Kureyş kabilesinin reislerinden, sahÂbî.
Hicretten elli yedi yıl once (m. 565) Mekke’de doğdu. Bedir Gazvesi’nde oldurulen oğlu Hanzale’den dolayı Ebû Hanzale kunyesiyle de anılır. Annesi, Hz. Peygamber’in hanımı Meymûne’nin halası olan Safiyye bint Hazn el-HilÂliyye, babası Kureyş kabilesi ileri gelenlerinden Harb b. Umeyye’dir. Cocukluğu Mekke’de refah icinde gecti. Hz. Peygamber’in amcası Abbas onun en samimi cocukluk arkadaşıydı.
Ebû SufyÂn babası gibi ticaretle meşgul oldu. Okuma yazma bilen cok az sayıdaki Mekkeli’den biriydi. Kısa surede kendini kabul ettirerek goruşune başvurulan, sozune guvenilen, kabilesinin ticaret işlerini yoneten bir Kureyş buyuğu durumuna geldi. Resûlullah’ın peygamberliğini ilÂn etmesinden sonra Kureyş ileri gelenleri gibi o da İslÂm’a cephe aldı. Onun bu tavrında, Umeyye ailesiyle Hz. Peygamber’in mensup olduğu Benî HÂşim arasında oteden beri devam edegelen rekabet ve duşmanlığın onemli rolu vardır.
İslÂmiyet’in Mekke’de hızla yayılması ve Hamza ile Omer’in musluman olmaları Kureyş kabilesini endişeye sevkedince, yeğenini davasından vazgecirmek uzere Ebû TÂlib’e gonderilen heyetlerde ve DÂrunnedve’de toplanıp Hz. Muhammed’in oldurulmesine karar veren muşrikler arasında Ebû SufyÂn da yer aldı. Fakat hicret oncesinde Hz. Peygamber’e ve muslumanlara fiilî olarak eziyet edenler arasında bulunmadı. Hz. Muhamed’in genclik yıllarında onun Mekke’de sahip olduğu siyasî nufuz, etkili bir gorevde veya makamda bulunmasından değil Umeyye’nin zenginlik ve nufuzuyla kendi şahsî kabiliyetinden kaynaklanıyordu.
Hicretten iki yıl sonra Ebû SufyÂn’ın riyÂsetinde Suriye’den gelmekte olan bir ticaret kervanı Hz. Peygamber’in emriyle muslumanlar tarafından ele gecirilmek istendi. Bunu haber alan Ebû SufyÂn kervanın yolunu değiştirerek muslumanların takibinden kurtuldu ve Mekke’ye ulaştı. Fakat bu olay, Kureyş’in lideri Ebû Cehil’in tahrikleriyle Bedir Savaşı’na sebep oldu. Ebû Cehil’in bu savaşta odurulmesi uzerine Ebû SufyÂn Mekke muşriklerinin reisi oldu. Kureyş, Bedir mağlûbiyetinin intikamını bir an once alma gorevini ona verdi ve bu savaşa sebep olan Suriye kervanındaki malları muslumanlara karşı yapılacak savaşın masraflarına tahsis etti.
Bedir’in intikamını almadıkca yıkanmayacağına yemin eden Ebû SufyÂn, hicretin 3. yılı Şevval ayı ortalarında (Mart 625) cereyan eden Uhud Savaşı’na muşrik ordusunun kumandanı olarak katıldı. Karısı Hind bint Utbe de diğer Kureyş kadınlarıyla birlikte def calarak orduyu savaşa teşvik ediyordu. Bu savaşta muşrikler, parlak bir zafer elde edememekle beraber Hz. Peygamber’in amcası Hamza’nın Vahşî tarafından şehid edilmesi sebebiyle bir olcude intikam duygularını tatmin etmiş oluyorlardı. Hind de aynı intikam duygusuyla Hz. Hamza’nın ciğerini cıkarıp ağzında ciğnemişti. Ebû SufyÂn Hendek Gazvesi’nde de Kureyş’in kumandanlığını yaptı. Onun bu liderlik gorevinin Mekke’nin fethine kadar surduğu, muslumanlara karşı yapılan hareketlerde en ust seviyede rol aldığı gorulmektedir.
