, tam bir ahlaka sahip, hatta ona duşmanlık etmeye yeminli kişiler dahi ona Emin olan (Guvenilir olan) adını takmıştır ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellam Allah’ın azee ve celle var olduğunu haber vermiştir . Babalarımızın nasıl ki, babamız olduklarını bize soylediklerinde sozlerine inandı isek, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemede
bilmediklerimizi haber verdiğinde inanmamız gerekmektedir. Ornek vermek gerekirse: cennetin varlığı, cehennemin varlığı, meleklerin varlığı, kıyamet gunun geliyor olması, Allah azze ve cellenin bu dunyada yaptıklarımızdan dolayı bizi hesaba cekecek olması. Buna ilaveten, Allah’ın varlığına daha bircok delil vardır, Kur’an-ı Kerim’in vahiy yolu ile inmesi. Kur’an şuan aramızda, kim onu oğrenmek ve anlamak isterse hala fırsatı var. Kur’an-ı Kerim’de, bilinen tum şek ve şupheler icin bir meydan okuma vardır. Ve bu meydan okumalar 14 yuzyıldır hala kimse tarafından hezimete uğratılamamıştır. Bugun Peygamber sallallahu aleyhi vesselam gibi doğru ve guvenilir birini bulmak mumkun değil. Cunku bugun bir şey soyleyen yarın değiştirebiliyor. Sozlerine guven olmuyor, hatta babalarımızın sozlerini dahi Peygamberin sozlerinin karsısında alamayız. Eğer mahkemelere gelen meselelere bir goz atacak olsak goruyoruz ki babalar evlatlarının kendilerinden olmadığını soyluyor. Yine doğan cocuklara bakarsanız, dollenmede kullanılan meni (sperm), bağısı yapan başka bir
kişinin spermidir ve dolayısı ile başka birisine ait bir cocuk oluyor. Cocukları olmayan aileler evlatlık alıp sanki kendi evlatları gibi bakıyorlar. İstatiksel değerler ışığında anne ve babasının kendi ebeveynleri olduğu iddiasında bulunanların, biyolojik olarak ebeveynleri olmadığı yonunde bircok ihtimaller
ve hatalar vardır. ”
* * *
Sonra Musluman oğrenci sınıftaki oğrencilere yonelir ve sozunu: Herkesin İslami bilgisini arttırması zorunludur. Kur’an-ı Kerim ise aramızdadır, bizlere verdiği derslere ve bilgilere onem vermeliyiz. İslam ile ilgili bircok yazı ve kitaplarda bulunmaktadır. Size soylemek zorundayım İslam dini tek gercektir. (Dinde zorlama yoktur. (11)
Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıstır. Kim Tağut'u,
azgınlığı reddederek Allah'a inanırsa kopması sozkonusu olmayan,
sapasağlam bir kulpa yapısmıstır. Hic kuskusuz Allah herseyi isitir,
herseyi bilir. Bakara suresi 256). “...ve ˮRabbim, benim ilmimi artır”
de.” (Taha suresi 114)
1 Dikkat edilmelidir ki, şeytan Allah onu yarattığında değil, daha sonra Allah’a isyan edip buyuklenmekle şeytan oldu, şeytan olarak yaratılmamıştı ve
insanların duşmanı haline geldi. Kıyamet gunu ise soyle diyecek, “Şuphesiz ki
Allah size gercek olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım!
Zaten benim size karsı bir gucum yoktu. Ancak ben sizi (kufur ve isyana)
cağırdım, siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne
ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, onceden beni
Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” (İbrahim suresi 22. numaralı
ayet.) (Tercuman…)
2 Derideki bağdokusu oğelerinin hacim ve sayı bakımından azalmaları olayıdır.
Bu durumda deri incelmiş, normal elastik ozelliğini kaybetmiştir.(Tercuman…)
3 Allah’a azze ve celleye inanmak ile iman etmek arasında ince bir nuans farkı vardır. İnanmak varlığını kabul etmek, iman ise varlığını kabul ile gondermiş olduğu dini kabul ve tasdik etmektir. Yoksa şeytanda Allah’ın varlığını kabul ediyor. Ama bu inanc onu cehennemden kurtarmıyor. Umulur ki iman eder.
(Tercuman…)
4 Yaratmak yoktan var etmek anlamında kullanıldığı gibi, bazı şeyleri
birleştirerek meydana getirmek anlamında da kullanılmaktadır. Yoksa yoktan
var etmek sadece Allah’a (cc) ait bir fiiliyatı beyan eder. (Tercuman…)
5 Minor: Felsefe alanında genel olarak ‘Kucuk onerme’ anlamında
kullanılmaktadır.
6 Bilateral: ikili, iki taraflı, iki cepheli anlamlarına gelen bir kelimedir. (ing. ve
alm.)
7 Sizi bir imtihan olarak kotuluk ve iyilikle deneyeceğiz. Enbiya suresi 35 nolu
ayet. Ya da insanların sınanması icin bir testtir. (Tercuman.)
8 Kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.
9 Psikolojik manipulasyon: İnsanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri
hÂlde etkileme veya yonlendirme anlamına gelir.
10 İlah; arapca bir kelime olup “İbadet (itaat-kulluk) edilen varlık” demektir.
(Lisanul Araba bakc:13 s:467)
11 Dinde zorlama insanların Musluman olması icin yoktur. Lakin Musluman bir kisi
dini gorevlerini yerine getirmesi icin zorlanır. İcki icenin, zina edenin
cezalandırılması gibi. (Ayetin tefsirlerine bknz.)
Bunu soyledikten sonra size İslam kardeşliğine girin dememde
gerekiyor. (Allah muminlerin dostu, kayırıcısıdır. Onları karanlıklardan
aydınlığa cıkarır. KÂfirlerin dostları ise Seytan ve yardakcılarıdır.
Bunlar, onları aydınlıktan cıkararak karanlıklara sokarlar. Onlar,
orada ebedi olarak kalmak uzere Cehennemliktirler. Bakara suresi 257)
Bunlar Kur’an-ı Kerim’den ayetlerdir, Guclu ve Aziz olanın sozleridir.
Umulur ki hidayet bulursunuz. Musluman oğrenci saatine bakar ve:
“Pek değerli oğretmenim ve oğrenciler bana bu noktaları
acıklayabilmem icin vermiş olduğunuz fırsattan dolayı teşekkur
ediyorum. Simdi musadenizle namaz kılmaya gidiyorum. Selam
hidayete tabi olanların uzerine olsun. ”“...ve ˮRabbim, benim ilmimi artır”
de.” (Taha, 114)
Alıntı: www.islamic-invitation.com
__________________
Ateist Oğretmen İle Oğrenci Arasındaki Diyalog...
Dini Bilgiler0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Ateist Oğretmen İle Oğrenci Arasındaki Diyalog...