Rukneddin Ebu-l Feth
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●38 Görüntüleme
-
09-09-2019, 17:52:48
Hindistan’ın buyuk velîlerinden. Dedesi ŞeyhulislĂ‚m BehĂ‚uddîn ZekeriyyĂ‚ ve babası Şeyh Sadreddîn’den ilim ve feyz aldı. Yuksek dedesinin butun mĂ‚nevî mîrĂ‚slarına sĂ‚hib oldu. Kutbuddîn BahtiyĂ‚r KĂ‚kî ve Ferîduddîn Şeker Genc gibi Ceştiyye buyukleriyle goruştu. ŞihĂ‚buddîn Suhreverdî hazretlerinin yolunda dîn-i İslĂ‚ma hizmet ile meşgûl oldu. Doğum yeri olan Multan’da binlerce talebe yetiştirdi. ZamĂ‚nın buyuklerinden NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚ ile sohbet etti. Sultanlara ve diğer insanlara emr-i mĂ‚rûf yapıp, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını bildirdi. 1320 (H.720) yılından sonra Multan’da vefĂ‚t etti.
Rukneddîn Ebu’l-Feth, bir talebesi tarafından toplanan Mecma’ul-AhbĂ‚r adlı eserdeki bir mektubunda buyurdu ki:
“O azîz, kesin olarak bilmelidir ki, insan iki şeyden ibĂ‚rettir. Sûret ve sıfat. Hukum sıfata goredir, sûrete gore değil. Hadîs-i şerîfte; “Allahu teĂ‚lĂ‚, sûretlerinize ve amellerinize bakmaz, kalblerinize bakar” buyruldu. Ama sıfatın hukmu, hakîkat uzere, ancak Ă‚hirette gorunur. Cunku orada her şeyin hakîkatı zĂ‚hir olur. Bu sûret gidicidir ve herkes kendi sıfatına uygun şekilde haşrolunur. Nitekim Bel’am-ı BĂ‚urĂ‚, o kadar tĂ‚atiyle birlikte, kopek sûretinde haşrolunacaktır. A’rĂ‚f sûresi 176. Ă‚yet-i kerîmede meĂ‚len; “Onun hĂ‚li kopeğe benzer” buyruldu. Bunun gibi zulmeden, başkasının malına, canına tecĂ‚vuz eden, kendini kurt sûretinde; kibirli olan, kaplan sûretinde; bahîl ve harîs olan da, kendini domuz şeklinde bulacaktır. KĂ‚f sûresi 22. Ă‚yet-i kerîmede meĂ‚len; “Şimdi senin perdeni actık! Artık bugun gozun keskindir” buyrulması, bunu gosterir. İnsan, bu kotu sıfatlardan temizlenmedikce, hayvanlar sırasında yer almaktadır. A’rĂ‚f sûresi 179. Ă‚yet-i kerîmede meĂ‚len; “İşte onlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve aşağıdırlar” buyruldu. Nefsin tezkiyesi, temizlenmesi ise, ancak Allah’a sığınmak ve O’ndan yardım istemekle mumkundur. Yûsuf sûresi 53. Ă‚yet-i kerîmesinde meĂ‚len; “Ben nefsimi temize cıkarmıyorum. Cunku nefs, gercekten kotuluğu şiddetle emreder. Ancak Rabbimin koruduğu nefs mustesnĂ‚dır. Cunku Rabbim Gafûrdur, Rahîmdir” buyruldu. Hakk'ın ihsĂ‚nı ve yardımı olmadıkca, nefs tezkiye olmaz. Nûr sûresi 21. Ă‚yet-i kerîmede meĂ‚len; “Eğer uzerinize Allah’ın ihsĂ‚nı ve rahmeti olmasaydı, icinizden hicbiri ebediyyen (gunah kirinden) temize cıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize cıkarır” buyruldu. Bu ihsĂ‚n ve rahmetin alĂ‚meti, ayıplarının kendine gosterilmesidir. Butun kĂ‚inĂ‚tın yanında yok hukmunde olduğu ilĂ‚hî azametin nûrundan bir şuĂ‚ onun kalbinde parlasa; butun dunyĂ‚ buyuklukleri, onun nazarında toprak hukmunde olur. Kalbinde dunyĂ‚ ehlinin kıymeti kalmaz. Bu hĂ‚l kalbini kaplayınca; dunyĂ‚ ehlinin tutulduğu hayvĂ‚nî sıfatlarından nefret eder ve onların yerine, melek ahlĂ‚kının sıfĂ‚tlarının gorunmesini ister. Zulum, gadap, kibir, bahillik ve hırs yerine; af, hilm, tevĂ‚zu, comertlik ve îsĂ‚r hĂ‚sıl olur. Butun bunlar, Ă‚hireti isteyenlerin hĂ‚lleridir. Hakk'ı isteyenlerin hĂ‚lleri ise, bunlardan daha yuksektir. “Allah’ın ahlĂ‚kı ile ahlĂ‚klanınız” hadîs-i şerîfi, onların hĂ‚line uygundur. Herkesin anlayışı buna erişemez. Beyt:
“Ahdim vardır ki, senden gayri dost etmeyeyim,
Şartım vardır ki, senden başka istemeyeyim.
