Programatik satın almanın ilk cıkışına baktığımızda arama motoru reklamlarıyla karşılarız. Bu tur reklamlar kullanılmaya başlandığında, ajanslar ve reklamverenler anahtar kelimeleri ve teklifleri her dakika manuel şekilde kontrol edip, kampanyalarını optimize ediyorlardı. Gelişen teknoloji ile birlikte, manuel optimizasyonların yerini bu işlemleri otomatik olarak gercekleştiren araclar almaya başladı. Gercek zamanlı verilerin ışığında kriterler oluşturarak kampanyaların optimize edilmesini ve daha kolay yonetilmesini sağlayan bu araclar, operasyonel verimlilik sağladı, reklamveren ve ajanların daha karlı sonuclar elde etmesiyle sonuclandı.

Display ’i incelediğimizde ise, 90 ’lı yılların başında ajans veya reklamverenin tek bir yayıncıyla belirli bir CPM ve butce uzerinden anlaşma yaparak medya satın aldığını goruruz. Ancak, anlaşma yapılan yayıncı sayısı arttıkca, sistem satın alan kişiler icin oldukca karmaşıklaştı. Medya satın almak daha maliyetli ve daha fazla operasyonel guc gerektiren bir hale donuştu. Bunun sonucunda 90 ’ların ikinci yarısında karşımıza adnetwork ’ler cıkmaya başladı. Bu tur yapılar satın alma yapan kurumlara daha duşuk maliyetle, merkezileştirilmiş toplu medya satın alma imkanı sunarken, yayıncılara envanterlerini daha geniş bir yelpazede değerlendirme fırsatı sağladı. Ancak, bir sure sonra ad network ’lerin sunduğu imkanlar her iki tarafa da yetmemeye başladı. Ajans ve reklamverenler envanteri ve ulaştıkları hedef kitleyi yetersiz bulurken, yayıncılar envanterlerini değerlendirememekten şikayetciydi. Bu sorunun cozumu Ad Exchange ’lerden geldi. Doğrudan satılmayan envanteri gercek zamanlı teklif toplayarak bir pazar yerinde satın alanlara sunan Ad Exchange ’ler, reklamverenlerin maliyetlerini duşurmesini ve site secimlerinde daha esnek davranmasını sağladı. Yayıncılar da atıl envanterini maksimum duzeyde değerlendirebildi.