Ali YURTGEZEN • 143. Sayı / AYIN KONUSU -SEMERKAND DERGİSİ
Mudara, yumuşak davranma ve hoş gecinme demek. Mudahene ise menfaat temini icin yuze gulme manasına geliyor. Dışardan bakınca mudara mı yoksa mudahene mi olduğu kolayca anlaşılamayan, ancak birincisi mubah, ikincisi haram sayılan benzer iki tutumla karşı karşıyayız.
Hz. Aişe r.a. validemiz anlatıyor:
Bir adam Rasulullah s.a.v.’in huzuruna girmek icin izin istemişti. AleyhisselÂtu Vesselam:
“Bu (gelen), aşiretinin ne kotu evladı!” dedi. Fakat adam iceri girince ona iyi davrandı, yumuşak bir dille hitap etti. Adam gidince:
“Ey Allah’ın Rasulu! Adamın sesini işitince şoyle şoyle soyledin. Sonra yuzune karşı iltifat ettin, iyi davrandın.” dedim. Buyurdu ki:
“Ey Aişe, beni ne zaman kaba buldun? Kıyamet gunu Allah TealÂ’nın katında en fazla zelil olacak kişi, kabalık ve taşkınlığının (vereceği zarardan) korkarak insanların kendisini terk ettiği kimsedir.”
Buharî, Muslim, Tirmizî, Ebu Davut ve İmam Malik’te yer alan bu haber, kaynaklarda Hz. Peygamber s.a.v.’in incelik yahut mulayemeti, fıskı (acıktan gunah işlediği) sabit olanın gıybetinin meşruluğu ve mudara sadedinde ele alınır.
“Mudara”, inceliklerine dikkat edilmesi gereken, yanlış anlaşılmaya musait bir tavır. Musluman cevrelerin birbirlerine suizanda bulunmak icin adeta bahane aradığı şu son zamanlarda hadisin mudara tarafıyla alakalı goruş ve değerlendirmeleri hatırlamanın faydalı olabileceğini duşunuyoruz.
Kalp işleri
Mudara, asıl duygu ve duşuncelerin dışa vurulması halinde taşkınlık yaparak zarar vereceği yahut aşırı alınganlık gostererek husumet gudeceği varsayılan kişilere karşı gonul alıcı tarzda yumuşak davranmak, itici olmamaktır. Muhataba karşı gosterilen guler yuz, tatlı soz ve iltifat, dinî bir endişenin, meşru bir maksadın eseridir. Yanlış anlaşılmaya yol acabilecek tarafı, zahiren “mudahene”ye cok benzemesidir.
Mudahene ise basit dunyevî menfaatler uğruna, bu menfaatleri sağlayacak mevkide olan bir fasık, zalim yahut kÂfire yaranmak, şirin gorunmek icin onun hoşuna gidecek tarzda davranmak demektir.
Gorulduğu gibi, dışardan bakınca mudara mı yoksa mudahene mi olduğu kolayca anlaşılamayan, ancak birincisi mubah, ikincisi haram sayılan benzer iki tutumla karşı karşıyayız. Nitekim İbn Battal, İbn Hacer el-AskalÂnî, Kurtubî gibi hadis şÃ‚rihleri yukarıdaki hadisten mudaranın meşruiyetine dair hukum cıkarırlarken, bu benzerliğe dikkat cekip aradaki farkı izah etmek ihtiyacını hissetmişlerdir.
Bu izahlara gore mudara, cahile bilmediğini oğretme, fasığı da yaptığından nehyetme şartlarında, bunların yakınlığına ihtiyac varsa veya duşmanlıkları ummete zarar verecekse, yumuşak davranmak; icinde bulundukları durumu yuzlerine vurmadan, tenkit etmeden, guzel soz ve davranışlarla muamelede bulunmaktır. Burada esas olan dinin selametidir. Halbuki mudahene ikiyuzluluk, yağcılık yahut dalkavukluktur. Bencilce mevkiini korumak, nefsinin arzularına ulaşmak, dunyevî kazanclar elde etmek icin Allah’ın razı olmadığı soz ve davranışlarla muhatabına
hoş gorunme cabasıdır.
