1-Dunyadaki en kurak yer neresidir?
Antarktika. Kıtanın bazı kesimleri 2 milyon yıldır yağmur yuzu gormedi.
Bir col teknik olarak yılda 254 mm’den daha az yağış alan yer olarak tanımlanır.
Sahra Colu yılda sadece 25 mm yağış alır.
Antarktika’ya duşen yıllık ortalama yağış da hemen hemen aynıdır, ama kıtanın Dry Valleys (Kurak Vadiler) olarak bilinen yuzde 2’lik kısmında kar ve buz yoktur ve buraya hic yağmur yağmaz.
Dunyadaki ikinci kurak yer Şili’deki Atacama Colu’dur. Buradaki bazı bolgelere 400 yıldır hic yağmur yağmamıştır ve buraya duşen yıllık ortalama yağış miktarı yalnızca 0,1 mm’dir. Bir butun olarak bakıldığında dunyanın en kurak yeri burasıdır.
Antarktika dunyadaki en kurak yer olmanın yanı sıra, en cok su barındıran ve en ruzgarlı yer olma iddiasını da taşıyabilir. Dunyadaki suyun yuzde 70’i buz şeklinde burada bulunur ve ruzgarın en hızlı estiği yer burasıdır.
Antarktika’nın Dry Valleys bolgesindeki eşsiz koşullar katabatik (Yunanca’da “alcalan” anlamına gelir) ruzgarlardan kaynaklanıyor. Bu ruzgarlar, soğuk ve yoğun havanın yercekimi kuvveti tarafından aşağı doğru cekilmesiyle meydana gelir.Bu ruzgarlar saatte 320 km hıza ulaşarak butun nemi buharlaştırır.
Antarktika bir col olmasına rağmen, kıtanın tamamen kurak olan bu kısımları, biraz da ironik olarak, vaha olarak adlandırılır. Buralar Mars’taki koşullarla o kadar benzerlik gosteriyor ki, NASA, Viking misyonunu test etmek icin buraları kullandı.

2-En yuksek dağ nerededir?
Mars’tadır.
Dev volkan Olympus Dağı (Latince Olympus Mons) guneş sistemindeki ve bilinen evrendeki en yuksek dağdır.
22 km yuksekliğinde ve 624 km genişliğindeki bu dağ Everest Dağı’nın yaklaşık 3 katı uzunluğundadır ve o kadar geniştir ki, tabanı Arizona’yı ya da Britanya adalarının bulunduğu alanın tamamını kaplayabilir. Dağın tepesindeki kraterin genişliği yaklaşık 72 km’yken, derinliği 3 km’den fazladır: Yani Londra’yı rahatlıkla kaplayacak kadar buyuk.
Olympus Mons bircok kişinin kafasındaki dağ tanımına uymaz. Bu dağın tepesi duzdur ve yamacları dik bile değildir. Bu yamaclardaki 1 ile 3 derecelik eğim, bu dağa tırmandığınızda ter bile atmayacağınız anlamına geliyor.
Aslında dağları yuksekliklerine gore olceriz. Onları boyutlarına gore olcseydik, herhangi bir dağı, dağ silsilesinde geri kalanlardan ayırmak anlamsız olurdu. Boyle olsaydı, Everest Dağı Olympus Mons’u golgede bırakırdı. Cunku Everest Dağı, yaklaşık 2400 km uzunluğundaki dev Himalaya-Karakurum-Hindukuş-Pamir sıradağlarının bir parcasıdır.

3-Dunyadaki en uzun dağın adı nedir?
Mauna Kea. Burası Hawaii adasındaki en yuksek noktadır. Faal durumda olmayan bu volkanın deniz seviyesinden yuksekliği 4206 metredir; ama deniz yatağından zirvesine kadar olan yuksekliği 10200 metredir yani Everest Dağı’ndan, 1352 metre daha uzundur.
Dağlar soz konusu olduğunda, mevcut uygulamaya gore “en yuksek” deyince deniz seviyesinden zirvesine kadar olan olcu, “en uzun” deyince de dağın dibinden tepesine kadar olan olcu anlaşılır.
Boylece 8848 metrelik Everest Dağı dunyadaki en yuksek dağ iken, en uzun dağ değildir.
Dağları olcmek gorunduğunden daha guctur.Dağın tepesinin nerede olduğunu gormek yeterince kolaydır, ama bir dağın “dibi” tam olarak nerededir?
Orneğin bazıları Tanzanya’daki Klimanjaro Dağı’nın Everest’ten daha uzun olduğunu ileri surer, cunku Klimanjaro, doğrudan Afrika Ovası’ndan yukselirken, Everest Himalayaların devasa tabanının (dunyanın sonraki en yuksek on uc dağı bu tabanı paylaşır.) ustunu kaplayan bircok doruktan yalnızca biridir.
Bazıları ise en mantıklı olcunun, bir dağın doruğunun dunyanın merkezine olan uzaklığı olması gerektiğini iddia ediyor.
Dunya tam bir kure olmaktan ziyade yassı bir şekle sahip olduğu icin, Ekvator’dan yerin merkezine olan uzaklık, kutuplardan yerin merkezine olan uzaklıktan yaklaşık 21 km fazladır.
Bu durum, Ekvator’a cok yakın olan dağların namı icin iyi haberdir, ama bu aynı zamanda Ekvator’daki kumsalların bile Himalayalar’dan “daha yuksek” olduğunu kabul etmek anlamına gelir.
Devasa boyuna rağmen, Himalayalar şaşırtıcı derecede genctir.Bu dağlar oluştuğunda, dinozorların yok oluşunun uzerinden 25 milyon yıl gecmişti.
Everest Nepal’de Chomolungma (Evrenin Anası) olarak bilinir. Tibet’teki adı Sagarmatha’dır. Sağlıklı herhangi bir genc gibi halen buyutmektedir- yılda 4 mm gibi cok parlak olmayan bir hızla.

