Doğum Tarihi On ikinci İmam Hz. Mehdi (a.s), hicretin 255. (M. 867) yılı Cuma gecesi tan yeri ağarırken “Samerra” şehrinde dunyaya gozunu acmıştır.
Babası, İmam Hasan Askeri (a.s)’dır; annesi de Hz. İsa’nın havarisi Şum’un’un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu Yuşa’nın değerli kızı “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da anılan “Nergis” hatundur. Hz. Mehdi (a.s)’ın en meşhur lakapları “Mehdi”, “KÂim”, “Huccet” ve “Bakıyyetullah”tır. Doğumunun Gizli Olması Umeyye oğulları ve Abbas oğulları donemi, ozellikle altıncı İmam Cafer Sadık (a.s) zamanı ve sonrası, halifelerin Ehl-i Beyt İmamlarına karşı cok hassas oldukları bir devirdir. Bunun sebebi de toplumun onlara cok ilgi duyması, gun gectikce toplumdaki etkilerinin artması ve halkın onlara olan ilgisinin fazlalaşmasıdır. Bu durum karşısında Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede goruyorlardı; ozellikle vaat edilen Mehdi (a.s) Hz. Peygamber (s.a.a)’in neslinden olup İmam Hasan Askeri (a.s)’ın soyundan geleceği ve dunyayı adalet ve eşitlikle dolduracağı meşhur olması sebebiyle İmam Hasan Askeri (a.s)’ı sıkı bir şekilde Samerra’da gozaltına almışlardı. Abbasiler, geleceği vaat edilen bu bebeğin dunyaya gelmesini engellemeye calışıyorlardı, ama bu doğumun gercekleşmesinde Allah’ın iradesi soz konusu idi. Onun icin Abbasilerin calışmaları neticesiz kaldı ve Allah Teala, Musa (a.s) gibi onun doğumunu da gizli kıldı. Bununla birlikte İmam Hasan Askeri (a.s)’ın ozel ashabı, vaat edilen bu İmam’ı babası hayatta iken defalarca gorduler. İmam Hasan Askeri (a.s) dunyadan goctukleri zaman yine İmam Mehdi (a.s) acığa cıkarak ozel bir toplulukla birlikte babasının cenaze namazını kıldırdı ve halk onu gordu, ondan sonra da İmam (a.s) gozlerden kayboldu. Gaybet-i Suğra ve Kubra On birinci İmam Hasan-ı Askeri (a.s)’ın şahadetinden sonra, hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıl “Gaybet-i Suğra” (Kucuk Gizlilik) donemidir. O zamandan Hz. Mehdi (a.s) zuhur edinceye kadar ki donem de “Gaybet-u Kubra” (Buyuk Gizlilik) donemidir.
Gaybet-i Suğra’da, halkın İmam Mehdi (a.s) ile ilişkisi tamamen kesilmedi, ama sınırlıydı. Şiiler, Şia buyuklerinden olan “Ozel naipler” vasıtasıyla sorunlarını İmam’a ulaştırıp cevap alabiliyorlardı. Gaybet-i Suğra donemi, halk ile İmam arasındaki irtibatın tamamen kesildiği “Gaybet-i Kubra” donemi icin bir hazırlık olarak tanımlanabilir. Bu donemde halk, İmam’ın genel vekilleri sayılan muctehit ve fakihlere başvurmakla gorevli kılındılar.
Eğer Gaybet-i Kubra ansızın ve birden gercekleşseydi duşuncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine sebep olabilirdi; ama Gaybet-i Suğra muddetince zihinler yavaş-yavaş hazırlandı ve daha sonra Gaybet-i Kubra donemi başladı. Ayrıca Gaybet-i Suğra zamanında, ozel naipler vasıtasıyla İmam (a.s) ile sağlanan irtibat ve o donemde Şiilerden bazılarının İmam Mehdi (a.s)’ın huzuruna gitmeleri onun doğum ve hayatı meselesini daha da sabitleştirdi.
Gaybet-i Kubra eğer bunlardan once olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar acık olmayacak ve bazıları şupheye duşecekti. Allah Teala kendi hakimiyetiyle Peygamber (s.a.a) ve İmamların da bildirdikleri gibi Ehl-i Beyt izleyicilerinin inanclarının sarsılmaması, İmamlara olan inanclarını yitirmemeleri, Hz. Mehdi (a.s)’ı ve İlahi kurtuluşu beklemeleri, gaybet zamanında Allah’ın dinine sarılıp kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi (a.s)’ın kıyamı icin Allah’ın emri gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri icin tam gaybete hazırlık gayesiyle kısa muddetli olan “Gaybet-i Suğra” ve ondan sonra uzun muddetli olan “Gaybet-i Kubra” olmak uzere, İmam Mehdi (a.s) icin iki ceşit gaybet takdir etti. Dort Naip Gaybet-i Suğra zamanında Şia buyuklerinden dort kişi İmam Mehdi (a.s)’ın ozel naibi olmuştur. Onlar İmam’ın huzuruna gider, İmam’ın da cevaplarını halka iletirlerdi.