Şeyh Rukneddîn bir talebesine nasîhat edip şoyle buyurdu: “Amellerde mutĂ‚beat, yĂ‚ni Resûlullah’a ve getirdiklerine uymak; uzuvları, O’nun yasak ettiği ve mekruh buyurduğu işlerden, soz ve fiil olarak uzak tutup bağlamak, faydasız meclis ve toplantılara gitmemektir. TĂ‚libi, Hak’tan meşgûl edip alıkoyan her şey, o vaktin mĂ‚lĂ‚yĂ‚nîsi, yĂ‚ni faydasızı, boş şeyi demektir. BĂ‚tılların sohbetinden, arkadaşlığından kacınmalıdır. Hakk'ı istemeyen ise, hakîkatte bĂ‚tıldır.”
Şeyh Rukneddîn, Sultan Kutbuddîn MubĂ‚rek Şah zamĂ‚nında, Dehlî’ye gitti. Sultan kendisini dĂ‚vet etmiş, onu, halk arasında buyuk hurmet goren ve cok sayıda talebesi olan NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚’nın nufûzunu azaltmak icin kullanmak istemişti. NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚, Dehlî’de butun insanlara nasîhat ediyor, İslĂ‚miyete aykırı iş yapmaya musĂ‚ade etmiyordu. NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚, şehir dışında AlĂ‚î Havuzu denilen yere kadar gidip, Dehlî’ye gelmekte olan Şeyh Rukneddîn’i karşıladı. Oradaki bir dergĂ‚hta oturup sohbet ettiler. Şeyh Rukneddîn, Sultan Kutbuddîn’in meclisini şereflendirince, sultan; “Sizi şehir halkından kim karşıladı?” diye sordu. Şeyh Rukneddîn; “Şehrin en iyisi” cevĂ‚bını verip, sultĂ‚nın NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚ hakkındaki kotu zannını ortadan kaldırdı.
