Evrenin Olumunun Ardından
Kıyamet gunu insanların tumunun gerceği acıkca gordukleri andır. İnkar eden bir insan karşılaşacağına asla inanmadığı, hatta bu inancsızlığının sonucunda surekli reddettiği ve hayatı boyunca duşuncesinden kactığı ahiret gerceği ile artık karşı karşıyadır. Dunyadaki yanılgısının sonucunu gormekte, geri donuş careleri aramakta, ama bir sonuc elde edememektedir. Dehşetli bir sonla karşılaşmıştır ve yaptıklarının pişmanlığını tum gercekliğiyle hissetmektedir. Onların bu psikolojileri Kuran'da bize ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Kıyamet gunu insanlar, "isteseler de istemeseler de" Allah'ın Kuran'da bildirdiği o gune ait olayları karşılarında bulmuşlardır. Sur'un ufuruluşunu eşi benzeri gorulmemiş olaylar takip etmiş, yer ve gok paramparca edilmiş, evren, icindeki canlılarla birlikte yok olmuştur. Herşey yok olup, tum olaylar bittikten sonra Allah gokleri, yeri ve insanları yeni bir inşa ile tekrar yaratır. Elbette gokleri, yeri ve tum alemleri yaratan Allah bunların benzerlerini de yaratacak guce sahiptir. Ayetlerde bu gercek şoyle bildirilir:
Gormuyorlar mı; gokleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gucu yeter ve onlar icin kendisinde şuphe olmayan bir sure (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)
Onlar gormuyorlar mı ki, gokleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), oluleri de diriltmeye guc yetirir. Hayır; gercekten O, her şeye guc yetirendir. (Ahkaf Suresi, 33)
Kıyamet gununde yaşanacak olaylar aynen Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde - yerin başka yere, goklerin de başka goklere donuşmesi- olacaktır. İnsanlar Allah'ın huzuruna cıkarılacak, O'nun karşısında dunya hayatı boyunca yaptıklarının hesabını vereceklerdir:
Yerin başka bir yere, goklerin de (başka goklere) donuşturulduğu gun, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna cıka(rıla)caklardır. (İbrahim Suresi, 48)

Kuran'da bu zorlu gun, "din gunu", "hesap ve ceza gunu", "ahiret gunu" gibi isimlerle tanımlanmaktadır. Bu gun yeniden yaratılan gok ve yer artık ebedi hayata ait olan mekanlardır. İnsanların tumu yeni bir yaratılışla tekrar diriltilecektir. O gun inkar edenler ile iman edenlerin kesin bir ayrılışla ayrılacakları, ebedi yurtlarına sevk edilecekleri gundur. İnkar edenler de dahil olmak uzere kimse bu gune yabancı değildir.
İman eden ve dunyadaki hayatları boyunca ahiret hayatına hazırlanan muminler, bugun yaşanacak olanları daha once Kuran'da kendilerine acıklandığı şekilde bulurlar. Allah'ın kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın rahatlığı icindedirler. İnkar edenler ise tarifsiz bir korku, pişmanlık ve endişe icindedirler. Dunya hayatları boyunca bir yandan buyuk bir hırsla Allah'ın getirdiği sisteme karşı savaşırken, bir yandan da belli etmemeye calışsalar da yaptıkları yanlışın farkında olmuşlardır. Unuttukları bu gercek artık karşılarındadır. Dunyada durmaksızın "ya bu soylenenler doğruysa" diye duşunerek buyuk bir tereddut ve korku yaşadıkları, kuşkuya kapıldıkları gercekle yuzyuzedirler. Sonsuz hayatları boyunca yaşayacakları, asla onune gecemeyecekleri ve kendilerinden ceviremeyecekleri buyuk azabın ilk dakikalarını yaşamaya başlamışlardır. Bakara Suresi'nin 28. ayeti şoyledir:
Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa olu iken sizi O diriltti; sonra sizi yine oldurecek, yine diriltecektir ve sonra O'na donduruleceksiniz. (Bakara Suresi, 28)
Sur'a İkinci Ufuruluş ve Din (Diriliş) Gunu
Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: "Andolsun, siz Allah'ın Kitabında (yazılı sure boyunca) diriliş gunune kadar yaşadınız; işte bu dirilme gunudur. Ancak siz bilmiyordunuz." Artık o gun, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum Suresi, 56-57)
Tarih boyunca yaşamış olan insanlar Allah'ın ve ahiretin varlığına karşı uyarılmış, Allah'ın kendilerine gonderdiği elciler aracılığıyla hak olan dine davet edilmişlerdir. Ancak Kuran'da da bildirildiği gibi az bir topluluk dışında insanların coğu iman etmemiş, Allah'a ve elcisine karşı koymuşlardır. Bu insanlar oldukten sonra yeniden dirilecekleri gerceğini de ısrarla inkar etmişlerdir. Kuran'da bu insanların inkarları şu ayetlerle haber verilmiştir:
Olanca yeminleriyle: "Oleni Allah diriltmez" diye yemin ettiler. Hayır; bu, O'nun uzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların coğu bilmezler. Hakkında ihtilafa duştukleri şeyi onlara acıklaması ve inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bilmesi icin (diriltecektir). (Nahl Suresi, 38-39)
Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gercekten husrana uğrayanlar olursunuz. O, olduğunuz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) cıkarılacağınızı mı va'dediyor? Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat.. O (butun gercek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dunya hayatımızdan ibarettir; oluruz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz. (Mu'minun Suresi, 34-37)
İnkar etmelerinin en temel nedeni, dunya hayatını yaşanacak yegane hayat olarak gormeleridir. Bu carpık mantığın kendilerine olum ile yok olma fikrini makul gostermesi cok ilginctir. Yeniden dirilişi de bu yuzden kabul etmez, Allah'ın Kuran'da haber vermiş olduğu olayları ve hesap gununu redderler. Oysa tum canlıların ve dunyanın bir sonu vardır, yaşam olumle birlikte son bulmaktadır. Tekrar dirilişi inkar eden kullara karşı Allah'ın dunyadayken verdiği orneklerden bir kısmı Kuran'da şu şekilde gecmektedir:
Kendi yaratılışını unutarak bize bir ornek verdi; dedi ki: "Curumuş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir. Ki O, size yeşil ağactan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz. Gokleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (oyledir); O, yaratandır, bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. Her şeyin melekutu (hukumranlık ve mulku) elinde bulunan (Allah) ne yucedir. Siz O'na donduruleceksiniz. (Yasin Suresi, 78-83)
O'nun ayetlerinden biri de, senin gercekten yeryuzunu huşu icinde (solmuş, boynu bukulmuş ve kupkuru) gormendir. Ama Biz onun uzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şuphesiz onu dirilten, oluleri de elbette dirilticidir. Cunku O, her şeye guc yetirendir. (Fussilet Suresi, 39)

İnsanın yaratılışı, yeniden diriliş icin başlı başına onemli bir delildir. İnsan, tek bir spermden, tam teşekkullu bir canlı olarak meydana gelmiştir. Tek bir hucrenin zaman icinde, insanın herhangi bir mudahalesi olmadan duşunebilen, gorebilen ve akledebilen bir varlık haline gelmesi bir dirilişin cok acık alametidir. İnsanı yoktan var eden Allah, kurumuş kemikleri de toparlayıp yeniden diriltmeye muktedirdir. Bu yaratılmayı gozardı eden insanlar, kendi varoluşlarını hic dikkate almadan, şeytani bir cesaret gostererek dirilişe karşı koyabilmektedirler. Bu buyuk bir cesarettir. İnsan bunu yaparak Allah'a karşı buyuk bir sorumluluğu da ustune almış olur. Ahirette ise yalanladığı bu gerceği karşısında apacık bir şekilde gorecektir. Kıyamet gununun ardından insanlar, kendilerine daha once kıyamet vaktinin geldiğini haber vermiş olan Sur'un sesini bir kez daha duyacaklardır. Artık bu an, insanların kabirlerinden dışarı cıkarak, yeniden diriltildikleri andır. İnsanların tumu, sonsuz bir hayata başlamak uzere ayağa kalkmış, beklemektedirler. Bu durum ayette şoyle tarif edilmektedir:
Sur'a ufuruldu; boylece Allah'ın diledikleri dışında, goklerde ve yerde olanlar carpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona ufuruldu, artık onlar ayağa kalkmış durumda gozetliyorlar. (Zumer Suresi, 68)
Din Gununun Ozellikleri
Allah katında yerin, goğun ve insanın yaratılışı ne derece kolay ise kıyamet gununun gercekleşmesi de bunlar kadar kolay olacaktır. Kuran'da hesap ve ceza gununun gercekleşmesi, "şuphesiz" ve "mutlaka" kelimeleriyle pekiştirilir. Kesinlik bildiren bu sozler, inananların ahirete olan korkularını ve dunyadaki cabasını arttırırken, inkar edenlerin kıyamet hakkındaki şuphe ve inkarlarına da en acık cevabı vermektedir.
