Terbiye; kişiyi yavaş yavaş rûhen ve bedenen yetiştirmek, olgunlaştırmak demektir. Hadîs-i şerîfte; (Oyunun faydası olmaz. Yalnız ok atmayı oğrenmek, atını terbiye etmek ve Âilesi ile oynamak haktır) buyuruldu.

İslÂmiyet, insanda bulunan şehvet ve gadabın yok edilmesini değil, her ikisine hÂkim olup, dîne uygun kullanılmalarını emretmektedir. SuvÂrînin atını ve avcının kopeğini yok etmeleri değil, bunları terbiye ederek, kendilerinden faydalanmalarının lÂzım olduğu gibidir. Şehvet ve gadab, avcının kopeği ve suvÂrînin atı gibidirler. Bu ikisi olmadıkca, Âhiret ni'metleri avlanamaz. Fakat, bunlardan faydalanabilmek icin, terbiye ederek, dîne uygun kullanılmaları lÂzımdır. Terbiye edilmezler, dînin sınırlarını aşarlarsa, insanı felÂkete suruklerler. RiyÂzet yapmak, bu iki sıfatı yok etmek icin değil, terbiye edip dîne uymalarını sağlamak icindir. Bunu sağlamak da, herkes icin mumkundur. Ebû Amr bin Nuceyd hazretleri; “İnsanı terbiye etmek, ona ihsÂnda bulunmaktan daha hayırlıdır” buyurmuştur.

İnsÂn, once kendini terbiye etmelidir. Nitekim Sırrî-yi Sekatî hazretleri; “Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hic terbiye edemez” buyurmuştur.

Ebû Bekr el-VerrÂk hazretleri oğlunu mektebe gonderir. Bir gun cocuğun benzinin sararıp bedeninin titrediğini gorunce, sebebini sorar. Cocuk; “Babacığım, hocam bana, Muzzemmil sûresinin 17'nci Âyet-i kerîmesini oğretti. O Âyette meÂlen; (Eğer siz, dunyÂda inkÂr ederseniz, cocukları aksaclı ihtiyarlara cevirecek olan bir gunde, kıyÂmet gununun şiddet ve azÂbından kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?) buyuruluyor. Bu Âyetin şiddetinden boyle oldum” der. Cocuk hastalanır ve bir muddet sonra da vefÂt eder.

Ebû Bekir el-VerrÂk hazretleri oğlunun mezarının başında ağlayarak kendi kendine şoyle der:
“Ey Ebû Bekir! Cocuğun bir Âyet işitmekle hastalanıp can verdi. Bunca yıldır Kur'Ân-ı kerîm okur hatmedersin, sana bir şey olmuyor. Yoksa kalbin taş mıdır?”

İsmÂil Hakkı Bursevî hazretleri buyuruyor ki:
“Muhammed aleyhisselÂma inanan, îmÂn eden kimseye farz olan şey, Allahu teÂlÂdan başkasını kalbinden cıkarmasıdır. Sefere cıkan kimse, evini ve akrabÂsını terk edip yola cıkar. Kalbinde evinin ve akrabÂsının sevgisi fazla ise, sefere rahat gidemez, yola da cıkamaz. Meşhur sozdur:

‘Bir evde iki sarıklı olmaz!’ Cunku her biri bir tarafa ceker. Evin huzûrunun bozulmasına sebep olur. Nefis ve şeytan kalbe vesvese verince, insanın zÂhiri bozulur, kotu işler yapmaya başlar, dînî meselelerde yanılır. Cunku kalbi, nefsinin ve şeytÂnın elindedir.

Olgun bir rehberin elinde terbiye olan kimse, kısa surede maksadına kavuşur. Bunun misÂli dağlardaki meyveler ile bahcelerdeki meyvelerdir. Dağda yetişen meyveler terbiye ve bakım gormedikleri icin gec olgunlaşır, tatlı olmazlar. Bostanlarda bahcıvanların bakımıyla yetişen ağacların meyveleri ise, hem kısa zamanda olgunlaşır hem de cok lezzetli olur.”

Netice olarak terbiye, insÂnı olgunlaştırır. Muhammed Ma'sûm hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kulun ıslÂhı, kalbinin ıslÂhına, bozukluğu da kalbinin bozukluğuna bağlıdır.”

Kaynak
__________________