Buyuklerin hĂ‚l ve hayĂ‚tını anlatan Siyer-ul-EvliyĂ‚ kitabında, Şeyh NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚ ile Şeyh Rukneddîn Ebu’l-Feth’in bu karşılaşmaları şoyle anlatılır: Şeyh NizĂ‚muddîn ve Şeyh Rukneddîn namaz kıldılar. Daha sonra Şeyh NizĂ‚muddîn, Şeyh Rukneddîn’in yanına vardı. Bir muddet sohbet ettiler. Ertesi gun Şeyh NizĂ‚muddîn, bugun kabrinin bulunduğu yere gitti. Orada yeni inşĂ‚at yapılıyordu. Âniden; “Şeyh Rukneddîn geliyor!” sesleri işitildi. Şeyh NizĂ‚muddîn, o gun orada buyuk bir ziyĂ‚fet verdi. Yolculuk sebebiyle ayakları ağrıyan ve taht-ı revan uzerinde oturan Şeyh Rukneddîn’in onunde, yanındakilerle birlikte oturup sohbet ettiler. Şeyh Rukneddîn’in kardeşi Şeyh İmĂ‚duddîn İsmĂ‚il şoyle bir suĂ‚l yoneltti: “Buyuklerin bir araya gelmesi, ganîmettir. Onların nefeslerinden hĂ‚sıl olan faydadan daha iyi bir şey yoktur. Bu fakîrin hĂ‚tırına, Resûl-i ekremin Medîne’ye hicretindeki hikmet ne olabilir diye geldi.” Şeyh Rukneddîn; “GĂ‚liba onun hikmeti; Resûl-i ekreme verilmesi takdîr olunan bĂ‚zı kemĂ‚l dereceleri vardır ki, bunların zuhûrunun, bu dunyĂ‚da Resûlullah efendimizin Suffa EshĂ‚bı ile sohbet etmesine bağlı kılınmış olmasıdır” buyurdu. Şeyh NizĂ‚muddîn de; “Bu fakîrin hĂ‚tırına gelen şoyledir ki; onun hikmeti, Medîne’de bulunup da, Resûlullah efendimizin sohbetine kavuşması imkĂ‚nsız gibi olan bĂ‚zı fakîrlerin bu nîmetle şereflenmiş olmalarıdır” buyurdu. Derler ki, bu iki buyuğun, bu sozlerinden murĂ‚dları; birbirlerine karşı olan tevĂ‚zularıdır. Şeyh Rukneddîn’in maksadı: “Bizim buraya gelmekliğimiz, kemĂ‚limizi arttırmak ve istifĂ‚de etmektir.” Şeyh NizĂ‚muddîn’in bu sozunden murĂ‚dı; "Şeyh Rukneddîn’in Dehlî’ye geliş maksadı, olgunlaştırmak ve faydalı olmaktır” demekti. Siyer-ul-EvliyĂ‚ kitabının muellifi burada şu acıklamayı ilĂ‚ve eder: “Bu fakîr derim ki; hic şuphe yoktur ki, EshĂ‚b-ı Suffanın sohbetine bağlı olan Resûlullah efendimizin kemĂ‚l derecesi, irşĂ‚d ve olgunlaştırmak idi. Bununla dĂ‚veti yapmış, sevap kazanmış ve derecelere kavuşmuş olur. Yoksa murĂ‚d, hĂ‚şĂ‚ zĂ‚tının kemĂ‚li değildir.”
O hĂ‚lde, iki sozun de mĂ‚nĂ‚sı aynı olur. Bu karşılama yemeğinden sonra, hizmetci, birkac parca iyi kumaşı ve ince bir mendile bağlanmış yuz altını şeyhin ayağının altına koydu. Şeyh Rukneddîn; “Altınını, paranı gosterme!” buyurdu. Şeyh NizĂ‚muddîn cevĂ‚bında: “ZehĂ‚beke ve mezhebek, gidişini ve gittiğin yolu, yĂ‚ni; altın, yolu ortmektir ve dervişin hĂ‚linin ortusudur. Derviş, avĂ‚mın gozunden bununla saklanır” buyurdu. Şeyh Rukneddîn, bunları alıp almamakta tereddud etti. Bunun uzerine Şeyh NizĂ‚muddîn, o mendili Şeyh İmĂ‚d’a teslim etti.
Bir başka zaman Şeyh Rukneddîn, hastalanan Şeyh NizĂ‚muddîn’i ziyĂ‚ret etti. “Zilhiccenin onudur. Herkes bir sebeble hac sevĂ‚bını bulmaya calışsın. Ben, Şeyh-ul-meşĂ‚yıhın ziyĂ‚ret saĂ‚detini bulmaya calıştım” buyurdu. Bundan sonra Şeyh NizĂ‚muddîn vefĂ‚t etti. CenĂ‚ze namazında Şeyh Rukneddîn bulundu ve; “Anlaşılıyor ki, bizi uc sene Dehlî’de tutmalarının sebebi, bizi bu nîmete kavuşturmaktı” buyurdu ve kısa bir zaman sonra yurduna dondu.
