Dort yaşında iken babasının halası Bîbî Hanımdan ilk din bilgilerini oğrendi. Yedi yaşında iken dedesi Muhammed ŞÃ‚h NevşÃ‚hî'den ilim oğrenmeye başladı. Sonra Farsca kitaplardan, KerîmÂ, NÂm-ı Hak, PendnÂme-i AttÂr, Sa'dî-i ŞîrÂzî hazretlerinin Gulistan ve Bostan adlı kıymetli eserlerini, MollaCÂmî'nin Yûsuf ve Zeliha adlı eserini, NizÂmî'nin İskendernÂme'sini dedesinin huzûrunda okuyup bitirdi. Bundan sonra Farsca eserler yanında Urduca kitaplardan da ders okudu. VÂhid Barî, RÂh-ıNecÂt, Hakîkat-us-SalÂt, Masdar-ı Feyz ve bÂzı dînî kitapları da dedesinden okudu. On iki yaşında iken İskendernÂme'yi de dedesinden okumakta iken, dedesi 1918 (H.1337) senesinde vefÂt etti. İskendernÂme kitabını babasının derslerinde okuyup tamamladı. Babasından FÂrisî dilinde Mesnevî-yi Nireng-i Işk, EnvÂr-ı Suheylî kitaplarını okudu. Ayrıca babasındanArapca oğrendi. Sarf-ıBehÂî'yi de ondan okudu.
1922 (H.1341) senesinde hat, guzel yazı dersleri almaya başladı. Mevlevî Muhammed Huseyin MubÂrek'ten ta'lik ve nesih gibi hat ceşitlerini yazmayı oğrendi. Bu hocasından Tefsîr-i Huseynî'yi okudu. Hat sanatında gÂyet guzel yetişti.Kamış kalemle yazdığı guzel yazısıyla cok kitap yazmıştır. İktibas ettiği bu kitaplar, hat sanatında guzel numûnelerdendir. Kendi hattıyla yazdığı kitapları ozel olarak kurduğu kendine Âit buyuk bir kutuphÂnede muhÂfaza edilmiştir.
Dedesinden, babasından okuyarak ve şahsî gayretiyle ilim oğrenip, gÂyet iyi yetişmiştir. Bir medreseye veya fakulteye devÂm etmemiştir. Bilhassa cok kitap okumakla geniş kultur sÂhibi olmuştur. Universite mensupları ondan istifÂde icin devamlı yanına gelirlerdi.
1921 (H.1340) senesinde babasından NevşÃ‚hiyye silsilesi uzere tasavvufta icÂzet aldı. Babası onu şifÂhen ve yazılı olarak kendisine halîfe tÂyin etti. Boylece Âlim, hattat ve tasavvuf ehli iki yonlu bir zÂt oldu. Gunduzleri yazı yazmak ve kitap okumakla, geceleri de ibÂdet, tÂat ve zikirle meşgûl olurdu. Omrunun sonuna kadar hep boyle devam etti. 1928 (H.1347) senesinde evlendi. İki oğlu uc kızı vardır.
1983 senesinde bir yolculuğu sırasında hastalandı ve bu hastalıktan vefÂt etti. Bir Ramazan ayının onuncu gununde Lahor'a gitmişti. Orada oğluna; "Kendimde halsizlik hissediyorum. Beni SehanpÂl'e gotur." dedi. İki gun sonraSehanpÂl'e ulaştılar. Orada biraz iyileşti. İki def yazı yazmak ve dostlarına mektup yazmakla meşgûl oldu. Bu mektubunda; "HÂlim iyi değildir. Zayıf duştum." diyerek hastalığını belirtmiştir. Bu arada iki def hastalığı ağırlaştı, ateşi yukseldi. Yapılan tedavilere rağmen hastalığı gecmedi. Gun gectikce halsizleşti. Konuşamayacak hÂle gelip, maksadını işÃ‚retle anlatmaya başladı. Ramazanın on dokuzuncu gunu biraz iyileşip konuştu. Sonra Genc-i Bahş hazretlerinin hallerini anlatan kitaptan biraz okutup dinledi ve vasiyetini yaptı. RamazÂn-ı şerîfin yirmi ikinci gunu oğleden sonra vefÂt etti.
