Bilimde bir devrim olarak nitelendirilen ve "Hayat Kitabı", yahut "Şifreli Kitap" olarak da adlandırılan İnsan Genom Projesinin temelleri, 80'li yıllarda atılmıştır. Bu konudaki araştırmalar, 1990'da resmen başlamıştır. Bu projede, yaklaşık 1000 bilim adamı calışmaktadır. Ortalama, yılda 300 milyon dolarlık bir butcesi vardır.
Amerikan Enerji Dairesi ve NIH (Amerikan Ulusal Sağlık Enstitusu) gibi Amerikan kurumları tarafından başlatılan projeye, ceşitli ulkeler (Avustralya, Brezilya, Kanada, Cin, Danimarka, Fransa, Almanya, İngiltere, İsrail, İtalya, Japonya, Hollanda, Kore, Meksika, Rusya, İsvec) ve Celera, IBM, Compaq, Dupond gibi ozel şirketler de katılmıştır.Ekim 1990'da, James Watson onderliğinde, Amerika'nın başını cektiği Uluslararası İnsan Genom Projesi Konsorsiyumu (İGP) kurulmuştur. 1993'de patentleme konusunda donemin Amerikan Ulusal Sağlık Enstitusu (NIH) başkanı ile aralarında anlaşmazlık cıkan Watson istifa etmiş, yerine Francis Collins getirilmiştir. Projenin tamamlanma tarihi olarak ise, 2005 senesi ongorulmuştur.
ŞİRKETLER ARASI YARIŞ : "İNSAN GENOM PROJESİ"
Ancak, 1998'e kadar İGP şemsiyesi altında calışan Craig Venter, dunyanın en gelişmiş 2. bilgisayarına sahip Celera Genomics Inc. şirketini kurdu. İnsan genomunu, biran once ortaya cıkararak, hastalıklara care bulmak istediğini ve 3 yıl icinde bu işi bitireceğini belirtti.
Venter, 300 milyon dolarlık bir butceyle işe başlar. Araştırma icin alınan, her biri birkac yuz bin dolar tutarında 300 makineye(DNA ayrıştırma-sekanslama makinesi) ve bunların yıllık elektrik faturasının 1 milyon dolar tutacağına işaret etmek; nasıl zor bir işe kalkışıldığının anlaşılması icin yeterlidir herhalde.
Bu durum, kamusal kaynaklardan destek alan İGP'de, soğuk duş etkisi yapmıştır. Bunun uzerine İGP'yi başından beri destekleyen Welcome Trust Vakfı'da, İGP'ye katkısını 2 katına cıkaracağını(330 milyon dolar) acıklamıştır. İngiliz ozel firması Sanger Center ise genomun, ucte birini dizileyeceğini ilan ederek; projede calışan araştırmacıları, biraz olsun rahatlatmıştır.
Venter'ın bu cıkışı, calışmaları yarışa donuşturerek hızlandırmıştır. Boylece, insan genom projesinin başındaki Francis Collins ve Celera'nın başındaki Craig Venter arasında kıyasıya bir mucadeleyle; sonuclar tahmin edilenden daha erken kamuoyuna sunulmuştur.

İnsan genom diziliminin onemli kısmı, 26 Haziran 2000 yılında; Bill Clinton ve Tony Blair'ın da katıldığı bir Beyaz Saray toreninde acıklandı.
İnsan genomunun diziliminin onemli kısmı, 26 Haziran 2000 yılında; Bill Clinton ve Tony Blair'ın da katıldığı bir Beyaz Saray toreninde acıklandı.Bir cok TV kanalının canlı yayınladığı bu konuşmada, Celera'yı temsilen Craig Venter, Uluslararası İnsan Genom Projesi Konsorsiyumu'nu temsilen de Francis Collins yeralmıştır. İNSAN GENOM ZİNCİRİ: "ROSETTA TAŞI"
Şubat 2001'de, Collins liderliğindeki Uluslararası İnsan Genom Projesi Konsorsiyumu, genom taslağını "Nature" dergisinde, Venter'ın Celera şirketi ise, "Science" dergisinde yayınlamıştır. İki gurup arasındaki rekabet, ortak acıklama yapmalarına rağmen devam etmiştir.
Projenin tamamlanmış olması, gercekte bir son değil, yeni bir cağın başlangıcı olacaktır. İnsan genom projesine; "Genetiğin Kutsal Kasesi", insan genom zincirine de; "Rosetta Taşı" benzetmesi yapan bilim adamları, bu konuda son derece coşkulu. Collins, genomu bir kitaba benzeterek, şunları soyluyor:
"Bu bir tarih kitabıdır. Bizim turumuzun, zaman icindeki yolculuğunun bir hikayesidir. Tum insan hucrelerini inşa etmek icin, inanılmaz detaylı bir kılavuzdur. Ve tıbbi bilimlerde kullanılabilecek, bir ders kitabıdır. Bir hastalığı onlemek ve tedavi etmek icin, araştırmacılara ucsuz bucaksız yeni gucler verecektir."
"İNSAN GENOM PROJESİ"NİN AŞAMALARI
İnsan genom projesinde tamamlanması hedeflenen aşamalar ise, şoyle sıralanabilir:
1) Yakın zamanda elde edilen veriler, DNA bilgisinin %99'undan fazlasının, tum insanlar icin ortak olduğunu ortaya koymuştur. İnsan genomundaki bireysel farklılıklar, % 1'den azdır. Bu farklılığın, hastalık riskleri acısından araştırılması gerekmektedir.
2) Halihazırda DNA tanısı yapılabilen alzheimer, kistik fibroziz, hemofili, akdeniz anemisi, ceşitli kanser turleri (meme, kolon, ovaryum) gibi hastalıklara ilaveten; 4000'den fazla olduğu duşunulen genetik hastalığın tanısı icin test sistemlerinin oluşturulması.
3) Haritalanan genlerin, fonksiyonlarının anlaşılabilmesi: genomda fonksiyonu bilinmeyen gen dizilerine fonksiyon bulunmasına olanak veren mikrodizilim (microarray) teknolojisinin hız kazanması.
