:..:.. ZEYD BİN SÂBİT ..:..:..
Sevgili Peygamberimiz, Medîne�ye hicret ettikleri zaman, Muslumanlar, akın akın gelip bîat ediyorlardı. Bunlar arasında bir de, kucuk cocuk vardı. Gozleri ışıl ışıl parıldıyordu. Peygamber efendimiz onun başını okşadılar. Bu sırada oradakilerden biri, Resûlullaha dedi ki:
- YĂ‚ Resûlallah! Bu cocuk, Neccaroğullarına mensuptur. Size indirilen, Kur�an-ı kerim Ă‚yetlerini ezberlemiştir.
Bunun uzerine, Peygamber efendimiz tebessum ederek, cocuğa sordular:
- Senin adın ne, yavrum?
- Zeyd, efendim... SĂ‚bit�in oğlu Zeyd.
- Ne kadar Ă‚yet ezberledin bakalım!
- 17 sûre, efendim.
- Bizlere, biraz okur musun?
- Peki efendim.
KĂ‚f sûresini okudu
Bundan sonra, Zeyd, Eûzu-Besmele cekerek, şu meĂ‚ldeki Ă‚yet-i kerimeleri okumaya basladı: (Gokten bereketli bir su indirdik de; onunla bahceler, bicilecek taneler [buğdaylar] meydana getirdik. Ve tomurcukları, birbiri uzerine sıralanmış, uzun boylu hurma ağacları yetiştirdik ki, kullarımız icin, yiyecek rızık olarak yaratılmışlardır. Biz onunla, olu bir memlekete can verdik. İşte kabirden cıkış da, boyledir.) [KĂ‚f 9-11] Okuması bitince; sevgili Peygamberimiz pek memnun kaldılar.
Kucuk Zeyd�in zekĂ‚ ve kabiliyeti karşısında buyurdular ki:
- Sen artık, Yahûdilerin dilini de oğrenmeye calışmalısın! Cunku biz mektuplarımızı, Yahûdilere emniyet edemeyiz.
Gercekten, o zamana kadar, yabancılarla olan yazışmalarda tercumanlığı, ekseriya Yahûdiler yapıyordu. Onların arasında, yabancı dil bilenler fazlaydı. Bu sebeple Peygamber efendimiz, Muslumanların yabancı dil oğrenmesini teşvik ediyorlardı.
Vahiy kÂtibi oldu
SĂ‚bit�in kucuk oğlu, cok kısa zamanda İbranîceyi, yĂ‚ni Yahûdi dilini oğrendi. Hem okuyor, hem de mukemmel yazabiliyordu. Daha sonra, Suryanîceyi de oğrendi.
Onun bu calışkanlığı ve zekĂ‚sı, kendisine cok şerefli bir gorev kazandırdı. Allahu teĂ‚lĂ‚nın Resûlunun kĂ‚tipleri arasına katıldı. Artık Peygamber efendimize gelen giden mektupları, o tercume ediyordu.
Bir muddet sonra, Vahiy kĂ‚tipliği şerefine de erişti. Peygamber efendimize vahiy olunan Allahu teĂ‚lĂ‚nın kelĂ‚mını da yazmaya başladı ve vahiy kĂ‚tiplerinin en meşhuru oldu.
Hz. Zeyd�in yaşı buyudukce; ilmi de, vazifeleri de buyuyordu. Artık Kur�an-ı kerimi tamamen ezberlemişti. Ayrıca, fıkıh uzerinde cok ilerledi. Savaşlara da katılıyordu. İlmiyle olduğu kadar, kılıcıyla da; din duşmanlarına karşı savaşıyordu.
Bir gun sevgili Peygamberimiz, EshĂ‚bıyla oturuyorlardı. O sırada vahiy geldi. Derin bir vecd icinde kaldılar. Ayaklarının biri, Hz. Zeyd�in ayağı uzerine geldi. MubĂ‚rek ayağı o kadar ağırlaşmıştı ki, vahiy kĂ‚tibi kendi ayağını eziliyor zannetti. Az sonra bu hĂ‚lleri gecince, "Yaz, Zeyd" buyurdular ve mucĂ‚hidler hakkında indirilen şu Ă‚yet-i kerimeyi soylediler:
(Muminlerin; evlerinde oturanları ile, cihĂ‚da cıkanları, eşit değildirler.)