Gecmiş devirlerde olduğu gibi, gunumuzde de dini reddeden ya da hak dinden ayrılarak geleneklerle butunleşmiş batıl bir din yaşayan insanlar toplumun buyuk bir kesimini oluşturmaktadır. Oysa normal bir muhakeme yetisine sahip, duşunebilen bir insan icin, ahiret gunune ihtimal vermemenin herhangi mantıksal bir dayanağı yoktur. Bilimsel tum veriler de bize dunyanın sonunun yaklaştığını haber vermektedir. Buna rağmen, insanların bir kısmının bu gerceği gozardı etmelerinin sebebi, Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir edememeleri, gercek rehber olan Kuran'dan sapmaları ve dolayısıyla da hukum gununde verecekleri hesabı duşunmemeleridir. Allah korkusu ile hareket eden muminler hızla yaklaşan bu sonun acıkca farkındalarken, nefsini rehber edinen insanlar bu buyuk gerceği gormezden gelmektedirler. Nitekim Allah Kuran'da insanlara bu gerceği şu şekilde haber vermektedir:
De ki: "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi olduruyor, sonra da kendisinde hicbir kuşku olmayan kıyamet gunu O sizi biraraya getirip toplayacaktır. Ancak insanların coğu bilmezler." (Casiye Suresi, 26)
Dunya hayatı boyunca pek cok kez dine davet edildiği halde doğruları gormezlikten gelenler, kendilerini bekleyen dehşetli sonu ancak din gununde tam olarak idrak edebilirler. Dunya hayatı boyunca reddettikleri herşeyi karşılarında bulan insanlar ne denli boş bir oyalanma icinde olduklarını o gun tum acıklığıyla goreceklerdir:
Andolsun, sen bundan gaflet icindeydin; işte biz de senin uzerindeki ortuyu acıp-kaldırdık. Artık bugun goruş-gucun keskindir. (Kaf Suresi, 22)
İnsanların bu buyuk gunu kavrayamamalarının sebebi, nefislerinin yonlendirmesine ve kendi fikirlerine cok fazla guvenip, kendi cıkar ve isteklerine bağlı olmaları ve bu "gaflet" perdesini kaldırabilecek gerceklere, vicdanlarını korelterek sırt cevirmeleridir. Nitekim Kuran'da Allah, dunyaya yonelen, hevasına uyan, vicdanını dinlemeyen insanların anlayışlarının olmadığını, Kuran'da gecen ifadeyle kalplerinin kilitleneceğini, bundan dolayı doğruyu gorup ayırt edemeyeceklerini bildirmiştir. Oysa artık, Allah'ın varlığına, buyukluğune ve vaat ettiklerine kendileri de acık bir şekilde şahittirler.
Bir insan, kıyamete ve o gun yaşanacak olan olaylara tek bir an dahi inanmış, bu ihtimalin "olabilirliğini" yalnızca bir saniye icin duşunmuş bile olsa, yaşayacağı korkunun tarifini yapmak oldukca zor olacaktır. Bunu daha en baştan reddetmek, hatta aklına bile getirmemek, ahiretin varlığına ihtimal vermemek, insanların buyuk bir bolumunun aldanmasına neden olmaktadır. Kendilerini saran bu aldanış ile bir "yokoluşu" kabullenmişlerdir. Yok olma ihtimalinin korkuncluğunu da hic duşunmediklerinden, kıyamet gunune ve ahirete inanmaktansa bu fikri kabullenmek kendilerine daha kolay gelmiştir. Şeytanın yontemi işte budur. İnsanları turlu yontemlerle duşunmekten alıkoyar ve asla erişemeyecekleri buyukluk isteği ve mallarını artırma tutkusu ile onları dunya hayatında oyalar. İnsanların ahirete karşı gaflet icinde olmalarının en temel sebebi budur. Ahirette karşılaştıkları gercekler de kendilerine pişmanlık ve tuyler urpertici bir korku getirecektir. İnsanlara daha once haber verilen gercek tum acıklığı ile ortadadır. Artık hesap gununden kacış yoktur. Bu inkarcılar icin gercekten de zorlu bir gundur. Ayette bu gercek şoyle haber verilmiştir:
Boyunlarını cağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gun. (Kamer Suresi, 8)
Olulerin Mezardan Cıkmaları
Sur'a ufuruldu; boylece Allah'ın diledikleri dışında, goklerde ve yerde olanlar carpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona ufuruldu, artık onlar ayağa kalkmış durumda gozetliyorlar. (Zumer Suresi, 68)
Ayette de bildirildiği gibi herşey olup bittikten sonra Sur sesi ikinci kez duyulur. Bu ikinci ses ile kabirlerde olanlar deşilip, dışa atılır. O gun Rabbimizin emrine karşı direnebilecek ya da bu emri yavaşlatabilecek hicbir guc veya insan yoktur. O gun toprağın altında olan insanlar dunya hayatı boyunca sık sık duydukları, fakat bircoğunun inkar ettiği dirilişi karşılarında bulurlar ve topraktan cıkarılırlar. Kuran'da bu anın anlatıldığı ayetlerden bir tanesi şu şekildedir:
Goğun ve yerin O'nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu duzen icinde) durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) cağırma ile cağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) cıkarılmışsınız. (Rum Suresi, 25)
Sur'a ikinci kez uflenmesiyle birlikte, dunyanın başlangıcından beri yaşamış olan tum insanlar dirilmiş olacaktır. Artık ilk uflenişte inkarcılarda gorulen şaşkınlık, yerini korku ve pişmanlığa bırakmıştır. Cunku artık kimse sonsuza dek yaşayacakmış gibi planlar yaptığı dunyada değildir ve herkes başlarına gelecekleri tum acıklığı ile anlamıştır. Bu insanlar arasında şu anda dunyada yaşayan tum insanlar ve elbette siz de olacaksınız. Bu gercek Kuran'da şoyle bildirilir:
