Ailenin Temelinde, Eşler Arasında Oluşan İlahi Sevgi Vardır



Aile, doğrudan insanın varlık yapısından kaynaklanan bir kurumdur. Her insan, tek başına, kadın da olsa, erkek de olsa, bir yonuyle eksik bir varlıktır. Bu insanın doğasından kaynaklanan bir durumdur. Biraz duşunduğumuzde, varlığın temelde iki kutuplu bir yapı arzettiğini gorebiliriz. Canlılar soz konusu olduğunda cift kutupluluk “iki cinslilik” olarak anlaşılmaktadır. Kur’an bu gerceğe şoyle dikkat ceker:



“Toprağın verdiği her turlu urunde, insanların bizzat kendilerinde ve hakkında henuz bilgi sahibi olmadıkları şeylerde karşıt-ciftleri yaratan Allah ne yucedir” (36/36). İnsan da, Kur’an’ın ifadesiyle “cift” yaratılmıştır. Hucurat suresinin 13. ayeti, insan gerceğini anlayabilmemiz icin adeta ana cerceveyi bize şoyle sunmaktadır: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; birbirinizle tanışmanız, yardımlaşmanız icin milletlere ve kabilelere ayırdık. Şuphesiz Allah katında en ustun olanınız, O’na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır”.


Aile, her şeyden once, insani butunluğe, insan olmanın beraberinde gelen olgunluğa ulaşabilmek icin gerekli olan bir kurumdur. Nitekim Yuce Yaratıcı, A’raf suresinin 189. ayetinde, “Sizi bir neftsen, aynı ozden yaratan Allah’tır. Allah gonlunun huzura kavuşacağı eşini de aynı ozden yaratmıştır” buyurarak, insanın huzur ve mutluluk yolculuğunu eşiyle birlikte gercekleştireceğini hatırlatmaktadır. Cocuklar, ilahi sevgi ile kurulan bu birlikteliğin meyveleridir.

İnsan neslinin sağlıklı ve guvenli bir şekilde devamı, annenin ve babanın varlığına ve birlikteliğine bağlıdır. Toplumun en kucuk birimi/yapıtaşı olan cekirdek aile en temel haliyle anne, baba ve cocuklardan oluşur. İnsanlık tarihi boyunca, aile, insanın varlığını surdurebilmesinin ve toplumların geleceğinin bir guvencesi olarak varlığını ve etkinliğini hep hissettirmiştir. İnsanoğlu, insanlığın ne anlama geldiğini, oncelikle aile icinde tanımış; sevgiyi ve saygıyı, aile icinde yaşayarak oğrenmiştir. Ne var ki, insanlığın geleceği acısından yaşamsal onem taşıyan boyle bir kurum, gunumuzde, belki de tarihte hic olmadığı kadar yıpranmış; ciddi anlamda bir cokme ve cozulme surecinin icine suruklenmiştir. Oyleyse bu kurumun gerekli olduğuna inanıyorsak, once bu olumsuz gidişatın sebeplerini tespit etmek, sonra da onu yeniden işlevsel kılabilmenin yollarını aramak durumundayız. Bu sorun, ne tek başına devletlerin, ne tek tek dinlerin, ne de milletlerin sorunudur. Bu sorun, doğrudan insanlığın geleceğini ilgilendirmektedir. Bu sorun esas itibariyle “insan” olma onurunu derinden hisseden herkesi ilgilendirmektedir.




Bugun insanlığın karşı karşıya bulunduğu koklu sorunların onemli bir kısmının ailenin icine suruklendiği cozulme sureci ile ilgili olduğu soylenebilir. Bu doğrultuda hemen akla gelen bazı meseleleri şoyle sıralamak mumkundur: Kimlik ve kişilik sorunları, aidiyetle ilgili sorunlar, insanlığın icine suruklendiği varoluşsal anlam boşluğu, şiddet-teror, vs. Bu tur sorunların acılımında karşımıza, insanın varlık yapısına ters duşen birtakım carpık davranışların yaygınlaştırılarak meşruiyet kazandırılması gibi tehlikeli bir eğilim ve insanların zaaflarının rant aracı olarak kullanılması ile ilgili arayışlar cıkmaktadır.



