SORU: Bazı kimseler “Tasavvuf kelimesi Kur’an’da yoktur. Kur’an’da olmayan bir şeyi kabul etmeyiz” diyorlar. Tasavvuf Kur’an’da var mıdır?

CEVAP: Sunnetlerde olup ta, Kur’an’da acıkca belirtilmeyen şeyleri kabul etmemek bid’attir. Peygamber(s.a.v.)Efendimiz ise İbn-i Asakir’deki bir hadisi şerifte, mealen; ” -” Bid’atten sakının; her bid’at sapıklıktır ve her dalalet ehli de ateştedir.” buyurmuştur.
Allahu Teala Kur’an’da her şey acık olarak belirtseydi; milyonlarca cilt buyukluğunde Kur’an olurdu. O durumda oyle bir Kur’an-ı hangi insan ezberleyebilirdi. Hangi insan oylesine bir Kur’an-ı tam olarak okuyup tamamını kavrayabilirdi? Allahu Teala Lokman suresi 27. ayette buyuruyor ki, mealen:
-” Eğer yeryuzundeki ağaclar hep kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine destek olduğu halde murekkep olsa, yine de Allah’ın kelimeleri yazmakla tukenmez. Şuphesiz ki Allah cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir.” (Lokman-27)
Kur’an’da namaz, salat, oruc savm olarak gecer. Tasavvuf Munkirleri “Abdest kelimesi Kur’an’da gecmiyor” diye, cunup mu geziyorlar? Olulerini yıkamadan ve cenazelerini ”Cenaze namazı Kur’an’da gecmiyor” diye, cenazelerinin namazını kılmadan mı defin ediyorlar? Tasavvufun Kur’an’daki işareti;
-“Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!”(Fecr/27),
- “Rabbinden razı olup, Rabbinin rızasına ermiş olarak don Rabbine.”(Fecr/ 28),
-“(rızaya ermiş)Kullarımın arasına gir.”(Fecr/ 29),
-“Cennetime gir.”(Fecr/ 30) meallerindeki ayetlerin gereğince, kotuluğu emreden nefsi terbiye edip, Allah’ın rızasını kazanmak olduğudur.
Nefsi terbiye etmek icin Kur’an ve sunnet yolunu takip etmek gerekmektedir. Başkaları başka şeyler soyleyebilir ancak; mutasavvıflar bu yolu takip etmeğe ozet olarak tasavvuf demiştir.
Tasavvuf; Allahu Teala’nın;
- “Ey iman edenler Allahı cok zikrediniz” (Ahzab/41) mealindeki ayetinin gereğince, Allah’ı cok zikir ediş yoludur. Eğer “Namaz da, Allah’ı zikirdir” denilirse, namaz gunde beş vakit farzdır ve belli vakitlerde farz kılınmıştır; “ O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız uzerinde hep Allah’ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Cunku namaz muminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.” (Nisa/s. 103) Yukarıdaki mezkur ayetin mealinden de anlaşıldığı gibi namazda zikir olmakla beraber namazın belli vakitlerde kılınacağından soz edilmektedir. Zikir hakkında ise boyle belirlenmiş bir vakit emredilmeyip “Allah’ı cokca zikrediniz” şeklinde emredilmektedir. Ayrıca namaza; “essalÂh” denilerek “zikirden ayrı ifade edilmiştir.
Tasavvuf: Allahu Teala’nın : “Kalbler ancak Allah’ın zikri ile huzura erer.” (Ra’d/28) mealindeki ayetinin gereğince, kalbleri itminan edip ic alemde barış ve huzuru bulmak yoludur. Bir kimse iman ettikten sonra ancak zikir ile namazda huşuya erebilir. Huşuya erilmeden kalp ve ruhun mutmeinneye, huzura ermesi asla mumkun değildir.
Tasavvuf : Peygamber Efendimizin; “Mûtû Kable En Temûtû.” yani; “Olmeden once, olum otesinin sırrına erişiniz“ hadis-i şerifinin sırrınca haber verdiği olum otesinin sırlarını ve İlahi isimlerin ve sıfatların nurlarını kalb gozu ile gormek ve zevken tadarak yakin imanı elde ediş yoludur. Bir Musluman, yakin imanı elde etmeden asla ihlaslı bir mu’min olamaz.
Tasavvuf: Peygamber(s.a.v.) Efendimizin“tehallaku bi ahlÂkıllÂh” hadislerinin gereğince Allah’ın ahlakını yaşayış yoludur.
Tasavvuf: Peygamber(s.a.v.) Efendimizin ; “EssalÂtu mi’rÂcu’l mu’minîn“(Namaz muminin mi’racıdır) hadisi şerfinin sırrınca ruhani mi’rac yapmanın yoludur.
Tasavvuf: İmam-ı Gazali hazretleri tasavvufu şu sozlerle ifade ettiler: “ Tasavvuf, Muhammed aleyhisselamın bÂtınıdır. Kim tasavvufu inkar ederse, o kimse Muhammed aleyhisselamın batınını inkar etmiş olur. ” İmam-ı Gazali hazretlerinin bu sozleri şu anlama gelmektedir: Allahu Tealanın Evliyasına verdiği İlahi ilhamı, Keşfi, yani; kalb gozunun acılması halinde melekût aleminin seyrini, kevni veya ilmi kerametleri ve ruhani zevki inkÂr eden bir kimse, Peygamberlere gelen vahyi, peygamberlerin meleklerle goruşmesini, haricten hicbir ilim oğrenmeden herkesten daha cok alim olmalarını ve onlara verilen mu’cizeleri nasıl kavrayıp kabullenebilir? İmam-ı Gazali Kimya’nın 1.c.116. shf.de bu hadis-i şerifi şoyle izah ediyor: “Bir kimse, tasavvuf yolunun başlangıcında, kotu duygularından arınır ve uzaklaşırsa, ahiret hallerini zevkle muşahede etmeye başlar. Başkalarına olumden sonra gorunen haller, o kimseye olmeden once yaşarken gosterilir. Bu halleri goren kimse, şehadet alemine(gorunen alem) donunce, gorduklerini başkalarına anlatması caizdir.”