KİMSEYE İYİLİK VE KOTULUK YAPMAZDIM
Şeyh Rukneddîn, talebelerinden birine yazdığı mektubunda şoyle buyurur: “Bir gun Emîr-ul-Muminîn hazret-i Ali; “Ben hic kimseye aslĂ‚ iyilik ve kotuluk etmedim” buyurdu. Oradakiler bu soze hayret ettiler ve; “Ey Emîr-ul-muminîn, belki sizden hic kimseye karşı bir kotuluk meydana gelmiş değil, ama iyilik icin ne buyurursunuz?” dediler. Buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚, CĂ‚siye sûresi 15. Ă‚yetinde meĂ‚len; “SĂ‚lih (iyi) amel eden kendine, kotuluk eden de kendine etmiş olur” buyurdu. O hĂ‚lde benden meydana gelen her iyilik ve kotuluk, aslında benim icindir ve banadır, başkasına değil.” Bu sebebledir ki buyukler; “Bu, kişinin iyiliği icin yeter” demişlerdir. Beyt:
MĂ‚dem bildin her şeyin faydası kendindedir,
O hÂlde hep iyilik etmek daha iyidir.
Akıllı olana, dunyĂ‚ ve Ă‚hiret işlerinde bu kadar nasîhat yeter.”
AĞZI YIKAMANIN HİKMETİ
Mecma’ul-AhbĂ‚r’da bildirildiğine gore; birgun şehid sultan GıyĂ‚seddîn Tuğluk Şah, MevlĂ‚nĂ‚ Topal Zahîreddîn’e; “Şeyh Rukneddîn’den hic kerĂ‚met gordun mu?” diye sordu. MevlĂ‚nĂ‚ da şoyle anlattı: “Bir CumĂ‚ gunu bir grup kimsenin, Şeyh Rukneddîn’in elini opmek icin toplandıklarını gordum. İcimden; “AcabĂ‚ Şeyh hazretleri sihirbaz mıdır? Ben de Ă‚limim, bana hic kimse gelmez” dedim. Sabahleyin Şeyh’in huzûruna gidip; “Ağzı ve burnu yıkamanın hikmeti nedir?” diye sorup, onu imtihan edecektim. Gece yatınca, ruyĂ‚mda hazret-i Şeyh, bana bir miktar tatlı verdi ve sabaha kadar onun tadını damağımda hissettim. “KerĂ‚met boyle mi olur?” diye duşundum. “Şeytan, bilmeyenleri bu gibi şeylerle yoldan cıkarabilir” diye duşunup, imtihĂ‚n etmek niyetimden vazgecmedim. Sabah erkenden Şeyh’in huzûruna vardım. Şeyh; “Sizi bekliyordum” deyip konuşmaya başladı; “Cunubluk iki ceşittir. Biri kalbin, diğeri bedenin cunubluğu. Bedenin bu husustaki cunubluğu bellidir. Kalbin cunubluğu ise uygun olmayan kimse ile sohbet etmekten hĂ‚sıl olur. Bedenin cunubluğu su ile giderilip, temizlenir. Ama kalbin cenĂ‚beti, goz yaşı ile giderilir” buyurduktan sonra şoyle devĂ‚m etti: “Suyun temizlemesi ve cunubluğu gidermesi icin uc sıfat lĂ‚zımdır. Bunlar; renk, tad ve kokudur. Bunun icin dînimiz, mazmaza ve istinşĂ‚kı, yĂ‚ni ağza ve burna su vermeyi abdestte one aldı. Boylece; tat mazmaza, koku istinşĂ‚k ile gercekleşir” buyurdu. Rukneddîn’in soze başlaması ile, ter dokmeğe başlamam bir oldu. Sonra Şeyh; “Şeytan, Peygamberimizin şekline giremediği gibi, hakîkî murşid-i kĂ‚milin sıfat ve şekline de giremez. Cunku onun Peygamber efendimize tam mutĂ‚beatı ve bağlılığı vardır. MevlĂ‚nĂ‚ Zahîreddîn’in soz ilminden nasîbi var, ama hĂ‚l ilminden bir şeyi yoktur” buyurdu.”
1) AhbÂr-ul-AhyÂr; s.69
2) Siyeru’l EvliyĂ‚
3) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.4
ALINTI#
__________________