Hz. Peygamber’in, Bizans İmparatoru Herakleios’u İslÂm’a davet etmek uzere Dihye b. Halîfe el-Kelbî’yi Suriye’ye gonderdiği gunlerde (Muharrem 7/Mayıs 628) Ebû SufyÂn da otuz kişilik bir ticaret kafilesiyle birlikte Suriye’ye gitmişti. Herakleios Kudus’te (bazı rivayetlere gore Humus’ta) iken Resûlullah’ın mektubunu alınca onun kavmine mensup biriyle goruşmek istediğini soyledi. O sırada Gazze’de bulunan Ebû SufyÂn ve kafiledeki arkadaşları imparatorun isteği uzerine Kudus’e getirildiler. Soyunun Resûl-i Ekrem’e yakınlığı sebebiyle Ebû SufyÂn ile goruşmeyi tercih eden Herakleios ona Hz. Peygamber’in soyu, ahlÂkı, Muslumanlığı kabul edenlerin sosyal durumu, sayılarının coğalıp coğalmadığı, musluman olduktan sonra dinden donenlerin bulunup bulunmadığına dair, ayrıca neleri emrettiği, onunla yaptıkları savaşlarda kimin galip geldiği gibi hususlarda ceşitli sorular sordu. Ebû SufyÂn’ın, ona gercek dışı bilgiler vermeyi arzu ettiği halde yalan soylediğinin duyulmasından korktuğu icin doğru cevaplar vermek zorunda kaldığı rivayet edilir (ayrıca bk. HERAKLEIOS).
Mekkeliler’in Benî Bekr’e yardım ederek muslumanlarla yaptıkları anlaşmayı bozmaları uzerine Hz. Peygamber de muttefiki HuzÂa kabilesine yardım vaad etti. Bu durum Kureyşliler’i telÂşa duşurdu; reisleri Ebû SufyÂn’ı Medine’ye gondererek anlaşmayı yenilemek istediler. Fakat Ebû SufyÂn, Medine’de Hz. Peygamber’in hanımı olan kızı Ummu Habîbe dahil hic kimseden ilgi gormedi. Bu durum onun Kureyşliler nezdindeki itibarının sarsılmasına yol actı. Mekke’yi fethetmek uzere harekete gecen İslÂm ordusu Mekke yakınında Cuhfe’de karargÂh kurunca Ebû SufyÂn cocukluk arkadaşı Abbas b. Abdulmuttalib’in ısrarlarıyla Hz. Peygamber’in huzuruna cıktı ve İslÂmiyet’i kabul etmek zorunda kaldı. Hz. Peygamber de fetih gunu Mekke’de Ebû SufyÂn’ın evine sığınanlara eman verileceğini bildirerek onu taltif etti. Ebû SufyÂn’ın bunu Mekkeliler’e bizzat duyurması herkesten once karısı Hind’in sert tepkisine yol actı.
Ebû SufyÂn’ın musluman olduktan sonra katıldığı Huneyn Gazvesi’nin ilk safhasında musluman oncu birliklerinin yenilmesine sevinmesi (İbn HişÃ‚m, II, 443) İslÂmiyet’i henuz gonulden kabul etmediğini gostermektedir. Hz. Peygamber, bu savaşta elde edilen ganimeti paylaştırırken muellefe-i kulûb*dan olan Ebû SufyÂn’a 100 deve ile kırk ukıyye gumuş verdi. Oğulları Yezîd ile MuÂviye de bu gruptan kabul edilerek kendilerine 100’er deve verildi. Bir şehir devletinin başkanlığından normal bir vatandaş durumuna duşen Ebû SufyÂn’a ve oğullarına gosterilen bu ilgi onları cok memnun etti.
Ebû SufyÂn TÂif Muhasarası’na da katıldı ve bu sırada bir gozunu kaybetti. 9. (630) yılda Necranlılar’la yapılan anlaşmanın şahitleri arasında yer alan Ebû SufyÂn, BelÂzurî’ye gore şartsız teslim olan Cureş şehrine vali tayin edildi (Futûh, s. 84); Hz. Ebû Bekir doneminde ise Necran Âmilliğinde de bulundu (a.e., s. 150). Hz. Peygamber’in vefatı sırasında Ebû SufyÂn Mekke’de bulunuyordu. İbn İshak’a gore Resûl-i Ekrem onu Mekke yakınlarındaki Kudeyd’de bulunan MenÂt putunu yıkmakla gorevlendirmişti. Hz. Ebû Bekir’in halife olmasına karşı cıkan Ebû SufyÂn daha sonra ona biat etti. Yetmiş yaşlarında iken Suriye’nin fethine gonderilen orduya katıldı. Yermuk Savaşı’nda oğlu Yezîd’in idaresinde askerleri cesaretlendirmek icin gayret sarfetti. Taberî onun gozunu bu savaşta kaybettiğini soylemektedir (TÂrîh, I, 2101). Zehebî’ye gore ise gozlerinden birini TÂif Muhasarası’nda, diğerini de Yermuk’te kaybetmiştir (AǾlÂmu’n-nubelÂǿ, II, 106).