VefÂtı, sevenlerini cok uzmuştur. Onu tanıyan ilim ehli pekcok kimse, hakkında medhedici sozler soylemişlerdir. Genc-i Bahş KutuphÂnesinin eski muduru Prof. Muhammed Huseyin Tesbîhî onun vefÂtını oğrenince; "Âlim ve fÂdıl hazret-i Seyyid Şerîf Ahmed ŞerÂfet NevşÃ‚hî'nin vefÂt haberi beni pek ziyÂde uzdu. Ah! Yazık ki şimdi NevşÃ‚hî Âilesinden ilim hazînesi olan o zÂt da gitti..." demiştir.
Dr. Muhammed Eyyûb KÂdirî de onun icin; "Buyuk bir velî, şeyh-i tarîkat, yazar, şÃ‚ir, edip, tÂrihci idi. HayÂtı gÂyet sÂde ve mutevÂzî idi. Umûmî olarak Pencab Âlimleri arasında ve husûsî olarak da NevşÃ‚hî Âilesi arasında kÂmil ve mutehassıs bir zÂt idi." demiştir.
Prof. Muhammed İkbal Muceddidî; "Zaman onun gibi bir deh daha yetiştiremez. Hic kimse onun yaptığına guc yetiremez kanÂatindeyiz." demiştir.
Prof. Ahtar RÂhî ise; "O, son nefesine kadar ilimle meşgul olmuştur. Allahu teÂl onun ilme ve dîne hizmetlerini kabûl buyursun." demiştir.
Urdu dili muallimlerinden Muhammed Sıddık da onun icin; "O, ilim deryÂsında, fazîlette, hakîkat ve mÂrifette zamÂnın nÂdir yetiştirdiği bir zÂttır. TevÂzû ve şeref sÂhibi olmak onun tabiî husûsiyeti idi. O sahrÂda esen guzel bir ruzgÂr idi. VefÂtıyla serin esintisi son buldu!" demiştir.
ŞerÂfet NevşÃ‚hî kendini ilme o kadar vermişti ki; "Eğer ilimle, kitap okumakla, yazmakla meşgûl olmasam muhakkak hasta olurum." demiştir. En kucuk fırsatı dahi değerlendirir, devamlı ilimle meşgûl olurdu. Yolculuğa cıkınca buyuk bir azimle aynı meşgûliyetini devÂm ettirirdi. Buyuk bir kutuphÂne kurmuş, devamlı bu kitaplarla meşgûl olmuştur. Butun kitaplarını cild icinde mutehassıs bir sahÂfa ciltletmiştir. Kitap okumaktan yorulunca yazmaya, yazmaktan yorulunca da okumaya başlar, asl boş durmazdı. Yazdığı eserler ve calışmaları onu tanıyan ilim ehlini hayrete duşurmuştur. Kitapları ve muelliflerini o derece bilirdi ki, hangi kitaptan soz acılsa, kitabı ve muellifini, muhtevÂsını, şaşılacak derecede anlatır, o hususta doyurucu bilgi verirdi. Bir defÂsında Lahor şehrinde MelfûzÂt-ı Nevşah Genc-i Bahş adıyla da bilinen CıhÂr BehÂr adlı kitabın el yazma nushasını sÂhibinden bir geceliğine emÂnet almış, o gece kitabı yazıp bitirmiştir. Pekcok kitabı da satın almıştır.
ŞerÂfet NevşÃ‚hî'nin Şerîf-ut-TevÂrih adlı tÂrihle ilgili eseri cok meşhurdur.
