İstanbul'da yetişen buyuk velîlerden. 1632 (H.1041)'de Şumnu kasabasında doğdu. FĂ‚tih'te Atpazarı denilen yerde oturduğu icin; "Atpazarı Şeyhi Osman Efendi" nĂ‚mıyla şohret buldu. Kıbrıs'ta ise Kutup Osman ismiyle bilinir. 1691 (H.1102) senesinde Kıbrıs'ın Magosa şehrinde vefĂ‚t etti. Kabri Magosa'dadır.

Babası Seyyid Fethullah Efendi, Ă‚lim bir zĂ‚t idi. Oğlunun tahsil ve terbiyesiyle bizzĂ‚t meşgul oldu. Onu mukemmel bir şekilde yetiştirmeye calıştı. Osman Fadlı, on yaşına geldiğinde babasını kaybetti. Bu durum kendisini cok sarstı. Bir gun carşıda gezerken bir dukkanın onunde şiir soyleyen bir şĂ‚iri dinledi. ŞĂ‚ir, ilim oğrenmenin kıymetinden ve Ă‚limin değerinden bahsediyordu. Bu şiir, Seyyid Osman'a cok tesir etti. Annesinden izin alarak, tahsîlini artırıp tasavvuf yolunda ilerlemek icin Edirne'ye gitti. Azîz Mahmûd HudĂ‚yî'nin halîfelerinden, Saclı İbrĂ‚him Efendi ismi ile meşhûr Ă‚limin talebesi oldu. İbrĂ‚him Efendi, Seyyid Osman Efendinin gayret ve kĂ‚biliyetini gorerek, terbiyesinden Ă‚ciz olduğunu bildirdi ve İstanbul'da bulunan buyuk Ă‚lim ZĂ‚kirzĂ‚de Abdullah Efendiye gonderdi. İstanbul'a gidip, ZĂ‚kirzĂ‚de Abdullah Efendiyi gorunce, kalbinden; "İşte, hocamı buldum!" diye gecirdi. ZĂ‚kirzĂ‚de Abdullah Efendinin de kalbinden; "İşte bize hakîkî talebe geldi." diye gecti. Osman Fadlı Efendi, uzun sure ZĂ‚kirzĂ‚de'nin derslerine devĂ‚m etti. Hocası, Osman Fadlı'ya; "Emir Celebi, sende Şeyh-i Ekber (Muhyiddîn-i Arabî (r.aleyh)) meşrebi var." derdi.

Bir gun ZĂ‚kirzĂ‚de, talebelerinden bir işin yapılmasını istedi. Talebeler, o işi yapmak husûsunda biraz isteksiz hareket ettiler. Bu durumu duyan Seyyid Osman, ZĂ‚kirzĂ‚de'nin yanına giderek; "Emir buyuracağınız hizmet nedir sultĂ‚nım? Derhal yerine getireyim." dedi. ZĂ‚kirzĂ‚de; "Senin dersin vardır. Bu işi yapman dersine mĂ‚nidir." deyince, Osman Fadlı Efendi; "Bu zamanda once ve sonra gelenlerin ilimlerini elde edeceğimi bilsem, yine şerefli hizmetinizi yerine getirmeyi tercih ederim." dedi. Bu soz, ZĂ‚kirzĂ‚de Abdullah Efendinin cok hoşuna gitti. Sonra; "Emir Celebi! Allahu tealĂ‚ sana, once ve sonra gelenlerin ilimlerini nasîb eylesin." diye duĂ‚ etti. Bu olay uzerine Seyyid Osman Fadlı Efendi, arkadaşlarına; "Bu duĂ‚dan sonra bir gece de butun ilimler kalbime ilhĂ‚m olundu. Bilmediğim ilim kalmadı." dedi.