"Biz curuyup dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?" Derler ki: "Şu durumda, zararına bir donuştur bu. Oysa bu, yalnızca tek bir haykırıştır. Bir de bakarsın ki, onlar, yerin ustundedirler." (Nazi'at Suresi, 11-14)

İnsanlar dunyanın ebedi olarak var olacağını duşunerek hareket ederler. Yaşamları boyunca icine duştukleri en buyuk yanılgılardan biri budur. İnsanların dunyaya bu derece bağlanmış olmalarının başlıca sebeplerinden biri de, Allah'ın yeryuzunde var ettiği bu olağanustu sistemin kendi başına işleyebileceğini sanmaları ve gunun birinde sona ereceğine ihtimal vermemeleridir. Oysa artık bulundukları ortam, kendilerine vaat edilen gercekleri kesin bir bicimde gozler onune sermektedir. Inkar edenlerin sandığı gibi olum herşeyi bitirmemiş, tam tersine sonsuz hayatın başlangıcı olmuştur. Dunya hayatları boyunca Allah'ın kendilerini cağırdığı hak dini yalanlayan ve olumun bir son, bir yokoluş olduğunu savunan inkarcılar, hic beklemedikleri bir anda topraktan kendilerini cağıran bu sesle buyuk bir dehşete kapılırlar. Henuz amel defterleri kendilerine verilmediği ve başlarına gelecekleri tam olarak yaşamadıkları halde inkarcılar "eyvah" diyerek bulundukları yerden kalkarlar, bu karşılaştıkları gun, dunya hayatı boyunca aslında bilgisine sahip oldukları bir gundur. Kuran'da Yasin Suresi 52. ayetinde bu insanların yaşadıkları korku anı şu şekilde anlatılır:
Demişlerdir ki : "Eyvahlar bize, uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı? Bu Rahman olan (Allah)'ın vaadettiğidir, (demek ki) gonderilen elciler de doğru soylemiş." (Yasin Suresi, 52)
Artık cok gec kalınmış, dunyadaki yaşam ne zevk ne de rahatlık vermiş, o ana kadar yaptıkları herşey kendileri icin sadece bu zorlu gunu hazırlamıştır.
Bir Cağırıcıya Doğru Yonelirler
O gun, kendisinden sapma imkanı olamayan cağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)'a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin. (Ta-ha Suresi, 108)
İnsanlar toprağın altından cıktıklarında kendilerini cağıran sese doğru yonelip koşmaya başlarlar. Bu koşuş cağrıldıkları yere ulaşana dek surer. Bu cağrı daha once benzerlerine rastlanmış bir cağrı değildir. Muminlerin guven ve huzurlu gelişlerinin aksine, inkarcılar toplanma yerine alacakları karşılığı hissetmişcesine, bu gunun "zorlu bir gun" olduğunu ikrar ederek gelirler. (Kamer Suresi, 8) Artık toplanma zamanıdır. Bunu geri cevirebilmek icin yapabilecekleri hicbir şey yoktur. Binlerce senedir yaşamış olan insanların tumu biraraya toplanacaktır. Bu buyuk kalabalık Allah'a boyun eğmiş olarak şaşkınlık icinde hızla hareket etmekte, kendilerine gelecek olan azapları beklemektedirler. Ne kacış, ne geri donuş mumkun değildir, pişmanlıkları kendilerine fayda da getirmeyecektir. Korku butun benliklerini kaplamıştır. Ayetlerde o gun yaşanacak dehşet şoyle tarif edilir:
Kabirlerinden koşarcasına cıkarılacakları gun, sanki onlar dikili birşeye yonelmiş gibidirler. Gozleri 'korkudan ve dehşetten duşuk' yuzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) gunudur. (Mearic Suresi, 43-44)
Dunyada iken kendilerine gelen uyarılara sırt ceviren, ne kendilerinin ne de atalarının tekrar dirileceğine inanmayan bu insanlara Kuran'da Allah'ın verdiği cevap şu şekilde olmuştur:
Biz olduğumuz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gercekten biz mi diriltilecekmişiz. Veya onceki atalarımız da mı? De ki: "Evet, ustelik boyun bukmuş kimseler olarak (diriltileceksiniz)." (Saffat Suresi, 16-18)
Dunyada Allah'ın sınırlarını tanımayan Allah'a itaat etmeyen ve buyuklenen inkarcılar, burada ayette gecen ifadeye mutabık olarak cok itaatli ve boyun eğicidirler. Ne olup bittiğini sorgulamadan, kayıtsız şartsız cağrıcıya icabet ederler. Kendi iradeleri ile hareket etmeleri mumkun değildir. Allah'a teslim olmuş, isteseler de istemeseler de O'nun vereceği hukme boyun bukmuşlerdir. Cunku artık nefisleri icin yaşadıkları, icindeyken ahireti hic duşunmedikleri dunya hayatı son bulmuştur. Allah'ın karşısında ne kadar aciz olduklarını ve Allah'ın azabının şiddetini ve gercekliğini acıkca anlamışlardır:
Oyleyse sen onlardan yuz cevir. O cağırıcının 'ne tanınmış, ne gorulmuş' bir şeye cağıracağı gun... (Kamer Suresi, 6)
Kabirden Cıkış Adeta Cekirgelerin Yayılması Gibidir
Ahirete inanmayanların kotu ornekleri vardır, en yuce ornekler ise Allah'a aittir. O, guc sahibi olandır, hukum ve hikmet sahibidir. (Nahl Suresi, 60)
Ayette de belirtildiği gibi Allah'ın verdiği her ornek, anlatılmak istenen durumu en ozlu ve en guzel şekilde tasvir eder. Bu sebeple, Kuran'da ayetlerin her birinin "doruğunda olgunlaşmış hikmet" (Kamer Suresi, 5) olduğu bildirilmiştir. Kuran'da yapılan her tarif işte bu nedenle kıyamet gunu meydana gelecek ortamı ve insanların durumlarını gozumuzde canlandırmamıza imkan sağlamaktadır. Hic kuşkusuz Allah'ın vaadi haktır ve butun bu ornekler ve tarifler gercekleşecektir. Orneğin Kamer Suresi'nde din gunu topraktan cıkan insanlar, cekirgelerin yayılmasına benzetilmektedir.