Bu dort naibin dışında İmam (a.s)’ın ceşitli şehirlerde de vekilleri vardı, onlar da bu dort naip vasıtasıyla halkın meselelerini İmam (a.s)’a ulaştırıyorlardı.
Dort naip ise şunlardır:
1) Ebu Amr Osman bin Said-i Amiri.
2) Ebu Cafer Muhammed bin Osman bin Said-i Amiri.
3) Ebu’l- Kasım Huseyn bin Ruh Nevbahti.
4) Ebu’l Hasan Ali bin Muhammed Semuri. Zuhuru Bekleyiş Emir’ul- Muminin Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)’den şoyle nakleder: “İbadetlerin en ustunu Mehdi’nin zuhurunu beklemektedir.”
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
“On iki İmam’ın gaybeti uzun surecektir. Onun imametine inancı olan ve gaybet zamanında zuhurunu bekleyen halk, diğer zamanlarda yaşayan halktan daha ustundur. Cunku Allah-u Teala onlara oyle bir akıl, duşunce ve marifet derecesi vermiştir ki, onlar icin gaybet zamanı, İmam’ın hazır bulunduğu zaman gibidir ve Allah onları Resulullah (s.a.a)’in huzurunda cihat eden mucahitler gibi kılmıştır; doğrusu onlar bizim samimi ve gercek şiilerimizdir. Onlar, gizli ve aşikar olarak insanları Allah’a yonelmeye cağırırlar. Zuhuru beklemek ise en buyuk kurtuluştur.”
Bekleyiş, beklenen şeyin gercekleşmesini gozlemektir. Bekleyiş, duşunce ve duyguyu beklenen şey uzerinde yoğunlaştırmaktır. Bekleyiş, insanın fikir ve cabasının coğalmasına sebep olur. Bekleyiş, zorlukların insana kolay gelmesini sağlar. Cunku zorlukların giderilme eşiğinde olduğu bilincindedir. Bekleyiş, nefsi ve hatta diğerlerini ıslah etmeyi gerektirdiği gibi Hz. Mehdi (a.s)’ın duşmanlarına galip gelmesini sağlamak icin insanın ortamı hazırlaması, bu hedef icin gerekli olan bilgi, ilim ve vesileleri tahsil etmesini de gerektirir.
Merhum Muzaffer şoyle yazıyor:
“Dunyayı ıslah edici ve hak yolda insanların kurtarıcısı olan Hz. Mehdi (a.s)’ı beklemek, dini meselelerde elini kolunu bağlayıp bir şey yapmamak demek değildir. Bilhassa dini hukumleri uygulamak yolunda cihat, iyiliği emretmek ve kotulukten sakındırmak gibi dini vazifelere sımsıkı sarılmak gerekir. Cunku Musluman, ne durumda olursa olsun İlahi ahkamla amel etmek ve onu daha iyi tanımak icin adım atmak ve mumkun olduğu kadar iyiliği emredip kotulukten sakındırmakla gorevlidir. Islah ediciyi beklemek bahanesiyle farzları yerine getirmemek doğru değildir. Bekleyiş, Muslumanların uzerinden hicbir dini vazifeyi kaldırmaz ve hicbir ameli de ertelemez.” Gaybet Zamanında İmam (a.s)’ın Varlığının Faydaları İnsanlar, gaybet doneminde masum bir onderin aşikar olmaması yuzunden bircok feyizden mahrum olmalarına rağmen bircok yonden de İmam’ın varlığından faydalanmaktadırlar. Cunku masum bir İmam’ın varlığının faydası, sadece aşikar olarak yol gostermek, toplumsal sorunları cozmek gibi işlerden ibaret değildir. Biz bu konuyla ilgili bir takım hadiselere işaretle bu faydalardan bazılarını acıklıyoruz:
a) Masum İmam, Maddi ve Manevi Alem Arasında Bir Rabıtadır
Hz. Resulullah (s.a.a), “Gaybet doneminde Hz. Mehdi’nin varlığının ne gibi bir faydası olacaktır?” şeklinde sorulan bir soruya şoyle cevap verdiler:
“Beni peygamber olarak gonderen Allah’a ant olsun ki insanlar, gaybet doneminde, bulutların arkasında kalan guneşten faydalandıkları gibi ondan faydalanırlar.”