SORU: Kur’an’da Evliyanın Kerametine Dair Âyetler Var mıdır?

CEVAP: Tasavvuf ve hadis munkirleri Kur’an’da acıkca belirtilmeyen şeyleri kabul etmeyeceklerini soylerler. Bu itikat onları sapkınlığa goturmektedir. Zira, ayette Allahu Teala bu Kur’an’ı Rasulullah’a indirdiğini ve O’nu insanlara acıklamasını emretmekte olduğunu bu kimselere hatırlatırız. Mezkur ayet-i kerime Rasulullah (sav) Efendimizin dini konudaki sozlerinin Kur’an’ın tefsiri olduğunu gostermektedir. Buna rağmen Kur’an’da gerek Eshab-ı Kehf’le ilgili ve gerekse hz. Meryem’le ilgili kerametler mevcut ayetlerde belirtilmiştir. AshÂb-ı Kehf kıssasında zikredilen husus : “Onlara baksaydın gorurdun ki, guneş doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafına yonelir, battığı vakit de onların sol yanını kesip giderdi. Kendileri ise oranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın AYETLERİNDENDİR. Allah kime hidÂyet ederse işte o, doğru yola erdirilmiş, kuni de şaşırtırsa artık onun icin hicbir zaman irşad edici bir yÂr bulamazsın. Sen onlan uyanık kimseler sanırsın. Halbuki onlar uyuyanlardandır. Biz onları gÂh sağ yanma, gÂh sol yanına ceviriyorduk. Kopekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmakta idi. Uzerlerine tırmanıp da hallerini bir gorseydin, mutlaka onlardan yuz cevirir, kacardın ve her halde icin, onlardan korku ile dolardı. Onlar mağaralarda ucyuz sene eğleştiler. Buna dokuz yıl daha kattılar.”( Kehf, 17, 18, 25 )

Hz. Meryem’in kıssasında kuru hurma ağacının meyve vermesi ile ilgili Âyet:

“…Hurma ağacını kendine doğru silk, ustune derilmiş taze hurma dokulecektir.” (-Meryem, 25 )

Zekeriyya’nın (a.s.), Hz. Meryem’in yanına girdiğinde, O’nun yanında rızıklar bulduğunu; kendisinden başka kimsenin girmediği bu yerde bulunan erzakın nereden geldiğini Hz. Meryem’den sorduğunda : “Allah’ın indinden” cevabıyla ilgili Âyet:

“…Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girdiyse, O’nun yanında bir yiyecek buldu: “Meryem! bu sana nereden geliyor?” dedi. O da : “bu Allah tarafından, şuphe yoktur ki Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir” derdi.” ( Âli İmran, 37 )

Hz. Suleyman’ın veziri Asaf b. Berhiya’nın bir anda Belkıs’ın tahtını Yemen’den Filistin’e getirmesini anlatan kıssa :

Nezdinde kitaptan bir ilim bulunan zat: “Ben dedi, onu sana gozun kendine donmeden (gozunu yumup acmadan) evvel getiririm.” ( Neml, 40 )

Kerametle ilgili Hadisi şerifler:

1-Hz. Ebu Bekir’in(r.a.) pek cok misafirine yemek verdikten sonra, artanların eskisinden fazla olduğu haberi.

2-Hz. Omer’in (r.a.) Medine’de, minber uzerinde hutbe okurken, İslÂm orduları komutanı Sariye’yi, duşman kuvvetlerinin kuşattığını gorerek,” Ya Sariyel cebel”diye dağa cekilmesi icin seslenişi ve Sariye’nin bu sesi cok uzaklardan işiterek yerine getirmesi hadisesi.

3-Hz. Osman’ın(r.a.) kendisini ziyarete gelenler icinde, birinin gozunde zina eseri bulunduğunu haber vermesi.

4-Hz. Halid b. Velid’in (r.a.) zehir ictiği halde, hic tesir etmemesi

SORU: İslamda Tasavvuf Nedir? Tasavvufun Hinduizim, Budizm ve eski Yunan felsefesi ile alakası var mıdır? CEVAP : İslamda Tasavvuf: Bir mu’min, Kur’an ve Sunnet Yolu olan Ehl-i Sunneti (İslamiyete, Peygamber (S.A.V.) Efendimizin anladığı ve oğrettiği gibi inanmak) oğrenip, sonra yasaklardan haramları ve mekruhları, yapılması gereken bilgilerden farzları, vacipleri ve sunnetleri oğrendikten sonra onlarla amel etmeye calışarak, kÂmil ve mukemmil bir rehberin vasıtası ile zikir, sohbet ve rabıta ile kalbi Allah’ın sevmediği şeylerden temizleyip, kalbini İlÂhi nurlar ve sırlara ayna yaparak suslemesi ve bu sebeple gercek Allah sevgisini zevken tadarak, Allah’a inanmayan nefs-i emmaresinin, kalbine doğan ilahi ışığın zevkinden etkilenmesiyle, dine muhalif nefsin Allah’a inanıp mutmainne mertebesine ererek ihlaslı bir musluman olması durumuna İslamda Tasavvuf denir. Yukarıda ozet olarak belirtildiği gibi gercek bir tasavvufun ne Hinduizmle, ne Budizmle ve ne de eski Yunan felsefesi ile hic bir alakası yoktur. Hakiki tasavvuf; sapık tarikatcıların ihdas ettikleri yanlış tasavvuftan da, bunlara bakarak hukum cıkaran ve gercek tasavvuftan bihaber mezhebsiz ve reformist yazar ve ilahiyatcıların iftiralarından da tamamen arı ve durudur. Hinduizm, Budizm ve eski Yunan felsefelerinde, İslamda bulunan Tevhid inancı yoktur. Bu felsefelerde nirvana denilen “fena filmadde“(madde de yok oluş) vardır, reenkarnasyon(iyilik yapanların bu dunyaya daha iyi şartlarda yeniden geleceği, kotulerin ise, bocekler olara bu hayata tekrar doneceği) vardır. Tabiat guclerine tapınmak olan şirk vardır. Gercek tasavvufta ise, Allah’tan başkasını ilah edinmek şirktir. Kur’an ve sunnetin dışında ihdas edilen bir amelle amel etmek bid’attir. Bid’at ise buyuk gunahlardandır. İnancta bid’at ise, kufurdur. Gercek tasavvuf, Kur’an ve sunnetin sınırları dışına asla cıkamaz. Cıkan olursa, o da sapık bir tarikat olarak addedilir.

Vesselam.

kaynak:islamdergisi.com
__________________