Gozleri 'zillet ve dehşetten duşmuş olarak', sanki 'yayılan' cekirgeler gibi kabirlerinden cıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
Elbette Allah'ın yaptığı bu benzetme diğer ayetlerde de olduğu gibi o anın gozlerde canlandırılabilmesi icin en guzel benzetmelerden biridir. Zira cekirgelerin yayılışları, dunyadaki tum hayvanlarınkinden daha farklıdır.
Gocmen cekirgeler oldukca fazla cekirgeyi barındıran suruler halinde hareket ederek gittikleri yerde cok buyuk zararlara yol acarlar. Bazı cekirge surulerinin eni 1,5 km, boyu 80 km, yuksekliği ise 25 m.'dir. Ve bu surulerin yaklaşık olarak 40 milyar cekirge icerdiği sanılmaktadır. Hava akımı hızlı olduğunda cekirge suruleri 200-500 m. yukseklikte ucma eğilimi gosterir ve cekirgeler ucarken birbirlerine oldukca yakındırlar. Milyarlarca cekirge biraraya gelerek kilometrelerce uzunlukta ve genişlikte, kapkara bir yağmur bulutu goruntusu oluştururlar. 25

Gunde 80-100 km. yol alabilen gocmen cekirgeler gerektiğinde geniş su ortulerini aşarak hızla hedeflerine ulaşırlar. Vardıkları yerlerde bir bulut kumesi şeklindedirler. Milyonları bulan sayıları ile bir anda ortaya cıkıp, gittikleri bolgeyi tamamen kaplar, hatta yoğun şekilde talan ederler.
Ayetlerden anladığımız kadarıyla insanların topraktan cıkışı da bu şekilde olacaktır. Sur'un sesini duyan milyarlarca insan aynı cekirgeler gibi, bir anda toprağın ustunde belirecek, hep birlikte cağırıcının sesine doğru koşmaya başlayacaklardır. İnsanların kendilerini cağıran sesi duyar duymaz topraktan cıkacakları Rum Suresi'nde şu şekilde anlatılır:
Goğun ve yerin O'nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu duzen icinde) durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) cağırma ile cağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) cıkarılmışsınız. (Rum Suresi, 25)
Dunyanın var olduğu andan itibaren yaşamış olan tum insanların, bir anda toprağın altından cıkarılarak biraraya toplanmaları gercekten de akıllara durgunluk verecek bir goruntudur. Boyle bir gunde biraraya gelmiş olan milyarlarca insan, kendileri icin belirlenmiş olan hukmu beklemekte ve bunu asla geri cevirememektedirler.
Başları Havada, Tek Bir Yere Doğru Koşarlar
O gun inkarcılar başları havada, gozleri tek bir noktaya cevrilmiş, hipnoz olmuş gibi koşarlar. Sadece Allah'ın istediği şekilde hareket edip, cağrının yapıldığı yone doğru yonelmişlerdir. Allah'ın vaadi gereğince guvende olan muminlerin dışındaki herkes buyuk bir korkuya kapılmıştır:
Ve onların hepsi, kıyamet gunu O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar icin bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 95-96)
Dunyada inkar icinde olanlar korku ve şaşkınlık icinde koşarlarken, ne kendilerine ne de başkalarına bakabilirler. Hatta bakmayı akıllarından gecirmezler bile. Din gunu ne mallar, ne oğullar, ne dunyaya yonelik hırslar bir değer taşımaktadır. Herkes kayıtsız şartsız bir itaat icindedir. Tek gecerli olan şey, imandır. Allah, inkar edenlerin o anki durumlarını şoyle tarif eder:
(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gozlerin dehşetle belireceği bir gune ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gozleri kendilerine donup-cevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43)
Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Sağ yandan ve sol yandan bolukler halinde. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? (Mearic Suresi, 36-38)
İnkarcılar kendilerini kurtarabilmek icin bir girişimde bulunmazlar, bu akıllarına dahi gelmez. Kalpleri bomboştur, kendi sonlarının farkındadırlar. İnsanların hesap vermek uzere kabirlerinden fırlayarak koşmaları, Rabbimizin huzurunda bir duzen icinde toplanmalarıyla son bulur. Allah Kuran'da inkarcılara bu buluşma vaktiyle ilgili olarak şoyle buyurmaktadır:
Onlar senin Rabbine, sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, siz bizim size bir kavuşma zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 48)
Bu insanların oldukca buyuk bir coğunluğu, boyle bir buluşma vaktinin geleceğine asla inanmıyorlardı. Oysa kendilerini her yandan kuşatan o buyuk gun gercekleşmiştir. Artık caresizdirler.
İnsanların Hesap icin Toplanmaları
Bu an, kafirlerin butun omurleri boyunca kactıkları, bilmezden geldikleri, muminlerin ise hazırlanıp bekledikleri hesap anıdır. Bugun herşey Allah'ın guc ve şanına uygun olarak yaratılmıştır. Hesabın gercekleştirilmesi icin ruh ve melekler saflar halinde dizilirler. O gun, insanlar arasında adaletle hukmedilecek ve konuşacak kişi sadece doğruyu soyleyebilecektir:
Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gun; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu soyleyecektir. (Nebe Suresi, 38)
Kuran'da bildirildiğine gore Allah ahirette kullarına en yuce makamda azametini gosterecektir. O gun Allah'ın arşını sekiz melek taşır:
Melek(ler) ise, onun cevresi uzerindedir. O gun, Rabbinin arşını onların da ustunde sekiz (melek) taşır. Siz o gun arz olunursunuz; sizden yana hicbir gizli (şey), gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 17-18)

O gun toprağın altından cıkan tum insanlar dalga dalga Allah'ın huzuruna gelirler:
Şuphesiz o hukum (fasl) gunu, belirlenmiş bir vakittir. Sur'a ufuruleceği gun, artık siz dalga dalga geleceksiniz. (Nebe Suresi, 17-18)
Kuran'da muminlerin o anda yuzlerinin ışıl ışıl parladığı ve Rabbimize bakıp durdukları bildirilmiştir. İnkar edenler ise utanclarından başlarını dahi kaldıramazlar. İnkar edenlerin o anki tavırları ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:
(Artık butun) Yuzler, diri, kaim olanın onunde eğik durmuştur ve zulum yuklenen ise yok olup gitmiştir. (Ta-ha Suresi, 111)
Şu anda dunyada milyarlarca insan yaşamaktadır. Bu sayıya şimdiye dek yaşamış ve bundan sonra da yaşayacak insanların sayısını eklersek mahşer (diriliş) gunu mezarlarından cıkıp toplanacak insan kalabalığı ve bunun oluşturacağı olağanustu tablo hakkında bir fikir edinebiliriz. İnsanlar biraraya toplanacak ve birbirlerini, yaptıklarını, olup bitenleri acıklıkla gorup anlayabileceklerdir. Cunku o gun, Kaf Suresi'nde belirtildiği gibi keskin bir goruş hakimdir:
Andolsun, sen bundan gaflet icindeydin; işte Biz de senin uzerindeki ortuyu acıp-kaldırdık. Artık bugun goruş-gucun keskindir. (Kaf Suresi, 22)
İnsanın dunya hayatı boyunca tanıyıp bildiği tum insanlar oradadır. Tanınmış, tanınmamış, zengin, fakir her kişi, kısaca kıyamet gunune kadar yaşayıp olmuş olan tum insanlar, aralarında hicbir ayırım soz konusu olmadan Allah'ın huzurunda toplanırlar. Ama artık boyle bir gunde, ne kazandıkları unden ne de edindikleri itibardan eser yoktur. O gun pişmanlık yaşamayacak tek topluluk muminlerin oluşturduğu topluluktur. Bir devre imzasını atmış, dunya tarihinde adından cok soz edilmiş de olsa iman etmedikleri surece, butun insanlar, Allah'ın huzurunda pişmanlık ve azabın şiddeti ile korku icinde olacaklardır. İnsanların dunyada ustun ve unlu kabul ettikleri kişiler, devlet başkanları, şarkıcılar, sanatcılar, zenginler kısaca herkes aynı korkuyu yaşayacak, herhangi bir dunyevi ustunluk unsuru olmadan herkes aynı konumda olacaktır. Dunyada bir ayrıcalık olarak gorulen para ve mevki, insanların biraraya toplandıkları bu gunde hicbir şey ifade etmeyecek, hayran olan da hayran olunan da aynı konumda olacaktır. Kuran'da insanların din gunu Allah'ın huzurunda toplanacağını bildiren ayetlerden bazıları şu şekildedir:
O gun, onların tumunu birarada toplayacağız, (Yunus Suresi, 28)
De ki: "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi olduruyor, sonra kendisinde hicbir kuşku olmayan kıyamet gunu O sizi biraraya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların coğu bilmezler. (Casiye Suresi, 26)
O gun dunyada sahip olunan makamın ve mulkun hicbir onemi yoktur. Kimse kimsenin takdirinin peşinde koşacak, kimse kimseye gosteriş ve gurur yapacak halde değildir. Kimsenin kimseye karşı bir ustunluğu kalmamıştır. Soylular, zenginler, efendiler, patronlar veya sıradan insanlar aynı hesap ile karşı karşıya kalacaklardır. Ustunluk Allah'a olan yakınlığa goredir. Tum insanlar Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak icin yapılan işler dışında hicbir işin onemi olmadığını, sahip oldukları herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu kesin olarak anlamışlardır. Ancak gerceklerle karşılaşan inkarcıların artık geriye donup, yaptıklarını telafi etme imkanı yoktur. Kuran'da bu olay şu şekilde anlatılmaktadır:
Boylece Sur'a ufurulduğu zaman artık o gun aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (ustunluk unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Mu'minun Suresi, 101)
Hesap Anı
Kuran'da, insan yaşamının gercek anlamı şoyle acıklanmaktadır:
Ey insan, gercekten sen, hic durmaksızın Rabbine doğru bir caba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)
İnsanların hayatları icin bir donum noktası olacağına inandıkları belirli olaylar vardır. İyi bir universiteye girmek, diploma almak, evlenmek, cocuk sahibi olmak gibi... Bu ve buna benzer planları olan insanlar, amaclarına ulaşacakları ana kadar gun sayıp, pek cok hazırlığı o anı hedefleyerek yaparlar. Yaşamlarında sadece bu hedef vardır ve yalnızca bu amac doğrultusunda yaşadıklarını da soylemekten cekinmezler. Oysa insan Allah'a kulluk etmek icin yaratılmıştır. Her ne kadar kendisi kabul etmese de yaratılmasının yegane amacı budur. Aslında bunu bilir. Ama kitabın başında da anlattığımız gibi, hic bitmeyecek zannettiği dunya hayatında bu gerceği unutmaya calışarak yaşar. Kısaca bunu tamamen gormezden gelir. Hayatı boyunca ne yaparsa yapsın harcadığı butun cabaların sonucunda ulaşacağı son nokta Allah'ın huzuruna cıkacağı andır. Bu an, O'na hesap vereceği mahşer gunudur.
Dunyadaki yaşamımızda gecen her gun bizi o mahşer gunune biraz daha yakınlaştırır. Gecen her saat, her dakika, hatta her saniye olume, yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmış yeni bir adımdır. Bu ilerleyişi durdurmanın ya da geri cevirmenin yolu yoktur. Tum insanlar bu yolu izleyeceklerdir. Allah Kuran'da şoyle buyurmaktadır:
Şuphesiz onların donuşleri bizedir. Sonra onları hesaba cekmek de bize aittir. (Gaşiye Suresi, 25-26)
O an geldiğinde artık herşey sonuca ulaşır. Bu safhadan sonra geri donuş veya telafi imkanı da yoktur. Vicdanlarının gosterdiği gerceği anlamazlıktan gelenlerin yaşadıkları panik ve şaşkınlık daha once hic tatmadıkları boyutlardadır. Varlığı ve birliği hicbir kuşkuya sebep olmayacak kadar acık olan Allah'ı dunyada inkar edecek kadar zalim olan bu insanlar, daha once hic beklemedikleri, benzeri gorulmemiş bir azapla karşılık goreceklerdir. Cunku Hak Kitabı tebliğ eden elciler tarafından uyarılmışlar ve nasıl yaşamaları gerektiğine dair her konudan haberdar edilmişlerdir. Kendilerine, dunyada anlatılanları duşunup, muhakeme edebilecekleri kadar bir sure de verilmiştir. Allah Kuran'da "Size dunyada oğut alanın oğut alabileceği kadar bir sure verilmedi mi?" (Fatır Suresi, 37) ayetiyle bu gerceği bildirmiştir.