Yine “Yenabi’ul- Mevedde” adlı kitapta, Suleyman A’meş bin Mehran yoluyla İmam Sadık (a.s)’dan İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın şoyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Biz, Muslumanların İmamı, dunya ehlinin huccetiyiz. Yıldızların gok ehline guvence ve kurtuluş vesilesi olduğu gibi, bizler de yer ehlinin guvence kaynağı ve kurtuluş vesilesiyiz. Bizim hurmetimize, Allah istemedikce gokten bir şey yere duşmez. Bizim vasıtamızla Hakkın rahmet yağmuru yağmakta ve yeryuzu bereketlerini cıkarmaktadır; eğer biz yeryuzunde olmasaydık, yeryuzu uzerindekileri yutardı. Allah-u Teala, Adem (a.s)’ı yarattığı gunden beri yeryuzu hicbir zaman huccetsiz kalmamıştır. Ama bu huccet bazen zahirdir ve tanınır, bazen de gaip ve gizlidir. Kıyamete kadar da yeryuzu huccetsiz kalmayacaktır. Eğer İmam olmazsa Allah’a (hakkıyla) ibadet edilmez.”
b) İmam, Umit Kaynağıdır
Gaip İmam’a inanmak, kurtuluşu beklemek ve onun zuhurunu gozlemek, insanlara buyuk bir umit vermektedir. Bu umit, başarı ve ilerlemede en buyuk etkenlerden biridir. Umitlerini yitiren bir topluluk asla başarıya ulaşamaz.
Orneğin: Karargahta bulunan bir komutanın varlığı, askerlere umit verir ve onların caba gostermelerini sağlar. Komutanının olum haberini duyan bir ordu, ileri teknikle donanmış olsa da dağılıverir ve askerler umitsizliğe kapılırlar.
İşte bu yuzden, Ehl-i Beyt’ten nakledilen hadislerde, kurtuluşu beklemek en buyuk ibadetlerden biri olduğu gibi hak yolunda şahadetle de eşit sayılmıştır. İmam Sadık (a.s) şoyle buyurmuştur:
“Kim, biz Ehl-i Beyt’in velayetiyle kurtuluşu bekler bir halde olurse, KÂim’in (Mehdi’nin) ordusunda yer alan kimse gibi olur.”
Hz. Ali (a.s) da şoyle buyurmuştur:
“Bizim devletimizi bekleyen kimse, Allah yolunda kanını doken ve canını veren kimse gibidir.”
c) İmam Dinin Korunmasına Vesiledir
Hz. Ali (a.s), her donemde insanların İlahi onderlere olan ihtiyaclarını şoyle acıklıyor:
“ Yeryuzu, Allah icin huccet ve burhanla kıyam eden İmam’dan boş kalmaz. Bazen O İmam, zahir ve acık, bazen de gizlidir. Allah’ın yeryuzundeki huccet ve delilleri yok olmasın diye boyle takdir edilmiştir. Onlar kac kişi ve nerededirler? (veya ne zamana kadar korku icerisinde ve gizlidirler?) Allah’a ant olsun ki, sayı acısından azdırlar, ama değer ve makam acısından buyukturler. Allah Teala, onlar vasıtasıyla kendi huccet ve burhanlarını korumaktadır...”
Zamanın gecmesi, şahsi fikir ve değerlendirmelerin dini konulara karıştırılıp din adına sunulması, sapık mekteplerin aldatıcı ve cekici programlarına yonelmesi, fasit ellerin semavi oğretilere uzanması, İslam kanunlarının pratik alandan uzaklaştırılması vb. faktorler el ele vererek, İslam kanunlarından bazılarının unutulmasına, asaletini yitirmesine ve tahrif edilmesine neden olur. Vahiy olarak inen bu oğretiler, onun bunun beyinleriyle temas etme sonucu siyahlaşır ve ilk gunku parlaklığını yitirir. Bu nurun, karanlık fikirlerin cercevesinden gecmesi sonucunda, ışığı azalır ve yansıması zayıflar.
