Kucuk Zeyd daha sekiz yaşındayken gurbete duşmuştu. Annesiyle birlikte de*delerinin ve ninelerinin turbelerini ziyarete gittikleri bir sırada duşmanlar tara*fından esir alınmış ve UkÂz Panayırı’nda satışa cıkarılmıştı. Orada Hakîm ibni HuzÂm 400 dirhem karşılığında Hatice validemiz icin satın almıştı. İlahî kudret, Zeyd’in maceralarını daha cocukluğunda iken cileli başlatmıştı. Ancak bu cilelerin arkasından buyuk saadetler gelecekti.
Hz. Peygamber’le (a.s.m.) evlenen Hz. Hatice (r.anha), Zeyd’i Hz. Peygamber’e kole ve hizmetci olarak hediye etti.
Hz. Muhammed’in (a.s.m.) şefkat ve himayesiyle buyuyen Zeyd, onun her turlu hizmetine koşmaktan geri kalmıyor, sevgi dolu kalbini incitmemeye gay*ret ediyordu. Kucuk ruhu, sanki Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğini hissetmişti. Ona hizmeti buyuk bir şeref ve ibadet telakki ediyordu. Nitekim yıllar sonra babası ve amcası cıkıp geldiğinde, Hz. Peygamber kendisini serbest bıraktığı hÂlde, o, “Ben insanların en hayırlısının yanında ve mukaddes beldede bulunmaktan dolayı memnunum.” diyerek onlarla birlikte gitmeyi reddetmiş ve Resûl-i Ekrem’le birlikte kalmıştı. Peygamberimiz de onu azat etmiş ve kendisi*ne evlatlık edinmişti.[1]
İlahî davet geldiğinde, Hz. Hatice ve Hz. Ali’den sonra İslamiyet’i kabul et*miş, “ucuncu Musluman” olarak iman safında yer almıştı. Şimdi artık Peygambe*rimize daha başka bir şekilde bağlanmış, hizmetlerine bambaşka bir şevk ve heyecanla koşar olmuştu. Onunla yiyor, onunla iciyor, onunla ibadet ediyor, onunla vakit geciriyordu. Ancak bu şerefin ve manevi rutbenin de muhakkak bir bedeli vardı. İslam’ın ilk devirlerinde, o da Resûl-i Ekrem’in maruz kaldığı zu*lum ve işkencelerden nasibini alıyordu. Resûl-i Ekrem’in bineğinin terkisinde, kabilelere ve cemaatlere gidiyordu. Zaman zaman alaka gormekle birlikte coğu zaman da kovuluyorlar, taşlanıyorlar, reddediliyorlardı. TÂif’te zalim muşrik*ler, Hz. Peygamber’i taşa tutarken, mubarek vucuduna zarar erişmesin diye kendi vucudunu taşlara siper etmiş, ama yine de ayaklarından kanlar akmasına, vucudunda bircok yara acılmasına mÂni olamamıştı. Kendisinin de yaraları coktu. Ancak o, efendisini, Yuce Peygamber’ini duşunuyordu.
Hz. Hamza, Musluman olduğunda, Hz. Peygamber ikisini kardeş yapmıştı. Evlenme cağı geldiğinde de, Re*sû*lul*lah onu kendi evlatlarının murebbiyesi Ummu Eymen’le evlendirmişti. Bu hanımı ona UsÂme’yi verdi. Peygamberi*mizle o kadar kenetlenmişti ki, evlatların hakiki babalarına nispet edilmesini emreden AhzÂb Sûresi’nin 5. Âyeti nazil oluncaya kadar, “Zeyd bin Muhammed (Muhammed oğlu Zeyd)” diye cağırılıyordu.[2]
Peygamberimizle birlikte Medine’ye hicret eden Zeyd bin HÂrise, Mescid-i Nebevî’nin inşasından sonra da Hz. Peygamber’in emriyle genc Muslumanlar*dan Ebû RÂfî ile birlikte Mekke’ye donup, Re*sû*lul*lah’ın hanımlarını ve kızlarını alıp getirmişti.
Hz. Zeyd, Bedir’den başlamak uzere, şehit olduğu Mute Savaşı’na kadar butun gaza ve muharebelerde bulunmuştu. Onun mertliği, fedakÂrlığı ve kahramanlı*ğı, sahabiler arasında meşhurdu. Resûl-i Ekrem, Mureysî Gazası’na cıktıkları sırada, Medine’de onu kendi yerine vekil bırakmıştı. Bu hareketiyle hem onun dirayet ve idareciliğini takdir ediyor, hem de idareciliğin soyla sopla değil, takva, fedakÂrlık ve dirayet ile olabileceğine dikkat cekiyordu. Kolelik mu*essesesinin tedricen kaldırılmaya calışıldığı bir devrede, Hz. Peygamber’in azatlı kolesini kendisi yerine vekil bırakması, cok manalı bir hadiseydi.
Hz. Peygamber, Hz. Zeyd’i buyuk gaza ve muharebelerin dışında bircok mu*him seriyye ve heyette de, emîr ve kumandan olarak istihdam etmişti. O da hep*sinden muvaffakiyetle donmuştu.
Hicret’in 8. yılında, Hz. Peygamber, Busr valisine, HÂris bin Umeyr’i elci olarak gon*dermiş ve İslamiyet’i tebliğ etmek istemişti. Ancak yolda HÂris’e rast*layan Bizans’ın Şam valisi Şurahbil, Hz. Peygamber’in elcisi olduğunu bil*diği hÂlde, onu oldurmuştu. Peygamberimiz bu habere cok uzulmuş ve “Elciye zeval olmaz.” hukmunu ciğneyen Bizans’a bir ders vermek icin 3 bin kişilik bir ordu hazırlatmış, başına da Zeyd bin HÂrise’yi getirmişti. Hz. Zeyd şehit olursa, onun yerine Hz. CÂfer, o da şehit olursa Hz. Abdullah bin RevÂha kumandanlığa gelecekti. Başta Zeyd olmak uzere, hepsi Mute’de kahramanca carpıştı. Pey*gamberimizin işaret buyurdukları gibi, şehadet makamına yukseldi. (Tafsilat icin Abdullah bin RevÂha maddesinin Mute Savaşı’yla ilgili kısmına bakı*nız.)
İslam ordusu henuz Medine’ye donmemişti. Re*sû*lul*lah, Zeyd bin HÂrise’nin kızını gordu. Şehit evladı masum kızcağız, huzunlu bir şekilde Re*sû*lul*lah’ın yu*zune bakıyordu. Bu manzara karşısında Re*sû*lul*lah dayanamamış, şefkat ve rik*katinden ağlamaya başlamıştı. Orada bulunan Sa’d bin UbÂde, “Ey Allah’ın Resûl’u, bu ne hÂl boyle?” diye sormuştu. Efendimiz şoyle cevap verdi:
“Bu, sevgili*nin sevgiliye hasretidir.”[3]
Hz. Zeyd bin HÂrise, Peygamberimizin yuksek ahlakının mustesna bir tem*silcisiydi. Onun feragat ve fedakÂrlığını, yine Peygamber ocağında yetişmiş olan oğlu UsÂme devam ettirerek babasına iyi bir halef oldu.
Allah hepsinden razı olsun!
[1]Usdu’l-Gàbe, 2: 224-226.
[2]Muslim, FezÂilu’s-SahÂbe: 62-64.
[3]TabakÂt, 3: 40-46.
Kaynak:Sahabeler Ansiklopedisi
__________________
Zeyd bin Harise (r.a.)
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●43 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- Zeyd bin Harise (r.a.)