MucĂ‚hidlerin şĂ‚nı buyuktur
Hz. Zeyd yazıyordu. CenĂ‚b-ı Hakkin bu mubĂ‚rek kelĂ‚mını işiten, Ummu Mektum�un oğlu Abdullah cok uzuldu. Cunku, kendisinin gozleri gormuyordu. Ayağa kalkarak sordu:
- YĂ‚ Resûlallah! Evet, mucĂ‚hidlerin şĂ‚nı, boyle buyuktur. LĂ‚kin bizim gibi, cihĂ‚da cıkmaya gucu yetmeyenler ne yapacak?
Tekrar vahiy inmeye başladı. Cunku Peygamber efendimizin mubĂ‚rek vucudu ağırlaşmıştı. O hĂ‚lleri gecince, tekrar Hz. Zeyd�e, "Yaz" buyurarak, biraz once yazdığı Ă‚yet-i kerimenin devamını yazdırdılar:
(MĂ‚zereti, ozru, engeli, sakatlığı olanlar hĂ‚ric... Bunlar dışında; savaşa cıkan ve cıkmayanlar, şuphesiz eşit değillerdir.)
Ummu Mektum�un oğlu ve onun gibiler, bu habere derecesiz memnun oldular.
Uhud savaşında sevgili Peygamberimiz Zeyd bin SĂ‚bit�i, Sa�d bin Rebî hazretlerini aramaya gondererek buyurdular ki:
- ŞĂ‚yet bulursan, selĂ‚mımı soyle ve kendisini, nasıl hissettiğini sor!
Savaş meydanını dolaşan Hz. Zeyd, henuz 14-15 yaşlarındaydı. Aradığı zatı, kĂ‚fir oluleri ve İslĂ‚m şehitleri arasında buldu. O da son nefesini vermek uzereydi. Yanına yaklaşıp dedi ki:
- Ey Sa�d! Resûl-i Ekremin sana selĂ‚mları var. Kendini nasıl hissettiğini soruyor.
Hz. Sa�d, o anda bile tebessum ederek şoyle cevap verdi:
- Sen de, Peygamber efendimize, benim selĂ‚mımı arz et! Ben şu anda, Cennet kokularını duyuyorum. Medîneli Muslumanlara da şoyle ki, tek kişi kalsalar bile; Peygamber efendimize hizmette, kusur etmesinler. Yoksa ozurleri, kabûl olunmaz.
Bunları soyledikten sonra ruhunu teslim etti. Birkac yıl sonra Hz. Zeyd, bu buyuk şehidin kızkardeşiyle evlendi.
Beraber yiyelim!
Hz. Zeyd, coğu zaman sevgili Peygamberimizle beraber oluyorlardı. Bir seher vakti, erkenden Resûlullahın huzûruna geldi. Peygamber efendimiz birkac hurma yiyorlardı... SelĂ‚mdan sonra, buyurdular ki:
- Gel, beraber yiyelim!
- YĂ‚ Resûlallah! Ben, oruca niyetlenmek istiyorum.
- Ben de niyetleneceğim.
Beraberce, hurmayla sahur yaptılar. Sonra da, sabah namazına cıktılar.
Gunler, ne de cabuk geciyordu. İki cihĂ‚n guneşi, bu dunyaya saadet ışıklarını sactıktan sonra; Ă‚hirete teşrif ettiler. Artık Muslumanlar icin tek teselli kaynağı, Peygamberimizin emirlerini yerine getirmekti. Cunku O, Allahın emirlerini bildiren; en son ve en buyuk Peygamber idi.
Fakat bu vefĂ‚t uzerine, butun kĂ‚firler, dinsizler, muşrikler umide duştuler! Hepsi birden, İslĂ‚ma saldırmaya başladılar. Muslumanlar da, olanca gucleriyle karşı koyuyorlardı. İlk halîfe Hz. Ebû Bekir etrafında, bir hilĂ‚l gibi cepecevre kenetlendiler.