Durum boyleyken acaba muslumanlar icinde, İslam’ın yasa ve oğretilerini gelecek nesiller icin olduğu gibi koruyacak birinin bulunması gerekmez mi? Acaba yeniden mi vahiy inecektir?! Kesinlikle hayır. Cunku vahiy kapısı ebediyete dek kapanmıştır. Oyleyse asıl din nasıl korunmalı? Tahrifler ve hurafeler nasıl onlenmeli? Bu, ancak masum bir İmam vasıtasıyla gercekleşir
Gaybet-i Suğra’da İmam (a.s)’ın Kerametleri Şeyh Tusi (r.a) şoyle diyor: “Gaybet zamanında İmam Mehdi (a.s)’dan gorulen kerametler, sayılmayacak kadar coktur.”
Burada ornek olarak bunlardan ikisini zikrediyoruz:
1) İsa bin Nasr şoyle anlatır: Ali bin Samuri İmam Mehdi (a.s)’a bir mektup yazarak ondan kendisi icin bir kefen istedi, cevabında; “Senin seksen yılında (hicri 280 yılında veya 80 yaşında) ihtiyacın olacaktır” diye cevap geldi ve İmam’ın buyurduğu gibi 80 yılında vefat etti ve vefatından once İmam Mehdi (a.s) ona istediği kefeni gonderdi.
2) Muhammed bin Sure el-Kummi (Kum kentinin buyuk alimlerinden) şoyle nakleder: Ali bin Huseyn-i Babaveyh, amcası Muhammed bin Musa Babaveh’in kızı ile evlendi, ama ondan evlat sahibi olmadı. İmam Mehdi (a.s)’ın ucuncu naibi olan Huseyin bin Ruh’a bir mektup yazarak onun vasıtasıyla İmam Mehdi (a.s)’dan, ona evlat verilmesi ve bu evlatlarının alim olması icin Allah’tan dua etmesini rica etti.
İmam (a.s) tarafından şu cevap geldi: “Şimdiki hanımından evladın olmayacak, ama yakında sahip olacağın Deylemli bir cariyeden iki fakih erkek cocuğun olacaktır.”
İbn-i Babavey, Muhammed, Hasan, ve Huseyin adında uc cocuk sahibi oldu, Muhammed ve Huseyin parlak hafızalı iki fakih oldular, Kum kentinde hic kimsenin belleyemediği konuları bellemişlerdi. Halk, rivayet ve hadislerin naklinde Ali bin Huseyin bin Babaveyh’in iki oğlu Muhammed ve Huseyin’nin hafızalarına hayret eder ve bu makam İmam Mehdi (a.s)’ın duasıyla size nasip oldu derlerdi. Bu hadise Kum halkı arasında pek meşhurdu.
Bilindiği uzere İmam’ın duası hurmetine dunyaya gelmiş olan Muhammed bin Ali bin Babavey’in fıkıh ve hadis alanında onlarca eseri mevcuttur. Şia’nın hadisteki dort temel kaynağından biri olan “Men La Yahzuruh’ul Fakih” kitabı da onun eseridir. İmam Mehdi (a.s) İle Goruşme Bazı buyuk alimler, Gaybet-i Kubra zamanında İmam (a.s)’ın huzuruna giden veya uykuda ya da uyanıkken bir takım kerametler goren kişilerin adlarını ve başından gecenleri kitaplarında toplamış ve zikretmişlerdir. “Keşf’ul- Estar”, “Bihar’ul- Envar” kitaplarında da bu hususla ilgili bircok senetli hadise nakledilmiştir. Merhum Hacı Nuri, “Necm’us- Sakıb” kitabında bu konuda yuz olay nakleder ve şoyle der: “Herkesten duyduğumuz her şeyi burada nakletmedik, Allah’ın yardımıyla sadece doğruluğuna guvendiğimiz olayları, guvenilir kişilerden aktardık.”
Biz de burada “Necm’us- Sakıb” kitabından bir olay nakletmekle yetiniyor ve okuyuculardan bu kitapları araştırmalarını rica ediyoruz:
Faziletli alim Ali bin İsa Erbili “Keşf’ul- Ğumme” adlı kitabında diyor ki; Guvenilir kardeşlerimden bir grup, Hille bolgesinde Hırkal koyu ahalisinden İsmail bin İsa bin Hasan Hırkalı adında bir kişinin benim zamanımda vefat ettiğini bana haber verdiler. Ben onu gormemiştim. Onun oğlu Şemsuddin bana dedi ki; Babam bana şoyle bir olay anlattı: Gencliğinde sol bacağında Tuse denilen yumruk buyukluğunde bir yara cıkmış ve her bahar mevsimi patlıyor, ondan kan ve irin akıyormuş. Bu dert onu her şeyden alı koyuyormuş. O Hilleye gelip Raziyyuddin Ali bin Tavus’un yanına giderek ona bu yarasından bahsetmiş. Seyyid bin Tavus, Hille cerrahlarını cağırmış,
onu muayene ettirmiş ve demişler ki; “Bu, toplar damar uzerinde cıkmış ve kesmekten başka caresi yoktur. Ancak, bunu kesersek toplar damar da kesilebilir, eğer bu damar kesilirse İsmail sağ kalmaz. Onu kesmek cok tehlikelidir, biz bu işe girişemeyiz.”