Bundan sonra ZĂ‚kirzĂ‚de, SeyyidOsman'a îcĂ‚zet vermek istedi. Osman Fadlı; "SultĂ‚nım, ben sizin hizmetinizi tercih ederim." diyerek kabûl etmedi. Osman Fadlı Efendi o gece ruyĂ‚sında: "Kullarımı bana dĂ‚vet etmek icin kelĂ‚mımı al!" diye kendisine Mıshaf-ı şerîfin uzatıldığını gordu. Korkuyla uyanan Osman Fadlı; "Talebenin vazîfesi hocasına teslim olmaktır." dedi ve hocasına tam olarak teslim oldu. Hocası onu Edirne tarafında Aydos isimli kasabaya, insanları doğru yola dĂ‚vet icin gonderdi. Osman Fadlı, Aydos'da birkac sene kaldıktan sonra, ilahî bir işĂ‚ret uzerine, Filibe taraflarına gitti. Filibe'de on beş seneden fazla insanlara doğru yolu gosterdi.

Osman Fadlı Efendi, bir gun kaylûle yaparken, şu ruyĂ‚yı gordu. Uc yuz kadar Ă‚lim gelip etrafında halka oldular. Hep birlikte oradan İstanbul'a geldiklerinde, hocası ZĂ‚kirzĂ‚de gorundu ve; "Git şimdi senin irşĂ‚d yerin burasıdır." diyerek, Atpazarı'nda bulunan Kul CĂ‚miini işĂ‚ret etti ve bir sarık ile bir Ă‚sĂ‚ hediye etti. Gorduğu bu ruyĂ‚ uzerine İstanbul'a gelen Osman Fadlı, hocasının işĂ‚ret ettiği yere yerleşti. Bundan sonra Atpazarı Emîri diye meşhûr oldu. Kul CĂ‚miinin hatiplik ve imĂ‚mlık vazîfesi Osman Fadlı'ya verildi.

Kendisi şoyle anlatır: "İstanbul'a geldikten sonra, bĂ‚zı talebelerim ile Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin, Fusûs kitabını mutĂ‚laa ederdik. BĂ‚zıları; "Emîr Efendi, Şeyh-i Ekber imiş." diye alay ettiler. O gece gaybdan şoyle bir nidĂ‚ geldi: "Ceddinin yoludur, devĂ‚m et!" Bunun uzerine hic kimseye bir şey soylemeden, Fusûs kitabını anlatmaya devĂ‚m ettim."

Sultan Dorduncu Ahmed Han, Osman FadlıEfendiyi cok severdi. Zaman zaman saraya dĂ‚vet eder, vĂ‚z ve nasîhatlerinden istifĂ‚de ederdi. Sultan bilemediği takıldığı mevzuları ona sorar, istişĂ‚re ederdi. HattĂ‚ RamazĂ‚n-ı şerîfte, iftarda Seyyid Osman Fadlı'nın onunden artan yemeklerinden bereketlenmek icin ister, iftĂ‚rını onunla yapardı.

Bir zaman İstanbul'da isyĂ‚n oldu. Zorbalar her tarafı darma-dağın edip yağmaladılar. Seyyid Osman Fadlı, hic cekinmeden talebeleri ile birlikte zorbaları yakalayarak adĂ‚lete teslim etti. Boylece din ve devlete buyuk hizmetlerde bulundu. Sultan İkinci SuleymĂ‚n pĂ‚dişĂ‚h olunca, buyuk bir kargaşa oldu. Seyyid Osman bu kargaşalığın ortadan kalkması icin duĂ‚ etti. Bu duĂ‚ bereketi ile Allahu teĂ‚lĂ‚ belĂ‚yı kaldırdı. Sadreddîn-i Konevî hazretlerinden sonra, devlet işlerini duzeltme husûsunda en cok şohret sĂ‚hibi Seyyid OsmĂ‚n oldu.