HĂ‚fızlar şehit oldu
Onlarla yapılan YemĂ‚me cenginde, cok sayıda seckin SahĂ‚be şehit oldu. Savaştan sonra halîfe, bir haberci yolladı. Hz. Zeyd�i cağırttı. Halîfenin yanında, Hz. Omer de bulunuyordu. Hz. Ebû Bekir, Hz. Zeyd�e buyurdu ki:
- Hz. Omer, �YemĂ‚me�de, 70�ten fazla Kur�an-ı kerim hĂ‚fızı şehit duştu. Korkarım oteki savaşlarda, kalan hĂ‚fızlar da şehit olurlar. İşte o zaman, Allah korusun Kur�an-ı kerim de, Yahûdi ve Hıristiyanların din kitapları gibi, noksan, eksik hĂ‚le gelir. Bu sebeple, şimdiden tedbir almalıyız. Allahu teĂ‚lĂ‚nın kelĂ‚mını, sozlerini toplayalım ve yazdıralım� diyor.
Bunun uzerine Hz. Zeyd, Hz. Omer�e sordu:
- YĂ‚ Omer! Sevgili Peygamberimizin yapmadıkları bir işi, bizler nasıl yapabiliriz?
Bu suĂ‚le, halîfe cevap verdi:
- Aynı şeyleri, Omer�e ben de sordum. Fakat bana, �Efendimiz yaşarlarken, boyle birşey olamazdı. Olacağını duşunsek bile, o zaman CenĂ‚b-ı Hak; butun Kur�an-ı kerimi yeniden Resûlune vahiy ile bildirebilirdi� diye cevap verdi.
Bunun uzerine Hz. Zeyd dedi ki:
- Haklısınız.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Zeyd�e buyurdu ki:
- Ey Resûlullahın kĂ‚tibi! Sen zekî, bilgili ve genc bir Muslumansın. Hakkında hicbir şuphemiz de yoktur. Bu zor işi, ancak sen başarabilirsin. ŞĂ‚nı yuce kitabımızı, toplayabilir ve bir mushaf hĂ‚linde yazabilirsin. Zaten Peygamber efendimize vahiy olunan Ă‚yetleri de, yazmıyor muydun?
Hz. Zeyd cok şaşırdı! Doğrusu, bunu beklemiyordu. Dedi ki:
- YĂ‚ Emîr-el Muminîn! Vallahi bana, bir dağı yerinden sokup kaldırmayı teklif etseydin; verdiğin bu emir kadar ağır gelmezdi!
Fakat Hz. Ebû Bekir buyurdu ki:
- Bu, yapılması îcabeden bir iştir.
Hz. Omer de ilÂve etti:
- Cok şerefli bu vazifeyi, mutlaka yapmaya calışmalısın!
Mushaf hĂ‚linde yazdı
Hz. Zeyd, gercekten şerefli ve gerekli olan bu işi; uzun calışmalar sonunda başardı. O zamana kadar dağınık olan mubĂ‚rek Ă‚yetleri, îtinayla topladı. Hepsini, bir Mushaf hĂ‚linde yazdı. Halîfeye teslim etti. Boylece, ilk yazılı Kur�an-ı kerim mushafını hazırlama şerefi, ona nasip oldu.
Hz. Osman zamanında halîfenin emri ile yine Zeyd bin SĂ‚bit başkanlığında bir heyet tarafindan coğaltılıp, altı tane daha mushaf-ı şerif yazılarak, belli merkezlere gonderilmiştir. Boylece bu şerefli vazifeyi de yapmak ona nasip olmuştur.
Gunler, her zamanki suratiyle gecip gitti. Hz. Ebû Bekir de, omrunu tamamladı. Yerine, Hz. Omer halîfe secildi.