Ayrıca tercume ve telif yoluyla yazdığı pekcok eseri olup, bir kısmı şunlardır: Durr-ul-Yetîm (Besmelenin fazîleti hakkında), Ulûm-ıKur'Ân, Er-Ravd-ul-CinÂn fî AhÂdîs-i Seyyid-il-İns ve'l-CÂn, EnvÂr-us-SeyyidÂt fî ÂsÂrı SÂdÂt, Tuhfe-i Muhibbîn fî CevÂzi SimÂi Âşikîn, SiyÂdet-ul-Ulûbe, Sahîfe-i MesÂil, ZaferiHanefiyye ber Fırka-i MirzÂiyye, Mir'Ât-ul-Hak, İsbÂt-ı Sohbet-ul-Hasan maaİmÂm-ı Ebi'l-Hasan, CevÂhirÂt, HazÂin-ul-EsrÂr, KelimÂt-ı TayyibÂt, Feyz-i Ceştiyye, İ'cÂz-ut-TevÂrih, A'dÂd-ut-TÂrih, TÂrih-i SehanpÂl, TÂrîh-i SelÂtîn, TÂrîh-i AbbÂsî, VÂkıat-ıCenk, Şerîf-ut-TevÂrîh, MeÂhiz-i AhvÂl-i NevşÃ‚hiyye, Tezkirat-u MuhadderÂt, AvÂkıb-ul-MeÂkıb, Tezkire-i ŞuarÂ-ı NevşÃ‚hiyye, Tezkire-i Musannifîni NevşÃ‚hiyye, FeydÂnî İlÂhiyye, Tezkire-i ÂfitÂb-ıPencÂb, MirkÂt-ud-Darûriyye, TarrÂz-ı Evliy ve daha pekcok eser.
ÂHİRETTE İŞE YARASIN
ŞerÂfet NevşÃ‚hî hazretlerinin vasiyeti şoyledir: "Butun omrum boyunca, kutuphÂne kurmak icin kitaplar satın aldım. Duny malı biriktirmedim. VÂrislerim, evimde bulunan bir mal olduğunu biliyorlarsa, Âlimlerin fetvÂsına gore taksim etsinler.
VÂrislerim din ilimlerini, Kur'Ân-ı kerîmi, tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerini oğrenmeye gayret gostersinler. Cocuklarına da bu ilimleri, din bilgilerini oğretsinler ki, Âhirette işe yarasın.
EnbiyÂya, sıddıklara, şehidlere, sÂlihlere tÂbi olmak, uymak lazımdır. Onlar, Allahu teÂlÂnın nîmetlerine kavuşmuşlardır.
Dînin emirlerine uyan tasavvuf ehli ile berÂber bulunsunlar. Dînin emirlerine uymayanlarla berÂber bulunmaktan sakınsınlar...
KutuphÂnemi taksim etmesinler! Kıymetli oğul Ârif'i kutuphÂnemin sorumlusu tÂyin etsinler. Cunku o, ilim ehlidir. KutuphÂnenin koruma vazîfesi ve salÂhiyeti ve istifÂdeye sunma işi ona Âid olsun.
KutuphÂnemdeki yazma eserleri asl satmasınlar. Cunku ben, o kitapları buyuk gayretler sarfederek geride kalanlar icin topladım. O halde bu kitapları satmak benim maksadımı heder etmek olur!
KutuphÂnemdeki matbu kitaplar da NevşÃ‚hî Âilesine Âittir. Bu kitaplar NevşÃ‚hî Âilesine ister uygun olsun ister olmasın bunları da satmasınlar.
ŞÃ‚yet vÂrislerim arasında kutuphÂnemden istifÂde edecek salÂhiyette, ehil kimse kalmazsa, kutuphÂnemi universite kutuphÂnesine veriniz ki, kutuphÂnem korunmuş olsun."
1) ŞerÂfet NevşÃ‚hî (Seyyid Ârif NevşÃ‚hî

__________________