4-Cıplak gozle kac galaksi gorulebilir?
Beş bin? İki milyon? On milyar?
Hayır, dort tane gorebiliriz. Aslında oturduğumuz yerden yalnızca iki tanesini gorebiliriz, bunlardan biri de icinde bulunduğumuz Samanyolu’dur.
Evrende 100 milyardan fazla galaksi bulunduğunu ve bunlardan her birinde de 10 ila 100 milyar yıldız bulunduğunu goz onunde bulundurduğumuzda, bu durum biraz hayal kırıklığı yaratır. Dunyadan cıplak gozle toplamda sadece dort galaksi gorulebilir, bunlardan da sadece yarısı aynı anda gorulebilir. Kuzey yarımkureden Samanyolu ve Andromeda’yı gorebilirken, Guney yarımkureden Buyuk ve Kucuk Macellan Bulutları’nı gorebiliriz.
Olağandışı gorme yeteneğine sahip olan insanlar uc galaksi daha gorduklerini iddia ediyor: Ucgen Takımyıldızı’ndaki M33 Galaksisi, Buyuk Ayı Takımyıldızı’ndaki M81 Galaksisi ve Su Yılanı Takımyıldızı’ndaki M83 Galaksisi;ama bunu kanıtlamak cok zordur.
Cıplak gozle gorulduğu duşunulen yıldız sayısı buyuk bir değişiklik gosterir, ama toplam sayının 10.000’in oldukca altında olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Astronomiyle ilgili amator bilgisayar yazılımlarının coğu aynı veritabanını kullanır: Bu veritabanının listesinde 9600 “cıplak gozle gorulebilir” yıldız vardır. Ancak kimse bu rakama gercekten inanmaz. Diğer tahminler 8000 civarından 3000’in altına kadar iner.
Sovyetler Birliği’nde geceleyin gokyuzunde gorulebilen yıldız sayısından daha fazla sinema salonu olduğu (5200) soylenirdi.
Kanadalı internet sitesi www.starregistry.ca adresinde 98 Kanada Doları karşılığında bir yıldızında sizin veya bir arkadaşınızın ismini verebiliyorsunuz; 98 yerine 175 Kanada Doları verirseniz size bir de cerceveli belge veriyorlar. Bu site cıplak gozle gorulebilen 2783 yıldız listeliyor. Bu yıldızlar daha onceden tarihsel ya da bilimsel isimler almış oldukları icin bunların hicbirine isim verilemiyor.

5-İnsanoğlunun inşa ettiği hangi yapı aydan gorulebilir?
Cin Seddi dediyseniz on puan kaybettiniz.
İnsan eliyle yapılmış hicbir şey aydan cıplak gozle gorulemez.
Cin Seddi’nin “insanoğlunun inşa ettiği ve aydan gorulebilen tek yapı” olduğu duşuncesi cok yaygındır, ama “ay”la uzayı birbirine karıştırmaktadır.
“Uzay” oldukca yakındır. Yerin yuzeyinden 100 km uzaklaşıldığında uzay başlar. Bu noktadan bircok yapı gorulebilir: Otobanlar, denizdeki gemiler, demiryolları, şehirler, tarlalar ve hatta bazı şahsi binalar.
Bununla birlikte, dunyanın yorungesini terk edip yalnızca birkac bin kilometre yuksekliğe cıkılınca insanoğlunun yaptığı hicbir şey gorulmez. Dunyaya uzaklığı 400.000 km olan Ay’dan kıtalar bile guclukle gorulur.
Trivial Pursuit oyunu aksini soylemesine rağmen, uzayın başladığı noktayla Ay arasında, “sadece” Cin Seddi’nin gorulduğu hicbir yer yoktur.