Fıkıh ilmini en iyi bilen
O da Hz. Zeyd�i, Medîne kĂ‚dılığına, hĂ‚kimliğine tĂ‚yin etti. Cunku Peygamber efendimiz buyurmuşlardı ki:
(Fıkıh ilmini en iyi bilen, SĂ‚bit�in oğlu Zeyd�dir.)
Abdullah bin Abbas hazretleri, geniş bilgisine rağmen Zeyd bin SĂ‚bit�in evine kadar gidip, ondan istifade ederdi. Bir defasında Zeyd bin SĂ‚bit hazretleri hayvanına bineceği zaman, uzengisini tutmuştu. Zeyd bin SĂ‚bit hazretleri, buna mĂ‚ni olmak istediğinde, İbni Abbas hazretleri demiştir ki:
- Biz Âlimlerimize boyle hurmet ederiz.
Bunun uzerine Hz. Zeyd de İbni Abbas�ın elini tutarak opmuş ve demiştir ki:
- Biz de Peygamber efendimizin Ehl-i beytine boyle hurmet etmekle emrolunduk.
Onun adĂ‚let ve bilgisine; devrin halîfeleri bile, seve seve muracaat ettiler. Hukumlerine, rızĂ‚ gosterdiler...
Bir sene Arabistan�da, kıtlık başgosterdi. Hz. Omer, Mısır�dan buğday getirtti. Fakat buğdayın hak gecmeden ve herkese yetecek şekilde dağıtılması, zor bir işti. Halîfe, bu zor iş icin de, Hz. Zeyd�i vazifelendirdi.
Medîne kĂ‚dısı, herkes icin vesika hazırlattı. Buğdaylar, tam bir adĂ‚letle dağıtıldı. Boylece o kıtlık yılı, hicbir uzuntu ve şikĂ‚yete meydan verilmeden atlatıldı. Yermuk zaferinde alınan ganimetler de, yine Hz. Zeyd tarafından, tam bir adĂ‚letle dağıtıldı.
Sonraki halîfe Hz. Osman, onun vazifelerini artırdı. KĂ‚dılığa ek olarak, bir de, Beytulmal MuhĂ‚fızlığını verdi. O sıralarda, bir arkadaşına gonderdiği mektupta:
- Kardeşim Ubey! CenĂ‚b-ı Hak dilimizi, kalblerimize tercuman olarak yaratmıştır. Diline hĂ‚kim olamayan kimsede, akıl aranmaz. Kişi eğer, dilini serbest bırakır ve ağzına gelen herşeyi soylerse; kendi sozleriyle kendi başını kesebilir.
Kur�an-ı kerim oncedir
Hz. Zeyd 665 yılında vefĂ‚t eyledi. CenĂ‚ze namazında, bir arkadaşı, "En buyuk fakîh vefĂ‚t etti" diyerek ağladı. Resûlullahın şĂ‚iri Hz. HassĂ‚n bin SĂ‚bit, şiirler yazdı ve dedi ki:
- HassĂ‚n ve oğlunun vefĂ‚tından sonra, onlar gibi şĂ‚ir nasıl yetişecek? Zeyd bin SĂ‚bit�ten sonra, şiirlerimin mĂ‚nasını kim anlayabilecek?
Tebuk gazvesinde, MĂ‚lik bin NeccĂ‚r�in sancağını, UmĂ‚re bin Hazm taşırken, Resûl-i Ekrem, sancağı alıp, Zeyd bin SĂ‚bit�e vermişti. UmĂ‚re�nin, �YĂ‚ Resûlallah, yoksa aleyhimde birşey mi duydunuz?� demesi uzerine de buyurmuştur ki:
- Hayır! Kur�an-ı kerim oncedir. Zeyd ise Kur�an-ı kerimi senden daha cok bilir.
İslĂ‚m ilimleri icinde en yuksek olanı, kıraat ilmiydi. Bu ilim sayesinde, Kur�an-ı kerim, bozulmaktan ve değişmekten korunmuştur. Bu ilmin mutehassis Ă‚limleri, Kur�an-ı kerimin okunuş şekillerini kaydetmişlerdir. Boylece Kur�an-ı kerimin okunması hususundaki tereddutleri bertaraf etmişlerdir.
