Dunyadaki butun insanlar mesut olmak ister. Fakat, mesut olan, pek azdır. Cunku, saadetin neden ibaret olduğu bilinmiyor.

Saadet, yalnız dunya saadetinden ibaret değildir. Aksine, asıl saadet ahiret saadetini elde etmektir.
Ahiret saadeti icin Allahu teÂlÂnın kanunlarına ve emirlerine yani Kur’an-ı kerime ve Peygamber efendimizin sozlerine itaat etmek lazımdır. Allahu teÂlÂnın emirleri arasında; Oldukten sonra tekrar dirilmek, yani ahirete inanmak da vardır. CenÂb-ı Hak ahiretin nihayetsiz olduğunu, ebedi olduğunu bize bildiriyor. Dunya hayatı ise, sayılı gunlerden ibarettir. O halde, saadet iki başlı demektir:
1-Biri ahiret saadeti,
2-Oteki de dunya saadeti.

Bu iki saadetten hangisi onemlidir? Bunu akıl ve izan sahibi insanlar kolaylıkla anlayabilir. Aklımız ve izanımız ahiret hayatının, dunya hayatı ile mukayese edilemeyecek kadar onemli olduğunu bize gosterir.

Ahiret saadetine dair Hakkın kitabı, Kur’an-ı kerim ve Peygamber efendimizin sozleri ve din Âlimlerinin binlerce kitapları vardır. Fakat, bugun artık bunları okuyan, bunları soyleyen, soyleyenleri ve yazanları dinleyen az insan kalmıştır. Cok ehemmiyetli olan ahiret saadeti adeta unutulmuş, sanki boyle bir şey yokmuş gibi bir gaflet icinde bulunmaktayız. Bu ise, felaketin en tehlikelisi ve Âkıbetlerin en korkuncudur. Peygamber efendimiz; (Mesut o kimsedir ki, dunya onu terk etmezden once, o dunyayı terk etmiştir) buyurmaktadır.
Vaktiyle bir turlu mesut olamayan tuccarın biri, mutlu olmanın sırrını oğrenmesi icin, oğlunu, insanların en bilgili olan birinin yanına gondermiş. Delikanlı gunlerce yol yurudukten sonra, sonunda bir tepenin uzerinde bulunan aradığı kimsenin evine varmış.

Delikanlı, girdiği evde, hummalı bir manzara ile karşılaşmış. Tuccarların biri girip, diğeri cıkıyormuş. Evin sahibi sırayla icerideki insanlarla konuşuyormuş. Delikanlı, sıranın kendisine gelmesini beklemiş ve huzura alınınca, babasının arzusunu anlatmış. Hikmet ehli zat:
-Mutluluğun sırrını acıklayacak zamanım yok demiş delikanlıya. Sonra da demiş ki:
-Git, cevreyi dolaş! İki saat sonra da benim yanıma gel! Hemen arkasından ilave etmiş:
-Ama, senden bir ricada bulunacağım.! diyerek delikanlının eline bir kaşık vermiş, icine de iki damla yağ koydurmuş. Arkasından tenbih etmiş:
-Etrafı dolaşırken bu kaşığı elinde tutacak ve yağı dokmeyeceksin!

Delikanlı dışarı cıkıp etrafı dolaşmaya, verilen sureyi doldurmaya başlamış. Fakat gozu hep kaşıktaymış.

İki saat dolar dolmaz, hemen cıkmış o kimsenin huzuruna. Hikmet ehli kimse,
-Guzel, demiş. Sonra gence sormuş:
-Bahcıvan başının, on yıllık bir calışma sonunda meydana getirdiği eşsiz guzellikteki bahceyi, cicekleri, emsalsiz lezzetteki meyveleri gordun mu?

Utanan delikanlı hicbir şey goremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Cunku kendisine verilen iki damla yağı dokmemek icin hicbir tarafa bakamamış. Ev sahibi demiş ki:
-Oyleyse git, etraftaki guzelliklere bakarak, bahceyi tekrar dolaş!

Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı cıkarak gezmeye başlamış. Bu sefer bahceleri, cevredeki dağları, ciceklerin guzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat eserlerinin zarÂfetini gormuş.

Hikmet ehli zatın yanına donunce, gorduklerini butun ayrıntılarıyla anlatmış. Ev sahibi sormuş:
-Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dokulmuş olduğunu gormuş. Bunun uzerine, ev sahibi, demiş ki:
-Sana verebileceğim tek bir nasihat var:
Mutluluğun sırrı, dunyanın butun hÂrikalarını gorerek, Allahu teÂlÂnın buyukluğunu idrak etmektir; ama kaşıktaki iki damla yağı da unutmadan.
Sonra iki damla yağı yorumlamış:
-Bu iki damla yağdan, birinci damla, sağlığımız. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri gormemiz zaten mumkun değildir. Acılar icinde kıvranan kimse, dunyanın en guzel manzaralı yerinde olsa bile gozu bir şey gormez. Kuş tuyunden yatakta yatsa, bu yatak iğneli yatak gibi gelir ona.

İkinci damla da dostluklar, yani bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan hakiki dostlar. Dostları olmayan kimse icin dunyanın zindandan farkı yoktur.

Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, butun sıkıntıları unutturan en guzel ilactır.
Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan, herkese, her şeye iyilikle bakar. Kotuluk duşunmez. İyileri iyi oldukları icin sever. Kotulere ise kotu oldukları icin acır. Onların da iyi olmaları, hidayete kavuşmaları icin cırpınır.

Bu iki şeyin hakikatine varan, gercek mutluluğa kavuşur. Bunun icin, artık hicbir sıkıntı, dert olmaz. Bu mutluluğun verdiği haz, butun sıkıntıları orter.

Peygamber efendimiz de, İslamiyet’in hulasası ve saadetin sırrı olarak; (Allahu teÂlÂyı, emirlerini buyuk bilmek, bunlara saygılı olmak ve yarattıklarına acımak, merhamet etmek) buyurmuşlardır.

Hikmet ehli de diyor ki:

Yuzuğunde ne yazılıydı, bilsen Suleyman’ın:
Sakın aldanma, yoktur vefÂsı dunyanın!
Mesut, o kimsedir ki, butun kazandığını,
Yiye. Bırakıp, sevindirmeye duşmanın.

Kaynak
__________________