4) İnsanda gen ve gen karşılığı olmayan DNA dizilerinin anlaşılması icin, farklı canlı gruplarının genom haritalarının karşılaştırılması. Hastalık yapan mikroorganizmaların, genom haritalarının cıkarılması.
5) Genom bilgisinden yararlanarak, kişiye ozel ilac ve aşı geliştirilmesi, hastalık yatkınlığının ve ilaclara olan duyarlılığının belirlenmesi. 6) Elde edilen genom bilgilerinin kotu amaclar icin kullanılmaması, ayrımcılığa neden olmaması icin, etik, sosyal ve yasal duzenlemelerin oluşturulması.
7) İnsan genom yapısının olağanustu karmaşıklığı sebebiyle, cok guclu işlem kapasitesine sahip bilgisayarların geliştirilmesi.
8) "Genetik bilgiler"in, "Adli Tıp"ta kimlik teşhisi ve babalık testlerinde kullanılması.
GEN SAYIMIZ NEDEN BU KADAR AZ?

Araştırmalar surdukce ve gen bulma teknikleri ilerledikce, bu sayının hep duştuğu gozlenmektedir. Alt sınırın, tahminen 10.000 kusurlarda duracağı duşunulmektedir. Oyleyse insan, neden, meyve sineğinden veya hardal tohumundan cok daha karmaşık bir yapıya sahiptir? Bu sorunun yanıtı, gizemini korumaktadır. Bilim adamları, yalnızca gen sayısının, kompleks bir yapı icin bir cıkış noktası olamayacağını ifade ediyorlar.
İnsan Meyve Sineği 2,9 milyar baz cifti 120 milyon baz cifti 25.000 gen 13.601 gen Kompleks bir yapımız olmasına rağmen, bu kadar az gene sahip olmamız, genetikci Craig Venter'ın dediği gibi; "her genin yalnız tek bir proteinin uretiminden sorumlu olduğu yahut tek bir hastalığa yol actığına" dair bilginin yanlış olabileceğini gosterir. Aynı genin, bircok farklı mutasyonu, ya da farklı genler, aynı hastalığa neden olabiliyorken; ya da hastalık kendi kendine kayboluyorken, tek gene bağlı hastalıktan nasıl soz edilebilirdi.
Genlerin bircoğu, vucuda belli proteinleri uretmesini soyleyerek etkisini gosteriyordu. İnsan genlerinin farkı, cok yonlu olmasıydı. Yani, İnsan genleri, meyve sineği ve hardal tohumuna gore cok daha fazla coğul protein uretimi komutu veriyordu. Bununla beraber tek bir gen, bir kez oluştuktan sonra, carpıcı bir şekilde değişebilen, bircok farklı proteinin uretimini de sağlayabilirdi.

"Bu durum, tıpkı Shakespeare'in eserlerindeki butun harflerin, aralarında bir boşluk yahut imla işaretleri olmaksızın ardı ardına dizilmesine benziyor. Hele bir de bu metnin, İngilizce bilmeyenlerin elinde olduğunu duşunun. Bu durumda en onemli ozelliklerimiz, bu gen tablosunda, girift ve gizli bir halde bulunmaktadır" der.
GENETİKCİLER: GENLERİMİZİ DEĞİŞTİRMEK HAYALİNDE
Fakat tum bunlar, genetikcilerin hızını kesmeye yetmeyecekti. Onlar, yine de kanser, diyabet, şizofreni gibi hastalıklarla beraber gittikce artan sayıda zihinsel hastalığı, genetik duzensizliğe bağlıyorlar. Hatta kimi determinist bilim adamları; urkeklik, insandan kacma, coğunlukla cevresel ve sosyal faktorlerin etkisiyle gelişen alkoliklik, homoseksuellik ve cinayet icin, genetik eğilimleri belirlemeye başladılar bile. Orneğin, insanları uyuşturucu bağımlısı yapan genin saptanabileceği ve bu sorunun ortadan kaldırılacağına inanılıyor. Bir ceşit genetik parmak izi sayesinde, suc işlemeye yonelten gene mudahale edilmesi gundeme geliyor.
Yapılmış olan araştırmalardan bazıları ise, anneden gecen X kromozomunda bulunan bir ya da birkac genin, homoseksuellikle bağlantısını kurmaya calıştı. İsrail'de yapılan bir araştırmada, AVPR-1 adlı gen ile bencil ve acımasız davranışlar arasında bir bağ bulunduğu ileri suruldu. Bircok sosyobiyolog daha da ileri giderek, aslında butun insan etkinliklerinin, bir bicimde, genetik yapımız tarafından belirlendiğini ve durumumuzu değiştirmek istiyorsak, once genlerimizi değiştirmemiz gerektiğini one suruyor.
Onlar diyorlar ki, toplumu değiştirmek icin once genleri değiştirmeye gonullu olmalıyız. Cunku cevre bir etkense de, eninde sonunda genler, bireyin davranışlarını bicimlendiren en sorumlu etkenlerdir. Oysa Harvard Universitesi'nde genetik profesoru Dr. Jonathan Beckwith, kanser ve depresyon gibi bircok hastalığın, genetik eğilimlerle, cevresel ateşleyicilerinin, cok kompleks etkileşimleri sonucu oluştuğunu; sadece genom uzerine yoğunlaşmanın, care bulucu strateji olmayacağına dikkat cekiyor.
İNSAN = "GENETİK" YAKLAŞIMI: SAYGISIZLIKTIR!

"Genlerin, zekada etkili olduğuna şuphe yok. Ancak canlıyı, birbirine bağlı oğelerden oluşan bir butun olarak gormeyi reddeden indirgeyici duşuncenin soylediği gibi; belli genler, belli ozellikleri saptıyor değil. Organizmayı, her biri belirli bir genle ilişkilendirilen karakterler topluluğu olarak gormek, aynı zamanda buyuk bir saygısızlıktır. İnsan genomu, kompleks bir ağa sahiptir. Genetik ve cevresel faktorler, tamamen ic icedir. Sağlık sorunlarını, genetik yatkınlığa bağlamak, toplumun, hastalıklardaki sorumluluğunu gormezden gelmektir."
