KÂinat tamamen fedÂkarlık, yardımlaşma, fazilet ve vakıf ruhuyla sevk ve idare edilmektedir. Menfaat kesinlikle soz konusu değildir. Zira guneş kendisi icin ısıtmıyor, yağmur kendisi icin yağmıyor, hayvanat ve nebatat kendileri icin calışmıyor, gozler kendileri icin gormuyor ve ayaklar kendileri icin yurumuyor. Demek ki kÂinatta her şey başkasına buyuk fedÂkarlıkla hizmet ediyor. Bir nevi karşılıksız vazife ifa ederek kendilerini başkalarına vakıf ve feda etmişlerdir.
İslamiyet fıtri bir din olması hasebiyle, aynı vakıf ruhu İslamiyet'te de kendisini gosteriyor. Mesela peygamberler hizmetleri icin ucret ve karşılık beklemezler. Yani vakıftırlar. Dinler, kitaplar bir ceşit hizmet ve fazilet esasına dayalı fikri olan vakıf sistemleridir. Ayrıca ibadetler, yardımlar, zekÂtlar, ianeler hep vakıf ruhuna ve fedÂkarlık esasına hizmet eden muamelelerdir.
Bu muessese fıtrattan ve yaratılıştan gelip, peygamberlerle insanlığa en guzel şekillerini ve sistemlerini takdim etmiş ve gostermiştir. İnananlarda ise; bu sistem fiziki olarak her tarafta neşvunema bulmuştur. Vakıf hanlar, camiler, medreseler, kitaplar, araziler, şehirler, davalar ve hayatlar. Osmanlıda ise; bu muessese teferruatına kadar yerleşmiş kuşları ve hayvanları koruyacak kadar muesseseleşmiştir.
İman ve Kur'an hizmetinde bulunanlara verilen mujdelerden bir kısmını şoyle sırlayabiliriz:
1) “Allah yoluna cağıran, makbul ve guzel işler işleyen ve “Ben Muslumanlardanım” diyen kimseden daha guzel soz soyleyen kim olabilir?”(Fussilet, 41/33)
2) Hadis-i şerifte ifade edildiği uzere:"Fesad-ı ummetim zamanında kim benim sunnetime temessuk etse, yuz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir." (bk. Lem'alar, 49 )
3) İslam’ın mukadderatı icin toplanan, her asrın muceddidinin icinde bulunduğu bir mecelis-i munevver, asr-ı hazırın mebusu(bu asrın tecdidine tayin edilmiş bir muceddid) sıfatıyla orada bulunan Bediuzzaman hazretlerine alem-i misalde şu mujdeyiğ verdiler:
“Evet umidvar olunuz, şu istikbal inkılabı icinde en yuksek gur sadÂ, İslÂmın sadÂsı olacaktır!..” (Sunuhat-Tuluat-İşarat, 50 ).
4) “Ramazan-ı şerifte onuncu gunun ikinci saatinde birden (Her zaman, ummetimden bir cemaat, Kur’an’ın hak yolunda sabit-kadem olup kıyamete kadar muarızlarına karşı galibane manevi cihad edeceğini bildiren) bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini duşunduğume binaen ihtar edildi “ ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beşyuz altı (1506) edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikÂrane, belki galibane; sonra t kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet icinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder.” (Kastamonu Lahikası, 27-28 )
5) “ Allah’ı ve Resulunu karşısına alanlar, onlara duşmanlık edenler en alcak/en zalil olanların derekesindedirler. Cunku Allah:“Ben ve Resullerim elbette galip geliriz” diye hukmetmiştir. Şuphesiz ki Allah cok kuvvetlidir, mutlak galiptir”(Mucadele, 22/20-21) mealindeki ayette, dinsizlerin, din duşmanlarının bir gun mutlaka mağlup olacaklarına, İslam dinine; Kur’an’a ve imana hizmet ederek, bu hizmeti hayatlarının yegÂne gayesi bilerek Allah’a ve resulunun emirlerine tabi olanların mutlaka galip olacaklarına vurgu yapılmıştır.
- “Ben ve Resullerim elbette galip geliriz” cumlesinin riyazi makamı, şeddesiz 1959-1960 yapar. Bediuzzaman’ın o tarihte “Ben kufrun belini kırdım” derken adeta bu ayetin maddi bir tefsirini yapıyordu. Şedde sayılsa, bu sayı 20o9 yapar. Bu işari beşaretten anlaşılıyor ki, 1959’tan beri, bazen “sırren tenevveret” sırrına gore, bazen aşikÂrane iman ve Kur’an’a hizmetini yoğunlaştıran İslam Âlemi, 2009’dan itibaren galibiyetin sath-ı mailine girmiştir. Bu gunku cahil inkÂrcıların, bedbaht muarızların cırpınışları, yenilgilerini hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. CUNKU:
“Takdir-i HudÂ, kuvvet-i bÂzu ile donmez
Bir şem'a ki, Mevl yaka, uflemekle sonmez” (Mektubat, 72 )
6) Bediuzzaman hazretlerinin Tuflis’te Rus polisiyle tartışırken, verdiği mujdeler,Allah’ın inayetiyle tahakkuk etme aşamasındadır. İslam alemi bugun bu doğumun sancıları cekiyor.
Bir asır once Rus polisiyle yaptığı bu konuşmasında Bedîuzzaman şu mujdeyi veriyordu:
“ Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.”
(Demek ki, İslam aleminin uzun sureden beri icinde bulunduğu kış mevsimi, artık yerini guzel bir bahara bırakacaktır. Kim bilir, belki de “Arap baharı”, bu hakikati ilan etmeye yonelik “intak-ı bil-hak” nevinden bu bediÂne mujdeyi hatırlatmaktadır).
Rus polisinin: “İslÂm(Âlemi) parca parca olmuş” şeklindeki umit kırcı sozlerine karşı, Bedîuzzaman, şu sosyolojik tespiti yapıyor ve şu mujdeyi veriyordu:
“Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslÂm'ın mustaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde calışıyor. Mısır, İslÂm'ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mulkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Turkistan, İslÂm'ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İl Âhir... Yahu, şu asilzade evlÂd, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına gececek, muhteşem Âdil pederleri olan İslÂmiyet'in bayrağını ÂfÂk-ı kemalÂtta temevvuc ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında feleğin inadına, nev'-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilÂn edecektir” (Sunuhat-Tuluat-İşarat, 73; Tarihce-i Hayat, 79)
Kaynak
__________________
Kuran ve İman hizmetinde bulunanlara ne gibi mujdeler vardır? [ISLAM TIM]
Dini Bilgiler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kuran ve İman hizmetinde bulunanlara ne gibi mujdeler vardır? [ISLAM TIM]