Ebû SufyÂn 31’de (651-52) Medine’de vefat etti. Onun 30 (650-51), 32 (652-53) ve 34 (654-55) yıllarında olduğunu soyleyenler de vardır.
Hz. Peygamber’in kÂtipleri arasında yer aldığı soylenen Ebû SufyÂn (M. Mustafa el-A‘zamî, s. 39) Resûl-i Ekrem’den bazı hadisler rivayet etmiştir (bk. Wensinck, el-MuǾcem, VIII, 105). Kendisinden, Herakleios ile yaptığı konuşmayı rivayet eden İbn Abbas’tan başka oğlu MuÂviye ve Kays b. Ebû HÂzim’in de rivayette bulunduğu bilinmektedir.
Sunnî kaynakları Ebû SufyÂn’ın İslÂmiyet’i kabul ettikten sonra samimi bir musluman olduğunu belirttiği halde daha ziyade Şiî muellifler bunun aksini iddia ederler. Hatta onun bir munafık ve zındık olduğunu, Hz. Peygamber’e inanmadığını, lÂedriyye* mezhebini benimsediğini ileri surenler de vardır (Ali SÂmî en-NeşşÃ‚r, I, 198). Suleyman Essop Dangor, Ebû SufyÂn hakkında bilgi veren bazı tarihcilerin ona karşı duşmanca davrandıklarını ve objektif bilgi vermediklerini soyler (el-Ǿİlm, s. 60). Ebû SufyÂn’ın ilerlemiş yaşına rağmen Suriye’deki fetihlere katılması, Yermuk’te musluman askerleri cesaretlendirmesi onun aleyhindeki iddiaların kasıtlı olduğunu gostermeye yeterlidir. Ayrıca Sunnî kaynaklarının, İslÂmiyet’i gonulden benimsemeyen bir kişinin daha sonra samimi bir musluman olduğunu kaydetmeleri de mumkun gorunmemektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Wensinck, el-MuǾcem, VIII, 105; BuhÂrî, “Bedǿu’l-vahy”, 6; VÂkıdî, el-Megāzî, bk. İndeks; İbn HişÃ‚m, es-Sîre, I, 147, 264, 295, 417; II, 50, 60, 67, 75-77, 93-94, 214, 215, 395-397, 400, 402-403, 443, 492-493, ayrıca bk. İndeks; İbn Sa‘d, et-Tabakat, VIII, 44, 99, 236; Zubeyrî, Nesebu Kureyş, s. 121-122; CÂhiz, el-ǾOsmÂniyye (nşr. AbdusselÂm M. HÂrûn), Kahire 1374/1955, s. 60, 71, 72, ayrıca bk. İndeks; İbn Kuteybe, el-MaǾÂrif (UkkÂşe), s. 342, 575, 586; BelÂzurî, EnsÂb, IV/I, s. 1 vd.; a.mlf., Futûh (Fayda), s. 84, 150, ayrıca bk. İndeks; Taberî, TÂrîħ (de Goeje), I, 1345 vd., 1364, 1418, 1437 vd., 1458, 1533, 1633, 1827, 2101; İbn Hazm, Cemhere, s. 274; İbn Abdulber, el-İstîǾÂb, II, 183-184; İbnu’l-Esîr, Usdu’l-gābe, III, 12-13; İbn Hudeyde, el-MisbÂhu’l-mudiy (nşr. M. Azîmuddin), Beyrut 1405/1985, I, 108-109; Zehebî, AǾlÂmu’n-nubelÂǿ, II, 105-107; a.mlf., TÂrîhu’l-İslÂm: ǾAhdu’l-hulefÂǿi’r-rÂşidîn, s. 368-370; İbn Hacer, el-İsÂbe, II, 178-180; a.mlf., Tehzîbu’t-Tehzîb, IV, 411-412; L. Caetani, İslÂm Tarihi (trc. Huseyin Cahid), İstanbul 1924-27, VII, 43, 103; Yahy Muhammed el-HÂrisî, Ebû SufyÂn b. Harb fi’l-CÂhiliyye ve’l-İslÂm, CîzÂn 1973; Ali SÂmî en-NeşşÃ‚r, Neşǿetu’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslÂm, Kahire 1977, I, 198; II, 31; Muhammed Hıdır Huseyin, Nakzu kitÂb fi’ş-şiǾri’l-cÂhilî (nşr. Ali Rız et-Tunûsî

Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ebu Sufyan B. Harp Maddesinden alıntıdır.
Yazar: İrfan Aycan Anchor
ALINTI#
__________________