En akıllı kimyasal madde olan DNA'yı, bir zamanlar aptal bir molekul sanan bilim insanları, bugun bir hayli mesafe katetmiş gozukuyor. Yine, DNA'nın %95'ini oluşturan ve adeta noktalama işaretleri gibi onu anlaşılır bir şekilde okumamızı sağlayan "DNA Bolumu"ne; junk(cop) adını vererek; işlevsiz diye cope atmaya calışan, aynı on yargılı bilim anlayışı değil midir? Bu bilim anlayışı, bugun de tam olarak kuşatamadığı genom yapısına; bilmişlik edası ve basitleştirici bir kibirle yaklaşarak; geleceğe yonelik kehanetlerde bulunmaktadır.
"İNSANI DONUŞTURME" HAYALİ!
Bu, sonsuz boyutlu Yaratıcı'nın eserine saygı duymayan bilim anlayışı; "insanı donuşturme"nin sınırlarının, oldukca geniş olduğunu sanmakta ve bunu da kolayca gercekleştirebileceğini ummaktadır. Orneğin kimileri, gorsel ve işitsel duyarlılığı geliştirmekle işe başlayabilir. Amac, once miyopluğu ve sağırlığı ortadan kaldırmak, sonra ise, estetik kapasiteyi artırmak olarak ifade edilir. Fakat uygulamayı, neden bu aşamada durduralım diye duşunulur. "Cenneti Yeniden İnşa Etmek" kitabının yazarı Princeton Universitesi'nden Lee Silver, bakın bu konuda ne diyor:
"Bazı fiziksel ozellikler, başka varlıklarda bizden daha gelişmiş halde bulunuyorsa, bizde bulunmayan bu ozel yeteneklerin, genetik kaynaklarını belirlemek ve daha sonra onları, insan genomuna nakletmek mumkundur."
Orneğin, neden koku alma duyumuz, kopeklerdeki kadar guclu olmasın, ya da neden başımızın arkasında da bir cift goz bulunmasın. Oyle ya, boylece goruş acımız mukemmele yaklaşırdı. Nitekim 1995'de, bilim adamları, kanatları ve bacakları uzerinde duzinelerce goz bulunan bir sinek urettiler. Yine gunumuzde genetik muhendisler, pirince, insan geni karıştırarak ishale karşı kullanmayı; bitki genlerini, insan bağışıklık sistemindeki ''T lenfosit hucreleri"yle bir araya getirerek, bağışıklık sistemini daha da guclendirmeyi planlıyorlar. Boyle bir calışma, Sabancı Universitesi'nde yapılmaktadır.

"Eğer tıbbi etik kurulu bana izin verirse, 'kanatlı insanlar' yapmak icin caba harcayacağım."
Toronto Universitesi'nden Mark Allen Walker; "bu kişiler, Tanrı olmaya ozeniyorlar" diyor ve şunları ilave ediyor:
"Ben, bu insanların, ileri surdukleri teorileri ispatlamak icin, her şeyi yapabileceklerine inanıyorum."
Bununla beraber, piyasada ceşitli "germline"(gen transferi) icin kliniklere başvuru gittikce artmaktadır. Bu kliniklerden birine başvuran bir şahıs ise, hamam boceklerinde rastlanan, kendini her koşulda hayatta tutabilme yeteneğini istiyor.
OJENİZM
oplumlar, her zaman zengin-yoksul, guclu-gucsuz gibi ayrımlara tabi olmuşlardır. Tarih boyunca insanlar, kast ve sınıflara ayrılmış ve insan zekası; azınlığın, coğunluğa uyguladığı adaletsizlikleri haklı gostermekte kullanılmıştır. Gunumuzde ise bu ayırım, genetik duzenlemeyle, toplumda, yeni ve cok ciddi bir bolunme tehlikesi ortaya doğurmaktadır. Ojenizm; genlere(genotipe) dayalı bir ayrım..

Gunumuzde ise İsrail, Filistin'in ozellikle genc nufusunu katlederek, aynı ojenizmi daha saldırgan bir bicimde uygulamaktadır.
Ojenik kavramının, ilk kullanımı Eflatun'a kadar gitse de, modern anlamıyla ilk olarak Charles Darwin'in kuzeni, Sir Francis Galton tarafından 19. yy'da ortaya atılmıştır. Sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan; bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya toplumsal felsefedir Ojenizm.Ojenizm, iki yaklaşım icerir: Birincisi olumsuz ojenik; istenmeyen biyolojik ozelliklerin, sistemli olarak yok edilmesi. İkincisi olumlu ojenik; bir organizma ya da ırkın, karakteristik ozelliklerini duzeltme amaclı calışmalar. 20. yuzyılın ilk yarısında cok sayıda taraftar toplayan ojenik teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin coğaltılması yoluyla bir "insan ırkının ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Ojenik teorisine gore, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle ciftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.
Ojenik felsefe; yeryuzunde kendiliğinden surmekte olan organik yaşamı, doğal seyrinden kopararak, onceden belirlenen amaclar doğrultusunda yeniden oluşturma cabası olarak da ifade edilebilir. Doğal olana antipatiyle yaklaşan Ojenik felsefe anlayışı, biyoteknolojinin, insana ve tum diğer canlı organizmalara yoğun olarak uygulanmasını savunmaktadır.
"OJENİZM"İN FAŞİST UYGULAMALARI
Bu felsefeyi, Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, unlu evrimci biyolog Earnst Haeckel'dır. Haeckel, Darwin'in yakın dostu ve destekcisiydi. Evrim teorisini desteklemek icin, farklı canlıların embriyolarının birbirine benzediğini one suren rekapitulasyon adlı iddiayı ortaya atmıştı. Haeckel'in, bu iddiayı ortaya atarken; cizim sahtekarlıkları yaptığı ise daha sonra anlaşıldı.

Nazi Almanyası'nda; deneylerde binlerce kişi olduruldu.
Haeckel, 1919 yılında oldu. Ama fikirleri, Naziler'e miras kaldı. Adolf Hitler iktidara geldikten kısa bir sure sonra, resmi bir ojenik politikası başlattı. Alman toplumu icindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan korler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, ozel "sterilizasyon merkezleri"nde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir sure sonra, toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimata dayanılarak oldurulmeye başlandı.Benito Mussolini'de İtalya'yı, bu emperyalist-faşist temeller uzerine oturtmak icin aynı bu ojenik evrimci anlayıştan yararlandı.