Artık verilen sure dolmuş, hesap anı gelmiştir. İnsanın dunya hayatı boyunca işte, evde, okulda, eğlencede, her nerede olursa olsun tum yaptıklarına Allah şahittir. İnsana "şah damarından" daha yakın olan Allah, herkesin her anını gozetlemiştir. Herkes dunya yaşamında kim tarafından yaratıldığını, yaratılma amacını, yapması gerekenleri ve Allah'a donduruleceğini oğrenmiştir. Bu gerceği bildikleri halde kendilerini aldatmayı tercih etmişlerdir. Bu yapılan kuşkusuz buyuk bir suctur, buyuk bir cesarettir ve de bu şeytani cesaret, elbetteki karşılıksız kalmayacaktır. O zorlu gunde herkese yaptıkları ve yapmayıp erteledikleri tek tek haber verilecektir:
Allah, hepsini dirilteceği gun, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır. (Mucadele Suresi, 6)
O gun insanlar, amelleri kendilerine gosterilsin diye, boluk boluk fırlayıp-cıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu gorur. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kotuluk) işlerse, onu gorur. (Zelzele Suresi, 6-8)

Allah Kuran'da, "... Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şuphesiz azığın en hayırlısı takvadır..." (Bakara Suresi, 197) diyerek insanları hesap anı icin hazırlık yapmaya cağırmıştır. Vicdanını kullanan, Allah'ın cağrısına icabet edenler icin o gun hicbir korku ve huzun yoktur. İnkar edenler ise telafisi olmayan bir pişmanlık yaşarlar. Dunyada yaptıkları ahirette kendilerine hatırlatıldığında duydukları pişmanlık Kuran'da şu şekilde anlatılmaktadır:
O gun, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gun duşunup-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım icin, (onceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gun hic kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. (Fecr Suresi, 23-25)
İnsan, Allah'a itaat etmekten ve O'na boyun eğmekten başka hicbir caresi olmadığını kavramıştır. Zaten aksini istese de yapamaz. Hatta isteyemez bile ...
Artık bu gun, Allah'ın butun insanlara vaat ettiği, inkarcılar icin son derece acıklı bir gundur. Kabirlerden cıkışın urkutuculuğu ve toplanma gununun dehşeti tartışılmazdır. İnsanlar kendilerinden once dunyadaki yaşamını tamamlamış olan insanların da bu gercekle karşılaştıklarını, Allah'ın vaadinin gercekleşmiş olduğunu boyle bir gunde gormuşlerdir. Ama artık butun herşey icin gec kalınmıştır. Artık yapacak hicbir şey yoktur. Boyle bir gunden kimse asla kurtulamayacaktır.
Kimse Haksızlığa Uğratılmaz
Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı, (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hukum verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zumer Suresi, 69)
İşlenen her amelin sorgulanacağı bu gunun ihtişamı, Allah'ın buyukluğune, sonsuz adaletine, Cebbar (dilediğini zorla da olsa gercekleştiren), Kahhar (kahreden) ve Muntakim (intikam alan) sıfatlarına yakışır şekilde olacaktır. Dunyada olduğu gibi ahirette de amellerin sorgulanıp sonuclandırılması Allah'ın adaleti ile eksiksiz olarak gorulecektir. O gun kurulacak olan "duyarlı teraziler" ile herkes hak ettiği karşılığı bulacaktır. Kuran'da din gununde kurulacak olan hassas terazilerin bilgisi şu şekilde verilmektedir:
Biz ise, kıyamet gunune ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hicbir nefis hicbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap goruculer olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Dunya hayatı boyunca yapılan her amel en kucuk ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartılara konulur. Bu tartının ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluş ve mutluluğa goturecek kararı belirler. Yaptıkları iyilikler ağır gelen insanlar cennete gidecektir, hafif kalanlar ise korkunc bir azapla azaplandırılacakları cehenneme atılacaklardır. Ayetlerde şoyle buyrulmaktadır:
İşte, kimin tartıları ağır basarsa, Artık o, hoşnut olunan bir hayat icindedir. Kimin tartıları hafif kalırsa, Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (ucurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 6-11)
Hesap Yerine Bir Surucu ve Bir Şahitle Gelir
Hesap gunu sorgulanma sırasında tum insanların yanında bulunacak olan iki meleğin bilgisi Kuran'da şu şekilde verilmektedir:
(Artık) her bir nefis, yanında bir surucu ve bir şahit ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
Din gunu her yer Allah'ın nuru ile aydınlanır. Bu buyuk mahkemede tanıklık yapacak olan elciler ve şahitler hazır bulundurulur. Dunyada Allah'a kulluk etmeleri gerektiğini insanlara hatırlatan ve oğutleyen peygamberler ve diğer şahitler, hesap gunu sorguya cekilecek insanların yanındadırlar. Bu şahitler hak ile hukmedeceklerdir. Hesap gunu aslında Allah'a kulluk etmesi gerektiğini bildiği halde, bilmediğini iddia edebilecek hic kimse olmayacaktır.

O gun hic kimsenin, Allah'ın huzurunda yaptıklarını inkar etmeye fırsatı veya imkanı yoktur. İşlediği butun hayırlar ve şerler ortaya cıkarılmıştır. Gercekleri inkar etse bile şahitler adil olacak ve onu yalanlayacaklardır. Rabbimizin huzurundaki bu buyuk duzen icerisinde her ummet, kendi imamı ve kitabıyla gelecektir. Hz. Adem'den bu yana yaşamış tum toplumların birarada olacağı bu ortamda, sorgulamadaki duzen ve hesaptaki titizlik, Allah'ın aklının buyukluğunun ve sonsuz adaletini bize gosterir. Allah'ın adaleti bir ayette şoyle haber verilmektedir:
O gun sen, her ummeti dizustu cokmuş (veya toplanmış) olarak gorursun. Her ummet kendi kitabına cağrılır. "Bugun yapmakta olduklarınızla karşılık goreceksiniz." (Casiye Suresi, 28)
İşitme Gorme Duyuları ve Derileri Şahitlik Eder
O gun suclu gunahkarların işledikleri kotuluklere şahit olanlar da orada hazırdır. Muminlerin, yazıcı meleklerin ve Allah'ın getirdiği şahitlerin yanısıra, inkarcıların aleyhine şahitlik edenlerin arasında hic beklemedikleri şahitler de vardır. Bunlar, insanın kendisini yalnız sandığı sırada dahi, Allah'ın kendisini cepecevre kuşattığına dair en carpıcı delillerdir. İnkarcıların aleyhinde şahitlik yapacak olanların arasına, kendi işitme, gorme duyuları ve derileri de eklenmiştir. Her biri Allah'ın izniyle konuşur ve eksiksiz olarak soylemesi gerekenleri, şahit olduklarını bildirirler. Butun bir omur boyunca kullandıkları, kendilerine ait sandıkları uzuvlarının bile insana ihanet etmesi o gun yaşanacak olan psikolojik yıkımı daha da arttırır. Kuran'da bu konunun anlatıldığı ayetler şu şekildedir:
Allah'ın duşmanlarının biraraya getirilip-toplanacakları gun işte onlar, ateşe bolukler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, gorme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na donduruluyorsunuz. Siz, işitme, gorme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın bircoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, boylelikle husrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız." Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar icin konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dunya)ya donmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 19-24)
İnsan, yaptığı herşey icin, makul bir acıklama tarzı geliştirebilir. Hatta buna kendisini bile inandırabilir. Bu acıklamaların her zaman makul şeyler olması da şart değildir. O an icin tek istenilen, acıklamalarla karşı tarafı -ya da kendisini- ikna etmektir. Başka bir anlatımla, inanmak istediği şeye inanır ve onu savunmak icin mantıklar geliştirir. Yaptığı acıklamalar da bu mantığa dayanmaktadır. Belki de bu nedenle Allah'ın varlığını dahi inkar edebilmek icin ortaya surduğu deliller kendince gecerli olmuş ve bunlara dayanarak gecmiş hayatında inananlara karşı kararlı bir mucadele yurutmuştur. Ama bu acıklamaların ve tevillerin hicbiri hesap gununde gecerli değildir.
