En guzel varlığımızdır kalp. Acılarımızı ve sevinclerimizi hissettiğimiz, binbir ceşit duyguyu icerisinde taşıdığımız, kimi zaman gulmemize, kimi zaman ağlamamıza sebep olan kalbimiz. Evet, acaba iddia ettiğimiz gibi temiz bir kalbe mi sahibiz yoksa bize mi oyle geliyor?
Şoyle bir duşunelim; ‘ Benim ibadete ihtiyacım yok, benim kalbim temiz ‘ diyen biri, Allah ‘ a ibadet edenlerin kalplerinin kirli olduğu ve bu kiri temizlemek icin ibadet edildiği sonucuna ulaştırmuyor mu bizi?
Bir tarafta gaflet uykusunda olup, Allah ‘ a hicbir şekilde taatte ve ibadette bulunmayan birinin ‘ Kalbim temiz ‘ diyerek, butun bunlara ihtiyacının olmadığını soylemesi, obur yandan yuzunde secde izinin bulunduğu, Allah ‘ a karşı sorumluluk bilincinde olup, hicbir taat ve ibadetten kacınmayan ve islam-i gorevlerini hakkıyla yerine getirme endişesi taşıyan bir mu’minin, butun bunlara rağmen ‘ Rabbim, gunahlarımı bağışla! ‘ diye niyazda bulunması sizede tuhaf gelmiyor mu? Evet, gercekten kalbi temiz olanların(!) İslama ve Allah’ın kurallarına gore yaşamalarına gerek kalmasaydı, peygamber efendimizin(sav) islam dinini insanlara ulaştırma cabaları ve bu uğurda cektiği acıların bir manası olabilir miydi(Haşa)? Halbuki, peygamberimizin(sav) kucuk bir cocuk iken, kalbinin melekler tarafından yıkandığını biliyoruz.
Eğer durum buysa nedir, peki nedir kalbin temiz olması veya kalp nasıl temizlenir? Rad suresinin 28.ayetinde; ‘ Onlar iman edip, kalpleri Allah ‘ ın zikriyle mutmain olanlardır. Dikkat edin, kalpler sadece Allah ‘ ın zikriyle mutmain olur ‘ buyrulmaktadır.Sadece ifadesine dikkat edelim ki, kalbimizin yatışması, mutmain olması ve temizlenmesi, Allah ‘ ı zikretme şartına bağlanmıştır.Ve biliyoruz ki Allah ‘ ı hakkıyla zikretmek, ancak islamı yaşamakla mumkun olabilir.Efendimizin(SAV), sıddıkların, şehitlerin, alimlerin ve onderlerin yolunu surdurerek ulaşabiliriz o yuce degaha. Ve ancak bu şekilde mazhar olabiliriz Allah ‘ ın affına.
En nihayetinde dizzleri titreten, alışılmışın dışında bir şaşkınlık yaratan peygamber(SAV) ve ashabını, bir efsaneymiş gibi okumaya devam mı edelim, yoksa yaşıyormuş gibi hayatımıza tatbik edip, bu kutsal emaneti en yuksel zirveye mi taşıyalım? Secim bizim…Selam ve dua ile…

Musap Bayar
kaynak
__________________