Amerika'da,1907'de İndiana eyaletinde kabul edilen bir kanunla; zeka ozurlu, sağır ya da korler, zorla kısırlaştırılmaya başlanıyor. Benzer bir yasayı 1909'da Washington ve Kalifornia eyaletleri kabul ediyor. 1927'de Virginya eyaletinde zeka ozurluler, kısırlaştırılmışlardır. Yasa, Amerika'nın pek cok eyaletinde, 1960'lara kadar yururlukte kalmıştır.
Bu ırkcı siyasal akımlar, eski ojeniği(soy arıtımını), siyasal ideolojilerinin icine saklayarak; korku ve kinle toplumları gudmuşlerdir. Genotipe dayalı yeni ojenik akımı ise, tuketici isteğine bağlı olarak; kuresel sermaye tarafından yonetiliyor.
"YENİ OJENİZM" YAKLAŞIMI
Washington D.C'de, Foundation on Economics Trends başkanlığını yapmış, "Biyoteknoloji" kitabının yazarı Jeremy Rifkin, "yeni ojenik" yaklaşımla ilgili şu tespiti yapıyor:
"Gunumuzun molekuler biyologları soruyor, daha sağlıklı bebekler istemek yanlış mı? Yeni ojenik bize meymenetsiz bir komplo olarak değil, daha cok toplumsal ve ekonomik bir nimet(!) olarak, sinsice geliyor.."
1977'de Ulusal Bilim Akademisi'ndeki bir forumda "rekombinant DNA" uzerine konuşan Massachusetts Teknoloji Enstitusu'nde biyolog Ethan Signer, meslektaşlarını şoyle uyardı:
"Bu araştırma, bizi, insanın genetik duzenlenmesine bir adım daha yakınlaştırıyor. Bu, ideal karakteristikli cocukları nasıl ureteceğimizin hesaplandığı yerdir. Bir kez daha sarı saclı, mavi gozlu ve Ari genli ideal cocuklardan mı soz edeceğiz."
"ALT-KOLE İNSANLAR" VE "UST-TANRI İNSANLAR" YARATMA HEVESİ
Boston Universitesi'nde sağlık hukuku profesoru olan George Annan, 2001'de ırkcılığa karşı dunya konferansında yaptığı konuşmada:
"Ojenizm, daha da tahripkar bir gucle, ırkcılığı bile golgede bırakabilir" diyordu.
Annan, icimizden bazıları, genetik olarak geliştirildiğinde, diğerlerini alt insanlar olarak mı goreceğiz, yahut onları koleleştirip olmazsa soykırıma mı tabi tutacağız? diye sordu.

Yeni gen ekleme teknikleri, DNA kodlarını yoneterek, bireyleri ve gelecek kuşakları, "ustun insan-tanrı" yapma donuşumunu hedefliyor.
Neo Darwinizm'e sırtını dayayan yeni gen ekleme teknikleri, DNA kodlarını yoneterek, bireyleri ve gelecek kuşakları, "ustun insan-tanrı" yapma donuşumunu hedefliyor. Buna gore insan, ilk defa, kendi evrim surecine mudahale edebilecek ve bir sonraki adım olan, tanrı-insan boyutuna gececek. Macar asıllı, cok yonlu bir bilimci olan Mihaly Csikszentmihalyi:"Şimdi evrim, uzaya fırlatılmış bir rokete benziyor ve artık yolcu değil pilot konumundayız. Ne tur insanlar yaratacağız" diyordu.
Dunya'da "Megatrends" adlı kitabıyla tanınan, son yıllarda insanın teknolojiyle olan ilişkisini inceleyen John Naisbitt ise:
"Eğer Darwin'in evrim teorisine inanıyorsanız, ki başka neye inanacağınızı bilmiyorum; bilim adamları, sadece doğal olanın bir kopyasını uretmiyorlar. Aynı zamanda, Darwin'in evrimci teorisini de hızlandırıyorlar" diyordu.
Harward profesoru E.O.Wilson, Pulitzer odulu kazanan kitabı "İnsan Doğası Uzerine"nin son pasajında ise; "toplumu, insan turunun mukemmelleşmesi amacıyla, insan evriminin mimarı rolunu ustlenmeye cağırıyor."
Dr Wan Ho, bu konuda şoyle diyor:
"Neo Darwinizm, her şeyi acıklamayı amaclayan bir teori olarak ortaya cıktı, sonucta hicbir şeyi acıklayamama tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Boş bir teori, kolayca zararlı ideolojilerin hizmetine girer."
Tum bu Darwinist yaklaşımların kokleri, cok daha eskilere uzanmaktadır. Bu konuda, yaklaşansaat, daha kapsamlı bir araştırma yapmaktadır.
"YENİ OJENİZM"İN UYGULAMA ALANLARI

Genetik hastalıkların, kendilerini nasıl ortaya koydukları konusundaki karışıklıklar ve belirsizlikler; bu konuda kendilerini determinist bilime teslim etmiş ana-babalar icin, feci sonuclar doğurabilir. Orneğin, doğmamış bir cocuk, kusurlu bir gen taşıyor olabilir, ancak yine de, tum yaşamı boyunca hastalık ortaya cıkmayabilir. Sigorta ve insan kaynakları şirketleri de, gelecekte ojenizmin ilk uygulama alanları olacaktır. Orneğin, yakın gelecekte bir sigorta şirketi, genlerinde herhangi bir hastalık saptadığı birini sigorta yapmayacak.
1999'da yapılan bir araştırmaya gore, ABD'de orta ve kucuk olcekli şirketlerin % 30'u, terfi ve işten cıkartmalarda, calışanlarının genetik testlerinden yararlanıyor. Acaba belli toplulukların veya meslek gruplarının, belli genetik testlerden gecirilmesi ve ona gore planlamaların yapılması; ne kadar etik, ne kadar normal bir muamele sayılacak?
YAKIN GELECEKTE "İNSAN", "GENETİK CIPLAK" OLACAK!