Devlet işlerindeki tesiri gittikce artan Seyyid Osman Fadlı'yı, devletin ileri gelenlerinden bĂ‚zıları cekemediler. Sultana, verdiği bir vĂ‚z yuzunden şikĂ‚yet ettiler. Ceşitli entrikalar cevirerek Magosa'ya gonderilmesini sağladılar. Kendisi; "Bu hĂ‚dise, dort ay once Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından kalbime ilhĂ‚m edildi. Fakat; "MakĂ‚mından ayrılma, yerinde kal. Cunku bunda Allahu teĂ‚lĂ‚nın ceşitli hikmetleri var." dendi. Biz de bu emre uyup, yerimizden ayrılmadık." dedi. Magosa'ya gidişlerinin on dorduncu ayında vefĂ‚t etti. Vasiyeti uzerine kabrinin uzeri acık bırakıldı. Vasiyeti şoyle idi: "Kabrimin uzerine turbe yapılmasın. Baş ucuna bir taş dikilsin. Belki mezĂ‚rım kaybolmaz da gelip-gecen bir duĂ‚ okur. Daha sonra 1830 senesinde Kıbrıs'a tahsildĂ‚r olarak tĂ‚yin olan Hacı Mehmed Ağa, Osman Fadlı'nın kaybolmak uzere olan kabrini ortaya cıkarmış ve etrĂ‚fını temizletmiştir.

Talebesi İsmĂ‚il Hakkı Bursevî hazretleri, onun hakkında şoyle demektedir: "Hocam her hĂ‚linde gizliliği tercih ederdi. Sunnete uygun olmayan bir şeyi yapmazdı. Şu uc şeyi hic terketmezdi: 1) Her farz namaz icin abdestini tĂ‚zelerdi. 2) Namazını dĂ‚imĂ‚ cemĂ‚atle kılardı. 3) Her ibĂ‚det ve işi, Kitab ve sunnete uygun olarak yapardı. Her ceşit riyĂ‚zeti yapmıştır. RamazĂ‚n-ı şerîfte, bir yumurta ile iftĂ‚r ederdi. Butun yediği bundan ibĂ‚retti. Derslerine iki yuz kadar talebe devĂ‚m ederdi. Bu talebelerin icinde; Trakya, Anadolu ve Arab Yarımadasından gelenler vardı."

Yine hocasından naklederek der ki;

"İnsanlar dort kısımdır:

1. Zikir, fikir, maksat, niyyet ve himmetleri sırf dunyĂ‚dır. Bunlar kĂ‚firler ve onlara tĂ‚bi olanlardır. Sırf fĂ‚ni olan dunyĂ‚ nîmetleriyle nasibdĂ‚r olmuşlardır.

2. Dillerinin ifĂ‚desine nazaran Ă‚hiret ehli gibi gorunurlerse de, bunların icten maksat ve niyetleri yine evvelkiler gibi tamĂ‚men dunyĂ‚ya yonelmiştir. Bunlar munĂ‚fıklardır. Onceki kısımdan cok aşağıdır. Bunlardan cok korkulur. Şeklen Ă‚hiret ehli gibi gorunurler. Fakat mĂ‚nen Allah'tan yuz dondurmuşlerdir. Niyyet ve himmetleri hep dunyĂ‚dır. Bunların îmĂ‚nının zevĂ‚linden, kaybolmasından pek korkulur. ZîrĂ‚ ibĂ‚detten maksad İslĂ‚m, îmĂ‚n mertebelerinin tamĂ‚miyle, ihsĂ‚n mertebesine, Allahu teĂ‚lĂ‚yı gorur gibi ibĂ‚det etme şerefine ulaşmaktır. Bu mertebelere kavuşmak icin calışmamak ve bu hususta kusur ve ihmĂ‚lde bulunmak, cenĂ‚b-ı Hak'tan elindeki nîmetin kaybolmasını istemektir.

3. Zikir, fikirleri, Âhiret ve kalplerindeki niyyet ve himmetleri de Âhirettir. Bunlar umum muminlerdir.

4. Zikir ve fikirleri, duşunceleri Ă‚hiret ve kalplerindeki niyyet ve himmetleri de odur ki bunlar mukarreblerdir. Mukarrebler, Allahu teĂ‚lĂ‚ icin olmayan her şeyden sakınırlar. Din icin niyyet etmedikce hareket etmezler. Her sozleri Allah icindir."