Kıraat Ă‚limleri
Zeyd bin SĂ‚bit hazretlerinin bu ilimdeki ustunluğu, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın ve Tabiînin ileri gelenlerinin îtirafları ve takdirleri ile sabittir. EshĂ‚b-ı kirĂ‚m arasında kıraat ilminde imamlık derecesine yukselenler, Hz. Ebû Bekr-i Siddîk, Hz. Omer bin HattĂ‚b, Hz. Osman bin AffĂ‚n, Hz. Ali bin Ebî TĂ‚lib, Ubeyy bin Ka�b, Zeyd bin SĂ‚bit, Abdullah bin Mes�ûd, EbûdderdĂ‚ ve Ebû Mûsel-Es�arî�dir. Bunlar, Resûlullah efendimizden bizzat okuyuşlarını tasdik ettirenlerdir.
Hz. Omer, Hz. Zeyd�in kıraatı ile Ubeyy bin Ka�b�in okuyuşunu karşılaştırır ve Hz. Zeyd�in okuyuşunu tercih ederdi. Cunku o, Kureyş kıraatına tam uygun okuyordu. Bu itibarla onun okuyuşunu diğer okuyuşlara tercih etmek îcab ederdi. Butun Muslumanlar, Medîne-i munevverede Hz. Zeyd�in etrafında toplanmışlar ve kendisi, butun ilim ehlinin muracaat yeri olmuştur.
Zeyd bin SĂ‚bit hazretleri, tefsir ilminde de cok ilerde idi. Vahiy kĂ‚tibi olmak şerefine sahip, fevkalĂ‚de zekî, HulefĂ‚-i RĂ‚sidîne yakın olmasından dolayı, bircok Ă‚yet-i kerimenin nuzûl sebebini bilir, hakîkat ve hikmetlerine vĂ‚kıf bulunurdu. Buyurdu ki:
- EshĂ‚b-ı kirĂ‚m arasında bulunan birtakım kimseler, Uhud harbine giderken, yoldan geri donmuşlerdi. Bunlar Abdullah bin Ubey bin Selûl�e tĂ‚bi ucyuz kadar munĂ‚fıktı. İnsanlar, bunların hakkında iki fırkaya ayrılmış, bir kısmı bunların oldurulmesini, bir kısmı da oldurulmemesini Resûlullahtan istiyorlardı. Bunun uzerine şu Ă‚yet-i kerime nĂ‚zıl oldu.
(Size ne oluyor ki, o munĂ‚fıklar hakkında iki fırkaya ayrılmış bulunuyorsunuz.) [NisĂ‚ 88]
Hz. Zeyd, hadis, fıkıh, ferĂ‚iz, ve fetvĂ‚ ilimlerinde de son derece bilgili idi. Resûl-i Ekrem efendimizden 92 hadis rivĂ‚yet etmiştir. Hz. Zeyd, rivĂ‚yet ettiği hadis-i şerifleri doğrudan doğruya Peygamberimizden işitmiş, Onun vefĂ‚tından sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Omer ve Hz. Osman�dan da hadis-i şerif oğrenmişti.
İnsanlar bir tarafta...
Hz. Zeyd bin SĂ‚bit, kendi bulunduğu bir mecliste, bir sahih hadis soylendiği zaman, onu derhal tasdik ve teyit ederdi. Nitekim bir gun Ebû Saîd-i Hudrî şu hadis-i şerifi rivĂ‚yet etmişti: Resûl-i Ekrem efendimiz Nasr sûresi nĂ‚zıl olduğu zaman, onu okumuş ve şoyle buyurmuştu:
- İnsanlar bir tarafta, ben ve EshĂ‚bım bir taraftayız.
Sonra Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Fetihten sonra hicret olmaz, ancak cihĂ‚d ve niyet vardır.
Orada hazır bulunan Mervan bin Hakem, Ebû Saîd-i Hudrî�ye, �Yalan soyluyorsun� deyince, Zeyd bin SĂ‚bit ve RĂ‚fi bin Hadic, �Ebû Saîd doğru soyledi� diyerek onun hakkında husn-i şehĂ‚dette bulunmuşlardı.