Fıkıh uleması meseleyi “marufu emir ve munkerden nehiy” farziyyeti cercevesinde ele almış, bilhassa munkerin nehyedilmesi gereken yerde sukût şeklindeki bir mudahalesizliği yine niyet ve şartlara gore mudara yahut mudahene diye isimlendirmişlerdir. Munker karşısında dinin icabına gore sukûtu tercih “mudara”; nefsin arzularına gore sukût ise “mudahene” kabul edilmiştir. İmam GazÂli rh. a., “kalp işleri”nden saydığı, meşruiyeti tamamen niyete bağlı boyle davranışlar icin kişinin kendisi kalbine danışarak hukum verecektir, diyor ve ekliyor: Allah TealÂ’nın kalbimizdekine muttali olduğunu, hevamızın mı yoksa dinimizin mi peşinden gittiğimizi bildiğini unutmamak gerekir.
Mudaranın incelikleri
Bazı rivayetlere gore yukarıdaki hadiste bahsi gecen adam Uyeyne İbn Hısn’dır. Necid bolgesindeki bedevi kabilelerinden Gatafanlıların FezÂre kolunun reisidir. Son derece cahil, inatcı, sert tepki veren, cıkarcı, ahmaklığı sebebiyle herhangi bir meselede ikna edilemeyen ama butun Gatafanlılar gibi savaşcı bir bedevidir Uyeyne.
Yahudiler Uyeyne ve kabilesini bazen pohpohlayarak bazen hurma mahsulunden pay vererek muslumanlara karşı paralı asker gibi kullanıyordu. Uyeyne, Mekke’nin fethinden cok kısa bir sure once, muşriklerin mağlup olacağını tahmin ederek muslumanların safına gecti. Buna rağmen Huneyn Gazvesi’nden sonra Rasul-i Ekrem s.a.v.’in Uyeyne’ye muellefe-i kulûb gibi ganimet vermesi hem onun henuz tam manasıyla iman etmediğini hem de ganimet payındaki imtiyazla muslumanlar safında tutulmaya gayret edildiğini gosteriyordu.
Hadisciler Hz. Âişe’den rivayet edilen haberde Peygamber s.a.v. Efendimiz’in Uyeyne’ye yumuşak davranmasının bu sıralarda vaki olduğu ve yine onu muslumanlar safında tutma, kabilesini İslÂm’a ısındırma, muşriklerle ittifakını engelleme maksadı taşıdığı kanaatindedir. Bu maksadı, mudarayı mudaheneden ayıran gerekcenin, “dinin selameti” gerekcesinin orneği olarak zikrederler.
Bununla beraber hadis cercevesinde bazı ayrıntılarla ilgili değerlendirmeler, mudaranın gozden kacırılmaması gereken cok onemli inceliklerini verir. Mesela Kurtubî, Hz. Peygamber s.a.v.’in Uyeyne’ye rıfkla muamele ettiğine ama onu ovmediğine dikkat ceker. Demek ki fasık, munafık veya kÂfirlere mudarada tenkit yoktur, ayıplama yoktur ama ovgu de yoktur. İbni Battal da Rasulullah s.a.v.’in Uyeyne’yi iceri kabulunden once onun kotuluğunu bilhassa zikrettiğini soyler. Boylece muminlerin işin aslını bilmesini, tedbirli olmasını, kendisinin zaruretten kaynaklanan mudarasının muminleri yanlış yonlendirmemesini istemiştir.
