MevlÂna aşkını
GENCLİĞE SUNMAK...
Hazreti Mevlana'nın olumunun 734. yılındayız. Bir insanın 734 yıl diri ve taze kalmasının elbette bir cok sırrı vardır; ama onun en buyuk sırrı aşkıdır. O ne yuce sevgidir ki, asırlar boyu gonul tellerini inletmiş durmuştur.
Mevlana, aşkı o kadar cok terennum etmiştir ki, aşk, onda sanki somut bir nesne gibi durmuştur. 25 bin beş yuz beyitlik Mesnevi'si bir yana, 40 bin beyitlik Divan–ı Kebir'i baştan sona kadar aşkla doludur. Dunya kuruldu kurulalı, aşk uzerine bu kadar yoğunlaşmış ne bir eser, ne de bir kişi vardır.
Aşk onu o hale getirmişti ki, bir deri, bir kemik kalmıştı. (Minyaturlerdeki resimler ona benzemiyor, o resimler, 1967 yılında İranlı bir ressam tarafından hayali olarak cizilmiştir.) Ahmet Eflaki, onun bu durumunu şoyle anlatıyor:
"Bir gun Mevlana hamama gitmişti. Merhamet gozuyle kendi mubarek vucuduna baktı. Vucudu iğneden ipliğe donmuştu. Buyurdu ki:
"Butun omrumde kimseden utanmadım; fakat bugun zayıf vucudumdan cok utandım; cunku o bana ‘Bir gun bana huzur vermedin.’ diye kim bilir hal diliyle neler soyledi, neler de soylemeyip gizledi ve ‘Yukunu taşıyabilmem icin beni hic rahat bırakmadın; bir gececik olsun istirahat edip kuvvet bulmama bile izin vermedin.’ diye ne kadar inledi. Fakat ne yapayım ki, benim huzurum, onun ızdırabındadır."
* * *
Aşk, onun ruhunu alevlendirirken, bedenini de eritiyordu. Fakat o, secimini aşktan yana yapmıştı:
"Her insan dunyada bir sevgili secer, biz kendimize sevgili olarak aşkı sectik." diyordu.
* * *
Aşk, burada ilahi bir makam kazanıyor ve varlığının adeta temeli oluyor :
"Allah'ın aşkıyla sarhoş olarak gelen, Allah'la beraber baki olur." Onun butun ozlemi aslında Baki olanda fani olmaktır ve bunun yolu da aşktır.
Onun doneminde yaşanmış bir "Tavus Sultan" hikayesi vardır ki, aşkı bir nebze anlamamızı sağlıyor.
Tavus Sultan, Hindistan'da bir şeyhin talebesidir. 25–30 yaşlarında bir hanımefendidir. Bu hanımefendinin Şeyhi, Mevlana'yı cok sever ve ticari kervanlarla Konya'dan Hindistan'a gelen Mevlana'nın şiirlerini, ders esnasında zaman zaman okur. Tavus Sultan da o beyitleri Hindistan'a geldikce alır, okur. Boylece, Hazreti Mevlana'ya hayranlığı, sevgisi durule durule yumak haline gelir. Son kez bir rubaisini daha okur ki, icini yakıp kavurur:
"Ne duruyorum, ne yuruyorum,
Uzengideki ayak gibi…
Ne susuyorum, ne konuşuyorum,
Kitaptaki yazı gibi…
Ne varım, ne yokum,
Gulsuyundaki koku gibi…"
Bu rubai Tavus Sultan'ı gonlunden yaralar. Şeyhi, bu durumun farkındadır ve ona:
"Haydi kızım, kalk Konya'ya git sen!" der.
Tavus Sultan cok zengindir. Konya'ya gelir ve Meram'da bir ev alır. Bir tanburu vardır, kendi kendine calar durur; icten ice ah ceker, kendinden gecer.
Mevlana da 10–20 gunde bir, talebeleriyle sabah namazına gider. Bir sabah, namazdan donerken bir tanbur sesi duyar. "Şems'ten bir selam erişti. Bu ses, Şems'in selamı olmadan cıkmaz. Ben buna bir bakacağım." der ve Tavus Sultan'ın evinin kapısını acarak iceri girer. Talebeleri, iceride bir hanımefendinin olduğunu bilmektedir.
Mevlana icerde uc bucuk gun kalır. İcerdekinin bir kadın olması, cevrede dedikoduların yayılmasına neden olur.
Uc bucuk gun sonra, talebeleri, kapı acılıp Hazreti Mevlana gorununce, hepsi saf olur. Mevlana:
"Sizden ummam da belki ileri geri konuşanlar vardır, acın bakın Tavus Sultan'a. " der. Kapıyı acarlar ki bir avuc kul!.. " Yandı!.." der. "Bu kadarmış tahammulu. Uc bucuk gun onun yanma operasyonuydu."