Ayrıca, bilim ve teknolojinin bir anlamda insanı esir alması, bu sayede ortaya cıkan guc artışının insanın acgozluluğune hizmet etmesi; değerler alanındaki cozulmeler ve ahlak alanında ortaya cıkan boşluk, insanlığın karşı karşıya kaldığı hayati sorunların sanki cozumsuz sorunlar gibi algılanmasını beraberinde getirmektedir. Oysa, insan icin “olum”un dışındaki her sorun “cozulebilir” sorundur. Ancak, karşılaşılan sorunların cozulebilir olacağı/olması gerektiği konusundaki bilinc, oncelikle aile ortamında ve yaratıcı sevginin sıcaklığında yeni nesillere kazandırılabilir. Aile kurumunun cozulmesi, yaratıcı yeteneklerle donatılmış bir varlık olan insanın gucunu, şiddetten, yıkıcılıktan yana kullanma eğiliminin artmasında etkin bir faktordur.




Aile kurumunun kuresel olcekte zarar gormesinde, Batı uygarlığının insan anlayışının da etkili olduğunu gormezlikten gelmek mumkun değildir. Batılı anlayış, insanı salt ekonomik bir varlığa indirgemiş, doğayı da somurulecek bir nesne olarak gormuştur. İnsanı ozgurleştirmek adına, onu gucun ve zevklerin kolesi haline getirmiştir. Oysa, sorumluluk bilinci olmadan ozgurluklerden soz etmek pek mumkun değildir. Sorumluluk bilinci gelişmediği zaman, ozgurluklerle ilgili tartışmalar yıkıcı hale gelebilmektedir. Ozellikle cinsel ozgurluk konusundaki birtakım tartışmaların aile kurumunun yara almasında etkin olduğu soylenebilir.




Aile ile ilgili cozulmenin dunyanın her yerinde etkisini hissettirmesinin en onemli sebeplerinden birisi de, bu kurumun, insanlığın icine suruklendiği baş dondurucu değişim surecine ayak uyduramaması, kendini yenileyememesi olmalıdır. Modernite, insanları tabiattan ve değerlerden uzaklaştırırken, insanı hayata bağlayan temel anlam kodlarını da tahrip etmiştir. İnsanlığın tek tip bir modernite dayatması ile karşı karşıya kalması, insanlığın geleceği acısından onemli olan aile gibi kurumların yerel kaynaklardan beslenerek kuresel olcekte kendisini yenilemesini engellemiştir. Sonunda birey bilinci, bencilliğin golgesinde kalmış; ozgurlukler de keyfilik olarak anlaşılır hale gelmiştir.
Aile ile ilgili sorun, temelde “sevgisizlik, ilgisizlik ve sorumsuzluk” sorunudur. Elbette, icinde yaşanılan ekonomik koşullar, işsizlik, değer uretememe etkin faktorler arasındadır. Ancak, butun bunların ustesinden gelebilmenin, ancak sevgi ile mumkun olabileceğini unutmamak gerekir.


Ailenin tekrar etkin olabilmesi icin, adı ne olursa olsun, butun dinlerin desteğine ihtiyac olduğunu duşunmekteyiz. Bir başka ifadeyle, bu konuda her dinin sağlayabileceği bir katkı, bir destek mutlaka vardır. Onemli olan, hicbir komplekse kapılmadan, herkesin uzerine duşen sorumluluğun bilincinde olması ve gereklerini yerine getirmeye calışmasıdır. Yuce Allah Rum suresinin 21. ayetinde şoyle buyurmaktadır: “Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden birisi de, sizin icin kendi cinsinizden, kendileriyle tatmin ve huzur bulduğunuz eşler yaratması ve aranızda sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir; bunda kuşkusuz duşunen insan icin dersler vardır”.
Duşunen insanlar, ailenin temelinde, Kur’an’ın dikkat cektiği, Allah’ın varlığının kanıtlarından olan “eşler arasındaki sevgi ve şefkat”in olması gerektiğini kolayca anlayabilirler. Aile kurumundaki yıpranmanın ve cozulmenin esas itibariyle bu sevgi ile doğrudan ilgili olduğunu fark etmemek mumkun değildir. Aile kurumunun sağlıklı bir şekilde varlığını surdurebilmesi, bu sevginin acığa cıkartılmasına ve geliştirilmesine bağladır. Yeni nesiller bu ilahi sevgi ile doğmalı ve bu sevginin sımsıcak kuşattığı aile ortamında insan olmayı oğrenmelidirler. Sevgi, bilgi, ilgi ve sorumluluk olduğu zaman gercek anlamını bulabilir. Annenin, babanın sevgisi, bu ilahi boyuttan dolayı koşulsuz bir sevgidir.


http://hasanonat.net/index.php?option=com_content&view=article&id=140:a ilenin-temelinde-eler-arasnda-oluan-lahi-sevgi-vardr&catid=36:makale&Itemid=54

__________________