Osman Fadlı hazretlerinin yazdığı eserlerden bĂ‚zıları şunlardır: 1) MisbĂ‚h-ul-Kulûb: Sadreddîn Konevî'nin MiftĂ‚h-ul-Gayb'ının şerhidir. 2) Mir'Ă‚t-ı EsrĂ‚r-il-İrfĂ‚n: Sadreddîn Konevî'nin yazmış olduğu FĂ‚tiha tefsîrinin şerhidir, 3) TecelliyĂ‚t-ı Berkiyye: Kitabın asıl ismi RisĂ‚le-i Berkiyye fî Şerhi Kasîde-i Işkiyye'dir. Muhyiddîn-i Arabî'nin yazmış olduğu Kasîde-i Işkiyye'nin şerhidir. 4) HĂ‚şiye-i Şerh-i Fusûs-ul-Hikem, 5) Tenkih Şerhi, 6) Telvih HĂ‚şiyesi, 7) RisĂ‚le-i İmĂ‚m HĂ‚şiyesi, 8) Hanefiyye Şerhi, 9) HidĂ‚yet-ul-Mutehayyirîn, 10) Mutavvel HĂ‚şiyesi, 11) Feth-ul-BĂ‚b, 12) RisĂ‚let-ur RahmĂ‚niyye.

EY ÂŞIK!

Atpazarlı Osman Fadlı Efendi, tekkedeki irşĂ‚d faĂ‚liyetlerinin yanısıra CumĂ‚ gunleri VefĂ‚, Carşamba gunleri de SuleymĂ‚niye CĂ‚miinde vĂ‚z verirdi. Pekcok talebe yetiştirdi. Talebeleri uzakta oldukları zaman bile onlarla ilgilenir ve mektuplar gondermek sûretiyle onlara nasîhatler ederdi. Meşhur talebelerinden İsmĂ‚il Hakkı Bursevî hazretlerine yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:

"Ey Ă‚şık ve sĂ‚dık oğlum! Niyetinde, amelinde ve ibĂ‚detinde sıdka, doğruluğa yapış. Bu ihlĂ‚sın, samîmiyetin îcĂ‚bıdır. İhlĂ‚s, kulun işlerinin ve tavırlarının Allah icin olmasıdır. Eğer kulun işlerine, nefsin arzularından, lezzetlerinden bir şey karışırsa sıdk, doğruluk bozulur. Boyle kimseye işlerinde ve hareketlerinde yalancı demek uygun olur. Sıdkın derecelerinin sonu yoktur. Kul işlerinin bazısında sĂ‚dık olup bazısında olmayabilir. Eğer butun işlerinde sadık olursa ona "sıddîk", pek doğru denir.

Ey oğul, Rabbine karşı muĂ‚meleni, davranışını Resûlullah efendimizin Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı muĂ‚melesi, davranışı gibi yap. Allahu teĂ‚lĂ‚ senin edebini Resûlullah'ın edebi icerisinde bildirdi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Beni Rabbim terbiye etti. Benim terbiyemi guzel yaptı." O halde Rabbine karşı davranışlarında Resûlullah'ın edebine uy. Rabbine karşı Resûlullah efendimiz gibi ol. Ondan gelen şeylere rızĂ‚, hoşnutluk goster. İtirĂ‚z etme.

Sabırlı ol. Nîmetlere şukret. HidĂ‚yet yolu, doğru yol budur. Nefsinin arzu ve isteklerine uyma. Yoksa felĂ‚kete uğrarsın.

Rabbinin huzûrunda, O'nun yuce divĂ‚nında, korkarak, titreyip urpererek, boyun bukerek hayĂ‚ ile dur. Kalbin devamlı Allahu teĂ‚lĂ‚ ile meşgûl olsun. Boyle olursan gafletten ve nefsinin butun kotuluklerinden kurtulursun. Allahu teĂ‚lĂ‚ya yakın olur, huzûr, surûra ve mĂ‚nevî lezzetlere kavuşursun. Şeytan sana musallat olup, ustunluk kuramaz.
__________________