Genom Projesi sayesinde, bir biyocipin uzerine kayıtlı bilgilerden, ileri yaşlarda prostat kanserine, alzheimera yakalanıp yakalanmayacağımızı, hastalık tipine gore, vucudumuzun hangi ilaca cevap vereceğini oğrenebileceğiz. Peki, genetik programımızın gizliliği, ne olcude korunabilecektir? Bir kişiye ait ozel bilgilere, kimler sahip olacak ve kimler kontrol edebilecek? Ailenin ozgecmişine bağlı olarak, belli bir hastalığının olup olmadığını tespit etmek icin; bir genetik testin yapılması, isteğe mi bağlı olacak, yoksa herkes buna mecbur mu bırakılacak?
Britanya'daki hukumlulerden 700-800'unun, DNA ornekleri alınarak, uzerinde calışmalar yapılıyor. Ayrıca burada, tum tutuklular ne olursa olsun, DNA orneklerini vermek zorunda. Bu arada masum insanların DNA orneklerinin toplanmaya başlayacağı da acıklanıyor.
Şu anda İGP tarafından elde edilen tum genomun dizilimi, global bir DNA veri bankası olan GenBank'ta korunmaktadır. GenBank, kamuya acık internet bağlantısı olan herkesin ucretsiz erişebileceği bir kaynak.
Britanya hukumetinin desteklediği veri toplama faaliyeti ise, insan hakları orgutleri tarafından kınanıyor. Liberty adlı insan hakları grubunun temsilcisi James Welch, bu bilgilerin, son derece gizli ve kişisel olduğunu vurguluyor ve global bir DNA veri bankası istemediklerini soyluyor. Cunku bu bilgilerin hangi amacla kullanılacağını hic kimse onceden kestiremiyor.
GENETİK HASTALIKLARIN "SOMATİK TEDAVİSİ"
Genetik tedavi iki ceşittir; "Somatik" ve "Germline" tedavi. Somatik tedavi de, mudahale sadece somatik hucrelerde(vucut hucreleri) yer alır ve genetik değişiklikler cocuklara aktarılmaz. Fakat bu tedaviyi uygulanabilir olmaktan alıkoyan faktorler vardır:
1) Bu yontemde, hayvanlarda olduğu gibi duzeltilmiş genlerin, hastanın kromozomuna sokulması rastgeledir. Araştırmacılar, duzeltilmiş bir genin, oteki hucresel işlevleri istemeden bozarak, kromozomun neresine yerleşeceğini onceden tahmin edemez.
2) Dışardan sokulan DNA'nın, hucre icinde kararlı ve uzun kalabilmesi buyuk bir problemdir.
3) Bu tedavi esnasında, bağışıklık sistemini tetikleme potansiyel vardır. Bu bir risktir.
4) Duzeltilmiş DNA'yı, taşıyıcı olarak kullanan virusler, hastalığa neden olma ozelliğini tekrar kazanabilir.
5) Bir başka sorun, genetik hastalıkların, birden fazla genle kontrol ediliyor olmasıdır.
Bircok bilim adamı; gen tedavilerinin, hastalar uzerinde kabul edilemez riskler oluşturduğunu, tam tersine başta kanser olmak uzere pek cok hastalığa sebep olacağını soyluyor. Bu sebeple her ne kadar kamuoyu, bu tedavilerin yuksek tıbbi duyarlılıkla gercekleştirildiğine inandırılmış olsa da, gercek bunun tam tersidir.

"Germline tedavi"sinde; genetik değişimler, sperm, yumurta ya da embriyo hucrelerinde yapılır ve gelecek nesillere gecer. Bu sayede risk, nesiller boyu devam ederek, kestirilemeyen etkileri giderek artar. Nitekim genetik ile ilgili yapılacak bir takım yasal duzenlemelerde, "somatik tedavi"ye daha sıcak bakılmasına rağmen, "Germline tedavi"sinin; "insanoğlunun atalarından gelecek genetik mirası etkileyecek olması" nedeniyle; Avrupa Konseyi tarafından yasaklanması onerilmiştir. Fakat bu konuda yapılmış kanuni bir duzenleme henuz yoktur.
"Germline tedavi"nin yaygınlaşmasıyla, bazı genetik muhendisleri, "tasarlanmış bebekler" cağının yakında başlayacağından emin gorunuyor. Nitekim cocuklarının, genetik olarak coğalmasına sıcak bakan ana-babalar, oldukca fazla. Bu bilim, ana-babaların, katologlardan yaptıkları secimler doğrultusunda, tasarlanmış bebekler uretmeyi vaat ederek; bu muhendislere, tanrılık rolu oynamalarına olanak verecek.
Leon Kass'ın ifadesiyle; varlığını, karakterini ve kapasitesini, insan eliyle yapılmış tasarımlara borclu olan bir cocuk; onu tasarlayanlarla aynı uzayda olamaz. Ortaya cıkarılan bir urun, ne kadar mukemmel olursa olsun, onu yapan usta, onun uzerinde bir yerde durur. Boylece gen teknolojisi, bilim adamlarını ve doktorları, adeta bir tanrı gibi yaratıcı, hakim ve kurtarıcı pozisyonuna yerleştirmektedir.
Gunumuz toplumunda anne-babalar, en iyi genetik ozellikleri olan cocuklara sahip olmak icin, birbirleriyle yarışacaklardır.
Genetik geliştirme alanında secimler, ozgurluk kılıfı altında, tam bir tuketici mantığıyla yapılmakta ve insanlar, her zaman icin doğal ihtiyaclarından fazlasını talep etmektedir. Nitekim, Dr Wan Ho; Genetik ayrımcılık ve ojenizmin, "bilimsel ilerleme" ve "secim ozgurluğu" sloganlarını kullanarak; devlet destekli gizli projelerden bile tehlikeli olduğunu belirtiyor.
Orneğin, bir klinikte; 183 nolu koyu saclı vericinin spermlerini secen bir cift, klinik gorevlisinin yanlışlıkla 83 nolu vericinin spermlerini işaretlemesi sonucu, doğan ucuz bebeklerinden birinin kızıl saclı olması nedeniyle dava actı. Muşteri olan kadın, mahkemede, eğer 183 nolu vericinin spermleri kullanılmış olsaydı, doğacak cocuklarının şimdilerde daha alımlı olacağını ifade etti.