Hz. Zeyd, daha Hz. Omer devrinde iken, ferĂ‚iz ile ilgili meseleleri bir araya toplamış, bu ilmin esaslarını, bizzat yazarak bir tertip ve duzene sokmuştur. Zaten bu ilimdeki ustunluğunu, Resûlullah Efendimiz, "Ummetimin icinde ferĂ‚izi en iyi bilen Zeyd bin SĂ‚bit�tir" buyurarak tasdik ve taltif buyurmuştur.
İlmin yayılmasına hizmet etti
Fıkıh ilminin her meselesinde, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın en yuksek muctehidlerindendi. Daha Resûl-i Ekrem zamanında fetvĂ‚ vermek şerefine kavuşmuştu. FetvĂ‚ları son zamanlarda buyuk ciltler hĂ‚linde toplanmıştır. Butun Musluman memleketlerinde yayılmış ve herkes bunlarla amel etmiştir.
Zeyd bin SĂ‚bit hazretleri, Mescid-i Nebevi�ye geldiği zaman, muskulu olan ona gelir, meselesini sorar, cevabını alırdı. Onun namaz, hayvan kesimi, av hayvanları, hibe (bağış) ve ziraat ortaklığı meselesine ait fetvĂ‚ları, fıkıh meselelerinin yazıldığı kitaplarda yer almaktadır.
Hz. Zeyd bin SĂ‚bit, buyuk işler başaran ve buyuk hizmetler bırakan bir SahĂ‚bîdir. Ummetin ıslĂ‚hı hususundaki gayretleri, yerinde ve zamanında mudĂ‚halelerle işleri yoluna koyma cabaları ve ilmin yayılması hususundaki calışmaları gibi nice hizmetleri vardır.
Onun hizmetleri anlatılamayacak kadar cok ve buyuktur. Kur�an-ı kerimi tamamen ezberlemesi, emin bir kimse olması, guzel yazı yazması gibi bircok meziyetlere sahiptir. ZĂ‚ten Resûlullah efendimizin zamanında vahiy kĂ‚tibi olmak şerefine kavuşmuştu.
Butun Ehl-i Beyt ve EshĂ‚b-ı KirĂ‚m arasında, o derece ustun bir îtibara erişmişti ki, cuma gunleri sokağa cıktıkları vakit, ilim ve irfĂ‚nına hayran kalan Medîne ahĂ‚lisi, kendisini, tam bir istiyakla karşılarlardı. Halkın bu teveccuhunden utanan Zeyd bin SĂ‚bit hazretleri, hemen evine giderdi.
Bu hÂlini soranlara buyururdu ki:
- İnsanlardan hayĂ‚ etmeyen, Allahtan utanmaz.
Zeyd bin SĂ‚bit vefĂ‚t edince, Ebû Hureyre demiştir ki:
- Bu ummetin Âlimi vefÂt etti. Umulur ki, Allahu teÂlÂ, Abdullah ibni AbbÂs�i ona halef buyurur.
Fıkıhta meşhur SahĂ‚bîler
Enes bin MĂ‚lik hazretleri, Peygamber efendimizin şoyle buyurduklarını rivĂ‚yet etmektedir:
(Ummetimin en merhametlisi Ebû Bekir, Allahın dîni hususunda en şiddetlisi Omer, en ziyĂ‚de hayĂ‚ya mĂ‚lik olanı Osman ve ferĂ‚izi en iyi bileni Zeyd bin SĂ‚bittir.)
EshĂ‚b-ı kirĂ‚m arasında fıkıh ilminde dort SahĂ‚be meşhurdur. Bunlar, Zeyd bin SĂ‚bit, Abdullah bin Mes�ûd, Abdullah bin Omer ve Abdullah bin AbbĂ‚s�dır. Butun dunyaya yayılan fıkıh ilminin kaynağı bu dort buyuk SahĂ‚bîdir.
Esselam.net
__________________
Zeyd Bin Sabit
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●41 Görüntüleme