Nitekim Uyeyne İbn Hısn, Hz. Ebubekir r.a.’ın hilafeti sırasında irtidat eder, muslumanlara karşı savaşır. Sonra tekrar musluman olur. Fakat muellefe-i kulûb icin tahsis edilen gelirlerden kendisini mahrum ettiği icin Hz. Omer r.a.’ı adaletsizlikle suclayan bir muslumandır. Şu halde şerrinden endişe edilen fasık ve kÂfirlere mudara edildiğinde, muslumanların aldanmaması, nifaka duşmemesi icin, işin hakikati hic olmazsa yakın cevreye usulunce anlatılmalıdır.
Nihayet Rasulullah s.a.v.’in verdiği cevapta, karşıdaki ne kadar kaba, şirret, cahil ve art niyetli olursa olsun, Allah indinde zelil duşmemesini isteyen, boylelerini de kazanmaya calışan, bir sevgi ve merhamet buluyoruz. Bu duygu mudarayı sahtelikten kurtarıp mudaheneden ayırıyor.
Diz dize olanların hukuku
Mudaradaki bir başka cok onemli incelik, hadisin bir vak’a olarak tesbiti cabalarında kendini gosteriyor. Bir haberin somut bir vaka olarak yer, zaman, şahıs gibi ayrıntılarının belirlenmesinden ziyade mesajı ve ornekliği onemlidir şuphesiz. Kaldı ki soz konusu ayrıntılardaki ihtilaf coğu zaman asıl mesajı kuvvetlendiriyor. Mesela Hz. Peygamber s.a.v.’in Ummi Mektum r.a.’ı ihmal etmesine ve bundan dolayı Abese suresinin başındaki siteme muhatap olmasına sebebiyet veren muşrik konuklarından birinin Uyeyne olduğuna dair zayıf bir goruş var.
Daha kuvvetli bir rivayet ise, En’am suresinin “Sırf Allah’ın rızasını dileyerek sabah akşam Rablerine dua edenleri huzurundan kovma..” ikazıyla başlayan 52. ayeti ile takip eden uc ayetin yine Uyeyne İbn Hısn ile ilgili olduğudur. Ebu Nuaym el-IsfahÂnî’nin anlattığına gore, aralarında Uyeyne’nin de bulunduğu nufuz sahibi muşriklerden bir grup musluman olmak yahut Hz. Peygamber s.a.v. ile zaman zaman goruşmek istediklerini bildiriyor ama bir şart koşuyorlar: Diyorlar ki biz BilÂl, Ammar, Selman gibi alt tabakadan muslumanlarla bir arada olamayız. Ya bunları kov, ya da biz geldiğimizde bunlar senin yanından uzaklaşmış olsun. En’am suresinin bahsettiğimiz ayetleri muşriklerin bu tekliflerini yazılı bir anlaşmaya bağlamak istemeleri uzerine nazil oluyor. Hadisenin diğer tarafı Selman-ı Farisî r.a.’dan nakille Ebu Davut’ta şoyle verilmiş:
“Selman demiştir ki, bu ayet (En’am 52) bizler hakkında nazil oldu. Rasulullah bizimle beraber oturur ve biz kendisine dizimiz dokununcaya kadar yaklaşırdık. İstediği zaman yanımızdan kalkardı.
Sonra Kehf suresinin “Nefsini, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut!” (Kehf, 28) ayeti nazil oldu ve biz kalkmadan kalkmayı terk buyurdu.”
Şunu anlıyoruz butun bunlardan: Bazen karşınıza imtiyaz isteyen fasıklar, munafıklar, kÂfirler cıkıyor. Belki kalpleri ısınır, İslÂm duşmanlıkları nihayete erer, ummet bundan bir fayda gorur diye mudara ediyorsunuz boylelerine. Ama bu mudara, sizinle diz dize olanların hukukunu asla ihmal etmemenizi gerektiriyor. Ve galiba bugun dizi dizine değenleri itip kakmakla, aşağılayıp suclamakla, hor ve hakir gormekle muktedir fasıklara mudara ettiklerini duşunenlere, yaptıklarının mudara değil mudahene olduğunu en iyi bu rivayetler anlatıyor.
__________________
Mudara ve Mudahene
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Mudara ve Mudahene