O gun gururla ve guvenle savunduğu acıklamaların gecersizliğini gorecek, aleyhine şahitlik eden kendi uzuvları karşısında gizleyecek birşeyi kalmadığını anlayacaktır. Kimsenin gormediğini zannettiği şeyler, gizli yapılan işler teker teker ortaya dokulecek, kendi bedeni bunları ikrar edecektir.
Yapayalnız Sorguya Cekilirler
Bu gunun bir başka ozelliği de, hem dunyada hem ahirette yandaşlarından yardım goreceğini umanların, bunun aksine hesaba "tek olarak" cekilmeleridir. Boylece inkarcılar, Allah'tan başkasından beklenti icinde olmanın ne derece anlamsız olduğunu gorecekler ve duştukleri yanılgının karşılığını da alacaklardır. Her insanın tek başına sorguya cekileceği gerceği Kuran ayetlerinde haber verilmiştir:
Ve onların hepsi, kıyamet gunu O'na 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)
Burada durup bir an icin bu gerceği daha ayrıntılı duşunmek gerekir. Yalnız kalmak insanların dunya yaşamlarında en fazla cekindikleri, ozellikle zorluk anlarında kendilerini korkutan duygulardan biridir. Tek başına bırakılmak dunya şartlarında dahi insanlar icin en buyuk azaplardan birisidir. Oysa ahiret gunu soz konusu olan sadece yalnızlık değildir. Asıl olan bir inkarcının karşı karşıya kaldığı ve bir zulum işlediğini bildiği icin şiddetli korku duyduğu hesap anıdır. Kendisine guvenebileceği, yardım veya medet umacağı kimse yanında yoktur. Yakınlık veya merhamet konusunda yegane guvendiği kişiler olan ailesi bile onu tanımaz. Ustelik herşey kendi aleyhine donmuş, kendi bedeni, kendi yaptıkları aleyhine acıklamalar yapmaya başlamıştır. Kısacası bu yalnızlık, tarifini kolay kolay yapamayacağımız bir yalnızlıktır.

Yalancı ilahlardan ve dostlardan yardım gormeyi ummaları gibi, kafirlerin bir başka yanılgısı da dunyada gizlice işledikleri gunah ve kotuluklerin hesap gununde ortaya cıkmayacağını sanmalarıdır. Oysa Allah onların dunya hayatlarında yaptıkları gizli, saklı her harekete ve soze şahittir. Bu gercek ayetlerde şoyle haber verilir:
Siz o gun arzolunursunuz; sizden yana hicbir gizli (şey) gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 18)
Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi bilenir. (Zumer Suresi, 70)
İnkarcıların tum gunahları artık ortadadır. Hayatı boyunca ailesine, en yakın dostuna dahi yalan soyleyen, sahtekarlık yapan, kendi cıkarları icin herşeyi goze alan, Allah'ın elcilerini yalanlayan, onların anlattığı herşeyi reddeden ve en sonunda bunların hicbir zaman ortaya cıkmayacağını ve mutlaka unutulacağını zanneden insanlar o gun yapayalnız sorgulanacaklardır. Tum sırları ortaya cıkan bu insanların durumu Tarık Suresi'nde şu şekilde anlatılmaktadır:
Sırların orta yere cıkarılacağı gun; Artık onun ne gucu vardır, ne yardımcısı. (Tarık Suresi, 9-10)
O Gun Dostluk Akrabalık ve Yakınlık Yoktur
O gun insanın kendisinden başka birisiyle ilgilenmeye ne hali ne de imkanı vardır. İnsan dunyada iken değerli gorduğu ve guvendiği ailesini bile duşunmez. Yaşadığı olayların dehşetinden dolayı yalnızca kendi derdindedir. Dunya hayatında en cok ovunduğu, soy ağaclarını hazırladığı, şecerelerini cıkardığı ataları, akrabaları ve cocuklarıyla olan bağları artık kopmuştur:
Boylece Sur'a ufurulduğu zaman artık o gun aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (ustunluk unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Mu'minun Suresi, 101)
Dunyada yakınlarının malını, mevkisini ve desteğini buyuk guc sayıp, bunlara sığınanların guvendikleri kaleler yerle bir olmuştur . Ustunluğu ve gucu atalarından gelen unvanlarda ya da maddiyatta arayanlar, din ahlakından uzak bir hayat yaşayarak bir kazanc sağladıklarını zanneden, hatta bunu bile bir ustunluk sayan insanlar, icine duştukleri hatayı anlamışlardır. Bugun yalnızca imanın bir değeri vardır.

Dunya hayatında dostlukların oluşması ve devam etmesi icin en onemli şart genellikle kişinin karşısındaki insandan elde edeceği menfaattir. Menfaat ise istikbalini guvence altına alabilmek, ileriye yonelik bir yatırım yapabilmek, para, itibar, cevre edinebilmek amacını taşımaktadır. Oysa hesap gununde kimsenin zevk, heves ve şehvet peşinde koşacak hali kalmadığı icin, tum eski dostluklar bir anda unutulur. Kuran'da bu gercek şoyle bildiriliyor:
(Boyle bir gunde) Hicbir yakın dost, hicbir yakın dostu sormaz. (Mearic Suresi, 10)
Din gununde yaşanan korku oylesine buyuktur ki, her kim olursa olsun, bu korkunc azaptan kurtulabilmek icin tum sahip olduklarından vazgecer. Uğruna herşeyi goze alarak elde ettiği zenginlikleri hic onemsemez. Hatta sadece sahip oldukları değil, dunyadaki tum zenginlikler onun olsa bile hepsini fidye olarak vermek ister. Sıkı sıkıya elinde tuttuğu tum malı artık onun icin hicbir anlam ifade etmez. Allah yolunda harcama konusunda cimrilik ettiği mallarını gozunu bile kırpmadan feda eder. Ama artık cok gec kalmıştır.
