Muazzam bir şekilde yapılmış tatil planları, tatlı ve kusursuz kurulmuş cocukca hayaller. Belki hepsi biraz mutluluk icin. Belki hepsi biraz normal hayatın sıradanlıklardan oluşan butununden kacıp bir koşeye saklanmak icin. Fakat karşınıza bir mum yakıp koyarsanız, mumu gorebilirsiniz. Mumu sondururseniz onu goremezsiniz. Ama onun hala karşınızda olduğunu da bilirsiniz. Biraz once anlattıklarım tam olarak bu mum misaliyle ortuşmekte. İnsanların şahsi fikirleri ve kendi kafalarında yarattıkları dunyaları ne duşunur bilemem ama benim minik zihnimden akıp gidenler bunlar dostlarım.
Ve ben de tatlı hayallerimi coktan kurgulamış, hatta bir sonraki aşamaya gecip onları yaşamaya başlamıştım bile. Kız arkadaşımla birlikte şirin ve minik bir otelde 2 haftalık bir tatil ayarlamıştım. Aslına bakarsanız ,biraz da fiyatı işime geldiğinden, bunun geri tepilmeyecek bir teklif olduğunu anlamıştım. 22 Mayıs Pazartesi gunuydu. Elimde en sevdiğim romanlardan 'Yureğinin Goturduğu Yere Git' vardı ve yatağıma uzanmış keyifli bir vaziyette muazzam akıcı kelimelerle dolu sayfaların arasında kayboluyordum. Sonra sağ cebimde bir titreşim hissettim. O kadar dalmıştım ki bir an icin onun telefonum olduğu aklıma bile gelmedi! Aslında kitabı bırakıp mesajı okumaya hic niyetim yoktu ama icimde ,tam olarak nerede olduğunu bilemediğim bir şey, bana adeta 'Mesajı oku seni serseri!' diye emretmişti. Bu emre itaat etmek belki benim isteğim, belki de gayri ihtiyari bir davranışımdı fakat sonuc olarak artık mesajla goz gozeydim.
***
Gonderen: Barbabietola Hotel
'2 haftalık muthiş bir tatil keyfi sadece 250 $! Ayrıntılı bilgi icin: barbabietolapalace.it'
***
"Denemeye değebilir." diye mırıldandıktan sonra verilen internet sitesine giriş yaptım. Fotoğraf galerisinden gorduğum kadarıyla Carlotta'nın tam hoşuna gidecek tipten odaları, havuzları ve bahceleri olan bir yerdi. Aslında benim de hoşuma gitmedi değildi. Guzel bir surpriz olabilirdi. Vakit kaybetmek istemezken rezervasyonumuzu yaptırdım ve bu sırada biraz daha detaylı bilgiye eriştim. Her sabah lezzetli kahvaltı imkanı, oğleden sonra isteyenlere spor eğitimi ve bedava dondurmalar... ve bunun gibi daha cok şey.
Gunler koşmayı yeni oğrenmiş ve her fırsatta koşan cocuklar gibi kovalaştılar ve tatil gunu ikimiz de cok heyecanlıydık. Bir gun once Carlotta'ya surprizimi acıklamıştım. Şimdiyse hazırlıklarımızı tamamlamış ve otele giden yoldaydık. Kısa bir yolumuz kala aramızda o zaman onemsemediğim, 2 hafta sonraysa 'Onemsemeliydim.' diyerek pişman olduğum şu diyaloglar gecmişti:
"Lucio, buranın guzel bir yer olduğundan emin misin?"
"Elbette. Neden boyle bir kuşkuya duştun?"
"Kotu hissediyorum. Arabayı durdur. Lutfen..."
