Muhammed Bin Abdullah El Murşidi
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●55 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- Muhammed Bin Abdullah El Murşidi
-
09-09-2019, 17:53:30
EvliyÂnın buyuklerinden, fıkıh ve kırÂat Âlimi. İsmi, Muhammed bin Abdullah bin Ebu’l-Mecd İbrÂhim el-Murşidî olup, kunyesi Ebû Abdullah’dır. 1337 (H.738) senesi RamazÂn-ı şerîf ayında Munye’de vefÂt etti. CenÂze namazı cok kalabalık oldu.
Muhammed el-Murşidî, fıkıh ilmini Ziy bin Abdurrahîm’den, kırÂat ilmini et-Takî es-SÂig’den oğrendi. ŞÃ‚fiî mezhebinde olan Muhammed el-Murşidî, zuhd ve takv sÂhibi idi. Cok kerÂmetleri goruldu. Munye’deki Benî Murşid dergÂhına cekilip, orada ibÂdetle meşgûl oldu. ZiyÂretine gelenlere bizzÂt hizmet edip, yemek ikrÂm ederdi. Gelen az olsun, cok olsun, kimin hatırından hangi yemek gecti ise getirip onlerine koyardı. DergÂhındaki mutfağına kendisinden başka kimse girmezdi. Hizmet ve ikrÂmı karşılığında kimseden birşey kabûl etmezdi.
Zehebî onun hakkında; “Muhammed el-Murşidî, hÂller ve kerÂmetler sÂhibi idi. MisÂfirlerine yemek ikrÂm eder, canları ne istedi ise hemen getirirdi. Bu hizmeti kendisi yapardı. Kimseden birşey kabûl etmezdi. ÎtikÂdı sağlam ve cok ibÂdet ederdi” demektedir.
El-İmÂm el-MunÂvî şoyle anlatır: “Muhammed el-Murşidî, Mısır’daki Âlimlerin, velîlerin onderidir. Herkese iyilik eder, yemek yedirirdi. Kimseden birşey kabûl etmezdi. Bir gecede, misÂfirleri icin yuz dînÂr kıymetinde lezzetli yemekler ikrÂm etti. Hatt peşi peşine uc gece, bin dînÂr kıymetinde olan yemekler hazırladı. Kendisine nereden ve nasıl geldiği anlaşılmayan ve oralarda hic olmayan yiyecek ve iceceklerle misÂfirlerine ikrÂmda bulunurdu. Onun kerÂmetine inanmıyanlar, kendisini gorduklerinde, o fikirlerinden vazgecip talebe oldular. DergÂhta namaz vakti girdiğinde, oraya gelenlerden tanımadığı birine ezÂn okumasını, diğerine imÂm olmasını, başkasına da vÂz ve nasîhat etmesini emrederdi. Yakışıklı, yuzu nurlu, heybetli, guzel ahlÂk sÂhibi idi. Cok Kur’Ân-ı kerîm okurdu. Hatırına geleni soyler, en kucuk bir yanlış yapmazdı. ÎtikÂdı duzgun olup, herkes tarafından hurmet ve saygı gorurdu. Kendisinin soz ve hÂlleri bir başkasında gorulmedi.”
Hatîb Muhammed bin Merzûk et-TilmsÂnî şoyle anlatır: “Babamın hocalarından birisi de, Muhammed el-Murşidî idi. Bir yolculuğumuzda, on dokuz yaşında iken babam beni onun dergÂhına goturdu. Cum gunu idi. Pekcok Âlim, fakîh, hatîb orada toplanmıştı. Namaz vakti yaklaşınca, Âlimler birbirine bakıp kim one gececek diye bekleştiler. O esnÂda Muhammed el-Murşidî, kaldığı odadan cıkıp, sağa ve sola baktı. Babamın arkasında olduğum hÂlde, nazarı bana erişti ve; “Ey Muhammed yaklaş!” buyurdu. Beni alıp kendi odasına goturdu. Orada, farz, sunnet ve namaz ile ilgili bÂzı bilgilerden anlattı. Kalkıp guzel bir abdest aldım. BerÂberce mescide cıktık. Bana minberi gosterip; “Ey Muhammed, şimdi minbere cık, insanlara hutbe oku, nasîhat et” buyurdu. Ben heyecanla; “Orada ne soylenir bilmem.” diye arzettiğimde; “Minbere cık.” buyurup, hatîblerin hutbede eline alıp dayandıkları bir kılıc verdi. Muezzin ezÂnı bitirinceye kadar, ben kılıca dayalı olarak ne soyliyeceğimi duşunmeye başladım. EzÂn bitince, ayağa kalkıp Besmele okudum. Arkasından fasîh bir şekilde hutbe okumaya başladım. Daha once bilmediğim, duymadığım şeyleri soyledim. VÂzımın tesiri ile cemaat buyuk bir huşû’ ve dikkat ile bana bakıyorlardı. NihÂyet, hutbemi tamamlayıp mimberden indim. Namazdan sonra Muhammed el-Murşidî bana yaklaşıp; “Cok guzel bir hutbe okudun. Tebrik ederim. Seni hutbe okumak ile vazifelendirdim” buyurdu. Daha sonra oradan ayrılıp babamla hacca gittik. Babam Mekke’de