Ondan istenen; goz acıp kapaması kadar kısa surecek olan dunya hayatında, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri Allah yolunda kullanmasıyken, o bu zorlu gunu gozardı etmiş, hatta oldukten sonra bile dunyada kalan eserleriyle isminin anılacağını, itibarının devam edeceğini umut etmiştir. Kuran'da icinde bulundukları bu cıkmaz durum şu şekilde ifade edilmiştir:
Eğer yeryuzunde olanların tumu ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet gunu o kotu azabtan (kurtulmak amacıyla) gercekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hic hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri icin acığa cıkmıştır. (Zumer Suresi, 47)
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gercekten, Allah'ı bırakıp dunya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet gunu, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hicbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)
Dunyadayken pek cok sahtekarlığa şahit olduğu halde, inkarcıların hicbiri dostluklarının sahte olduğu gerceğini kabullenmek istemez. Bircok insan icin yaşadıkları dostluklar ve sevgiler "diğerlerinden farklıdır". Oysa hep aynı hataya duşmuşler, vefayı dunyada dahi hemen hemen hicbir zaman yaşamamışlardır. Ustelik o gun gorulecek olan azaba karşı yaptıkları teklif, inkar edenlerin dostluğa bakış acılarını da ortaya koyacaktır. O gun, dunyadayken derin bir bağla bağlı olduğu ailesi ve dostları kurtuluş fidyesi konumundadır. Kuran'da bu gercek bize şoyle haber verilmektedir:
(Boyle bir gunde) Hicbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gosterilirler. Bir suclu-gunahkar, o gunun azabına karşılık olmak uzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryuzunde bulunanların tumunu (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hicbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 10-15)
Mahşer gunu inkarcıların yaptığı bu fidye teklifi onların gercek karakterlerinin ortaya cıkması acısından oldukca onemlidir. Artık dunyadaki en yakın ilişkilerin dahi menfaat ortadan kalktığı, kişilerin cıkarlarıyla catışmaya başladığı anda tum değerini yitirdiği bir kez daha gozler onune serilmiştir. Oysa bu beyhude bir cabadır. Allah insanları bu mallara sadece onları denemek icin varisci kılmış ve onlara belli bir zaman belirlemiştir. Bu surenin tamamlanmasının ardından bunları fidye olarak vermek istemeleri, inkarcıların kavrayış bozukluklarını bir kez daha ortaya koyacaktır.
Amel Defterlerinin Verilmesi
İnsanın dunya hayatı boyunca yaptığı herşey, sağ ve sol tarafında bulunan melekler tarafından kaydedilir. Hesap anı icin hazırlanan defterler din gununde insanlara sunulur. Kişi yaptıklarının hicbirini reddedemez, cunku yaşadığı her an, amel defterine kaydedilmiştir. Herkes kendi defterinden, ahiret icin neler hazırladığını oğrenir. Muminler sağ ellerine, kafirler ise sol ellerine defterlerini alırlar. Kimsenin zerre kadar haksızlığa uğratılmadığı ve bir hardal tanesi kadar amelin dahi hesaba katıldığı bu anda, muminlerle kafirlerin tavırları cok farklıdır. Muminler, buyuk sevinc icinde defterlerini alıp, okumaları icin yanında bulunanlara uzatırlar. Allah ayetlerde şoyle buyurmaktadır:
Siz o gun arzolunursunuz; sizden yana hicbir gizli (şey), gizli kalmaz. Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Cunku ben, gercekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım. Artık o, hoşnut bir yaşama icindedir. Yuksek bir cennette. Devşirilecek (meyve ve eşsiz urun)leri pek yakındır. Geride kalan gunlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak uzere,' afiyetle yiyin ve icin. (Hakka Suresi, 18-24)
Muminlerin bu sevinc ve coşkularına karşın kafirler kahredici bir utanc ve korku icindedirler. Kafirlerin defterleri sol ellerine verilir. En kucuğunden en buyuğune kadar hicbir işin eksik bırakılmadan meleklerce yazılmış olan bu defter, Allah'ın beğenmediği işlerle doludur. Bu gercek karşısında inkar edenlerin korku ve şaşkınlıkları ayette belirtilmiştir:
(Onlerine) Kitap konulmuştur; artık suclu-gunahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını gorursun. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, kucuk buyuk bırakmayıp herşeyi sayıp-dokuyor?" Yapıp-ettiklerini (onlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hic kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)

Allah'tan korkmamak, O'na eşler koşmak, O'na ibadet ediyor gorunup, O'ndan başkalarını da hoşnut etmeye calışmak gibi, yalan, zina, kumar ve daha pek cok gunah bu defterdedir. Inkarcılar Allah'ı hakkıyla takdir edemedikleri icin riyakar bir ahlakla hem dunyada istedikleri gibi yaşayacaklarını, hem de istedikleri ibadetleri yapmış olmayı bir affedilme unsuru olarak one surebileceklerini zannederler. İşte boyle Allah'a ibadet etmeyen veya ibadet eder gorunen kimseleri hesap gununde korku dolu bir şaşkınlık beklemektedir. Cunku amel defterlerinde niyetleri dahi eksik bırakılmamıştır. Hak ettiği karşılığı alan inkarcıların caresizlik dolu pişmanlığı, soylediklerinden acıkca belli olur. Kuran'da bu kişilerin o anki dehşetleri şoyle bildirilir:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hic bilmeseydim. Keşke o (olum herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hicbir yarar sağlayamadı. Guc ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
Allah'a ve ahirete kesin bilgi ile inanan, hayatı boyunca hesap anı icin hazırlık yapan muminler ile ahireti unutan, Allah'tan ve muminlerden yuz ceviren sol yanın adamları arasındaki fark yine bir başka ayette şu şekilde anlatılır:
Kimin de kitabı ardından verilirse, o da, helak (yok olmay)ı cağıracak, cılgın alevli ateşe girecek. Cunku o, (dunyada) kendi yakınları arasında sevincliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha donmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gercekten Rabbi, kendisini cok iyi gorendi. (İnşikak Suresi, 10-15)
O Gun İnsanlar Sınıflara Ayrılırlar
Allah'tan gereği gibi korkup sakınmış ve dunyada O'nun rızasına uygun yaşamış olanların beklediği an gelmiştir. İnananlar Rabbimizin kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın coşkusunu yaşarlar. Kafirlerin uzerinde ise hayatları boyunca yaşamadıkları kadar buyuk, tarifsiz bir korku vardır. İman edenlerin dışında bu dehşeti yaşamayacak olan yoktur. Muminlerle kafirlerin arası ayrılır. Kuran'da bu gunun bir ayırma gunu olduğu şoyle bildirilmiştir:
Bu, sizin yalanladığınız (mu'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma gunudur. (Saffat Suresi, 21)
Kuran'da o gun insanların sınıflara ayrılacağı bildirilir. "Ashab-ı Meymene" şeklinde isimlendirilen muminler bir gruptur. "Ashab-ı Meş'eme" ise kafirlerin oluşturduğu, muminlerden ayrılan grubu temsil eder. Bunların yanı sıra muminlerin arasında da Allah'a yakınlık ve Allah yolunda verilen mucadelede en one gecmiş olanlar vardır ki, Kuran'da bu insanlar "yarışıp one" gecenler olarak isimlendirilir:
O gun yuzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gun, oyle yuzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli buken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)
İşte o Ashab-ı Meymene, ne (kutludur o) Ashab-ı Meymene. Ashab-ı Meş'eme ne (mutsuz ve uğursuzdur o) Ashab-ı Meş'eme. Yarışıp one gecenler de, one gecmiş onculerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. (Vakıa Suresi, 8-11)
Cehennemin Gosterilişi
O gun herkes Allah'a dunyada yaptıklarının