Arabayı sağa cektim. Issız yolda bizden başka kimse yoktu. Kafamda garip duşunceler sıralandı. -Neden yol boştu? Acaba otele hic tercih edilmeyen bir zamanda mı rastgeldik? Oyle olsa o tanıtım mesajı neden geldi? Otel artık kullanılmıyor mu? Yoksa yanlış yolda mıyız?- Gozlerim Carlotta'ya kaydı. Terlemişti. Ciddi anlamda terlemişti. Bir sorun olup olmadığını sordum. Israrla bir şey yok dedi. Belki de planları mahvetmek istemiyordu. Fakat en sonunda konuştu.
"Sanırım 400-500 metre geride. Calılıkların arasında... bir şey... bir ceset gordum Lucio."
Şok olmuştum. Tepki veremedim.
"Emin misin?"
"Sanırım."
Arabayı calıştırdım ve hızla geri dondum. Gorduğunun hayalden başka bir şey olmadığını ona ispat edip muthiş tatilimizi mahvetmesine izin vermeyecektim. Oraya vardığımızda bana durmamı soyledi. Durdum. İşaret ettiği yere korkak gozlerle baktım. Gercekten sarı ve uzun otların icinde bembeyaz carşaflar icinde bir kadın yatıyordu. Korkmuştum. Belki hala yaşıyordu. Arabadan indim ve yanına yaklaştım. Bembeyaz kesilmişti. Teni neredeyse sarılı olduğu carşaflar kadar beyazlamıştı. Belli ki gunler once olmuştu. İyice yaklaştım ve bir anda gozlerinin acıldığını gordum. Kocaman, iri ve mavi gozleri vardı. Bana odaklanmıştı. Dengemi kaybettim ve geriye duştum. Carlotta ne olduğunu sorduğunda ona gormemiş olamayacağını soyledim.
"Gozunu actı! Fark etmedin mi! Kocaman, mavi..."
"Hayır, acmadı Lucio. Burdan gidelim. Hemen gidelim."
Kolumdan cekiştiriyordu. Bense korkuyla kadına bakıyordum. Gozleri kapalıydı. Belki de hayal gormuştum. Her şey bir anda berbat ve paranormal bir olaya donuşmuştu. Korkudan titriyordum. Arabaya bindik ve yolumuza devam ettik. Otele girdiğimizde ikimizde ruhları bedenlerinden ayrılmış cansızlar gibiydik. Odamıza gectik ve sessizce yatağın ustunde oturmaya başladık.
"Sence nasıl oldu."
"Bilmiyorum."
O gozler aklıma geldikce titriyordum. Hava kararmıştı ve biz bir nebze de olsa ilk şoku atlatmıştık. Akşam yemeğini yedikten sonra tekrardan odamıza cıktık. Valizleri yerleştirmek tamamen aklımdan cıkmıştı. En buyuk valizi aldım ve dolabı actım. İci bomboştu. Yukarıdan aşağıya doğru gozlerimi gezirdiğimdeyse tum oteli titretecek şiddette bir cığlık attığıma emin olabilirsiniz. O sabah gorduğumuz olu beden orada oylece yatıyordu. Carlottaya baktım. Ama o... Carlotta değildi. Lanet olası buyuk ve mavi gozleriyle, beyazlar icindeki olu bedendi. "Hayır!" diye bağırdım. "Sen olusun. Yoksun! Bunlar sacma. Beni kandıramazsın. Hepsi birer kurgu. Yoksun ve olmadın. Asla da olmayacaksın."
Az once okuduklarınız İtalya'nın Piacenza kentinde bir akıl hastanesinde tedavi gormekte olan Lucio Sperare'nin hastanaden taburcu olduktan bir gun sonra yatağının altında bulunan mektubuydu. Doktorlar ve gorevliler Lucio'nun kağıt ve kalemi nerden bulduğu hakkında mantılı bir acıklama yapamadı. İşin garibiyse, tımarhanenin hademelerinden beyaz uniforması, beyaz teni ve mavi gozleriyle dikkat ceken Carlotta Sperenzo'nun bu mektup bulunduktan hemen sonra garip bir şekilde ortadan kaybolmasıydı.

onedio

__________________