6-Telefonu kim icat etti?
Antonio Meucci.
Sağı solu belli olmayan ama bazen de parlak başarılara imza atan Floransalı mucit Meucci ABD’ye 1850’de gitti. 1860’da, “teletrofono” adını verdiği bir elektrikli aygıtın calışma modelini gozler onune serdi. Meucci, Alexander Graham Bell’in telefon patentinden beş yıl once, 1871’de bir tur gecici patent (caveat) başvurusunda bulundu. (1836 tarihli ABD Patent Yasası’yla uygulamaya konan caveat sistemi bir tur on patent başvurusuydu; buna gore mucit icadının kısa bir tanımını yolluyor, karşılığında ise, başka bir mucidin aynı konuda başvuru yapması halinde kendisine danışılma hakkını elde ediyordu. Caveat başvurusunun gecerlilik suresi bir yıldı ve sure dolduğunda 10 dolarlık ucret odenerek yenilenebiliyordu. Bir patent cıkarılmadan once bir yıl oncesine kadar olan caveat başvuruları inceleniyor, eğer aynı icat icin bir caveat başvurusu bulunuyorsa Patent Ofisi caveat başvurusunun sahibini uyarıyor ve resmi patent başvurusu yapması icin ona uc aylık bir sure tanıyordu. Caveat sistemi 1909’da kaldırıldı.)
Meucci aynı yıl, Staten Island feribotunun kazanının patlaması sonucu ciddi bicimde yanarak hastalandı. Cok iyi İngilizce bilmeyen ve işsiz olan Meucci 1874’te başvurusunu yenilemek icin gerekli olan 10 doları gonderemedi.
Bell’in patenti 1876’da tescillendiğinde Meucci dava actı. Meucci orijinal krokilerini ve calışma modellerini Western Union’ın laboratuarına yollamıştı. Olağanustu bir tesaduf eseri Bell de tam da bu laboratuarda calıştı ve modeller esrarengiz bir bicimde ortadan kayboldu.
Meucci, Bell’e actığı dava devam ederken 1889’da oldu. Bunun sonucunda icadın sahibi Meucci değil Bell oldu. 2002’de ABD Temsilciler Meclisi’nin aldığı Antonio Meucci’nin hayatının ve başarılarının tanınması ve Meucci’nin telefonu icad ettiğinin kabul edilmesi kararıyla denge kısmen sağlandı.
Bell’in tamamen bir sahtekar olduğunu soylemek istemiyorum. Bell gencliğinde, buyukannesi başka bir odadayken onunla iletişimi sağlamak amacıyla kopeğine “Nasılsın buyukanne?” demeyi oğretmişti. Daha sonra telefonu pratik bir icat haline getirdi.
Arkadaşı Thomas Edison gibi Bell de yenilik arayışında son derece acımasızdı. Yine Edison gibi, her zaman başarılı da değildi. Bell’in metal dedektoru, yaralı başkan James Garfield’in bedenindeki kurşunun yerini saptayamamıştı. Muhtemelen başkanın yatağının metal yayları Bell’i yanıltmıştı.
Bell’in hayvan genetiğine el atması, koyunlardaki ikiz ve ucuz doğumları arttırma isteğinden kaynaklandı.Bell, ikiden fazla meme ucuna sahip koyunların daha cok ikiz doğurduklarının farkına vardı. Tum yapabildiği, daha cok meme ucuna sahip koyun ortaya cıkarmak oldu.
Hanesine yazılacak artılar arasında ise ayaklı teknenin icat edilmesine katkıda bulunması yer almaktadır; bu tekne 1919’da saatte 114 km’lik hızla sudaki hız rekorunu kırmış ve bu rekoru 10 sene boyunca elinde bulundurmuştur. Bell bu sırada 82 yaşındaydı ve bu teknede yolculuk yapmayı reddetmişti.
Bell her zaman kendisinden oncelikle “sağırların oğretmeni” olarak bahsetti. Annesi ve karısı sağırdı ve genc Helen Keller’a ders verdi. Keller daha sonra otobiyografisini Bell’e adadı.

7-Cam katı mıdır, sıvı mıdır?
Cam, bir katıdır.
Camın soğutulan ama kristalleştirilemeyen ve fevkalade bicimde yavaşca akan bir sıvı olduğunu duymuş olabilirsiniz. Bu doğru değildir; cam gercek bir katıdır.
Camın bir sıvı olduğu iddiasını desteklemek icin genellikle eski kilise pencereleri ornek gosterilir; bu pencerelerdeki cam, pencerenin dibinde daha kalındır.
Bunun nedeni camın zamanla aşağı akması değil, Ortacağ’daki camcıların her zaman tam olarak tektip bir cam tabakası cıkaramamalarıydı. Camcılar tektip bir kalıp cıkaramadıklarında, anlaşılır bir bicimde, camın kalın ucunu aşağıya yerleştiriyorlardı.
Camın katı mı sıvı mı olduğu konusundaki karışıklık, Alman fizikci Gustav Tammann’ın (1861-1938) calışmasının bir yanlış okumasından kaynaklanmaktadır. Tammann camı incelemiş ve cam katılaşırken onun davranışını tasvir etmişti.
Tammann, -sozgelimi- metallerdeki duzenli molekul dizilişinden farklı olarak, camın molekul yapısının duzensiz ve dağınık olduğunu fark etti.
Bir benzetmede bulunarak, camı “donmuş supersoğuk bir sıvıyla” karşılaştırdı. Ama camın bir sıvıya benzediğini soylemek onun bir sıvı olduğu anlamına gelmez.
Gunumuzde katılar, kristal ve amorf katılar olmak uzere iki kategoriye ayrılır. Cam, amorf bir katıdır.

Kaynak :Cahillikler Kitabı
__________________