Seyyid bin Tavus, İsmail’e; “Ben Bağdat’a gidiyorum, gel seni de gotureyim ve oradaki cerrahlara gostereyim, belki onlar bir care bulurlar” demiş. Bağdat’a gitmiş, tabipleri cağırmışlar, onlar da aynı teşhisi koymuş ve aynı ozru getirmişler, İsmail bu duruma uzulmuş, Seyyid ona; “Allah Teala uzerindeki bu necasetle kılacağın namazı kabul eder, bu derde sabretmek mukafatsız değildir” demiş. Bunun uzerine İsmail; “Oyleyse Samerra’ya ziyarete gideceğim ve İmamlardan yardım isteyeceğim” demiş ve yola cıkmış.
Şemsuddin sonra şoyle ekliyor; Babam diyordu ki; O nurlu hareme ulaştığım zaman İmam Ali Naki (a.s) ve İmam Hasan Askeri (a.s)’ı ziyaret ettikten sonra Serdab’a (İmam Mehdi’nin gaybete cekildiği yere) gittim. Geceleyin orada Allah’a cok yalvardım ve İmam Mehdi (a.s)’dan yardım diledim. Sabahleyin Dicle nehrine gittim, elbisemi yıkadım ve ziyaret guslu yaptım. İbriğimi su ile doldurarak bir kere daha ziyaret etmek icin İmamların haremine geri dondum, kaleye varmadan birkac atlının bana doğru geldiğini gordum. Samerra’nın etrafında bazı soylu ailelerin evleri olduğundan bunların eşraflardan olduğunu sandım. Bana yetiştiklerinde, bunlardan kılıc kuşanmış ve birinin de sakalı yeni-yeni cıkmış olan iki genc, elinde bir mızrak bulunan ve uzeri tertemiz olan yaşlı bir adam ve beline kılıc bağlamış, uzerine cubbe giymiş, sarığını omzuna salıvermiş ve elinde mızrak olan dort kişi olduğunu gordum. O ihtiyar adam sağ tarafa ve iki genc de sol tarafa gectiler. Cubbe giymiş adam onların ortasında kaldı, bana selam verdi, ben de cevap verdim. Cubbe giymiş adam; “Yarın yola mı cıkacaksın?” siye sordu. Evet dedim. “Yaklaş bakayım, sana eziyet eden şu yara neymiş bir gorelim!” dedi. Ben bu sırada; “...Elbiselerimi yıkamış olduğumdan dolayı keşke bu bedevi bana dokunmasa...” diye duşunurken o eğildi ve beni kendine doğru cekerek elini yaramın uzerine koyup kuvvetle sıktı, canım pek yanmıştı... Sonra doğruldu, bu haldeyken yaşlı adam; “Kurtuldun İsmail!” dedi.
Ben; “Siz de felaha ve kurtuluşa erin” dedim. Bu sırada birden, onun adımı bildiği duşuncesiyle şaşırdım, bana; Kurtuluşa erdin diyen yaşlı adam bu sefer; “İmam’dır O, İmam...” dedi.
Ben koşarak ayağının uzengisini optum. İmam (a.s) yola koyuldu, ben de ardından gidiyor ve feryat ediyordum, İmam (a.s); “Geri don” dedi. Ben; “Sizi bırakmam mumkun değil” diye inledim. İmam (a.s) tekrar; “Geri donmek senin icin daha hayırlıdır, geri don” diye buyurdu. Ben aynı sozu tekrarlayınca yaşlı adam dedi ki; “Ey İsmail! İmam iki defa geri don dediği halde onu dinlememekten utanmıyor musun?”
Bu sozler uzerine olduğum yerde kaldım... Hareme donunce haremdekiler beni gorduklerinde; “Durumun değişmiş, yaran ağrı yapıyor mu?” diye sordular. Hayır dedim... Durumu anlattıktan sonra sağ bacağımı actıklarında yaradan hicbir eser kalmadığını gorduler. Ben de dehşete kapıldım, diğer bacağımı da actım, onda da bir şey gormedim. İşte o zaman halk başıma toplanarak teberruk icin elbiselerimi parcaladılar...
__________________
İmam Mehdi (a.s)
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●51 Görüntüleme