Birkac yıl once tanınmış bir fotoğrafcı ise, unlu top modellerin yumurtalarını, bir internet sitesinde, acık artırmayla satışa cıkardı. Fotoğrafcı, modellerin IQ seviyeleriyle ilgili bir garantide bulunmayarak, yalnızca şunları soyledi:
"Bu gordukleriniz, Darwin'in doğal seleksiyonuna en uygun ve ust duzeyde orneklerdir. En iyi fiyat teklifini yapan, gencliği ve guzelliği elde eder."
HANGİ CENNET?
Şayet "germline muhendisliği" bu hızla ilerlemeye devam ederse ana-babalar, cocuklarının, yeni cağın gereklerine uygun duzenlenmesi icin; adeta tanrılığa soyunan bu genetik muhendislerinin ellerine bırakacaklardır. Bu konuda cıkar elde edecek olanların ise, yoksullardan cok zenginler olduğu acıktır. Bu konuda Princeton Universitesi'nden Lee Silver "Cenneti yeniden inşa etmek" adlı kitabında; gelecekte insanların, "gen zengini" ve "natural" olarak ikiye ayrılacağına ilişkin tahminler one suruyor. "Gen zengini" olan insan topluluğunun; ekonomi, medya, eğlence sektorunun ve bilgi endustrisinin iplerini elinde tutacağını; 2. grubun ise duşuk ucretli memur ve işcilerden oluşacağını soyluyor. Bu, insanlığın, tıpkı eski Roma vatandaşı ve kolelerden oluşan yeni bir dunya devletine doğru gittiğini gosteriyor.

Dr.Max More
"TRANSHUMANİST HAREKET"Yaklaşık 10 yıl once bir "transhumanist hareket" ortaya cıktı: Extropian Hareketi.
Extropianizm, teknoloji odaklı felsefi bir akım. Sınırsız bir tekno-evrimsel gelişimin, insanı, tanrısal varlıklara(!) donuştureceğini ongormektedir. Olumsuzluk, en dikkat cekici ongorusudur. Kendi uzerimizde istediğimiz modifikasyonu yapabilir; cinsiyetimizi, zekamızı, duygularımızı ve biyolojik ozelliklerimizi değiştirebiliriz. Bunun icin, yapılan biyokimyasal araştırmaların onunu acmak gerektiğini ve insanların, humanizmden sonraki karanlık bolgeye de korkmadan girebilmelerini oğutluyor!
Ağustos 1999'da bu hareketin, 4. ulusal toplantısı yapıldı. Toplanan grup, tekno-utopiklerin en marjinal kesimiydi. Konferansta, bu hareketin kurucularından Dr.Max More; "Ultra İnsan Devrimi" başlıklı bir konuşma yaptı. Bu konuşma, tabiat annesine(gaia) bir mektup niteliğindeydi. Ona, yeryuzundeki canlıları, kendini yenileyebilen kimyasal maddelerden, katrilyonlarca hucrelik yapılara ulaştırmak suretiyle yarattığı icin şukranlarını sunmaktaydı. Bununla birlikte insanın yapısında, pek cok zayıf taraf bulunduğunu da sozlerine ekledi. More; "insan yapısını değiştirmenin zamanı geldi" diyerek, yedi değişiklik onerisinde bulundu. Olumu yenmek, listenin en başında bulunuyordu. Bunu, geliştirilmiş bir algı gucu, gelişmiş bir zeka vb. izliyordu. More, listenin, bizi, insanlıktan ultra insanlığa yukselteceğini iddia ediyordu.
ESİN KAYNAĞI: "NEW AGE FELSEFESİ"
izikci Frank Tipler ise bu konuda, cok satan eseri "Sonsuzluğun Fiziği"nde, şu anda gelişmekte olan ustun nitelikli zeka, tıpkı buyuk dinlerin tarif ettikleri cennete benzeyen bir yerde yaşayabileceğimizi belirtiyor. Transhumanizmin durdurulamayacağını soyleyen John Naisbitt ise, şunları soyluyor:
"Genleri değiştirilmiş insanoğlu, bir hayal değil artık gercek. Bu duşunceye alışsanız iyi edersiniz. Cunku bunu durdurmanın olanağı yok. Genetik muhendisliği durdurulamayacak cunku bir umut var burada.. Hastalıklarla mucadele etmemizi sağlıyor. Ama aynı zamanda, insanları mukemmelleştirmek icin de kullanılabilir. Bizi daha uzun boylu, daha akıllı, ya da istedikleri gibi yeniden yaratabilirler. Hitler, bunu duşlemişti ama bunu yapmaya olanağı yoktu. Bizim ise, artık bunu yapacak teknolojimiz var.. "
Aslında pek cok "transhumanist bilim adamı"nın felsefi esin kaynağı, gunumuzde "New Age akımı"dır. Nitekim şeytani New Age felsefesinde insan, belli aşamalardan gecip tekamul ederek; yukseliş sonunda bir ust boyuta gecer. Ve boylece bir altın cağ(cennet) başlar.

Fletcher; insan ve maymun arası, keci bedenli, aslan başlı, kuyruklu bazı kimerik(insan-hayvan arası) turlerin yaratılarak; tehlikeli ve bayağı işlerde kullanılabileceğini soyluyor.
YOKSA EVRİMCİ-BİLİMCİLER: CEHENNEMİN KAPILARINI MI ARALIYOR?Virginia Universitesi filozoflarından ve tıbbi etikcilerin piri olarak anılan Joseph Fletcher; bize, insanlığın sonunu hazırlayacak kehanetlerde bulunuyor. Fletcher; insan ve maymun arası, keci bedenli, aslan başlı, kuyruklu bazı kimerik(insan-hayvan arası) turlerin yaratılarak; tehlikeli ve bayağı işlerde kullanılabileceğini soyluyor.
Hayalperest, kibir deryasında yuzen bilim adamlarının bu kehanetlerini bir tarafa bırakacak olursak; bahsettikleri insan-hayvan arası yaratıklar(kimerik), asıl "mukemmel insanı(!)" yaratma yolunda karşılarına cıkmayı beklemektedir.