İlahi aşk maddeye yansırsa, onu yakar, kul eder. Ceyranın yakıcılığına inanıyoruz da, aşkın yakıcılığını kabullenemiyoruz; hic yanmadık ki!..Aşk, cesetleri yakıp, gonlu diriltir; cunku aşkın vatanı gonuldur.
* * *
Mevlana, Ashab–ı Kehf'in kopeği Kıtmir'in rengini sorar ve cevabını da kendisi verir :
"Onun rengi sarıydı; cunku aşıkların rengi sarı olur."
* * *
Şimdi onun aşk denizine dalalım ve birkac damla cıkaralım:
"Aşk, Allah'ın sırlarına ulaşmanın anahtarıdır."
"Aşk geldi, butun kelimeler silindi hafızamdan."
"Manaların aşk burakı aklımı da gonlumu de aldı, goturdu. Nereye goturdu diye sen bana sor. Aklımı da gonlumu de senin bilmediğin o tarafa, otelere goturdu. Orada ne ay var, ne guneş, ne gok. Bunlar, sevgilinin bize eşi benzeri olmayan keremleridir."
Butun bunlara nasıl ulaşılabileceğini de şoyle anlatır:
"Sende bulunan beş duyu ışığını, gonul nuru ile aydınlat. Duyguları beş vakit namaz gibi bil. Senin gonlun ise, yedi ayetten ibaret olan Fatiha Sûresi'ne benzer. Her sabah goklerden bir ses gelir, gonlunden dunya sevgisini atabilirsen o sesi duyar, hakikat yolunun izini bulur, yol alırsın."
"İyi kişilere, ermişlere aşk şarabı sunan Cenab–ı Hak idi. İbrahim Ethem hangi şaraptan icmişti de kendinden gecmiş, tacını tahtını bırakmış, memleketinden kacmıştı? Beyazıd, bu şaraptan icince, ‘Kendimi noksan sıfatlardan tenzih ederim.’ demişti. Aynı şaraptan Hallac–ı Mansur yudumlayınca, ‘Enel Hak – Ben Hakkım –’ diye bağırdı da darağacına cıktı."
"Tertemiz şarap ‘Ab–ı hayat – hayat suyu– tır.’ Oburu ise pisliktir. Uzum şarabı, iceni bazen domuzlaştırır, bazen da maymun haline sokar. O kırmızı şarap, sonunda senin yuzunu kapkara eder. Allah şarabının kupu gonuldur, o kupun ağzını ac, o kupun ağzını, işi gucu kotuluk olan nefs, camurla ortmuştur. O pis camuru kupun ağzından kaldır, at."
Şu cumlesi ne kadar anlamlıdır:
"Gonlu yarattığın icin canım sana feda olsun, Allah'ım."
* * *
Aşkla ilgili sozlerini dinlemeye devam edelim:
"Aşk, ustunlukte, bilgide, defterde, kitap sayfalarında değildir. Aşk, oyle bir nur ağacıdır ki, dalları ezelde, kokleri ebeddedir. Bu ağac ne arşa dayanır, ne de yeryuzune, bu ağacın kokleri de yoktur. Sende fani guzellere karşı bir iştiyak – arzu – ozlem var ya… Bil ki bu arzu senin icin bir puttur. Sen, kendinde kendini bulur da kendin sevgili olursan, sende ozlem kalmaz."
"Ey oğul, aşka bağlan, geri kalan şeyler boştur, havadır."
"Aşık ol, aşık ol da uzuntuden kurtul. Sen, padişah oğlusun, ne zamana kadar dunyanın esiri olarak kalacaksın?"
"Aşksız gecen omru hic hesaba katma, yaşadım sanma. Aşk, ab–ı hayattır, onu canla, gonulle kabul et. Aşıklardan başkasını, sudan ayrılmış balık bil. O, vezir bile olsa, sen onu olmuş say. Aşk, eşya dengini acınca, her ağac yeşillenir. Kocamış ağactan biten taze yapraklar, her an meyve verir."
Hazreti Mevlana'yı anlamak, hele onun aşk boyutuna nufuz edebilmek elbette mumkun değildir. Ancak, yeni nesillere onu tanıtmaktan da uzak durmamak gerekir.
"Benim Mesnevim, dunya durdukca, dunyanın her yerinde okunacak, hatta meyhanelerde bile." diyen
Ve bu deyişinin bugun doğruluğunun yaşandığı ve Mevlana'nın eserlerinin butun dunyada "en cok okunan kitaplar" listesinde yer aldığı goz onune alınınca, ulkemizde ve ozellikle gencler arasında pek tanınmıyor olması, elbette uzucu bir durumdur.
Genc, model olmadan eğitilmez. Mevlana ve diğer buyukler, hayatları ve eserleriyle genclere model olarak sunulursa, bu genclik onları kabul edecektir; cunku gencliğin fıtratı temizdir.
__________________
>>>>>>>>>Mevlana<<<<<<<<<<
Dini Bilgiler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- >>>>>>>>>Mevlana<<<<<<<<<<