Sabahın erken saatlerinde, iki atlı arkadaş yola cıkmışlar. Fakat iki kişiden birisi Âm imiş. Giderlerken Âm olan şahıs, attan aşağıya kamcısını duşurmuş. Fakat itimad edemediği icin, obur arkadaşına da kamcının duştuğunu ve yerden almasını soylememiş, kendisi inip aramaya karar vermiş, inmiş atından el yordamıyla kamcıyı aramış, derken, kendi kamcısını bulamamış ama eline ondan daha guzel yumuşak bir şey gecmiş. Bu kamcı daha guzelmiş diyerek alıp atına binmiş. Fakat o kamcı diye bulup aldığı kamcı değil gecenin soğuğundan hareketsiz hale gelmiş bir yılanmış ve o Âm gozleri gormediği icin onu kamcı sanarak almış.
Derken biraz sonra hayli ilerlemiş olan arkadaşına yetişmiş. Arkadaşı sormuş:
-Yahu neredesin? diye... Âm cevap vermiş:
-Kamcımı duşurmuştum, gerci duşurduğum kamcıyı bulamadım ama, ondan daha guzel ipek kaplamalı bir kamcı buldum, işte demiş.
Tabii gozleri goren adam anlamış onun yılan olduğunu ve arkadaşını ikaz etmiş: .
-At o elindekini, o" kamcı değil, soğuktan hareketsiz hale gelmiş bir yılandır. Biraz sonra ısınırsa sokar seni, demişse de Âm inanmamış ve:
-Sen yalan soyluyorsun, bana attırıp sen alacaksın değil mi?, diyerek yılanı elinden bırakmamış;
Biraz sonra, havalar ısınıp yılanın sırtı kızdıktan sonra harekete gecen yılan, adamın musait bir yerinden sokup zehirlemiş ve adamı mahvetmişti. Yılan soktuktan sonra adamın aklı başına gelmiş ama, iş de işten gecmiş tÂbi...
İşte boyle, adamın hakikati gorecek gozu yok, kendisine yol gosterenlere de inanmaz, tabii ki sonu husran olacak.
__________________