Yapılan calışmalar, "germline modifikasyonu"na maruz kalmış hayvanlarda, sıklıkla anomaliler olduğunu gostermiştir. Bu hayvanlarda gorunmeyen kimi şeyler, soylarında dikkate değer bicimde ortaya cıkabilmektedir. "Germline modifikasyonu"na maruz kalmış bir hayvanda kanser, normalden 40 kat daha fazla gorulmektedir. Hayvanlar uzerinde yapılan bu calışmaların yeterli olgunluğa ulaşmaması ve insanlar uzerinde de bu tarz deneyler yapılamayacağı icin, "Germline modifikasyonu"nun daha nelere gebe olduğunu bilemiyoruz. New York Medikal Koleji profesorlerinden Stuart Newman:
"Bizler, bu hayvanların metebolizmasını tamamen anlayıncaya dek deneyler yapıyoruz. Eğer deney sonucunda, bir yığın hilkat garibesi meydana gelirse, hepsini yok edip, sonra tekrar calışmaya başlıyoruz. Fakat iş insana gelince, problem daha karmaşık hale geliyor" diyor.
Bu konuda, kimya, ecza, biyoteknoloji ile uğraşan şirketler arasında, genler ve onları ustaca yonetme işlemleri uzerine ticari patentler icin suregelen azgın rekabet ise anlatılır gibi değil. Kendi pazar paylarını geliştirmek icin birbirini dirsekleyen şirketler, ticari sırların calınması, patent hakkını ihlaller ve araştırmayı calma suclamaları ile acılan davalar, rekora doğru gidiyor.
acılan davalar, rekora doğru gidiyor.

DNA cift zincirli sarmal
SONUCUluslararası Genetik Kongresi Başkanı Robert Haynes, bir konuşmasında şunları soyluyordu:
"En az 300 yıl boyunca, insanın ozel bir varlık olduğu duşunuldu.. Oysa ki, genleri değiştirme becerisi, bize insanın sadece biyolojik bir makine olduğunu gostermiştir. Bundan sonra ozel, hatta kutsal turlerin olduğu inancıyla yaşamak pek mumkun gorunmuyor."
İnsanı, yeniden dizayn etmeyi kafaya koymuş; tanrılık iddiasındaki bu teknoloji kahinlerinden bazıları, kendi bedenlerinden de tiksinti duymaktadırlar. "İnsanlığın Otesinde" adlı kitaplarında George Paul ve Earl Cox; "bir başka yol daha var" diyor. Neden kalbimiz 2 değil de birmiş!
En etkin kriyojenik uzmanlarından Robert Ettinger; genetik muhendisliğinin, "altın cağ"ın oncusu olacağını ilk defa ifade eden kişidir. Ettinger, ağzımızın cok amaclılığı, sacmalıktan başka bir şey değildir diye duşunmektedir. Ettinger, insanın doğal yapısına duyduğu bu tiksintide yalnız değildir. Hans Moravec, bir seferinde, Asimov'un gercek bir insana donuşmek isteyen bir android hakkındaki hikayesinden bahseder ve şoyle der:
"Bu, sevimli bir hikaye, ancak onu okuduktan sonra, icimden androide; başlangıcta daha iyi bir şey olduğun halde, bu lanet cehennemde 'nicin bir insan olmak istiyorsun?' demek geldi."
Evrende ozel bir yer ve oneme sahip olan insan, bir sonraki "insan-tanrı aşaması"na gecişte; bir "ara basamak" olarak gorulmekte ve adeta "molekuler bir sistem" olarak algılanmaktadır. Onlara gore, diğer turlerden bizi farklı ve anlamlı kılan hicbir yanımız yoktur. Durum boyle olunca, genetik denemelerle insanlığın anlamını yitirmesi; bu kişiler icin yadırganacak bir şey değildir.
Bu nedenledir ki; bu gen teknolojilerine sıkı sıkıya sarılıp; mukemmelleşme hayalleriyle; insanı, yeniden dizayn etmeye cabalıyorlar.. Oysa, kendi sınırlarımızı bilmeden birşey olamayacağımız bilgisi; "derin şuurumuz"dan bize seslenmektedir. İşte bilim adamı Mihaly Csikszentmihalyi'nin, insanlığa uyarısı:
"Kucuk dozlarda yararlı olan biyolojik ve piskolojik işlevler, aşırı boyuta vardığında tehlikelidir. Şimdi olduğumuzdan daha duygusuz ve acımasız bir canlı turu ortaya cıkabilir."
İnsan, zihinsel potansiyelini sınırlayacak bir kusurla yuklenmiş değildir. Aksine, insanoğlu, kuşların otuşunu duyacak, olağanustu renk ve guzellikteki ciceklerin kokusunu alacak, yaşadığı dunyayı ve gokyuzunu izleyip-araştırabilecek, hepsinden onemlisi, onu daima iyiye yoneltebilecek idrak ve sağduyu potansiyeline sahip bir varlıktır. Tum bunlar insana, evrende ozel bir anlam ve sorumluluk yuklemekte, onun başıboş ve rastgele bir evrime tabii, amacsız bir varlık olmadığını bize gostermektedir. Gelecek kuşakları tasarlamak icin, insan embriyolarında kalıcı genetik değişiklikler yapmak, insan uygarlığını, onceden tahmin edilemeyecek boyutlarda bir ucurumun kenarına surukleyecektir.
İnsan, zeka nimetine; dolayısıyla karar verme ve secme iradesine sahip; bu yonuyle icinde yaşadığı evrenin yasalarıyla kayıtlı, hur-sorumlu ve maddeye hakim olmayı başaran, canlı bir varlık. Ucsuz-bucaksız bilincaltıyla; yani maddi-biyolojik, ruh-his-duygu-arzu ve isteklerle yuklu; her an patlamaya hazır bir umman. İnsan, o derece komplike muazzam bir varlıktır ki; onun gercek kopyasını cıkarmak bile imkansız gozukmektedir.
Bugun, yaratılmış canlılar ve insanlar uzerinde deneyler duzenlemek; sonsuz ilim sahibi Yuce Allah'ın ilmi ve izniyle bilimde bir gelişme gostermek; hastalıkları tedavi etmek; canlı-bitki bilimini geliştirip; yeni urunler elde etmek, elbette mumkundur, hatta bir gercektir de.. Ancak canlıları ve ozellikle insan gerceğini, butuncul bir şekilde; bugun de, yarın da kuşatamayacak olan sonlu boyutlu insanoğlu; Sonsuz Boyutlu Yaratıcı'nın eseri uzerinde, ancak sınırlı-sorumlu bir tasarrufta bulunabilir.