kalarak, benim geri donmemi ve Muhammed el-Murşidî’ye uğrayıp duÂsını almamı soyledi. Donuşte Muhammed el-Murşidî'nin huzûruna cıktım. O, babamı sordu. Ben de; “Efendim, size selÂmı var. Ellerinizden opuyor.” dedim. Bana; “Yaklaş, şu hurma ağacına dayan, zîr Ebû Midyen Abdullah, onun yanında uc sene kaldı.” buyurdu ve sonra ozel odasına girdi. Bir muddet sonra dışarı cıktı ve bana oturmamı emretti. “Ey Muhammed! Biz senin babanı severiz. O, bizim kardeşlerimizdendir. Ancak sen. Ancak sen...” buyurdu. Onun bu sozunden, ehl-i duny ile cok goruşup bu sebeple zararda olduğumu anladım. Sonra bana; “Ey Muhammed! Şu anda babanın hasta olduğu vehmindesin. HÂlbuki baban sıhhat ve Âfiyettedir. O şimdi Resûlullah efendimizin mimberi şerîflerinin sağ tarafındadır. Onun sağında HÂlil-ul-MÂlikî, solunda Mekke kadısı Ahmed bulunuyor. Memleketin TlemsÂn’da da.” deyip, yere bir dÂire cizdi, etrÂfında donup; “Allahu teÂl orada, senin yakınlarını, akrabÂlarını tehlikeden korudu, himÂye etti.” dedikten sonra; “Yavrum, sen hatîblik yap. İleride Garbî CÂmiinde hatîblik yapacaksın. O cÂmi, İskenderiyye'nin en buyuk cÂmisidir.” buyurdu. Daha sonra yanıma, yiyecek, icecek koyup, beni yolcu etti. Daha sonra TlemsÂn’da hısım ve akrabÂlarımın korunduğu haberini aldım. Muhammed el-Murşidî, tasarrufu kuvvetli bir zÂt idi. Onun duÂsının bereketiyle, işlerimiz buyurduğu gibi oldu.”
Muhammed el-Murşidî, birgun etraftaki koylere haber gonderip, dergÂha cağırdı. Koylulerin hepsi geldi. O, odasına girip uzun muddet kaldı. Gelenler ne olacağını merakla beklediler. Fakat o, odasından cıkmadı. NihÂyet merakla odasına girildiğinde, vefÂt etmiş olduğu goruldu. HÂlbuki odasına girerken hicbir şeyi yoktu. Gelenler cenÂzesini yıkayıp namazını kılıp, dergÂhına defnettiler.
İBN-İ BATTÛTA
İbn-i Battûta şoyle anlatır: “İskenderiyye’ye uğradığımda, Muhammed el-Murşidî’nin ziyÂretine gittim. DergÂhına selÂm verip girdim. Beni kucakladı. Daha sonra namaz vakti gelince, beni one gecirip imÂm yaptı. MisÂfir gelenlerden birini imÂm yapmak Âdeti imiş. Yatma vakti geldiğinde, bana dergÂhın damına cıkıp orada uyumamı tenbih etti. Dama cıkıp orada uyudum. RuyÂmda, kanatlanıp, kıble istikÂmetine doğru uctuğumu gordum. Bu ruy sebebiyle hayrete duştum. Muhammed el-Murşidî, sabah namazında beni tekrar imÂm yaptı. Sonra da ruyÂmı şoyle tÂbir etti: “Sen hacca gideceksin, Resûl-i ekremin ravda-i mutahheralarını ziyÂret edip, Yemen, Irak, Horasan, Hindistan taraflarına gidip, uzun seneler oralarda kalacaksın. DilşÃ‚r Hindî adlı kardeşin, seni bÂzı tehlikelerden koruyacak.” Daha sonra bana biraz azık ve para verip, beni yolcu etti. Aynen buyurduğu gibi oldu. DuÂlarından cok istifÂde ettim. O, sÂlih, Âbid (cok ibÂdet eden) bir zÂt idi. İnsanlarla az goruşur ve onlara yemek ikrÂm ederdi. Keşf ve kerÂmet sÂhibi olup, evliyÂnın onde gelenlerinden idi. Munye’de Benî Murşîd DergÂhında yaşadı. Kendisinin bir hizmetcisi yoktu. KerÂmetlerini ve ustunluğunu işitenler, ziyÂretine koştu. Devlet adamları, komutanlar ve halktan bircok kimse kÂfileler hÂlinde onu ziyÂret icin dergÂhına geldiler. Hergun dergÂhı dolup taştı. Her birinin hatırından gecen yemeği onune getirip ikrÂm etti. Mutfağına ondan başkası girmezdi.”
1) TabakÂt-ul-EvliyÂ; s.568
2) El-VÂfi bil-VefeyÂt; c.3, s.272
3) Ed-Durer-ul-KÂmine; c.3, s.462
4) TabakÂt-uş-ŞÃ‚fiiyye; c.9, s.154
5) Husn-ul-MuhÂdara; c.1, s.525
6) ŞezerÂt-uz-Zeheb; c.6, s.116
7) Mir’Ât-ul-CinÂn; c.4, s.292
8) En-Nucûm-uz-ZÂhire; c.9, s.313
9) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.1, s.140
10) El-BidÂye ven-NihÂye; c.14, s.179
11) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.300
ALINTI#
__________________