Yaratıcı'nın yol gostericiliği ve izni olmadan, onun eserleri uzerinde oynarsanız; dunyanızı, yaşamınızı ve geleceğinizi, riske atarsınız. Bugun Allah'ın yarattığı bilim, bilişim ve teknoloji geliştikce; insanoğlu, heyecana-hayale ve kibre kapılarak; her şeyi yapabileceğini sanıyor. Kendisini, adeta ilahlaştıracak yolda; hicbir sınır tanımadan; para ve guc hırsıyla; dunyanın zenginliklerini, atmosferini, bitki ve canlılarını nasıl talan ettiyse; şimdi de, yaratılmışların en şereflisi olan insanı, aşağıların aşağısına indirmeye cabalayarak; en buyuk kumarını oynuyor.

Bu, insanlığı ve dunyayı helaka surukleyecek şeytani-yeminli planın arkasında, elbette İblis ve koleleri bulunmaktadır. Tarih boyunca insanlığı helaklara surukleyen bu yeminli duşmanın, cağdaş planı şudur: Cennette, Adem'e teklif ettiği gibi; bugun de insanoğluna; melek olacağı, tanrı potansiyeli taşıdığı ve ebedileşeceği zehirli yalanını teklif ediyor. İnsanın, "genetik olarak bu donuşumu gercekleştirebileceği tezi"ni, medyumları ve yaldızlı propagandalarıyla durmadan kulaklara ufluyor. Evrimci- hayalci bilimcilerin kulaklarına da bunu fısıldıyor. Mukemmel, hastalıksız, olumsuz insan olmak, kulaklara hoş geliyor. Bu ozellikler, cennet insanının ozellikleridir. Bu melek insan, Yuce Allah'ın diriltmesi ve yeni bir yaratılışla yaratmasıyla mumkun olacaktır. İşte bunu bilen İblis, bu gerceğe, yalan elbiseleri giydirerek; dunyada pazarlıyor. Yani, dunya cennet olacak, insan evrimleştirilerek olumsuz melek-tanrı olacak.. İşte Adem'e hazırlanan tuzak da, tamı tamına buydu. Malesef Adem gibi; Ademoğlu da, bu tuzağa duşmuş ve duşecek gibi gozukuyor.
Kim, sonsuz boyutlu ilmiyle, her şeyi kuşatan Yuce Allah'ın evrensel duzenine başkaldırmanın cevapsız kalacağını sanıyorsa, aldanıyor ve trajik sonunu hazırlıyor demektir. Tıpkı Eski Kavimler, Nuh Kavmi ve Atlantis Kavmi gibi.. Sonsuz İlim-yaratma sahibi olan ve ilmiyle her şeyi kuşatan Allah, bugun olmakta olanları bize, Kitabı'nda bakın nasıl bildiriyor:
İnsanlardan oylesi vardır ki, dunya yaşamıyla ilgili sozlerine taacub edersin(şaşırırsın). Ve o kimse, kalbindeki şeye(amaca), Allah'ı şahid getiren, inatcı-tartışmacı bir duşmandır.
O, yonetimi ele gecirdiği zaman, Arz'ı bozmaya, toprağı-urunu ve nesli(soyu) helak etmeye caba harcar. Allah, (evrensel duzeni bozan) bozguncuları sevmez.
[BAKARA(2)/204-205]
Muhakkak onlar(muşrikler), O'nun(Allah'ın) dışında, dişileri(ilahları) cağırıyorlardı. Onlar, (gercekte) kovulmuş şeytandan başkasını cağırmıyorlardı.Allah, onu lanetledi ve O(Şeytan) dedi ki: "Elbette, Senin kolelerin icinden belirlenmiş bir zumreyi, kendime (kole) edineceğim."
"Ve elbette onları saptıracağım, umitlendireceğim; onlara, hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim. Elbette yine onlara, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim."Kim, Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, muhakkak o, apacık bir husrana uğramıştır.
(Şeytan), onlara vaat ediyor, onları umitlendiriyor. Oysa Şeytan(İblis), onlara aldanmadan başkasını vaat etmez.
Hilal Nevruzoğlu
Kaynaklar:1) Francis Fukuyama, İnsan Otesi Geleceğimiz, Cev. Ciğdem Aksoy Fromm, Odtu Yy, Ankara 2003.
2) Jeremy Rifkin, Biyoteknoloji Yuzyılı, Cev. Celal Kapkın, Evrim Yy., İstanbul 1998.
3) John Brockman, Gelecek 50 Yıl, Cev. Nurettin Elhuseyni, Ntv Yy, İstanbul 2007.
4) Bill Mc Kibben, Genetik Muhendisliği ve İnsan Doğasının Sonu, Cev. Fatma Colak, Pınar Yy, İstanbul 2006.
5) Mae Wan Ho, Genetik Muhendisliği Ruya mı Kabus mu?, Cev. Emral Cakmak, Turkiye İş Bankası Kultur Yy, İstanbul 2001.
6) James Shreeve, Gen Savaşları, Cev. Ozgur Atılım Turan, Doğan Yy, İstanbul 2007.
7) Ernst Peter Fisher, Genler ve Genom, Cev. Barış Konukman, İnkılap Yy, İstanbul 2005.
8) Begum Akman, Taner Tuncer, Yaşamın Şifresi: İnsan Genom Projesi, Odtu Yy, Ankara 2007.
9) James D. Watson, İkili Sarmal, Cev. Alev Serin, Tubitak Yy, Ankara 2005.
10) Atlas dergisi, Alev Belviranlı'nın, John Naisbitt ile yaptığı soyleşi
11) biltek.tubitak
12) istanbul.edu
13) ttb
14) Hgalert
15) yunus.hacettepe.edu
16) stu.inonu.edu
17) genbilim
18) genetiklab
19) wikipedia
alıntıdır:konu ilgimi cekdigi icin paylaşıyorum.
__________________